Ana içeriğe atla

bir kez daha sayısal karasal televizyon

Barselona yayın kulesiTibidabo Barselona
Bu konu üzerine blogda bugüne kadar 99 yazı yazdım. Yüzüncü yazıda ilk 99 yazıda savunduğum herşeyi bir kez daha mı düşünsek diyorum. Fazla merakta bırakmadan başlayayım derdimi anlatmaya:
İlk 99 yazıyı okumanızı beklemediğim için kısacık bir özet geçeyim. Daha kolay okunacağını umarak maddeler halinde yazayım dedim.
Konu neydi?
Karasal ortamda, yani çatımızdaki "kılçık" anten ya da televizyonlarımızın üzerindeki "tavşan kulağı" anten ile aldığımız, televizyon yayınlarının yeni teknolojiye uygun hale getirilmesi. Teknik ifadesiyle analog karasal televizyon yayınlarının sayısallaştırılması. 
Neden böyle bir şeye gerek duyuldu?
İki nedeni var. Öncelikle televizyon yayınlarının kalitesi arttı. Daha net görüntüler, daha büyük ekranlarda izlenebilecek kadar net görüntüler ve daha daha büyük ekranlarda daha daha ayrıntılı renklerin izlenebileceği kadar net görüntüler. Teknik ifadesi ile PAL yayınlar önce standart definition (SD), ardından high definition (HD) ve son olarak Ultra High Definition (UHD ya da UHD 4K) haline döndü. Bu yüksek kaliteli içeriği iletebilmek için "kıt kaynak" olan frekansı daha verimli kullanmak gerekliydi. 
İkinci neden gene bu "kıt kaynak" frekans ile ilgili. Mobil iletişim teknolojisindeki gelişmeler ve artan frekans ihtiyacı, analog televizyon yayınlarının kullanmakta olduğu UHF bandını talep etmeye başladı. Bandın üst bölümünden kırpmalar yaşandı bile. 2023 yılında düzenlenecek WRC toplantısında 470 - 960 MHz bandının tümünün yeniden değerlendirilmesine karar verildi (Konu ile ilgili bir yazı yayınlamıştım Temmuz 2016'da)
Ne önerildi?
Dünyanın farklı coğrafyalarında farklılık olsa bile, özünde analog karasal yayınların "sayısallaştırılması" önerildi. Bizi ilgilendiren Avrupa coğrafyasında DVB-T MPEG2 sıkıştırma ile başlayan sayısallaştırma süreci, DVB-T2 MPEG4'e ve son olarak DVB-T2 HEVC'ye evrildi. Bugün için Avrupa çapında sayısal karasal televizyon şebekesini kurmamış tek ülkeyiz, eğer yanlış bilmiyorsam.
Gaudi'nin eserlerinden
yazı çok renksizdi :)
Peki biz neden yapmadık?
Sorunun kısa bir yanıtı yok. Epey maceralı bir tarihi var ülkemizde sayısal karasal televizyon yayıncılığının. Konu ile ilgili zamanında Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen ve benim de Odamız adına konuşmacı olduğum 19 Nisan 2013 tarihli panelde ve 26 Aralık 2013 tarihli çalıştayın birinci ve ikinci oturumlarında uzun uzun tartışmıştık.
Bugün ne değişti?
Gelelim 100. yazının konusunda. Aslında "bugün" için değişen bir şey yok. Ancak "yakın gelecek" için söylenecek çok şey var. Tüm iletişim sistemlerini etkileyecek o oyunu değiştirecek olan, daha afilli ifadesiyle: "GAME CHANGER", yakında gelecek: 5G.
Ülkemizde 4,5 G olarak tanıtılan LTE Advanced, hatta ondan önce 3G zamanlarında bile var olan bir özellik, MBMS, ya da gelişmiş sürümü ile eMBMS, 5G'de bambaşka şekle girmeye namzet. 
bu Gaudi'nin değil
Nedir bu eMBMS?
En basit anlatımıyla mobil iletişim şebekesinin tek noktadan çok noktaya yayın yapabilir şekilde kullanılmasına olanak veren teknoloji diyebiliriz. Malum bu mobil şebeke, özünde noktadan noktaya iletişim için kullanılıyor. Oysa "broadcast"te bize noktadan (vericiden) çok noktaya (dinleyici-izleyici) iletişim gerekli. Bu sayede kullanıcı sayısından bağımsız olarak her talep edene hizmet ulaştırılabiliyor. 3 ve 4G'de stadyumlarda dahili yayınlar gibi uygulamaları bulunan eMBMS, 5 G şebekesinde tüm sayısal karasal yayınları (radyo ve televizyon) taşıyabilir şekilde tasarlanmaya açık gibi duruyor. Konuyla ilgili 2015 tarihli bir yazıma da göz atabilirsiniz
Teknolojik fırsat penceresi
Yazıyı buraya kadar okuduysanız müjde, bitmesine çok az kaldı :) Teknolojik fırsat penceresi iktisattan bir terim. Ülkeler arasında gelişmişlik farkı, kimi durumlarda az gelişmiş olan ülkenin lehine durumlar yaratabiliyor. Bu gibi durumlarda az gelişmiş ülke, bu farkı kapatmak için bir "pencere" açmış oluyor. İşte halihazırda karasal yayın iletimi konusunda teknolojik fırsat penceresini yakalamış olabiliriz. Avrupa'nın bir çok ülkesinde karasal televizyon iletimi için hem DVB-T hem DVB-T2 şebekeleri kuruldu. Karasal radyo dağıtımı için ise FM'in yanında kimi ülkelerde DAB, kimisinde DAB+, Birleşik Krallık'ta ise hem DAB hem DAB+ şebekeleri kuruldu. Elbette bu şebekelerin bir ekonomik ömürleri var. Bu şebekelerden yayın alan milyonlarca insan var ve onların bu yayınları alabilmek için harcadığı milyarlar var. Oysa ülkemin böyle bir derdi yok. Ne televizyonda ne radyoda sayısal karasal şebekemiz var. Sadece deneme amaçlı yapılan bir kaç yayın mevcut. Bu durumda 5G ile karasal sayısal yayıncılığa geçişin önündeki "mevcut şebekelerin ekonomik ömürleri" sorumuz da yok! Bundan güzel teknolojik fırsat penceresi mi olur?

