En fazla fotografı çekilen yapılardan birisidir sanırım Eyfel Kulesi. Kulenin özelliklerine ilişkin kitabi bilgileri birçok sitede bulabilirsiniz. En güzeli kulenin resmi internet sitesini ziyaret etmek bu iş için. Resmi siteden, asansörle çıkış biletlerini de sipariş edebilirsiniz. Bu sayede, uzun kuyrukları beklemeniz gerekmez. Uzun kuyruk beklememek için bir başka yöntem, bacağa kuvvet deyip merdiveni tercih etmek. 669 basamak çıkmayı göze alırsanız benim gibi, 5 € ücret ödemeniz yeterli oluyor. Merdivenle ikinci gözlem katına kadar çıkılabiliyor. En tepedeki gözlem yerine çıkmak için ikinci gözlem katında 6 € daha ödeyip asansör bileti almanız gerekli. Kuleye çıkış için asansörü tercih ettiyseniz o zaman tepeye kadar çıkış biletini baştan tercih edebilirsiniz. Anladığım kadarıyla her durumda öncelikle ikinci gözlem katına ulaşmanız gerekiyor. En tepeye çıkışın asansörü ikinci gözlem katından hareket ediyor.
Seine nehri Paris'i ikiye bölüyor. Sol yaka ve sağ yaka diye adlandırılıyor bu iki yaka. Bana sorsalardı kuzey güney diye adlandırılmasını önerirdim.
Eyfel kulesinin arkasında, tabii kulenin arkası nasıl olur diye sorabilirsiniz, Champ de Mars adlı bir bahçe var. Mars alanı anlamına geliyormuş ismi. Bu bahçenin sonunda Askeri Akademi (Ecole Militaire) binası var. Onun ardından gelen bina ise Unesco. Unesco binası dışarıdan bakınca Turban'ın otellerini hatırlattı bana nedense.
Kulenin karşısında, gene tabii kulenin hangi karşısı diyebilirsiniz, nehrin diğer tarafında Trocadero meydanı var. Su gösterilerinin yer aldığı Trocadero bahçesinde Paris akvaryumu da ziyaretçilerini bekliyor. Trocadero meydanında Kleber caddesinin başındaki Kleber kafe, Paris'in meşhur mekanları arasında yer alıyormuş. Cafe Kleber'i biraz geçtikten sonra gene Kleber caddesi üzerinde White Cafe adlı mekan ise Paris'in dar masalı kafelerinden sıkılanlar için cankurtaran gibi bir mekan. Geniş ve beyaz masaları, ferah ortamı ve lezzetli yiyecekleriyle öğlen yemeği için iyi bir alternatif. Web sitesinden, fiyatların da yer aldığı menüsüne bakabilirsiniz.
Yapıldığı tarihte dünyanın en uzun binasıyken, günümüzde bu özelliğinden epey kaybetmiş durumda. Gene de çok sayıda turist çeken ve kenti simgesi haline gelmiş bir yapı.
Yukarıdaki fotograf Champ de Mars'ı daha yakından gösteriyor. Böylesi büyük parklar, Paris'i Paris yapan şeylerden birisi. Kişi başına düşen yeşil alan miktarı kıyaslamasına bakınca ülkemiz kentlerinin durumu çok kötü görünmeyebilir belki ancak herkesin kolayca ulaşabileceği ücretsiz girişli büyük kentiçi parklar olarak bakıldığında, en azından Ankara'nın durumu pek parlak değil. Mart ayındaki seçimlerde adaylardan böylesi büyük parklar talep etmemiz gerekli.
Aşağıdaki fotograf ise benim uzunca süre Hotel Les Invalides sandığım bina. Gerçi çok yanılmış sayılmam. Invalides, buraya pek uzak değil ve her ikisi de askeri amaçla kullanılmış, kullanılıyor. Aşağıda gördüğünüz bina Ecole Militaire (Askeri Akademi)
669 basamak gözünüzü korkutmasın. Bol manzaralı ve güvenlikli merdivenleri çıkmak o kadar da zor olmuyor. Birinci gözlem katındaki lokantada menü, tahminimden hesaplı. Giriş, ana yemek ve tatlıdan oluşan set menü 21- 26 €. Lokantada yemek yerine sadece içecek de alabiliyorsunuz. Bir kadeh şarap 8-10 € arasında değişiyor. Tabii sadece içecek isterseniz Trocadero manzaralı masalar yerine kulenin ortasına bakan bir masaya oturtuyorlar.
Uzaklarda görülen gökdelenler Paris'in yeni iş merkezi La Defense bölgesine ait. Aşağıdaki fotograf ise Sacre Coeur Bazilikasının. Katedralin bulunduğu Montmarte tepesi, ressamlar tepesi olarak da biliniyor. Bir başka özelliği ise Paris Komünü sırasında direnişçilerin son çarpışmalarına sahne olması. Binanın böyle yakın göründüğüne bakıp, kuleye yakın olduğunu düşünmeyin. Fotograf makinemin optik yaklaştırma özelliği gelişmiş.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.