Ana içeriğe atla

Birlikte Büyütelim, Çocuk Ruh Sağlığı, Prof.Dr. Z. Bengi Semerci

Bebekler doğduktan sonra okunan kitaplar da değişiyor. Anne baba olmak, sadece kitap okuyarak öğrenilebilen süreçlerden olmasa bile kitaplar sık tekrarlanan hataları göstermeleri bakımından önemli. Aile büyüklerinin deneyimlerinin her zaman doğru olmadığını öğretiyor insana kimi kez. Bebek büyütürken beslenmesi, hastalıkları, temel bakımı gibi konularda kitap karıştıran çoktur. Ruh sağlığına ilişkin bilgilenmesi gerektiğini düşünenler ise daha az. Ruh sağlığına ilişkin kitap sayısı da, özellikle Türkçe olarak yazılmışların, fazla değil zaten. Prof. Dr. Bengi Semerci'nin Birlikte Büyütelim başlıklı eseri bu alandaki boşluğu dolduracak nitelikte. İlk baskısını 2006 yılında yapmış kitabın, temmuz 2009 tarihli 6. baskısını okudum.
Başlıca üç bölümden oluşuyor kitap. İlk bölüm Çocuğun Ruhsal Gelişimi başlığını taşıyor. Anne baba olma kararından itibaren yaşanan süreçlere ilişkin bilgiler içeriyor. Bebeğin doğumu sonrası yaşananlar, başka kaynaklarda olmadığı kadar gerçekçi bir dille anlatılıyor. Aile içerisinde yaşanan gerilimler, anne ve babanın aile büyükleri ile yaşadıkları örneklerle açıklanıyor. Bu bölümde doğum sonrası depresyon başlığı altında yer alan çoğul gebelik kısmını (s.17-24), tüp bebekte yapılan son düzenlemeye karşı çıkan tüm anne baba adaylarının okumaları gerekiyor. Tüp bebek uygulaması yapan doktorların Semerci'nin bahsettiği süreçleri hastalarına hiç aktarmadan gerçekleştirdiği çoğul embriyo transferleri sonrası ailelerin karşı karşıya kaldıkları durumlar pek bilinmiyor. Etraftan ne mutlu ikiziniz/üçüzünüz/dördüzünüz oldu denirken, ailenin belki yaşam boyu sürecek sorunlarla başettiği gözden kaçıyor. Aynı bölümün Bağımlı Çocuk başlığını (s.60-64) okurken tanıdığım kimi insanları düşündüm. Kimbilir yetiştirilirken ne hatalar yapıldı ki erişkin olduklarında bile bağımlı halde yaşamlarını sürdürüyorlar. Kitabın sayfalarında ilerlerken kendimin ne kadar doğru yaklaşımlarla yetiştirildiğimi görüp anne babama bir kez daha teşekkür ettim.
Kitabın ikinci bölümünde Çocuklarda Olabilecek Sorunlar başlığı altında masturbasyondan gece kaka/idrar kaçırmaya, otizmden sınav kaygısına geniş bir yelpazede 0-12 yaş çocukların karşılaştığı sıkıntılara ilişkin bilgiler verilmiş. İlk bölüm atlanmadan okunması gerekirken, ikinci bölüm daha çok başvuru kaynağı gibi düşünülebilir. Bir sorundan endişe ediyorsanız açıp ilgili başlığı okuyabilirsiniz. Gene de tüm kitabı bir okuyup, ileride ihtiyaç duyacağınız kısımları yeniden okumakta yarar var.
Son bölüm ise daha zorlu süreçlere ilişkin yol gösterici nitelikte: Özel Durumlar. Boşanma, bu bölümün ilk maddesi. Çocuk sahibi olduktan sonra eşinizle aranızda kopmaz bir bağ oluşuyor. Semerci'nin kitabından kısa bir alıntı bu konunun önemini açıklıyor (s.256-257):
Boşanmalarda unutulmaması gereken iki önemli şey vardır. Birincisi bunun her koşulda bir travma olduğu ve gerekirse yardım alınması gerektiği, ikincisi ise çocukların da bu sürecin içinde bulunduğu, ayrılanılanın sadece eş olup çocuklardan 'boşanılamayacağı' gerçeğidir.
Tüm anne babaların okumalarını önereceğim bir eser. Prof. Dr. Bengi Semerci'nin web sayfasında yararlı bir çok bilgi yer alıyor. Semerci'nin web sayfasında çocuk bağlantısına tıkladığınızda sol üst taraftaki kutucuktan bir çok soruya yanıt bulunabiliyor.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

baston

Ulus'a gelmeyeli epey olmuş demek ki. Eskiden Hal'in içindeydi bu balıkçılar, şimdi sokağa kurmuşlar tezgahlarını, diye düşünerek Erzurum Oteli'ne doğru yürümeye devam etti. Sokağa kurulan tezgahlar nedeniyle zorlukla ilerleyebiliyordu. Hoş sokak boş olsa da elindeki baston, hızlı yürümesine imkân vermiyordu. Çok merdiven çıkmışım zamanında, diye anlatırdı soranlara. O kadar çok merdiven kullanmışım ki sonunda eklemlerimde sıvı kalmamış. Şimdi bu merete muhtaç oldum. Söyledikleri doğru muydu kendisi de bilmiyordu. Gençliğine dair anıları sisler içindeydi.  Simitçi, öğlen simitlerinin tazeliğini etrafa duyururken bastonuyla yavaş yavaş ilerleyen Sami'yi görüp, işte öğlen simidine hayır demeyecek birisi dedi yanında duran midyeciye.  Evladım ver bakalım bana bir simit ama çıtırından olsun. Bu esnaf niye sokağa dökülmüş, Hal'e ne oldu sen bilirsin.  Amca, Hal bakım onarımda, geçici süreliğine sokağa aldılar tezgahları.  Beni de bir bakım onarıma alsalar ne güzel olur. ...

kedi

Yanıma yaklaşırlarken, ne yalan söyleyeyim endişelendim. Şapkalı bir adam, yanında beyaz montlu bir kız çocuğu. Adam elindeki telefon ile fotoğraf çekiyor. Bizlere karşı ilgisiz görünüyor. Kız yaklaştı önce. Ne zamandır okşanmamış başıma kibarca dokundu. Doğru bir iş yaptığını anlatmak için başımı uzattım. Çenemi de kaldırıp bir sonra kaşıması gereken yeri gösterdim. Adam tam karşıma geçti ve telefonunu yüzüme doğrulttu. Sanırım benim fotoğrafımı çekiyor. Bir yandan kız ile konuşuyorlar. Neden bahsediyorlar anlamıyorum. Kaç gündür yağan yağmur sonrası yüzünü gösteren güneşe karşı böyle okşanmak çok iyi geldi.  Mama istediğimizi düşünürler. Oysa çoğu kez başımızın, çenemizin sevgiyle okşanmasıdır tek ihtiyacımız.

yağmur

Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü.  Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok.  Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse.  Oysa hiç evlenmed...

ekmek kavgası

Biraz dikkat etsene.  Asıl sen dikkat et. Kanatların gagamın içine girecek. Yer yokmuş gibi dibimden uçuyorsun. Heyecan yaptığın da bir şey olsa. Gene kuru ekmek.  Eskiden şu adamdan yem alır atarlardı. Şimdi simidini bile paylaşmıyor kimse. Kuru ekmeği de bulamayacağımız günler gelir mi dersin.  Umarım düzelir işler. İnsanların yüzünden düşen bin parça. Herkes sinirli, herkes gergin. Yollarda da çok dikkat etmek gerek. Eskisi gibi değil arabalar. Geçenlerde bir kaç arkadaşımızı asfalta düşen yiyeceklerle meşgulken kaybettik.  Sorma, duydum onu konuşuyorlardı. Pek sık olmazdı bu durum.  Daha sakindi insanlar. Sabırlıydı.  Artık öyle değiller. Bir de biz başlamayalım.  Kalbini kırdıysam özür dilerim. Haydi bak kalabalık dağılmış. İstersen gel biz de ağaçtan aşağıya süzülelim, kalanlarla karnımızı doyuralım.  

beklenen

Gelecek mi acaba? Saat öğleni geçti. Güneş tepede değil artık. Burada sözleştiğimize eminim. Telefonuna da ulaşılamıyor. Alışılmadık bir durum değil, telefonla ona ulaşamamak. Ya çalar duymaz, ya açmayı unutmuştur. Neyse ki bankta yer buldum, bir aşağı bir yukarı yürümekten kurtuldum. Geçen hafta mesajlaştığımızda kararlaştırmıştık buluşma yerini. Dalyan'daki Beltur'un önü diye. Yarım saat geçmiş ama umudumu koruyorum.  Neşeyle koşturan köpekler, onlara endişe ile bakan kediler, kedilerin mamalarına dadanan martılar ve hepsine aldırış etmeden bağıran kargalar... Caddebostan sahilinde sıradan bir öğleden sonra. 

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

martı

Martı kadar özgür olmak isterdim bu hayatta. Gemilerin ardında kâh adadan adaya, kâh Anadolu'dan Avrupa'ya dolaşmak isterdim. Avazım çıktığı kadar bağırmak, yorulunca denizin üzerinde dinlenmek, sıkılınca kayaların tepesinde güneşlenmek... Kim bilir martılar ne düşünüyor bize bakınca. Acaba onlar da diyor mudur şu dünyada insan olsaydım diye. Kalabalık şehirlerde, sıkış tepiş otobüslerde, akmayan trafiğin içinde kalakalmış arabalarda, sel halinde dolaşan insanların arasında biz de olsaydık diyor mudur?