Yorumlar

  1. Selam Özgür Bey,

    Bu yazınızda 2015 tarihli eMBMS yazınıza gönderme yapmışsınız. Ancak eMBMS yazınızda, İngilizce açıklamaları saymazsak Türkçe doyurucu hiç bir açıklama yok.
    Bu mesajı yazmama sebep; gerçekten de sayısal yayıncılığın ülkemizde gecikmiş olması, en son teknolojiyi kullanmak adına, fırsatı da beraberinde getirdi.

    Hasılı; eMBMS konusunda Türkçe doyurucu açıklamalar yaparsanız memnun oluruz.

    Bir de aynı açıklamaları şurada da yaparsanız, yazılarınızdan daha çok kişi yararlanabilir ; _https://forum.donanimhaber.com/dvb-t-dvb-t2-ana-konu--44270266-55

    İlginiz için şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. eMBMS ile ilgili Türkçe açıklamalar yayınlamak isterdim. Ancak bu konudaki bilgim böylesi açıklamalar yapmak için yeterli değil. Sayısal karasal televizyon yayıncılığı konusunda çalışırken eMBMS'in (LTE günlerinden kalan bu teknoloji 5G'de nasıl ele alınacak tam netleşmiş değil) bir seçenek oluşturabileceğini düşündük. İlgili, yetkili yerlere konuyu aktardık.
    Forum Donanım Haber, benim de başvurduğum kaynaklardan bir tanesi. Yazılarımı paylaşmanızda hiçbir sakınca yok. Ancak, ben forum ortamında pek yazmak istemiyorum. Kendimce sebeplerim var, belki bu konu üzerine ayrı bir blog yazısı yayınlarım.
    Hülasa, 5G / eMBMS konularında daha doyurucu bilgiler edinirsem mutluluk ile paylaşacağım.
    İlginiz ve yorumunuz için tekrar teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Bir önceki mesajımı gönderdikten sonra, Google'da araştırma yaparken, şöyle bir kaynak buldum ;
    http://iftv.org/Content/files/Sunum/Murat%20Kuran.pdf

    Bu kaynağa göre Kule A.Ş. İstanbul Çamlıca kulesi için, DVB-T2 ekipmanlarına yatırım yapmış görünüyor.

    Ekipman edinimlerini dikkate aldığımızda, ülkemizde sayısal yayıncılığın DVB-T2 olarak başlayacağı izlenimi edindim.

    YanıtlaSil
  4. Murat Bey'in sunumunu yerinde izlemiştim. Zaten RTÜK 23 Aralık 2018 tarihinde ihale yönetmeliği yayınlayarak DVB-T2 olacağını resmi olarak ilan etti. Bu tercih doğru müdür sorusu bence hâlen tartışmalı...

    YanıtlaSil
  5. Bence DVB-T2 tercihi doğru. Şöyle ki; ekipman olarak DVB-T2 ekipmanları bütün dünya ülkelerinde yürürlükte ve etkin olarak kullanılmaktadır.

    Oysa eMBMS ekipmanları ile sayısal karasal yayın yapılması mümkün olsa da, uygulamada örneklerini( yani, hangi ülkelerde kurulu olduğunu ) görememekteyiz. Dolayısıyla endüstriyel ürün olarak standartlaşmış ekipman, cihaz vs temini de sıkıntısı olacaktır.

    Gerçi, ülkemizde DVB-T2 devreye alınsa bile, mobil şebekeler üzerinden sayısal karasal yayın yapılması gelecekte halen mümkün olabilecektir diye değerlendirmekteyim. Şöyle ki; ulaştırma bakanının açıkladığı üzere, 5G ekipmanları ülkemizde üretilmektedir. Yani, kullanılan teknoloji yada sistemin üreticisi olmamız, diğer yayın tekniklerini kullanma konusunda ülkemize esneklik sağlayacaktır. En azından DVB-T2'nin masraflı olduğu dağlık şehirlerimizde mobil şebeke ekipmanları kullanılarak karasal sayısal yayının deneneceğini tahmin etmekteyim.

    YanıtlaSil
  6. EBU; karasal yayınların 5G üzerinden iletimi hakkında teknik bilgi dokümanı yayınlamış ;
    https://tech.ebu.ch/docs/techreview/EBU_Tech_Review_2019_Lombardo_Cost_analysis_of_orchestrated_5G_networks_for_broadcasting.pdf

    Dokümanı biraz inceledim. EBU, Avrupa ülkelerine, karasal yayınların DVB-T2 modülasyonundan sonra, 5G şebekesinden üzerinden yapılması gerektiğini tavsiye etmiş.

    Takip edebildiğim kadarıyla, örneğin Almanya; dijital karasal yayınlara önce DVB-T ile başladı ve ikinci adım olarak DVB-T2 'ye geçmişti. Almanya'nın bir sonraki adımı, sanırım 5G üzerinden yayın yapmak olacaktır diye değerlendirmekteyim.

    Sonuç olarak; Avrupa ülkeleri de, dijital karasal yayın sistemlerini kullanırken, geçiş yapacağı teknoloji düzeyine, zamanı geldikçe geçiş yapıyor.

    YanıtlaSil
  7. yorumlar ve çıkarımlar son derece başarılı. AB üyesi ülkeler, özellikle AB çekirdeğindeki ülkeler adım adım ilerliyor. Yazdığınız gibi DVB-T ile başlayan DTT macerası DVB-T2 ile sürüyor ve gidişat 5G olacak gibi görünüyor. Aslında büyük olasılıkla T2 + 5G gibi hibrit bir şebeke kullanılacak. Burada o ülkelerle bizi ayıran en önemli fark, ülkemizde mevcut DTT şebeke yatırımının hiç var olmaması. Yani onlar mevcut şebekenin kurulum maliyeti gibi bir kalemi de değerlendirmek durumundayken, bizim öyle bir derdimiz yok. EBU'nun bahsettiğiniz raporunda maliyet analizinde, DTT şebekesi kurulum kalemi diye bir şey yok mesela. Oysa, aynı analizi ülkemiz için yaptığınızda böyle bir maliyeti hesaba katmanız gerekiyor.
    Kısacası, günün sonunda, bizde de DVB-T2 HEVC ve 5G ile hibrit bir şebeke en makul çözüm gibi görünüyor. DVB-T2'yi kırsalda ve 5G'nin pahalı dağıtık yapılarda kullanmak daha ekonomik olacak.
    Ankara'daysanız tanışalım ozgurcosar@gmail.com

    YanıtlaSil
  8. DVB-T2 vericisinin uzun menzil avantajı, 5G vericilerde var mı? Ayrıca 5G de (mobil paketlerdeki kota sınır muhabbeti) sorunu olacak mı?

    YanıtlaSil
  9. 5G, farklı frekans bantlarında çalışacak. High Power High Tower olarak adlandırılan, bugün için TV yayını iletimi için kullanılmakta olan UHF bandına inildiğinde geniş alan kapsaması yapılabilecek.Daha ayrıntılı bir anlatımı önümüzdeki hafta bloğa eklemeyi umuyorum. Kota ise iş modeline ve düzenleyici-denetleyici kuruluşun kararına bağlı. Okuduğum makalelerde 5G üzerinden "Broadcast" olarak yayın iletildiği durumlarda kota hesabı yapılmadığı yazıyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların