Ana içeriğe atla

Kayıtlar

"Sisli Bir Eylül Gecesi", Albüm

Sadun Aksüt, Türk müziğinin önemli isimlerinden biri olmasına karşın, son günlere kadar, konuyla yakından ilgilenenler dışında fazla tanınmıyordu. Sisli bir eylül gecesi, "Turkish chillout" olarak tanıtılan albüme kadar. 1932 doğumlu, yani bu gün itibariyle 73 yaşında, tanbur ustası. Tanbur ile ilgili yazdığı kitaplar var. Turkishtime web sitesi Üstat ile söyleşi yayımlamış. Sevgili eşim sayesinde bu albümden haberdar oldum. Özellikle albüme ismini veren şarkı çok hoşuma gitti. Üstat, ilk kez bu albümde sesiyle bizlere ulaşıyor. Nice yaşlara, nice albümlere demek dışında bir şey kalmıyor bizlere.

"Ölümden Kaçış Yok". Tiyatro

Hani bazı oyunlar vardır. Konusu ile ilgili en küçük ayrıntıda oyunu izlemenin anlamsızlaşır. Ölümden kaçış yok, böyle bir oyun. Bu nedenle konusuna ilişkin söylenebilecek tek şey Kızıldeniz kıyısında tatile giden bir Fransız çift, Ermeni ve İngiliz arkadaşlarının başından geçen olaylar. Hırslarının insana neler yaptırabileceğini sergileyen iyi bir oyun. 2 saatten fazla sürmesine karşın sıkıcı olmayan, trajik sahnelerinde, ilginç bir şekilde seyircileri güldüren farklı bir oyun. Bu sezon izlediğim oyunlar içerisinde beğendiklerimden birisi. Bu sezon izlediklerim içerisinde favorim ise halen Schubert ve Şevki Bey. Herkese iyi seyirler. 6 YTL'ye bu keyfi yaşattığı için Devlet Tiyatroları'na sonsuz teşekkür...

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (2)

3 hafta kadar önce bu serinin ilkini yazmıştım. Aslında daha kısa bir süre sonra ikincisini yazmayı planlıyordum ama araya hep başka işler girdi. Kısmet bugüneymiş. İlk yazıda sabit mesainin sıkıcılığından, kişiye ait zamanın kısalığından dertlenmiş ve devam yazılarında bu işin nasıl daha katlanılabilir olabileceğinden bahsetmiştim. Bu yazıda ve izleyenlerde bunu yapmaya çalışacağım. Öncelikle hemen belirteyim var olan düzeni veri kabul edip önerilerde bulunacağım. Düzen değişikliği içermeyen öneriler olacak yaptıklarım. Aksi durumda çok farklı seçenekler sunulabilir. Neyse. İlk önerim sabit mesainin olabildiğince esnetilmesi. Aslında bu öneri yeni bir buluş değil. Kimi ülkelerde kimi sektörlerde yıllardır uygulanıyor. Sistem şöyle işleyecek: Normal mesai (9-18 ya da 8.30-17.30 gibi) çalışanlar gün içerisinde 10-15 arası iş yerinde olmak zorunda olacaklar her zaman olduğu gibi. Haftalık toplam mesai süresi aynı kalacak. Hafta içi 07-21 arası istediği saatler çalışarak haftalık toplam m

"Metal Fırtına", Kitap

Son zamanlarda çokca konuşulan kitabı sonunda ben de aldım Cumartesi günü. Pazar günü ise bitirdim. Kitap ile ilgili okuduğum ve dinlediklerime hiç değinmeyeceğim. Konu herkesçe malum: Amerika, Türkiye'yi işgal ediyor. Heyecan ile okunan bir kitap değil Metal Fırtına. Askeri terimler ve özellikle ABD ordusunun birimlerinin isimleri çok sık kullanılmış. Sanırım gerçeğe yakın olsun diye böyle bir yol seçmiş yazarlar. Yer yer karakter tahlillerine girilmiş olsa bile, ne yazık ki, oldukça yetersiz kalmış. ABD Başkanı olarak seçilen karakter inandırıcılıktan uzak. Bir de gene inandırıcı gelmeyen diğer büyük ülkelerin ABD işgalinin sebeplerini anlayamamış olmaları. Sonuç olarak vaktiniz varsa, savaşın ne kadar korkunç olduğunu hatırlamak istiyorsanız okuyabileceğiniz bir roman.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğ, Milan Kundera

Milan Kundera, hiç şüphesiz, en önemli Çek yazarlardan biri. Uzun süredir kitaplarını okumak istiyordum. Sonunda, yıllar sinema filmi olarak izlediğim, Varolamanın Dayanılmaz Hafifliğini okumaya başladım. Kitap, filmden oldukça farklı. Aslında böyle bir kitabın filmini çekmek olmayacak duaya amin demek olmuş. Kitap temel alınarak yapılacak her film sadece erotik film olma tuzağıyla karşı karşıya. Benim izlediğim filmde de yaşanılan ilişkilerin arkasında yatan nedenleri görebilmek için uğraş vermek gerekiyordu. Sonuçta henüz sonuna ulaşamasam bile değişik bir teknikle yazılmış romanı beğenerek okuyorum. Sonuna geldiğimde daha ayrıntılı yorum yazmaya çalışacağım.

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (1)

Büyük şehirde yaşayan ve çalışmak zorunda olan çoğunluktansanız yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız. Bizim gibilerin, yani işi olan şanslıların, hafta içi sıradan günü sabah 7 gibi başlar. Fokurdayan su ısıtıcısının sesi sabah sabah haber veren televizyonun sesine karışırken, önceki geceden beri ne değişmiş olabilir ki diye düşünmeden dikkatle dinleriz söylenenleri. En iyi olasılıkla on saat sonra döneceğimiz evimize veda edip kendimizi yollara vururuz. Kentin trafiğine, iş yerinin yakınlığına, ulaşım aracının hızına göre yarım saat ile iki saat arası süren yolculuktan sonra iş yerine ulaşırız. Para kazanmak için bedenimizi ve ruhumuzu kiraladığımız iş yerinde kira bedeli karşılığı üretmek zorunda olduğumuz "iş"i üretip akşam olmasını bekleriz. Akşam olunca farklı bir şey olmayacağını biliriz oysa. En iyi olasılıkla sinema, konser, tiyatro gibi yerlere gidip "eğlenecek", genellikle ise akşam yemeği sonrası televizyon karşısında yerimizi alacağız. Sevdiklerimizle ke

"Pardon", Film

Pardon, Mert Baykal'ın ilk yönetmenlik denemesi. Ancak filmi izlerken Sinan Çetin'in Propaganda filmindeki dile benzer bir dil gördüm. Pardon'un yapımcısının Sinan Çetin olması etkilemiştir belki yönetmeni. Bir de ilk filmde kendine has dil yakalamasını beklemek haksızlık olur. Ferhan Şensoy, hiç tartışmasız, döneminin en iyi oyuncularından. Bu filmde de Rasim Öztekin ve Ali Çatalbaş ile birlikte iyi oynamış. Senaryoyu da Şensoy yazmış. Görülüyor ki komiklik yapmak için küfür etmek, film çekmek için Küba'ya gitmek gerekmiyor. Filmle ilgili tek eleştirim bir çok sahnede çok bariz hale gelmiş gizli sigara reklamı. Bildiğim kadarıyla sigara reklamı yapmak yasak. Bu durumun var olup olmadığı ileride ortaya çıkacak. Bir de filmin sonu zorlama olmuş. Keşke hapisten çıktıklarında film bitseydi.