Ana içeriğe atla

Kayıtlar

bir devir kapanırken

Hep merak ederim, beni sadece yazılarımla tanıyan var mıdır diye. Blogumun, sayıları az da olsa, düzenli okuyucuları var. Ancak bu kişilerin arasında, hiç tanışmadıklarım var mı meselâ? Neyse, bu gereksiz ama en azından kısa girişin ardından gelelim yazının başlığına. Devir kapanırken diye yazsam da aslında devir kapanacak mı tam belli değil. EYT olarak kısaltılan emeklilikte yaşa takılanlar düzenlemesi henüz netleşmediği için kesin konuşmamakla birlikte, 25 senelik işverenin değişmesi ihtimali ortaya çıktı.  Bu önemli değişiklik, farklı duyguları beraberinde getiriyor. Bir yanda yeni başlangıçların heyecanı, bir yanda, toplamda 28 senedir süren rutinin bozulmasının ortaya çıkarttığı endişe. Bir yanım düzeni değiştirmemek doğru derken, diğer yanım şimdi değilse ne zaman diye sesleniyor... Kısacası sevgili okurum, kafam karışık... En güzeli, henüz ortada üzerine düşünülecek bir yasa da olmadığına göre, birikmiş izinlerin bir bölümünü kullanmak... Sonrasına sonra bakarız... Bu arada ...

Sinema salonlarının çıkmazı

Sinemaya gitmek, filmi büyük perdede, iyi ses düzeni ile izlemek, arada mısır alıp yanındakiyle sohbet, iki - üç saatliğine dünya dertlerinden uzak, farklı konular üzerine düşünmek...  18 senelik blogumda, eskiden filmler üzerine de yazardım. Bu sabah, dönüp baktım, film etiketli 68 yazı eklemişim bloga. Son yazımın tarihi 20 Şubat 2019. Sazan Sarmalı adlı filmin ikinci haftanın sonunda Netflix'in kataloguna eklenmesinin sonuçlarına değinmiştim. O yazıyı hazırladığım dönem, henüz sinema salonlarına dair yasal düzenleme değişikliği yapılmamıştı. 22 Ekim 2019 tarih ve 30926 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan  SİNEMA FİLMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK'in 10. maddesinin ikinci fıkrasını hatırlayalım öncelikle... "(2) Sinema salonlarında ilk kez ticari dolaşıma girecek değerlendirme ve sınıflandırması yapılmış sinema filmleri, gösterime girdiği tarihten itibaren ücretli yayın yapılan kablo, uydu, karasal, inter...

Nur Baba / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okumaya devam ediyorum. Muhtar Özkaya Kütüphanesi sayesinde, Karaosmanoğlu'nun farklı eserlerine, ücret ödemeden, erişebiliyorum. Nur Baba'dan önce Hüküm Gecesi ile Sodom ve Gomore adlı romanlarını okumuştum. Her iki roman da Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk senelerine dair, gerçek olaylar üzerine kurgulanmış eserlerdi. Özellikle Hüküm Gecesi, belgesel nitelikte bir roman sayılabilir sanırım.  Nur Baba ise Karaosmanoğlu külliyatı içerisinde de farklı bir yere sahip. Belgesel diye nitelendirilebilecek özellikler var. Yazarın yaşam öyküsünde bir dönem Bektaşi dergahına devam ettiği yazılı meselâ. Romanın yayınlanmasının ardından gelen tepkilere karşılık olarak Yakup Kadri Bey, yazdığının sadece bir roman olduğunu ve buna göre değerlendirilmesi gerektiğini belirten açıklamalar yapmış. İletişim Yayınları, 1983 yılından itibaren bastığı romanın ilk baskısı 1922 yılında Akşam Matbaası'ndan çıkmış. Tefrika hali 1914 - 1915 y...

Büyükşehirlerde trafik sorunu çözümü için bir öneri: ücretsiz toplu taşıma

Eğer twitter kullanıyor olsaydım, bu yazının başlığını yazmakla yetinirdim. Oysa bir blog yazarı olduğum için, derdimi biraz daha uzun anlatmam gerekiyor... Eminim sizler de gözlemlemişsinizdir, sabah ve akşam saatlerinde yolları kaplayan araçların büyük çoğunluğunda sadece sürücü var. Yolcusu bile yok. Aslında iki nokta arası ulaştırılan, kişi değil, araç oluyor. Peki toplu taşıma ücretsiz olsa, araç sahiplerinin ne kadarı aracını kullanmayı tercih eder.  İtirazlar hemen gelecektir: Özel aracın konforu, toplu taşımada olmaz. Toplu taşıma her yere yok. Toplu taşımaya, hele ücretsiz olursa, kimse binemez. Belediyeler, zaten sübvanse ettiği bu hizmeti, bedava verirse, bunun için kaynağı nereden bulacak. İşin doğrusu tüm bu soruları ben de düşündüm ve bugün için tatmin edici bir yanıt bulamadım. Ancak bu konuyu düşünmeye ve araştırmaya devam edeceğim.  Sizlerin aklına gelenler olursa, aşağı yazabilirsiniz...

Tam zamanı - O sene Bu sene

Şampiyonlar Ligine katılamadık. Avrupa Liginden elendik. Geriye kupa 3'te devam için play-off oynamak kaldı. Ligde Fenerbahçe galibiyeti ile umutlansak bile Karagümrük hezimeti, yeşeren umutları söndürdü. O zaman, bu sene o sene demenin tam zamanı. Madem geçen sene şampiyon olan takımı bozduk, bu sene kurduğumuz takımın bir şey yapabileceği olanaklı görülmüyor... Tam neşter vurma anıdır bence... Sahada istediği topları alamayan ve bu yüzden verimsiz görülen Maxi Gomez ve geldiğinden beri istikrar tutturamayan Umut Bozok başta olmak üzere maliyeti yüksek katkısı düşük tüm oyunculardan kurtulmanın tam zamanı... Öze dönüp altyapıya bakmanın, çevre illerin alt Lig takımı kadrolarını değerlendirmenin tam zamanı... Bütçeyi artıya geçirip borçları azaltmanın, takımı finans kuruluşlarının cenderesinden kurtarmanın tam zamanı... Bunu başarabilecek bir ruh var Trabzon şehrinde.... Tek gereken "o sene bu sene" diyebilecek bir irade....

2023 gelirken

Kimse okumasa bile yazmaya devam ediyorum, sağlığım ve elbette ömrüm yettiğince de devam etmeyi düşünüyorum. Böyle sene sonlarında yazdıklarıma dönüp baktım bu sabah... 2009 Aralık'ında meselâ şöyle yazmışım: Neyse ki benim öyle gerçekleşmeyen büyük planlarım yok, uzun zamandır. Çünkü gerçekten plan yapmayanlardanım. Öyle arada gaza gelip bir şeyler çiziktirdiğim olduysa bile bunlar gerçekleşmese dünyanın sonunu getirmeyecek türden. Dönüp 2009'u, ki bizim için büyük sevinçler ve endişeler yılı olmuştu, uğurlamaya hazırlandığımız tarihlerde yazdığım yazıyı okudum. Aklıma Kayahan'ın söylediği şarkı geldi: Değişen hiç bir şey yok sevdiceğim. Bir telaş, bir heyecan yollardayız... Biz yetişkinler için pek bir şeyin değişmemesi üzünülecek bir durum değil aslında. Malum, yaşımız kemale (ne ise o artık) yaklaşırken değişimler olumsuz oluyor çoğunlukla. Bebeklere ise her gün mucizeler getiriyor. Koltukta desteklerle oturmalardan, desteksiz oturmaya, sürünüp yuvarlanmadan, emeklemeye...

2022 biterken

Blogum artık 18 yaşında. 17 Kasım 2004 senesinde ilk yazımdan bu yana 18 koca sene geçti. Bu 18 yılda neler neler oldu. Hayatımda bir çok değişen ve gene bir çok değişmeyen var. Hâlâ aynı kişi ile evli, hâlâ aynı iş yerinde çalışıyorum. Artık iki(z) kızımız var, artık yeni bir şehirde yaşıyoruz.  Peki blogla ilgili neler değişti derseniz, aslında pek de bir değişiklik yok. Hâlâ az okunan, çok yazılan ve tek yazarlı bir blog. Hâlâ reklâm yok, olması da düşünülmüyor... Bu sene 23 kitap notu eklemişim. Toplam kitap sayısı 400 oldu. Sene ortalaması da 22'nin az üzerinde, ki benim okuma hızıma uyan bir istatistik. Ayda ortalama 2 kitap... Heyecanla, umutla girdiğimiz bir sene 2023. Cumhuriyetimizin 100. senesini kutlayacağız 29 Ekim'de... Şimdiden nice senelere... Herkese mutlu yıllar... 

Herkes Herkesle Dostmuş Gibi / Barış Bıçakçı

Barış Bıçakçı külliyatını okumaya devam ediyorum. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, Bıçakçı'dan okuduğum ikinci eser oldu. 2000 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan eseri, 2009 yılında yapılan 3. baskısından okudum. İletişim Yayınları'nın web sayfasındaki bilgilere göre 16. baskısı yapılmış son olarak.  Eğer bir romansa elimdeki, 50 - 60 sayfa ile başlıyorum okumaya. Sonra zaman buldukça, 50 - 60 sayfa ile sürdürüyorum okumayı. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi'yi aldığımda, 114 sayfalık eseri iki okuma seansında bitireceğimi düşündüm. Tam üç kez yeniden başladım okumaya. Her seferinde 30 - 40 sayfa okuyup, kenara koyuyordum. Sonra fark ettim ki bu eseri tek seferde okuyup bitirmem gerekiyordu.  Sonunda dün gece, tam da düşündüğüm gibi, iki saatte okuyup bitirdim .  Bu kadar etkileyici bir kalemle bu kadar geç tanışmamın hüznünü hissettim, satırlar ilerledikçe. Gene bir novella, Herkes Herkesle Dostmuş Gibi. Türkçe'de benzerine rastlamadığım bir üslup ile yazılmış. Öykü baş...

Bozkırkurdu / Hermann Hesse

O kadar çok kitabını okuyup, bugüne kadar bloga eklemediğim başka bir yazar var mıdır bilemedim. Cümleyi yazarken bir yandan düşünüyordum ve fark ettim ki Hermann Hesse'nin yanısıra Boris Vian'dan da bir çok kitap okudum ve blogda sadece bir eserinden bahsettim. Neyse, geç olsun güç olmasın diyerek Bozkırkurdu hakkındaki notlarıma başlayayım.  Hesse'den blogda söz etmemiş olmamın nedenini tahmin etmişsinizdir, doğru bildiniz... Her iki yazarı okuduğumda, blog yazmaya başlamamıştım henüz. Blog yazmasam bile, o günlerde de kitaplara dair notlar alıyordum. Bu yazıyı hazırlarken o notlarımdan yararlandım.  Bozkırkurdu, belli bir yaştan önce okunduğunda tam anlaşılamayacağını düşündüğüm romanlardan. Çeviri eserlerde, çevirmen de önemli oluyor. Almanca yazılan eserlerde Kamuran Şipal ve Ahmet Cemal'in çevirileri varsa onları tercih ediyorum. Bozkırkurdu'nu Kamuran Şipal çevirisinden okumuştum.  Romanın hissettirdiklerinden bahsetmek istiyorum bu yazımda. Sonuçta romanın a...

Beyoğlu'nda Gezersin / Osman Yıldırım

2022 yılının son haftasına başlarken, 18 yaşındaki bloguma, eğer yanlış hatırlamıyorsam, ilk kez bir şiir kitabı ile ilgili notlarımı ekliyorum. Pek kıymetli Osman Yıldırım'ın elli beş şairin altmış beş şiirinden seçerek oluşturduğu Beyoğlu'nda Gezersin adlı eseri, tahmin edebileceğiniz gibi, Beyoğlu üzerine yazılmış şiirlerden oluşuyor. Eserde Osman Bey'in şiirleri de var.  Başka hangi yazarlar ve hangi şiirleri var diye soracak olursanız, beni en çok etkileyen Avni mahlası ile yazılmış beyti ile Fatih Sultan Mehmet derim. Bu yazıda tüm şairlerin isimlerini sıralanamayacağım ama Necip Fazıl Kısakürek'ten Vedat Türkali'ye, İlhan Berk'ten Attila İlhan'a, İstanbul denildiğinde ilk akla gelen Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Orhan Veli Kanık'a bir çok ünlü şair, seçilen eserleriyle kitabın konuğu olmuş.  Beyoğlu, Galata, Haliç, Tarlabaşı ve Tophane olarak mekâna göre tasniflenmiş şiirler. 144 sayfalık eseri kitabevlerinde bulmanız biraz zor. Mâlum dağıtım sorun...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

trafik üzerine notlar

Trafiğe çıkan araç sayısı da trafikte geçirilen süre de her sene artıyor. Ne akaryakıt zamları ne araç fiyatları bu artışlara engel olabiliyor. Sabah ve akşam saatlerinde yoğunlaşsa da artık günün her saatinde dur / kalk trafiğine yakalanmadan bir yere ulaşmak hayal. Kurallara uygun araç kullanırken önünüzde arkanızda ani manevralarla sizi zor durumda bırakan sürücülerle karşılaşmak işten değil.  Ne yazık ki her gün sosyal medya platformlarında yol verme üzerine başlayan tartışmalarla ilgili videolar görüyorum. Kiminin sonu çok üzücü bitiyor. 32 senedir araç kullanan birisi olarak trafikte güvenli sürüşe dair önerilerimi paylaşmak istiyorum: Yakın takipten kaçının. Araya başka araç girmesin diye önünüzdekinin tamponuna yapışırsanız ani frenlerde durma şansınız azalır. Hız limitlerine uyun. 50 ile git diyorsa levhada yerleşim yerinden geçiyorsunuzdur, birden yaya / hayvan yola çıkabilir. 30 diyorsa levha, okul vardır yakında. Sol şeridi işgal etmeyin. Bırakın geçsin daha hızlı ...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi 2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.  Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin...