Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Roma Hamamı

Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) bu sezon Stanislav STRATİEV'in yazdığı Roma Hamamı adlı oyunu sergiliyor. Geçen sezon oynadığı Belalı Aile'ye göre daha neşeli bir oyun. Kısaca konusundan bahsedeyim: Bulgaristan'da küçük bir memur olarak çalışan İvan Antonov (Hakan Sanılmış) yıllar sonra yaz ayında tatil yapma olanağına kavuşur ve tatildeyken evinin eskiyen döşemelerinin tamiratını yaptırmaya karar verir. Tatil dönüşü evinin ortasında açılmış bir çukur ve çukurun başında uğraşmakta olan Doçent'i (Cengiz Sezgin) bulur. Doçent, Antonov'un evinde tarihi Roma Hamamı bulunduğunu, evde yeni kazı çalışmaları yapacaklarını söyler. Doçent kendisine profesörlük, şan-şöhret getirecek bilimsel çalışmalarında kullanmak için bir maden olarak görmektedir hamamı. Gözü ne güzel ve işveli nişanlısı Marta'yı (Ebru Saçar) görür ne de evini kaybetmekte olan Antonov'u. Bu arada hamamın bulunduğunu duyan tarihi eser kaçakçıları (Melih Yetkin, Ümit Bakış) eve gelmeye başlar. Devlet,

Anne Neden Ben, Murat KEFELİ

Murat Kefeli ismini duymamış olabilirsiniz. Ben de geçen çarşambaya kadar duymamıştım. Cumhuriyet gazetesinde kendisi ve yeni çıkan kitabı Anne Neden Ben ile ilgili haberi okuyunca ilk fırsatta kitabını aldım. Deyim yerindeyse bir solukta okudum. Kitap ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Tek cümle ile özetlemek gerekirse: herşeye karşın yaşama tutunma azmi alkışa değer. Yazar, öz yaşam öyküsünü anlatmış 316 sayfada. Okuyanın içini burkan bir hastalığa tutulmuş. Önce psikiyatrik olduğunu düşünmüş doktorlar ve fiziksel olan hastalığını tedavi etmeye çalışmışlar. Sonra, nöropatinin nadir bir türüne tutulduğunu farketmişler. Kulakları işitmez olmuş, ardından gözleri görmemeye başlamış. Bu süreçte hep mücadele etmiş hayatla. Yapabileceği işler bulmuş. Kulakları az duymaya başlayınca bilgisayarla haşır neşir olmuş. Web sayfası tasarlamayı öğrenmiş. Ciddigeyik.com adlı bir site kurmuş. Son bulduğu kitap yazmak. Anne Neden Ben , Kefeli'nin ilk kitabı. İkincisinin yolda olduğu yazıl

Nerde kalmıştık?

Uzun zaman olmuş son yazımı yazalı. Aslında yarı ölü halde bırakmıştım blogumu. Yarı ölü hale getiriken, başta keyifli gelen şeyler zamanla sıkıcı hale dönüşüyor demiştim. Zorlamamak lazım böyle zamanlarda. Gene yazmayı isteyince, şimdi olduğu gibi, nerde kalmıştık diyerek devam ederim diye düşünmüştüm... İnci Aral'ın üçlemesini okudum. Üçlemenin ilk kitabı evde varmış zaten. Üçleme olduğunu bilmeden başladım okumaya. Aslında belki yazar da bilmiyordu üçleme olacağını Yeni Yalan Zamanlar'ı yazmaya başladığında. Mor ve Safran Sarı'dan sonra ilk kitabın adı Yeşil, üçlemenin başlığı ise Yeni Yalan Zamanlar olmuş. Bu üç kitap ile ilgili düşüncelerimi bir başka yazıya bırakacağım.

Bloga ara

Belli süre için keyif veren uğraşlar, sonradan sıkıcı olabiliyor. Blog yazmak da zamanında keyif verse bile artık bu özelliğini yitirdi. Büyük olasılıkla bu bloga yazdığım son girdi olacak. Önceki iletilere bir süreliğine daha erişebileceksiniz....

Persepolis

İran'da Şah zamanında doğmuş solcu ve zengin bir ailenin kızının yaşadıklarını anlattığı animasyon. Etkileyici bir hikaye, abartısız çizgiler, sürükleyici anlatım. Düşündürücü 100 dakika sonrası burada da olur mu endişesi. Persepolis izlenmesi gereken filmlerden. Ankara'da Kızılırmak sinemasında oynuyor.

Fenerbahçe İnter

Son zamanlarda izlediğim en keyifli maçlardan birisiydi dün akşamki maç. Sadece skoru değil maçı keyifli kılan. Özellikle ikinci yarıdaki karşılıklı ataklar, topun bir o kalede bir bu kalede olması seyri zevkli kılıyor. Bu keyifli maç için iki takıma da teşekkürler. Atılan gol ise jeneriklerde kullanılacak cinsten.

Ankara'da su

Barajlarda su seviyesinin azalması ile birlikte tasarruf amacıyla düzenli kesintilere başlandı. Kente verilen su miktarı azaltıldı. Ancak tasarrufu yapanlar, oturdukları yerlerde depoları olmayanlar. Su deposu olanlar alışkanlıklarını değiştirmeden, hatta çoğunlukla suyun kesik olup olmadığını bile anlamadan hayatlarına devam etti. Hayattaki eşitsizlik, kesintilerden etkilenmede de kendini gösterdi.

Susuz yaz

Ankara'nın yazlarının ayrı güzelliği vardı eskiden. Boşalmış cadelerde trafik sıkışıklığı yaşamadan ilerlemek, akşam serinliklerinde sokaklarda dolaşmak keyifli olurdu. Bu yaz, sanırım ki seçimlerin etkisiyle, boşalmadı Ankara. Eski yazlara göre çok daha sıcak geçen günler ve gecelere bir de su sorunu eklenince iyice çekilmez oldu başkentte yaşamak.

Ahmet Ümit'i keşfetmek

Yakın zamanda arka arkaya Ahmet Ümit kitapları okudum. Aşk Köpekliktir adlı polisiye olmayan öykü kitabını beğenerek okumuştum. Son zamanlarda okuduğum kitapları ise Şeytan Ayrıntıda Gizlidir (öykü), Kavim (roman) ve Beyoğlu Rapsodisi (roman). Her birini kısa sürede okudum. Sürükleyici kitaplar. Beyoğlu Rapsodisi'nde, İstiklal caddesindeki tarihi mekanlara ilişkin bilgiler etkileyici. Kavim'de Süryanilerle ilgili bilgiler var. Polisiye sevenlere öneririm.

Blog yazmak

İlk başladığımda heyecan duyduğum sonra giderek çekiciliğini kaybeden işlerden birisi oldu blog yazmak. Zaman zaman ara versem bile 2004 yılından bu yana yazdığım bu sayfaya epeydir ekleme yapmadım. Yaz boyunca da pek sık güncelleme yapmayacağım gibi görünüyor. Bakalım, zaman ne gösterecek.

100.yıl Fenerbahçe'ye yaradı

Futbolun ardından basketbolda da şampiyon oldu 100. yılında Fenerbahçe. Efes karşısında 4-0'lık seri sürpriz oldu benim için. En azından bir maç kazanırız diye düşünüyordum. Yıldızlar topluluğu gibi bir takım ve coşkulu seyircisi birleşince beklentim gerçekleşmedi. Ne diyelim, Avrupa'da başarılar...

7. Köpek

Çetin Altan'ın ilk olarak 1964'te sahnelenen oyununu 2007 yılında, neredeyse aynı güncelliği ile, izledik. Farklı olana tahammülsüzlük olarak özetlenebilecek konusu, ne yazık ki zamandan ve mekandan bağımsız. Tek perdelik oyun yaklaşık 80 dakika sürüyor. Sahnenin kullanımı, kostümler ve müzik başarılı. Oyunculuklar, belki öyle olması gerektiği için, abartılı. Bu sezon izlediğim oyunlar içinde iyilerden biri 7. Köpek. Bir tiyatro sezonunu daha kapattık böylece. İyi oyunların olacağı yeni sezonlar dileğiyle...