Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Güven-1, Vedat Türkali

Vedat Türkali'nin Kayıp Romanlar kitabını okuyunca, yayınlandığında bir türlü okumaya fırsat bulamadığım, Güven'i okumaya karar vermiştim. Uzun uğraşlar sonunda ilk cildini bitirmeyi başardım. Sorun kitabın uzunluğu. İlk cilt 3 kitaptan oluşuyor ve 750 sayfanın üzerinde. Böyle olunca yanında taşımak için bile ağır hale gelmiş kitap. TKP'nin kuruluş yıllarından başlayarak 1944'e kadar geliyor ilk cilt. Türkali'nin, okuduğum, her kitabında olduğu gibi ön planda aşk öyküsü, arka planda ise Türkiye gerçeği. Uzun araştırmalar sonrası yazmış kitabı Türkali. İlk ciltte en dikkat çekici olan İstanbul'da 40'lı yıllarda varolan tramvay hatları. Neredeyse her yere tramvay ile gidiyor romanın kahramanları. Bir de romanın erkek kahramanlarının tutarsızlıkları. "Devrimci" olduklarını söyleyen gençler, kız arkadaşlarını aldatmaktan geri durmuyorlar. Gerçi sonradan pişmanlıklar duyuyorlar. İkinci cildi okumaya başladım. Türkiye nerelerden geçmiş. Neler yaşanm

"Benim Meskenim Dağlardır" (Tiyatro)

Ankara'yı Ankara yapan yerlerin başında gelir Ankara Sanat Tiyatrosu (AST). Yıllar geçse de değişmeyen çizgisi, oyun seçimleri ve oyunculuk performansı büyülemiştir beni her seferinde. Son dönemlerde Rutkay Aziz'in yönetiminde başarılı oyunlarını sürdürüyor. Cumartesi günü, Sabahattin Ali'nin hayatını, ölümünü anlatan, yazarın eserlerinden yola çıkarak oyunlaştırılmış "Benim Meskenim Dağlardır" adlı eseri izledim. Oyuncular rollerinin hakkını veriyordu. Birinin ismini vermek diğerlerine haksızlık olur. Bu nedenle hepsi çok başarılıydı demek gerek. Ancak bir kaç yıldır Rutkay Aziz'in oyunculuğunda dikkat çekici bir düşme olduğunu gözlemliyorum. Özellikle konuşmasında, kelimeleri yutması, hızlı konuşması. Bir değişik durum var ancak tam anlayamadım... Oyunun sonundaki Sezen Aksu'nun ve sonra Ferhat Tunç'un sesinden dinlediğimiz "Benim Meskenim Dağlardır" şarkısı çok etkileyiciydi...

Ankara'da Caz Keyfi: Anatolydian

Ankara, memur ve öğrenci kenti olarak bilinir. Farklı tür müzik dinlemek isteyenlerin gidebilecekleri mekan sayısı kısıtlıdır. Özellikle caz, blues gibi dinleyicisi az olan müzik türlerinde durum daha vahimdir. Caz, canlı dinlenir. Tenedos hakkında daha önce yazmıştım. Bu sefer Tenedos'ta çalan Anatolydian gurubu hakkında yazacağım. İki nefesli, iki gitar bir klavye ve davuldan oluşan 6 kişilik bir grup. Ankara'lı cazseverlerin tanıdığı bir çok isim İstanbul'a gitmiş. Yahya Dai, Kamil Erdem (yani AsiaMinor'ın ekibi) artık İstanbul'daymış. Tarzları farklı olsa da, AsiaMinor'deki gibi Türk Sanat Müziği çalgıları yok bu grupta, müziklerinin kalitesi birbirine yakın. Belki ses düzeninden belki "iyi çalan basçı" kıtlığından bilinmez, bas geri planda kalmış. Ancak, özellikle klavye ve saksafon ardından davul ve diğer gitarı çalan müzisyenler işini oldukça iyi yapıyorlar. Tenedos'un alt katında her Cuma 20:30-23.15 arası caz dinlemek ve özel sıcak içecekl

Kedi Mektupları, Oya Baydar

Oya Baydar'ın ödüllü romanı Kedi Mektupları. Yıllarını kedilerle birlikte geçirmişler, siyasi sürgün günlerinde, yurda dönüşünde yanlarında hep kediler varmış. Baydar'ın eşi Aydın Engin'in Cumhuriyet Gazetesi'ndeki "sayfa ortası"nın adı da Tırmık'tı. İki Almanya'nın birleşmesi, S.S.C.B'nin dağılması, kapitalistlerin "ideolojilerin sonu geldi" çığlıkları arasında savrulan sosyalist düşünceye bağlı insanların savrulmuş hayatlarından kesitler veriliyor romanda. Öyküyü, çoğu siyasi sığınmacı olan kişilerin kedilerinin ağzından dinliyoruz. Çok sevimli bir dil kullanılmış. Kimi ifadeleri kedicikler anlamıyor: "Duvar yıkıldı ve hepimiz altında kaldık" sözünü duyunca, "hangi duvar yıkılmış, üstleri başları da temiz görünüyor, nasıl altında kalmışlar" diye düşünüyorlar. Zaman zaman gözlerim dolarak, zaman zaman gülerek bir solukta okudum romanı. Biz de kedisever bir aileyiz. Belki bunun da etkisi vardır romanı bu kadar sevme

Trafik Kurallarına Uyum ve AB

Bu günlerin "sıcak konusu" Avrupa Birliği (AB). İşin politik tartışmasına girmeyeceğim. Doğrudan yabancı yatırımların beklenmedik ölçüde artacağı, serbest dolaşım ile iş gücümüzün Avrupa kapılarına dayanacağı, AB'nin Hristiyan Klubü olduğu gibi konularda uzun uzun yazılabilir ancak bunlara gelene kadar, kendini en "Avrupalı" sayanlara bir sorum olacak. Şehir içerisinde kaç kilometre bölü saat hızla gidiyorsunuz araba kullanırken? Hemen yanıt vermeyin. "Şehir içi" tanımına Ankara'daki Eskişehir yolu, hani şu 3 gidiş 3 geliş olan, Konya yolu, hani 5 gidiş 5 geliş olup üzerinde neredeyse hiç trafik ışığı kalmamış olan, yollar da dahil. Bu yollarda da bir çok yerde "azami" hız sınırının 50 km/saat olduğu yazar. Ben, bu "azami" yani en fazla, hız sınırına olabildiğince uymaya çalışıyorum. "Olabildiğince" diye yazdım çünkü 50 km/saat hız ile araba sürmek hiç de kolay değil. Bu hız, izin verilen en yüksek hız olmasına karşın

Kayıp Kucak (Film)

İnsanı yoran bir temposu var filmin. Diyalogların çokluğu, müziğin azlığı, kamera kullanımı ve kurgu tekniği sebepleri galiba bu yoruculuğun. Filmin konusu ilginç. Arjantin'de yaşayan Polonya göçmeni Yahudi ailenin küçük oğlunun babasını, hayatı ve hayattaki amacını arama öyküsü. Sürpriz sayılabilecek bir son ile bitiyor film. Film bitti diye erken ayrılmayın salondan. Babaannenin şarkısını kaçırırsınız sonra :) Filmdeki "pasajı" kendi iş yeriniz olarak düşündüğünüzde ne kadar tek düze bir hayat yaşadığınızı hissedebilirsiniz. Filmin kahramanının kız arkadaşından ayrılması üzerine söyledikleri de oldukça düşündürücü. "Seninle 10 yıldır birlikteyiz, birlikteliğimiz sürerse ileriki yılların ilk 10 yıldan farkı olmayacak ve böyle yaşayıp öleceğiz. Bu nedenle ayrıldık. Şimdi ise gene öleceğim ve yanımda sen olmayacaksın.." Gerçekten de insanın en büyük mucizesidir; öleceğini bildiği halde inatla yaşama bağlanmak ve yaşamak. İlişkilerde ise sürenin uzunluğu ya da tek

Yayıncılık Sektöründe Teknoloji - Etkileşimli Televizyon

Bu sayfalarda teknik konuları yazmamayı düşünüyordum. Ancak sayfaya yeni ekleme yapmanın kolaylığı bu fikrimi değiştirdi. Bu yazıda yayıncılık sektöründe yeni teknolojilerden, özellikle "etkileşimli televizyon" (eTV) dan söz etmek istiyorum. İngilizcesi "Interactive Television". İngilizcesini biraz zorunluluktan yazdım. İnteraktif televizyon, olarak Türkçe'mize girmeye çalışan bir kavram çünkü. Oysa etkileşimli daha anlaşılır ve daha Türkçe. Neyse, kelime tartışmasını geçersek konuyu anlatmak için başlangıç noktam Digitürk oluyor hep. Türkiye'de, eTV uygulamasını yapan bir tek Digitürk var. Digitürk aboneleri bilirler, televizyonları ve televizyon üstü kutularını (STB) kullanarak bankacılık işlemi yapabilirler, e-mektup alıp gönderebilirler, oyun kanallarında oyun oynayabilirler. Bu işlemleri yapmalarını sağlayan eTV yayınlarını almaya uygun STB'leri ve Digitürk'ün yaptığı eTV yayınıdır. İşin mutfağında gene her taşın altından çıkan Java var.