Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

instagram üzerine uçuşan fikirler

efekt yok, gözlük gerçek... Sosyal medya hesapları üzerine bir kaç yazı yayınladım. Facebook, Instagram ve Twitter hesaplarımı ara ara açıp kapatan birisi olarak Instagram üzerine uçuşan fikirlerimi sizlerle paylaşayım istedim. Geçen seneydi sanırım, aklıma gelen her şeyi çekip yayınladığım bir Instagram hesabım vardı. Onlarca kişiyi takip edip onlarca kişi tarafından takip ediliyordum bu hesap üzerinden. Sonra, bir akşam üzeri hesapta kimi fotografların gereksiz olduğunu düşünüp onları silmek istemem ile başladı her şey. Baktım sil sil bitmiyor bu "kimi fotograflar" tüm hesabı sildim :) Bu sene sonuna doğru yeniden, sil baştan açtım Instagram hesabımı. Bu kez daha sistematik davranmaya çalışıyorum fotograf paylaşırken. Hergünebirkitap diye bir etiket var mesela, paylaştığım çoğu fotograf bu etikete sahip ve blogdaki kitap etiketli yazıların biri ile bağlantılı.  Bu kez yapmaya özen gösterdiğim bir diğer konu ise hiçbir hesabı takip etmemek. Fotograflarını beğendi...

Kadınsız Erkekler / Haruki Murakami

1Q84 adlı roman, Murakami'den okuduğum ilk eserdi. Ancak Murakami tutkumu başlatan Koşmasaydım Yazamazdım adıyla çevrilen anı-deneme tarzındaki kitabı oldu. İlk iş kütüphanede ödünç alınabilir durumdaki iki roman ve bir öykü kitabını edindim. Ardından, okuyucu üzerindeki Kadınsız Erkekler'i, bir AVM'deki kitabevinden satın aldım.  Neredeyse tek oturuşta bitti  7 öyküden ve 219 sayfadan oluşan Kadınsız Erkekler. Murakami'nin kitaplarını Türkçe'de Doğan Kitap yayınlıyor. Kadınsız Erkekler'in yayın tarihi 2014. Türkçe'ye Japonca'dan Ali Volkan Erdemir çevirmiş. Oldukça özenli bir çeviri yapmış Erdemir. Gerekli tüm yerlerde dipnotlara eklediği açıklamalar ile aydınlatıcı bilgiler sunmuş. Türkçe ilk baskısı Ocak 2016 tarihli. Benim okuduğum ise Mart 2019 tarihli 22. baskı. Her baskının 2000 adet olduğu bilgisi verilmiş kapak içinde.  Gelelim öykülere ve Murakami'nin diline. Aslında eserin adı, ki 7. öykünün de adı aynı zamanda, neden bahsedeceği...

Çağrısız Hayalim / Kaan Arslanoğlu

Çağrısız Hayalim, Kaan Arslanoğlu'nun en beğendiğim romanı. Haziran 2006 tarihinde İthaki yayınlarından çıkan ilk baskısını yeniden okudum. 180 sayfalık roman Lermontov'un dizeleri ile başlıyor. 1999 yılında  İntihar - Zamanımızın Bir Kahramanı adlı romanıyla, Lermontov'un tek romanına gönderme yapan Arslanoğlu'nun Çağrısız Hayalim'in bölüm aralarında Lermontov şiirlerine yer vermesi şaşırtıcı değil elbette.  Romanın konusunu merak edenler için tek cümle yazıp, romanın bende bıraktıklarına dair notlarımı paylaşacağım: Roman, ülkemiz tarihinin bir döneminin insanlar üzerinde bıraktığı izler üzerine.  Anlatıcının sürekli değiştiği, bölümler arasında zamanın geçişinin hızlandığı bir kurgusu var Çağrısız Hayalim'in. Bu yüzden dikkatli okumak gerekiyor. Karakter ve sayfa sayısı fazla değil. Ancak ara vermeden okumak gerek gene de. Zaten ilk bir kaç bölüm sonrası elden bırakmak pek olası değil.  2006 senesinde yayınlanan romanda, Arslanoğlu'nun yakın zam...

