Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü. Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok. Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse. Oysa hiç evlenmed...
Demir Özlü'nün iki kitabını Kızılay'da bir sokak sergisinde 2 TL'ye satın aldığımı yazmıştım geçenlerde. Bence uzun bir öykü olan, ancak üzerinde anlatı türünde olduğu not edilmiş Kanallar'ın ardından Berlin Güncesi 1989 İlkbaharı'nı okudum. 1989, hem Berlin için hem tüm dünya için önemli bir tarih. Özgür ansiklopedi Wikipedia'daki bilgilere göre 9 Kasım 1989, Berlin duvarının yıkılış tarihi. Güncenin sonuna eklenen bölümü dışında, Batı-Doğu birleşmesinin olacağına dair bir not yok. Belki Berlin'in batısında misafir bir yazarın fark edemeyeceği gelişmeler olmuştu, belki de yazar bu gelişmeleri güncesine eklemedi.
120 sayfalık günce, Özlü'nün Batı Almanya kültür kurumu DAAD'nin çağrılısı olarak üç ay Batı Berlin'de kalışının gün be gün kaydından oluşuyor. İşin doğrusu Özlü'nün yaşamına dair bilgilere sahip olmadan kitabın, özellikle ilk 60-70 sayfasını okuyan, orta yaş bunalımı geçiren bir yazarın güncesini okuduğunu düşünebilir. Bir Türk yazar, aslında İsveç'te yaşamaktadır, 3 aylığına Berlin'e gelmiş ve arkadaşları ile her gün bir yerde içip, yazma konusunda dertlenmektedir. Oysa kitabın ikinci 60 sayfasında Özlü'nün ülkesine girişinin yasaklı olduğunu, askeri rejime karşı tutumu nedeniyle bu zorunlu sürgünlüğü çektiğini, sevdiklerinden uzak büyük bir yalnızlığın içinde olduğunu okuyoruz. Kitabın 107. sayfasındaki şu satırlar Özlü'nün yaşadıklarını en çıplak anlattığı bölümler bence:
Stockholm'u düşünüyorum. Ne var ki Stockholm'da? Kütüphaneler, sinemalar, körfezler, körfezler üzerinde giden gemiler, benim kendi iç yalnızlığım. Temiz bir havada, çok düzenli bir kentte, çok temiz sokaklarda yaşanan bir yalnızlık. Kentin bana ıssız gelen dünyasında, salt benim olan bir yalnızlık. (a.g.e 107)
Berlin Güncesi, Can Yayınları tarafından 1991 yılında yayınlanmış. Özlü'nün güncede bahsettiği romanları Bir Yaz Mevsimi Romansı ve İthaka'ya Yolculuk okuma listemin ön sıralarına yerleşti. Kitabın kapağının fotografını Can Yayınları'nın sayfasından aldım.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.