Ana içeriğe atla

IBC 2022 sonrası - 2

Bu yazıda 2015'ten bu güne giderek güçlenen bir eğilime dikkat çekmeye çalışacağım. Uzun yazıyı okumayacaklar için bir cümle ile özeti: "Yayıncılık dünyasında IT şirketlerinin etkisi giderek artıyor."

Üniversiteyi 1995 yılında bitirdim. Mezun olduğum okul, üniversite giriş sınavlarında derece yapanların ilk tercihlerine yazdıkları Orta Doğu Teknik Üniversitesi. Ben üniversiteye başladığımda internet bağlantısı yoktu. Hatta ilk bağlantı 1993 yılında yapıldı. Bilgisayarların hızları sınırlı, video sıkıştırma algoritmalarının başarısı yetersizdi. 

Bu senelerde ve öncesinde üniversite eğitimi tamamlayanlar IT'ye mesafeli duruyor. Her ne kadar kendilerini geliştirmek için çabalasalar da doğduğu günden itibaren IT ürünleriyle içiçe olmuş genç kuşak kadar yeni teknolojiye halim değiller / değiliz.

Yayıncılık dünyası, özellikle televizyon yayıncılığı, yüksek kalitede videolarla çalışan bir sektör. Yüksek kalite videoları işleyebilmek için özel üretim donanımlar gerekiyor(du). Bu özel üretim donanımlar konusunda çok iyi olan, adını bir çoklarınızın ezbere bildiği bir kaç Japon şirket var. Temelde bu şirketlerin ürünleriyle donatılmış cihaz odalarının işletmesinde senelerce tecrübeli mühendisler, bu birikimlerini tehlikeye atacak gelişmelere çok mesafeliler. 

İşler 2000'lerin başında değişmeye başladı. Video sıkıştırma algoritmalarının başarıları arttı. Birçok açık kaynak kodlu algoritma sayesinde, insan gözünün algılayamayacağı kalite bozulmaları pahasına, video dosyası boyutlarında çok büyük azaltmalar yapılır hale geldi. İnternet bağlantı hızları ve işlemci hızlarında yaşanılan artışlar bir çok sektörde iş yapış biçimlerini farklılaştırdı. Artık yayıncılık dünyasında da taşları yerinden oynatacak gelişmeler yaşanmaya başlıyordu.

Çin şirketlerinin rakiplerinin yarı fiyatına piyasaya sürdüğü yayın ekipmanları yayıncılık dünyasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının kanıtı gibiydi. Adını bu dünyada iş yapan herkesin bileceği Siyah Sihir (Black Magic) kelimenin gerçek anlamıyla bir sihir oluşturdu. Video üretim ekipmanları piyasasını sarssa bile stüdyo akışında SDI (Serial Digital Interface) hâlâ güçlü yapısını koruyordu.

Ancak, cin bir kez şişeden çıkmıştı. IT firmaları, gerek kendi sektörlerinde azalan kâr marjlarından gerekse yayın dünyasından gelen taleplerden SDI - IP dönüşümünde yer almaya başladı. Bugün hâlâ fazla karmaşık bulunan ve muhtemelen ilerleyen senelerde değiştirilecek standartlar yüzünden beklenildiği kadar hızlı ilerlemese de SDI stüdyolar yavaş yavaş yerini IP tabanlı cihazlara bırakıyor.

Base band'de büyük videolarla uğraşmayı seven, multicore kablo üzerine dersler verebilecek kadar deneyim sahibi mühendislerimizin devri, ne üzücüdür ki, kapanıyor. Aslında zaten bir çoğu artık emekli, danışman olarak birikimlerini paylaşıyor.

İnternetle, iş yerlerinde tanışan ve bilgisayar dünyasının kıyısında eğitim hayatını tamamlayan benim kuşağım ise çalışma hayatının son demlerinde karşılaştı bu dönüşümle. SDI - IP dönüşümünde en büyük sorun insan kaynağında yaşanılacak. Bugün artık emekli olmuş büyüklerimizin yetiştirdiği bizler de klasik yayıncı bakışından kolay kolay vazgeçemiyoruz. Kodeklerin gücü, işlemcilerin hızı ne olursa olsun baseband'in tadını vermiyor bizce hâlâ. Oysa işe yeni başlayan ve meslekteki  tecrübem kadar yaşı olmayan genç meslektaşlarım, IT dünyasına hâkim. Bizlerin yapmaya çalıştığı ve yapması gereken geleceğimiz olan bu gençlerimizin önünü açmak. 

Bu kadar uzun yazdın, ama IBC'den bahsetmedin diyorsanız haklısınız. IBC 2022 işte yukarıda bahsettiğim dönüşümün elle tutulur hale geldiği etkinlikti bana sorarsanız. Tüm bir hall'ü kaplayan dev standlarıyla "klasik dünyanın Japon devleri" bir yanda diğer yanda ise ZTE'den Alibaba Cloud'a Google'dan VizRT'ye, Zero Density'ye, Supermicro'ya yeni dünyanın yayın şirketleri...

Sanırım artık kabullenmemiz gerekiyor. Yayıncılık dünyası kendine özel elektroniklerle, kendine özel donanımlarla yürüyen "başka bir dünya" değil. Bundan bir kaç sene sonra, güçlü, ancak piyasada farklı amaçlar için de kullanılabilen donanımlar üzerinde çalışan yazılımların konuşulduğu bir yayıncılık göreceğiz.

Kimbilir belki 10 sene sonra, bugünün, ki bence aslında dünün, yayıncılık dünyasının dünya devlerinin kapandığı/dönüştüğü haberlerini okuduğumda bu yazımı paylaşıp derim, 10 sene önce demiştim diye :)

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

trafik üzerine notlar

Trafiğe çıkan araç sayısı da trafikte geçirilen süre de her sene artıyor. Ne akaryakıt zamları ne araç fiyatları bu artışlara engel olabiliyor. Sabah ve akşam saatlerinde yoğunlaşsa da artık günün her saatinde dur / kalk trafiğine yakalanmadan bir yere ulaşmak hayal. Kurallara uygun araç kullanırken önünüzde arkanızda ani manevralarla sizi zor durumda bırakan sürücülerle karşılaşmak işten değil.  Ne yazık ki her gün sosyal medya platformlarında yol verme üzerine başlayan tartışmalarla ilgili videolar görüyorum. Kiminin sonu çok üzücü bitiyor. 32 senedir araç kullanan birisi olarak trafikte güvenli sürüşe dair önerilerimi paylaşmak istiyorum: Yakın takipten kaçının. Araya başka araç girmesin diye önünüzdekinin tamponuna yapışırsanız ani frenlerde durma şansınız azalır. Hız limitlerine uyun. 50 ile git diyorsa levhada yerleşim yerinden geçiyorsunuzdur, birden yaya / hayvan yola çıkabilir. 30 diyorsa levha, okul vardır yakında. Sol şeridi işgal etmeyin. Bırakın geçsin daha hızlı ...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi 2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.  Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin...