Ana içeriğe atla

Kayıtlar

gezi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İnsanı büyüleyen kent

Bu cümleden başka bir şey yazmayacağım, bu yazıda, fotograflar konuşsun, keyfini çıkartın :)

benim Paris maceram

Paris'te geçirdiğimiz 2014 yılı bana, özellikle kendimle ilgili, epey şey öğretti. Blogda Paris konulu üç kişiyle dört söyleşi yayınladım bu güne kadar. İki yeni söyleşinin de sorularını gönderdim, sevgili arkadaşlardan yanıtlarını bekliyorum. Bu arada, orada sekiz ay kadar yaşamış olarak, ben nasıl hatırlıyorum, neler düşünüyorum dedim kendime ve aşağıdaki söyleşi çıktı ortaya. Muhtemeldir ki bu söyleşi, ilerleyen dönemlerde yeni soruların eklenmesiyle uzayacak.  Paris'e ne zaman ve neden gittim? 2014 Ocak ile Ağustos ayları arasında Paris'teydik ailecek. Aslında Haziran başına kadar tüm aile, Temmuz ayında ise iki kişilik orijinal haliyle ailemiz Paris'teydi. Nedeni basit, eşin iş durumu :)  Ne bekliyordum, ne buldum? Aslında beklediğim fazla bir şey yoktu. Ankara'da kendi rutininde süren ve gittikçe sıkıcılaşan iş ortamından uzaklaşacağımı düşünerek heyecan bile duymuştum ilk başta. Sonradan, gün yaklaşınca, ev bul, çocukların okullarını planla,

Ulus civarında dolaşma

Ulus civarında dolaşırsanız size bir rota çizeyim: Heykel'den çıkın yola. Miş Miş pastanesini yaadedip Evrensel Kitabevi'ne selam edin öncelikle. Evrensel yayınlarının Ulus'taki şubesi bir çok kitabı bulabileceğiniz bir mekan.  Oradan çıkın merdivenlerle yukarı doğru sağınızda Kebabistan, tabi artık yerinde yeller esiyor. Yürüyün yukarı Hal'e doğru. Erzurum Oteli'ni hiç tadil etmeselermiş deyip Susam Sokağı tabelasında selfie çektirin. Oradan vurun kendinizi Anafartalar Caddesi'nden yukarıya doğru. Taa Heykel'in oradan başlayıp 19 Mayıs Mağazalarının önünden geçen caddedir aslında. Genellikle Bentderesine inen ayrımdan sonrası için Anafartalar denilse de, ülkemizin talihsiz günlerinin birinde patlayan bir başka bomba ile hatırlamıştık Anafartaların taa heykelden başladığını.  Yukarı doğru yürürken sağ kolu takip edin, Denizcilere inen yoldan değil, Samanpazarına doğru çıkan caddeyi izleyeceksiniz. Biraz ileride, eskiden Adliye binasının il

Leiden

Dünyada üç tane büyük yayıncılık etkinliği gerçekleşiyor birincisi NAB, Las Vegas'ta senenin ilk etkinliği. Singapur'daki Broadcast Asia, haziran gibi yani yılın ikinci çeyreğinin sonlarında. Son etkinlik ise IBC, ki Amsterdam'da Eylül'ün ikinci haftası gerçekleşiyor. IBC'ye her yıl dünyanın dört bir yanından insanlar geliyor. Hal böyle olunca, otel fiyatları tavan yapıyor. IBC zamanında Amsterdam'da küçücük odalı, otelden başka herşeye benzeyen ucubelerin bile gecelik fiyatı 200 €'ya çıkabiliyor. Eli yüzü düzgün oteller için ise 250 € ve üzerini düşünmek şart.  Kalp, yalnız bir avcıdır diyor kitapçıda Bu uzun girişin yazının başlığı ile ilişkisini kuramayanlar olmuştur. Hemen anlatayım, Leiden Hollanda'nın en eski kentlerinden birisi. Tarihi 1500'lere kadar gidiyor. Hollanda'nın ilk üniversitesi de Leiden'da kurulmuş. Binalar 1500 - 1600'lerde inşaa edilmiş ve öylece kalmış. Bu anlamda bizim müteahhitlere düşecek e

Kuzey Kore, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, izlenimleri / Feza SEZEN

Blogda farklı görüşlere yer vermek, okuyucu sayısını arttırmak bakımından ne kadar işe yarayacak bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki her e-söyleşi bana çok şey katıyor. Gerek teknik söyleşiler gerekse teknik dışı konulardaki söyleşilerden çok şey öğrendim. Eminim bu pazar yayınladığım e-söyleşiden sizler de bir çok şey öğreneceksiniz. Feza Sezen ile iş yerinden tanışıyorum.  Geçenlerde facebook'taki Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) izlenimlerini okuyup fotograflarını da görünce bu söyleşiyi yapmak istediğimi belirttim. Sağolsun beni kırmadı. Aşağıda okuyacağınız söyleşiye neden olan geziyi Fest Travel Seyahat Acentası 22-29 Haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştirmiş. 1. Paris, Roma, Viyana, Budapeşte ya da Prag değil de neden Pyong Yang? Buna iki yanıtım olacak.  Birincisi, belirtilen bu kentleri ve hatta daha fazlasını gördüm, ayrıca Paris’te de bir süre yaşadım. Bunların tümü, küçük farklılıkları da olsa bir Avrupa yaşamı sunuyor gezgi

pazar önerisi: Eymir etrafında bisiklet keyfi

"Bisikletim yok", "iki tekerlek bisiklet süremiyorum", "Eymir giriş kartım yok", "ODTÜ ile hali hazırda hiçbir ilişkim yok"... Yukarıda yazdıklarım tümü benim için de geçerli. Yüksek lisansı da sayarsam 10 yılım ODTÜ'de geçse bile artık okul ile ilişkim yok, ne bisikletim var, ne de iki tekerlek binebiliyorum. Göl kartını bir kez aldım ama artık o da yok. Ancak bunların hiçbirisi Eymir gölü etrafında bisiklet keyfi yapmama / yapmanıza engel değil.  Öyle güzel ürünler getirmişler ki kiralık olarak, artık çoluk çocuk aynı bisiklet ile dolaşabilirsiniz. İsterseniz sepetli üç tekerlekli kiralayın, ister dört tekerli, çift kişi tarafından sürülen ve toplamda dört koltuklu olanını. Fiyatlar, kiraladığınız türe göre değişiyor. Göl girişinde arabanızı park edebileceğiniz yeterince büyük alanlar var. Herkes yardımcı olmaya hazır. Göl etrafında trafik tek yönlü akıyor, bunu akıldan çıkartmamak gerekli. Bir de yokuşları tercih etmeyin, küçücük

Zümra Sultan Konağı / Altınoluk

Edremit körfezinde bir yere gidip Altınoluk köyünün meydanına çıkmayan yoktur sanırım. Körfezin, büyük bölümünü kuşbakışı izleyebileceğiniz, tepeye kurulmuş bu köy, bir zamanlar ruhban okuluna da ev sahipliği yapmış. Meydanda bir çok çay bahçesi, kafe var. Her ne hikmetse meydandaki bu tesislerin hiç birisinin tuvaleti yok. Köy meydanındaki tek tuvalet, caminin yanında. O da hiç temiz değil ne yazık ki.  Her işin bir sebebi var elbette. Bizim düzgün, temiz tuvalet arayışımız, o kadar gittiğimiz Altınoluk tepesindeki saklı konağı görmemize vesile oldu. Zümra Sultan Konağı, eski bir konağın aslına uygun restore edilmesi sonucu oluşturuluş, her köşesinde zerafet ve özen görünen bir butik otel. Altısı çift kişilik biri suit olmak üzere toplam yedi odalı bu küçük/butik otel, meydanın biraz daha yukarısında yer alıyor. Oldukça başarılı tasarlanmış bir web sayfaları da var. Bizim aile büyükleri bölgede oldukları için otellerde konaklamıyoruz, ancak bölgenin farklı otellerinden olduğun

Küçükkuyu'ya tepeden bakmak: Serinyer

Bayramın rehaveti yazılara da yansıyor. Bu sıcaklarda okuyamıyorum da en iyisi yazayım. Küçükkuyu'nun köyleri kendisinden meşhur. Adatepe ve Yeşilyurt özellikle İstanbul kaçkınlarınca keşfedilmiş köyler. Yeşilyurt'un eski adı Büyük Çetmi'ymiş. Onun karşısında yer alan ve yolu Küçükkuyu'nun sanayisinin içinden geçilip ulaşılan köy ise Küçük Çetmi. Serinyer, işte bu Küçük Çetmi'ye giden yolun üzerinde yer alıyor. Enfes manzarası ve lezzetli yiyecekleriyle gönlümüze taht kuran mekanlardan.  Fotografını gördüğünüz binanın önünde, ne yazık ki fotografını çekmediğim, geniş bir bahçe var. Yaz aylarında bahçede oturmak, Küçükkuyu merkezin sıcağını özleten havası ve rüzgarıyla çok keyifli.  Aşağıdaki fotograf ise bahçede otururken gördüğünüz manzaraya ait. Uzaklardaki evler, binalar Küçükkuyu. Aslında merkezden yürüyerek de ulaşabileceğiniz kadar yakın Serinyer. Bence en büyük eksikliği, Küçükkuyu'nun genelinde olduğu gibi, bilgilendirici/yönlendirici tabelalar.

Küçükkuyu'nun büyük sürprizi: Sole Mare Cafe

PTT'nin olduğu ara sokakta, hiç beklemediğiniz bir tabela. Yandaki fotograf bu tabelaya ait. Fotografı ben çekmedim. Kafenin facebook sayfasından aldım. Aşağıda gördüğünüz Garash'ın fotografını ise ben çektim. Küçükkuyu'da örneğine rastlayamayacağınız bir yer Sole Mare. Aslında haksızlık yapmayayım bu kalitede ürünlere bırakın Küçükkuyu'da tüm Körfez'de rastlayabileceğiniz bir yer yoktur. Abarttığımız sanıyorsanız kendiniz deneyin. Körfezde bir yerlerdeyseniz Küçükkuyu size uzak sayılmaz. Ayvalık'tan bile bir saatte ulaşabilirsiniz. Eğer Assos'a gelirseniz hele, Küçükkuyu iyice yakın sayılır size. İzmir'den Assos tarafına giderken mutlaka içinden geçtiğiniz bu şirin belediyelikte mola vermek için çok lezzetli bir sebebiniz var artık.  Sole Mare Cafe'nin sahipleri, lezzetin sırrına da sahip. Patron ve çalışan kendileri. Bir anlamda kendi işlerinin patronu olmuşlar. Böyle olunca ürünlerde kullanılan malzemelerin kalitesinden eminler. Öyle glüko

Küçükkuyu'nun keyiflerinden Telve

Telve de zamana yenilen mekanlardan birisi olmuş. Geçen yıl Küçükkuyu sahilinin farklı sesi olmuştu. Bu yıl yerini Deniz Kızı Kafe'ye bırakmış. Deniz Kızı da keyifli bir kafe. Ancak, Telve'nin havası farklıydı. Deniz Kızı'nın sürprizi ise Tarçın'dan hatrımızda kalan hamur işlerini (simit - poğaça benzeri) bulabiliyor olmamız. Tarçın'ın lezzetli ürünlerinin sırrına sahip Aslı, bu kez Deniz Kızı Kafe için pişiriyor...(Son güncelleme 8 Temmuz 2016) Uzun bir aradan sonra 'mekan' etiketli yeni bir yazıyla karşınızdayım. Teknik etiketli yazılardan sıkılan okuyucularımı da düşünmem gerek. Bilmeyenler için Küçükkuyu'nun Çanakkale'ye bağlı, Altınoluk'un komşusu bir belediye olduğunu belirtip gelelim Telve'ye. Mekana ulaşmak için öyle cadde sokak ismi beklemeyin. Sahil Güvenlik'in karşısında hemen. Deniz Kızı Motel'in önünde. Sahildeki cami ile de komşu. Keyifli müzikler, özenli servis ve üzmeyen fiyatlarla Ege'nin ferahlığını hiss

Musee de la Magie, Paris

Farklı özelliklere sahip çok sayıda müze bulunuyor Paris'te. Bunlar arasında, çocuklara daha çok hitabedecek olanlardan birisi Musee de la Magie . Marais bölgesinde, eski bir binanın alt katında, dar koridorlu ve mekanlı bir müze. Aslında iki müze demek daha doğru belki. Girişte sol tarafta otomat müzesi, sağ tarafta ise sihir müzesi var. Sihir müzesinde, sihirbazlıkta tarih boyunca kullanılan malzemelerin sergisinin yanı sıra 15 - 20 dakikalık bir gösteri de var. İp ve iskambil kartlarıyla yapılan gösteri, başarılı. Otomat müzesi de etkileyici. Girişteki otomatlar 18. yüzyıldan kalma. Hepsi çalışır durumda. Önlerindeki tuşlara basılınca hünerlerini sergiliyor. Yukarıda konumlandırılmış otomatların önüne basamak konulmuş. Bu sayede çocuklar da rahatlıkla görebiliyor. İç taraftaki otomatlar ise yeni. Ahşap ağırlıklı malzemeler ile yapılmış bu yeni otomatlar, bu zanaatin bir şekilde sürdürüldüğünü ortaya koyuyor. Otomat nedir diye soracak olursanız, bu bağlantıyı ziyaret etme

Paris mezarlıkları: Montparnasse Mezarlığı

Müzeler kenti Paris'e ilişkin yazdıklarıma bir baktım, mezarlık yazıları daha çok. Nedendir bilmem, Paris'te mezarlıkları gezmek müzeleri gezmekten daha ilginç geliyor. Bu kez Montparnasse'deyiz. Tour Montparnasse adlı kulenin hemen arkasında yer alan küçük mezarlıkta varoluşçuluğun babalarından Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir'in de mezarları var.   Mezarlığın girişinde küçük levha ile ünlülerin mezar yerleri gösterilmiş.  Sartre ve  Beauvoir aynı mezar taşının altında. Hayatı paylaşan ikilisi, mezar taşını da paylaşmış. Mezarlıkları dolaştıkça hayatın boşluğu ve sonluluğu tokat gibi yüzüme çarpıyor. 

Paris mezarlıkları: Pantheon

Paris mezarlıkları başlıklı ikinci yazım. Aslında Pantheon'a mezarlık demek pek doğru değil. Daha ziyade, anıt mezar. Binanın dışarıdan görüntüsü Roma dönemini ve Washington'daki Capitol Hall'ü hatırlatıyor. Soldaki fotograf Pantheon içerisinde yer alan maketine ait. Binanın içerisindeyken neden maketinin fotografını çektiğimi sorabilirsiniz. Basit ve geçerli bir nedenim var. Dışarıda bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağıyordu ve şemsiyem yoktu. Bu yüzden binanın dıştan fotografını çekemedim. Aslına bakarsanız bu maketin görüntüsü binanın şu anki görüntüsünden daha güzel. Çünkü bir tadilattan geçiriliyor bina. Meşhur sarkaç da yerinde değil mesela. Giriş ücretli ve 7,5 €. Rehberli turlar yapılıyor belli saatlerde. Binanın içerisinde bu rehberli turları bekleyebilirsiniz. Ya da benim gibi yapıp kendiniz gezebilirsiniz. Ücretsiz olarak çeşitli dillerde hazırlanmış broşürler var. Türkçe bu çeşitli diller arasında yok.  Kilise olarak inşaa edilen kilise, devrimin ardında

Paris mezarlıkları: Pere Lachaise

Gurbette ölen Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın da mezarlarının bulunduğu Pere Lachaise, Paris'in 20. bölgesinde yer alıyor. Düzenli ara yolları, büyük ağaçları ile insana huzur veren bir yer.   Pere Lachaise'de defnedilmiş çok sayıda ünlü var. Mezarlığın girişinde bir pano ile ünlülerin mezar yerleri işaretlenmiş. Panonun fotoğrafını çekip yerleri aramak bir seçenek. Diğer bir seçenek ise metro istasyonunun çıkışındaki gazeteciden ya da etraftaki diğer dükkanlardan bir harita edinmek.  Mezarlıktaki meydanların birinde yer alıyor bu heykel.  Yukarıdaki heykel ise mezarlığın ana girişinde ziyaretçileri karşılıyor. Yanlış bilmiyorsam dünya savaşında ölenlerin anısına yapılmış.  "Hoşçakal Sevgili Ülkem" yazılı Ahmet Kaya'nın mezarının üzerinde. 71. bölgede yer alan mezara ulaşmak için metro çıkışına yakın olan mezarlığın sol köşesindeki kapısından girip yukarıya doğru yürümeniz gerekiyor. Yukarıya çıkarken sağ tarafınızda kalıyor.   Mezar taşına a

Paris'in içinde bir köy: Butte Aux Cailles

20 bölgeye ayrılmış Paris merkezinin 13 numaralı bölgesinde yer alıyor Butte Aux Cailles.  Otomobiller yokken yapılmış sokaklar bugün için fazlasıyla dar. Zaten otomobil yerine yürüyerek dolaşmak daha keyifli.  1871 Paris Komünü sırasında direniş noktalarından birisiymiş bölge. Hal böyle olunca meydanlardan birisinin adı Paris komünü meydanı olmuş.  Sokak lambaları, bölgenin korunmuş havasını tamamlıyor.  Dik yokuşlara Paris'in genelinde pek sık rastlanmıyor. Fotograflarda yer almasa da bölgedeki barlar ve bistroların faaliyete geçmesi ile geceleri daha eğlenceli oluyormuş. Gündüz ise sakin ve sessiz. Place d'Italie adlı metro durağında yürüyerek ulaşabilirsiniz.