bir kez daha EEMKON, tebrikler EMO

Geçen haftasonu, 2015'ten sonra ikinci kez Elektrik Elektronik Mühendisliği Kongresi'ne (EEMKON) katıldım. 2015 yılında bir blog yazarı olarak sayısal karasal radyo televizyon üzerine görüşlerimi paylaşmıştım. Bu kez EMO Bilgi İletişim Teknolojileri Komisyonu üyesi olarak Yeni Nesil Yayıncılık başlıklı bir oturumun yöneticiliğini yaptım. EEMKON , 2015 yılından itibaren 2 yılda bir düzenlenen oldukça kapsamlı bir etkinlik. EEMKON 2019, daha öncekilerle kıyaslandığında daha kapsamlı geldi bana.  Arkadaşlarımı meslek odalarına üye olmaya çağırdığımda, oda benim için ne yaptı / ne yapıyor şikayeti ile karşılaşıyorum. Oysa meslek odaları, üyelerinin katkıları kadar güçlü olabilen yapılar. Profesyonel kadroları son derece sınırlı sayıda oluyor. Siz mesleki birikiminizi oda aracılığı ile meslektaşlarınız ile paylaştığınız ölçüde odanın o konudaki yetkinliği artıyor. Kendi meslek alanımızdan örnek verirsem, elektrik - asansör - topraklama - enerji üretim ve dağıtımı konularında s...

Koşmak, belli bir yaştan sonra, pek doğru değilmiş

Eklemlerin ne kadar önemli olduğunu, başlarına bir iş geldiğinde anlıyor insan. Geçenlerde yazdığım Koşu notları - 6 başlıklı yazının ardından, aslında yazıda da bahsettiğim diz ağrısı, topallatacak kadar artınca soluğu ortopedi uzmanında aldım. Neyse ki verilmiş sadakam varmış. Eklem zorlanması sonucu geçici bir ağrı olduğunu düşündü Hoca. Nitekim önce topallama geçti, ardından merdiven inebilmeye başladım. Bu durumun oluşmasına yol açan sebep belliydi. Hocanın söylediğine göre diz ekleminin sevmedikleri koşmak, merdiven inip - çıkmak, çömelmek ve hareketsiz kalmakmış. Sevdikleri ise, kilo fazla değilse, yürümek ve her kilo için yüzmekmiş. Kilo verme projesinin akıbetini 8. yazıda bıraksam bile gerek koşmanın gerekse epeyce az yemenin neticesinde, yürümek, benim için de uygun bir etkinlik artık :) Neyse, bu yazının ana fikri: etrafınızı dinleyin . Eşiniz dostunuz sizi bir konuda uyarıyorsa, hatta çevrenizdeki herkes aynı uyarıyı yapıyorsa büyük olasılıkla yanlış yapıyorsunuz...

Yeni Nesil Yayıncılık Sorunlar Çözümler paneli

Bu haftasonu, cumartesi sabahı 10 - 11.15 arasında sizleri Harbiye Askeri Müzesi'ne bekliyorum. Elektrik Mühendisleri Odası etkinliğinde Yeni Nesil Yayıncılık, Sorunlar - Çözümler başlıklı panelin oturum başkanlığını yapacağım.  Dört değerli konuşmacımız olacak panelde. Merdan Yanardağ, Bora Güngören, Ali Kızıl ve Halil İbrahim Törer. İsimleri, konuşma sırasına göre yazdım. Ali Kızıl ve Bora Güngören işin teknoloji tarafına dair çok ilginç sunumlar yapacak. Merdan Yanardağ bir yayıncı gözüyle yeni nesil yayıncılığı değerlendirecek, Halil İbrahim Törer ise sektörün önemli STK'larından RATEM'i temsilen görüşlerini paylaşacak.  Yayıncılık alanında 21 senedir çalışan bendeniz ise kısaca bir kaç veri sunup sözü panelistlere bırakacağım. Bir cumartesi sabahında salondan soru alabilirsek, sunumların ardından soru-yanıta geçeceğiz. Aksi durumda değerli panelistlere soruları ben yönelteceğim.  Büyük olasılıkla video kaydı yapılır etkinlikte. Katılamayacak olanlar için, bu...

koşu notları - 6

Zor oldu bu kez, itiraf ediyorum. Başlığa bakıp, ilk beş not nerede diye soracak olursanız diye hemen açıklayayım: Her koşunun notunu yayınlamıyorum, bu yüzden ilk beş koşuma dair bir not yok ortada. Ancak, eğer koşmaya devam edersem, arada bu notlara yenileri ekleneceği için 6'dan başladım. Yani, uzun lafın kısası, yazının yanındaki sayı, toplam koşu adedini göstermektedir. Bu uzun ve kesinlikle gerekli girişin ardından hemen devam edeyim neden zor olduğunu açıklayarak. Nefes ve kalp ritmi istediğim seviyeye geldi diye düşünüyorum. Henüz istediğim düzeye gelmeyen ise dizlerim. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla dizi destekleyen ve normal koşullarda gücü sınırlı bir grup yapının koşu esnasında maruz kaldığı kuvvet ile gelişmesi gerekiyor. Bu gelişme sürecinde, haliyle bir takım ağrılar ortaya çıkabiliyor.  Bugünkü koşunun ilk 6 km'sinde hafif hissettiğim ağrılar, ikinci 5 km'de, kayboldu. Böyle olunca, daha önceki 5 koşuda olduğu gibi, sona doğru gittikçe artan bi...

koşuyorum

Bu başlığı kullanmadan önce emin olmam gerekiyordu. Koşuyorum diyebilmek için kendime " enaz " kriterleri koymuştum. Kimseyi ilgilendirmese bile neydi bu enazlar , okuyalım: 10.000 metrelik parkuru ENAZ 5 kez bitirmek, ENAZ üç hafta boyunca, haftanın ENAZından bir günü koşmak Kısa bir liste diyebilirsiniz. Uzun olduğunu ileri sürmeyeceğim, ancak yapmak - yazmaktan zor :) Bu uzun ve kesinlikle gereksiz girişinin ardından gelelim konuya. Yaş 45+ olunca, koşmak, hele ki 10K (böyle yazmak ve söylemek daha havalı oluyor, K, kilo yerine geçiyor ve 10K, 10 bin metre anlamında) koşmaya kalkışmak, kesinlikle kardiyoloji kontrolünden geçmeden yapılacak iş değil. Endişeniz olmasın, aslında neden endişe edeceksiniz, muhtemelen hiç tanışmadık çoğunuzla, ben kardiyoloji kontrolü yaptırdım. Eforlu EKG, EKO ve kan tahlilleri herhangi bir sorun göstermiyordu.  Haftanın 3 - 4 günü 11 kilometrelik, çoğunlukla düz ve trafiksiz bir parkurda koşuyorum. İtiraf ediyorum ki ilk se...

en sevdiğim mevsimdir sarı sonbahar

Teknik etiketli yazıları ayrı bir bloga taşıdıktan sonra, sadeceozgur, gerçekten özgürleşti. Artık aman bilgiler doğru olsun, aman eksik bir şey kalmasın endişesi olmadan, birçoğu kimseyi bilgilendirmeyen ve hatta muhtemelen ilgilendirmeyen, suya sabuna temas dahi etmeyen yazılar yayınlıyorum. İşin ilginç, belki de ilginç olmayan, yanı bu yazıların düzenli okuyucusu var :) Bu uzun ve kesinlikle gereksiz girişin ardından gelelim konumuza. Aslında ortada konu yok, fark etmişsinizdir.  Böyle bir başlıklı yazı olur mu?  Yazarımız sonbaharı seviyormuş. Hatta, en sevdiği mevsim sarı sonbaharmış, ki bu cümleyi bir şarkıdan hatırladığımız da kesin. Haklısın sayın okuyan. Gerçekten de Candan Erçetin'in söylediği şarkının sözleri, yazının başlığına epey benziyor. Ancak, görünen o ki şarkıyı dikkatli dinlememişsiniz. Şarkıda en sevdiğim mevsimDİ sarı sonbahar diyor. Ben ise en sevdiğim mevsimDİR sarı sonbahar diyorum.  E yani, derdin nedir? Bize ne senin sevdiğin mevsi...

Fırın Saldırısı / Haruki Murakami

Fırın Saldırısı, Japonca aslından Ali Volkan Erdemir çevirisi ile 2017 yılında Doğan Kitap'tan ilk baskısını yapmış öykü kitabı. "Bir öykü" kitabı demek daha doğru olur aslında :) Bugüne kadar yetişkinler için yazılmış eserler arasında benzerine rastlamamıştım, tek öykü ve illüstrasyonlardan oluşan, sert ciltli, parlak kağıda basılı, harfleri çocuk kitaplarından alıştığımız gibi büyük...  75 sayfalık eser, 2017'de 36 TL fiyat ile okuyucuya sunulmuş. Sert kapaklı halinin bugünkü satış fiyatı 50 TL. Belki benim eksikliğimdir, bugüne kadar tek öyküden oluşan öykü kitabı görmemiştim.  İki bölümden oluşan ve Fırın Saldırısı çok katmanlı bir metin. Yazılanları, arkasına gizlenmiş göndermeleri çözmeye çalışmadan okuyanlar için iki farklı zamanda yaşanan karşı konulmaz açlığı bastırmak için girişilen iki eylemin hikâyesi Fırın Saldırısı. Arkada gizlenenleri çözmeye çalışmayı sevenler için internette bulabildiğim sayfaların bağlantılarını aşağıya ekledim.  Son bilgi ola...

geçmiş ay değerlendirmeleri - 10

Eymir gölü etrafında tam tur (31.10.2019) Hem kişisel tarihimde hem blogun tarihinde, eşine az rastlanır olaylar gerçekleşiyor 2019'da. Bu bilgiyi paylaşmak ne kadar doğru bilemesem bile, blogun az okunduğuna güvenerek yazmakta sakınca görmüyorum: plan sevmeyen birisi olarak, plan yapmış ve daha da zor inanılası, bu planı 10 ay boyunca uygulamak bir mucize. Yazdım ve rahatladım :) Şaka bir yana, sene başında koyduğum hedefleri büyük ölçüde gerçekleştirdim. Hatta, 2020 için hedefler düşünmeye başladım.  Belki bir gün yazarım, 2019'un neden böylesine farklı olduğunu.  Senelerce süren inişler ve çıkışların yerini alan sükunetin kaynağını. Bu arada, merak eden yoktur gerçi ancak gene de yazayım. Blogum, hep özendiğim ve bir türlü bir yolunu bulamadığım, "düzenli okuyucu kitlesi"ne sonunda kavuştu sanırım. Son dönemde yayınladığım yazılarımın tümü, yayınlandıkları gün içinde 10'lu görüntülenme sayısına ulaşıyor. Yazıların içerdiği bilgi azaldıkça okunma s...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi 2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.  Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Amerika'da Türk Olmak

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), ikinci kanalında sessiz sedasız devam etmekte olan bir belgeselin ismi "Amerika'da Türk Olmak". Sayın Z. Tülin SERTÖZ tarafından hazırlanmış 13 bölümlük bir seri. TRT'nin hazırladığı programların hepsi gibi bu da oldukça fazla emek harcanarak üretilmiş. Doğrusu harcanan emeğe değmiş. Amerika'da Türk olmak konusunu her yönüyle ve tüm ülkeyi içine alacak şekilde incelemiş değerli yapımcı. Montaj, müziklerin seçimi, kameranın, ışığın kullanılışı harika. Dün izlediğim bölümü beyin göçü ile ilgiliydi. Elektrik-elektronik yüksek mühendisi olarak çok yakından bildiğim bir konu bu ne yazık ki. Benim de bir çok dönem arkadaşımın dünyanın çeşitli yörelerine dağılmış durumda. Onları suçlamak da kolay değil. Ülkemizde teknoloji geliştiren firma sayısı fazla olmayınca bir mühendisi tatmin edecek işler bulmak çok zor oluyor. Bir tercih yapmak gerekiyor bu durumda, ya herşeye karşın ülkenin size harcadığı paranın karşılığını vermek için ül...

Altı Üstü Tasarım

İnternette Türkçe içeriğe fazla rastlanmıyor. Sayfalarda yer alan içeriğin bir kısmı, diğer sayfalardan alıntılardan oluşuyor. Yani 'orijinal' Türkçe içerik daha da az. Kaliteli, orijinal diye kıstasları çoğalttığınızda sayı daha da düşüyor. Altı Üstü Tasarım, yukarıdaki iki kıstasa da fazlasıyla uyuyor. Sayfanın mimarı Sn. Mehmet Doğan, Kanada'da (o soğuk memlekette nasıl yaşanır Akdeniz iklimine alışmış birisi hiç bilemesem bile :) yaşayan bilgi işlem merkezi yöneticiliği yapan bir ağabeyim. Kendisi ile tanışmam, tahmin edebileceğiniz üzere internet üzerinden tanışmam elbette, google'da ismimi aratırken oldu. Sayfama ( o zamanki blog'uma) bağlantı verdiğini görüp sevinmiştim. Bu sabah aynı aramayı yapınca sevgili Mehmet Abi'nin yazdığı bir kitap için hazırladığı Mehmet Doğan'ın kitabını henüz edinmedim. En kısa sürede (bugün) edinip, okuyup yorumlarımı siz değerli okuyucularımla paylaşacağım. Kitabın ismi "Teknoloji Kimin Umrunda". Kitap ile ilgi...

Yeni yayın teknolojileri

Yayıncılıkta yeni gelişmeler olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda Ankara ve İstanbul'da deneme yayınlarına başlanan DVB-T (Digital Video Broadcasting-Terresterial) Sayısal Karasal Yayın bunlardan birisi. İlk duyurusu sırasında bir takım yanlış anlaşmalara sebep olsa bile yavaş yavaş ne olduğu ve ne olmadığı anlaşılıyor. Takip edenlerin hatırlayacağı gibi sayısal uydu yayını sektöründe çalışan firmalar, çanak anten ve sayısal uydu alıcısı üretenler, ortak ilanlar vererek yeni başlayan DVB-T yayınlarının uydu yayınları ile ilgisi olmadığını, uydu yayıncılığının yerini alamayacağı açıkladılar. İşin teknolojisine fazlaca girmeden, olabildiğince sade açıklamaya çalışayım neler olup bittiğini. Öncelikle belirtmekte yarar var: DVB demek sayısal yayın demektir. DVB sonrası gelen harf yayının hangi ortamdan gönderildiğine göre değişir: DVB-S : En çok bilinen ve bir çoğumuzun kullandığı sayısal uydu yayınlarıdır (Satellite) DVB-C : Ülkemizde bir türlü uygulamaya geçememiş sayısal kablo ...

Eski bohçadan: Tiramisu tarifi

Eski sayfamı takip edenler hatırlayacaktır. Gezi foto ve yorumları, kültür sanat ve teknik bölümlerinin yanı sıra, aslında web sayfamın ilk bölümü, yemek tarifleriydi. Bu sayfalardaki tarifleri yavaş yavaş buraya kopyalıyorum. İlk tarif pek çoğumuzun severek yediği Tiramisu. Birden fazla şekilde yapılıyor olsa bile en kolay tariflerden birisi aşağıda... Malzemeler 500 ml Süt, 1 Adet Hazır Kek, 1 Adet Çikolata, 1 Kaşık Granül Kahve (neskafe), 1 Paket Labne Peyniri, 4 Yemek Kaşığı Un, Kakao, 4 Yemek Kaşığı Şeker, 1 Adet Yumurta Yapılışı Hazır keki tüm marketlerde bulabilirsiniz. İki parçaya ayrılmış olarak satılıyor. Öncelikle keki ıslatmamız gerekiyor. Bunun için bir su bardağına 1/3'ü süt, 2/3 su koyuyoruz. Bu karışımı ocakta ısıtırken içerisine 1-2 parça çikolata ve 1 yemek kaşığı granül kahve (neskafe olarak da bilinir) eklenir. Çikolata eriyince karışımı keki ıslatmakta kullanıyoruz. İsterseniz bu karışıma kanyak da ekleyebilirsiniz. Şimdi sosu hazırlayalım. Yarım litre sütün iç...

Hacettepe, Sarı Kadın sokak

Kalenin alt taraflarından başlayıp şimdi Hacettepe Hastanesi'nin yapıldığı Hacettepe mahallesi, Ankara'nın en eski yerleşim yerlerindendir sanırım. Yıllar boyu kaderine terk edilmiş bir bölge. İstiklal Marşı'nın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı Taceddin Sultan Camii aynı bölgede yer alıyor. Bugünlerde hummalı bir çalışma var. Evler elden geçiriliyor, boyanıyor, onarılıyor. Dış görüntüleri değişiyor. Değişim evlerin içine de yansıyor mu bilmiyorum. Ersoy'un yaşadığı cami de onarılanlar arasında. Caminin önündeki bölgeye güzel bir park yapılmış.  Sarı Kadın sokağı, bölgedeki sokaklardan bir tanesi. Sarı Kadın sokağı gibi onlarcası var. Büyük Doğumevi'nin (Zekai Tahir Budak Hastanesi) olduğu tarafta yapılıyor bahsettiğim düzenlemeler. Oysa caddenin karşı tarafında (yani Cebeci Ortaokulu'nun olduğu taraf/Kale tarafı) benzer özelliklere sahip evlerin olduğu başka sokaklar da var. Avrupa'nın her kentinde korunmuş, kimilerinde savaş sonrası aslı...

New York'ta Beş Minare

Yazmaya sondan başlayayım. Hep ileri sürülen Hacı, Gülen'dir iddiası, filmi izlememiş olanların söyleyebileceği bir şeydir. Gülen'i filmdeki karakterlerden birisine benzetmek zorunluysa, Ali Sürmeli'nin başarıyla canlandırdığı, filme ismi olmayan bir hoca doğru seçim olacaktır. Kırmızıgül'ün daha önceki filmlerini izlememiş birisi olarak, sinema dili, anlayışı konusunda ahkam kesemem. Tek film ile yönetmeni değerlendirmek haksızlık olur. New York'ta Beş Minare'yi (NY5M), Ankara'da Kızılırmak sinemasında izledim. İzlediğim kopyada tüm karakterlerin konuşmaları dublajlanmıştı. FBI görevlisinin Mustafa Sandal ile Türkçe konuşmasını Kırmızıgül'ün anlamaması, başka garip geliyor insana. Sonradan ağız senkronuna bakınca ikilinin aslında İngilizce konuştuğu ortaya çıkıyor. Filmde Türkçeye çevrilmeyen tek konuşma ise Kırmızıgül ile FBI görevlisinin Kürtçe konuşmaları.  İnsanı sıkmayan bir film NY5M. Mesajlarını çekinmeden, insanın gözüne sokarak vermeyi tercih e...

Ankara - trafik - tramvay

Turan Güneş Bulvarı, Yıldız'dan başlayıp Konya yoluna kadar uzanan uzun bir bulvar. Bu bulvarın asfaltıyla ilgili yaz sonu gibi başlatılan çalışmalar bu sabah tüm trafiğin tıkanmasıyla neticelenmeye yüz tuttu. İnsanları değil araçları taşımaya yönelik tasarlanan yolları, bir türlü bitirilemeyen raylı sistemleri, gittikçe yok edilen kaldırımları ile başkentimiz iyice yaşanır (!) hale geliyor . Bu güne kadar gittiğim tüm Avrupa kentlerinde gördüğüm tramvay, neden Ankara ulaşımında düşünülmez? Bu soruyu hep soruyorum kendime. Bu güne kadar doyurucu bir yanıt bulamadım. Bilenler varsa paylaşsalar, öğrenmiş olurum...