Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Zeynep Menemencioğlu ile Osmanlı'dan Bugüne

Sanki daha dün yazmamışım TRT 2 yeniden kültür sanat kanalımız oluyor diye. Bu akşam Zeynep Menemencioğlu ile Osmanlı'dan Bugüne adlı belgeseli izlerken dedim oluyor demek hatalı, TRT 2 eski kimliğine kavuşmuş. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Tuvana Berkay'ın üstlendiği program Zeynep Menemencioğlu'nun 100 yılı aşkın yaşamından tanıklıkları anlatıyor. Öyle bir hayat ki Menemencioğlu'nun ki Nazım Hikmet'ten Oktay Rifat'a, Ali Fuat Cebesoy'dan, Türk Dil Kurumu'nun ilk başkanına kadar tüm ünlü isimlerle akraba. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden, hala üretken, hala hayatın içinde, belki tam ortasında. Torunlarının çocuklarına hayatı tanıtmaya uğraşan bir çınar. Ne değerler var ülkemizde, TRT olmasa kim bu değerleri ekrana taşıyacak rating (ölçümleme) kaygısı olmadan. Programın tekrarı yarın (29 Nisan 2008) sabah 7.25'te TRT 2'de. Bir sabah da gazete manşetlerini izlemeyiverin. Emin olun pişman olmayacaksınız...

Ankara'yı fotograflamaya başladım

Ulvi amacımı (!) gerçekleştirme yolunda ilk icraatıma başladım. Bugün kale civarını dolaştık. Elbette öyle bir gidişte bitirilecek bir bölge değil Ankara Kalesi. Kalenin içine girmedik zaten. Samanpazarı'ndan kaleye çıkan sokakları dolaşıp bir kaç kare fotograf çektik. Ancak kale ve Roma Hamamı fotograflarına geçmeden önce Ankara'nın büyük ve eski parklarından sayılabilecek Kurtuluş Parkı'nda çektiğim bir kareyi yorumsuz olarak sol tarafa koydum. Park içerisinde bisiklet sürmek yasaklanmış. Fıkra gibi bir durum. Eğer parkta dolaşan yayalar bisikletlilerden rahatsız olduysa, ki olabilir bisiklet de bir araç sonuçta, çözüm bisikletle dolaşmayı yasaklamak yerine park içerisine bisiklet yolları yapmak olmalı. Ankara'nın sanırım hiç bir yerinde yok bisiklet yolu. Oysa Çayyolu, Eryaman gibi yeni yerleşim bölgeleri bu tür uygulamaları başlatmak için uygun yerler. Bisiklet, havayı kirletmeyen trafik sıkışıklığına yol açmayan bir ulaşım aracı. Avrupa'ya gidenler ilk günlerd...

100 soruda Ekonomi Elkitabı, Sadun Aren

Kitabın tam adı 100 Soruda Ekonomi Elkitabı Türkiye Ekonomisinden Örneklerle . İlk yayınlanış tarihi 1986. Benim okuduğum baskısı Eylül 2007 tarihli İmge Kitabevi'nden çıkmış olanı. Ülkemizde ekonomi alanında eğitim veren bir çok üniversite bulunmakta. Bunların kimilerinde sadece matematiksel denklemlerin çözümünün anlatıldığını, optimizasyon problemlerinin ekonomi eğitiminin merkezine yerleştirildiğini görüyoruz. Elbette sosyal bir bilim olan (hatta bilim olup olmadığı tartışmalı) ekonomiyi, sosyal boyutundan kopartmak için yapılan bilinçli bir uygulama bu. Amacınız ülkelerdeki gelir dağılımının adaletsizliğini, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin farklılığını sorgulamayan bir ekonomist yetiştirmekse eğer matematiği ekonominin merkezine yerleştirirsiniz. Oysa ekonomi insanla ilgilidir. İnsanın daha iyi koşullarda yaşaması için gerekli üretimin planlanmasını, ulusal ve uluslararası iş bölümününün gerçekleştirilmesi gibi konuları da inceler. Tek iktisadi doğruyu klasik iktisat ...

Ankara, araç öncelikli halini pekiştiriyor

Toplu taşımayı geliştirerek kent içerisinde trafiğe çıkan araç sayısını azaltacak tedbirler almak yerine günün kimi saatlerinde tıkanan kavşaklara köprüler yaparak sıkışıklığı önlemeye çalışmak araç öncelikli bir kent isteğinin göstergesi. Ankara'da Çayyolu'ndan Eskişehir yolunu kullanarak Kızılay'a kadar hiç ışıkla karşılaşmadan gidebilirsiniz. Hız sınırı 50 km / saat olsa bile bu sınıra uymaya çalışmak, yolun en sağ şeridinde bile olanak dışıdır. Dikkat ederseniz uymak demiyorum, uymaya çalışmak bile olanaksız. Kentin dış semtlerinden merkeze metrolar, tramvaylar yapmak gecikir her nedense, ancak köprülü kavşaklar, ışığa takılmadan saatte 100-120 km hızda seyreden araçlar için 4 şeritli yollar bir çırpıda bitiriliverir. Kentin uzak semtlerinden merkeze gelirken karşılaşılan tüm kavşaklar köprülerle, alt geçitlerle geçildikten sonra ulaşılan merkezde tıkanır trafik bu kez. Mühendislik, şehir bölge plancılığı, mimarlık gibi mesleklerin temsilcisi odalar hep söylemiştir oysa...

Abdülaziz, Feriye, Prag, turizm

Başlıktaki kelimeler, isimler birbirleriyle ilgisiz gibi duruyor. Umarım yazıyı okyunca ilgi kurulur :) Geçen akşam izlediğimiz etkileyici Yıldız Yargılanması oyunu bir çok şey düşündürdü. Daha oyunu izlerken aklıma takılmıştı Feriye Sarayı nerede ki acaba? Feriye adını hatırlıyordum ancak saray olarak değil lokanta ve sinema olarak biliyordum. Eve gelince araştırdım ve yanılmadığımı gördüm. Gerçekten de lokanta, sinema olarak hizmet veren bir yapı halinde kullanılıyormuş sarayın geçmişte 'karakol' olarak bilinen bölümü. Asıl saray ise Galatasaray Üniversitesi ve Kabataş Lisesi'nin hizmetindeymiş. Şimdi düşünün Osmanlı Hanedanı'nın yıllarca başkentliğini yapmış, ondan önce Bizans'ın başkenti İstanbul'da tarihi turistlik mekanlar mı fazla yoksa Prag'da mı? Peki hangisi daha iyi tanıtılıyor, korunuyor? Abdülaziz'in hayatını kaybettiği, izlediğimiz oyunda intihar ettiği anlatıldıysa bile bu konuda tam uzlaşı yok, oda nerede? Peki Feriye sarayı neden müze de...

Yıldız Yargılanması, Orhan Asena

Oyuna ilişkin görüşlerimi yazmaya geçmeden hemen belirteyim ki bu sezon Devlet Tiyatroları'nda izlediğimiz oyunların kimileri ciddi hayal kırıklıkları yaratmıştı. Neyseki sezonun sonuna az kala Yıldız Yargılanması 'nı izledik. Bu sezon izlediğimiz en iyi oyun. Oyunu geçen sezonda da görmek istemiştik. Kısmet bugünlereymiş. Orhan Asena'yı tarihi oyunların yazarı olarak hatırlarım hep. İzlediğimiz tüm oyunlarda olduğu gibi aldığımız broşüründeki bilgilere göre asıl görevi tıp doktorluğu. Sanata katkı sunan bir çok diğerleri gibi Asena'da çok özveri isteyen doktorluk görevini yerine getirirken şiirler, oyunlar yazmış. İzlediğimiz oyunun ortaya çıkışının öyküsü de ilginç. Broşürden okursak Asena şöyle demiş: Değerli gazeteci ve yazar dostum Uğur Mumcu, bir gün bana Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Yıldız Muhakemesi adlı kitabını getirdi. VE sen bundan bir oyun çıkartabilirsin dedi. Kitabı daha okurken çağrışımlar birbirini kovaladı. Kitabın sayfaları içind...

Prag St. Vitus Kathedrali

Prag'ın en bilindik görüntülerindeki muhteşem yapıdır. Kalenin olduğu bölgede, kente hakim konumu, ihtişamlı süslemeleri ile Prag'a gidenlerin ilk gördüğü ve hayran kaldığı yapılardandır. Yapının içi de dışı kadar etkileyicidir. Vitray süslemelerinin kimileri yakın tarihlidir. Yanlış anlamadıysam kilise içerisindeki bölmelerin hepsi din büyüklerine adanmış yerler. Hepsinde ayrı süslemeler, yazılar, heykeller. Görülmeye değer bir yer. Görkemli konserler için de kullanılıyordur eminimki bu mekan. Görmekte olduğunuz kolaj, Picasa adlı programın eseri. 9 fotografı ayrı ayrı görmek isterseniz burayı ziyaret etmeniz gerekiyor. Vitus katedrali Çekler için de önemli. Aslında Vitus katedrali olarak bilinen yapı, farklı zamanlarda inşaa edilen 3 binanın birleşmesinden oluşuyor. Ayrıntıları merak edenler için özgür üniversite wikipedia.org 'u öneririm. Prag'dayken tuttuğum notları en yakın zamanda sayfama taşıyacağım. Malum aylaklık bir yaşam biçimi, hele ki Bohemya'da ...

Bir Halk Düşmanı, Henrik İbsen

Tiyatro oyunlarının ilk perdesinde çıkmak gibi bir adetimiz yoktur aslında. Özellikle Devlet Tiyatroları'nın oyunlarında bugüne kadar fazlaca yapmışlığımızda. Ancak, bu sezon şansımıza olsa gerek, Devlet Tiyatroları'nın iki oyununda ( Çığ ve Bir Halk Düşmanı ) ikinci perdeyi bekleyemedik. Çığ'a ilişkin yorumlarımı oyundan kısa süre sonra yazmıştım . Bir Halk Düşmanı 'nı ise yazmayı unutmuşum. Geçen gün farklı bir konuya bakarken gördüm eksikliği. Tiyatro, sinemadan, edebiyattan farklı bir sanat. Belirli bir sürede kısıtlı olanaklar sunan mekanda metinde anlatılmak istenenleri seyirciye aktarma uğraşı belki. Eğer bu aktarımı başarılı bir şekilde yaparsanız oldukça keyif verici olabiliyor. Ancak, başarısız olursanız tahammül edilemeyen bir hal alıyor. Aktarılmak istenen mesajı lafın tamamı aptala söylenirmiş tarzında seyircinin gözünün içine sokarsanız ilk perdeden sonrası izlenmez hale geliyor. Bir Halk Düşmanı , metinden mi kaynaklı rejiden mi bilemedim, ne yazık ki ...

başka türlü bir şey benim istediğim

Can Yücel'in şiiri başka türlü bir şey benim istediğim, Ne ağaca benzer ne de buluta, burası gibi değil gideceğim memleket, Denizi ayrı deniz havası ayrı hava diye devam ediyor. Benim istediğim meslek odaları da başka türlü bir şey: Öncelikli amacı meslek alanlarına ilişkin kamu yararını gözetecek çalışmalar yapmak olan, ancak bu çalışmaları üyelerinin tümünü kapsayacak şekilde yayan bir yapı. Adım .... mühendisleri/tabipleri odası, aktif üyelerim ... işleri ile ilgileniyor, ben sadece adımdaki uzmanlıkla ilgili açıklamaları yaparım yeter demeyen bir oda. Meslek alanındaki gelişmeleri önceden görüp, konunun tüm taraflarını bir araya getirecek etkinlikler yapan bir oda. Puan peşindeki akademisyenlerle, akademisyenlere hoş görünmek için gelen öğrenciler dışında kimsenin ilgisini çekmeyen, sektörden kopuk, teknolojik gelişmelerle doldurul(a)mamış kongreler düzenlemeyen bir oda. Meslek örgütünün yanı sıra mücadele örgütü olduğunu unutmamış, gelenekselleştirilmiş .... ayı (mesela ekim...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Hız sınırlamaları

Ankara'da yaşayanlar yakından bilecektir. Ankara'yı Eskişehir'e, Konya'ya ve İstanbul'a bağlayan yollardan şehir merkezine doğru gelirken, neredeyse hiç, ışığa takılmıyorsunuz. Tüm ışıklı kavşaklar köprülerle aşılmış durumda. Her üç yolda da yaklaşık 4 gidiş 4 de geliş şeriti yapılmış. Hız sınırı ise 50 km / saat. Olabildiğince bu yollardan uzak durmaya çabalasam bile zaman zaman buralara yolum düşüyor. Yolun en sağ şeritinden saatte 60 km civarında hız ile seyretmeye gayret ediyorum. Ancak bunu başarabilmek pek kolay olmuyor. Dikkatinizi çekmek isterim; saatte 60 km, yani azami hız sınırının %20 fazlasıyla yolun en sağından ilerlememe izin verilmiyor. Nedeni çok basit. Bu yollarda trafik ortalama 90 km /saat hız ile akıyor. Bu gerçeği tüm denetim elemanları da biliyor. Ne zaman bir kaza olup 3-5 kişi ölüyor, kazanın ertesi günü herkes hızın ölüm getirdiğinden bahsediyor. Ardından arabalarına binip, sanki biraz önce hızın ölüm getirdiğinden bahsetmemiş gibi, 90-100 ...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.