Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Spam iletilerin ulaştığı boyut

Spam olarak adlandırılan, reklam amaçlı-elektronik posta adresi toplama amaçlı-zararlı içerikleri bilgisayarınıza göndermek amaçlı iletilere her gün bir yenisi ekleniyor. Kimilerinin altına, yazılanların doğruluğunu göstermek/kanıtlamak amacıyla gerçek kişilerin adları, telefonları da ekleniyor. İnternet kullanımı için en azından okur-yazar olmanın zorunlu olduğunu düşününce, Microsoft bedava para dağıtıyormuş , Nokia bedavaya telefon verip denetecekmiş , bilmem kim havadan ne kazandırıyormuş gibi ipe sapa gelmez iddiaları içeren iletilere inanıp sağa sola gönderenlerin aklına şaşıyorum. Bu durumun en önemli nedeninin, gittikçe yaygınlaşan, çalışmadan/emek harcamadan bir şeylere sahip olunabileceğine yönelik inanç olduğunu düşünüyorum. Aslında bu durumun günde 5 dakika spor yaparak formda kalabileceğine , istediğini sınırsızca yiyerek alacağı hap ile zayıflayabileceğine inanlarla hiç farkı yok. Kıymetli varlığımız aklımızı kullanalım, kullanmayanları uyaralım...

Ankara - trafik - tramvay

Turan Güneş Bulvarı, Yıldız'dan başlayıp Konya yoluna kadar uzanan uzun bir bulvar. Bu bulvarın asfaltıyla ilgili yaz sonu gibi başlatılan çalışmalar bu sabah tüm trafiğin tıkanmasıyla neticelenmeye yüz tuttu. İnsanları değil araçları taşımaya yönelik tasarlanan yolları, bir türlü bitirilemeyen raylı sistemleri, gittikçe yok edilen kaldırımları ile başkentimiz iyice yaşanır (!) hale geliyor . Bu güne kadar gittiğim tüm Avrupa kentlerinde gördüğüm tramvay, neden Ankara ulaşımında düşünülmez? Bu soruyu hep soruyorum kendime. Bu güne kadar doyurucu bir yanıt bulamadım. Bilenler varsa paylaşsalar, öğrenmiş olurum...

Datça'da Zaman, Nihat Akkaraca

Datça'nın kendine has bir havası var. Gidip de büyülenmeyen yoktur sanırım. Yolunun bozukluğundan ve büyük bölümünün sit alanı olmasından kaynaklı bozulmamışlığı sadece doğasına ait bir özellik değil. İnsanı da bozulmamış. Anadolu insanının sıcaklığı ve içtenliği Datça'da halen hissediliyor. Datça'da Zaman adlı kitap Nihat Akkaraca tarafından yazılmış-derlenmiş. Öyküler, yöre insanının anılarından oluşuyor. 20 öykü içerisinde güldüren de var ağlatan da. Emine Teyze ve Bilgisayar gibi günümüzde geçen öyküler olsa bile çoğunlukla eskileri anlatıyor. Datça'nın eski yaşantısına ait bir çok bilgi içeriyor. İlçe merkezinin şimdiki yerinden önce Reşadiye'de olduğunu, İstanbul'dan İskenderun'a giden bir vapur olduğunu kitaptan öğrenmiş oldum. Ayrıca Umuda Yürüyenler adlı öyküde Köy Enstitüleri'nin ne doğru bir model olduğunu bir kez daha anladım. Nihat Akkaraca , Eski Datça mahallesinde 1931 yılında doğmuş. İlkokulu Datça'da okumuş, ilçede ortaokul olmad

500. yazı

Kasım 2004'ten bu yana 500'ün üzerinde yazı yazdım bloguma. Çeşitli sebeplerle silinenler olunca 500. yazı bu oldu. İleride eski yazılardan sildiklerim olursa sıra tekrar değişecek. Gene de 500. yazıya aşağıdaki fotograf iyi gider diye düşündüm. 2008 ağustos ayında Turunç- Marmaris sahili. Dolunay:

Ankara fotograflarına devam

Epey oluyor Ankara'yı fotograflayacağım projesini ortaya atalı. Havaların sıcaklığı, tatiller, iş-güç derken pek hızlı ilerlemiyor projem. Aslında hızlı ilerlemesi pek de gerekmiyor. Keyif için yapılan şeyler zamanla yarışarak yapılmaz ki :) Sonbaharın gelmesiyle mazeretlerim birer birer geçerliliğini yitiriyor. Havalar serinledi, iş başı yaptık yeniden. Haftasonu niyetim var sokakları arşınlamaya. Başarılı olursam önümüzdeki hafta yeni fotograflarla karşınızda olmayı umuyorum. Neyse, geçenlerde çektiğim iki fotografı bilgilerinize sunayım. Her iki fotograf aynı parkcığa ait. Burası Hacettepe Hastanesi'nin hemen altından geçen tren yolu ile Celal Bayar bulvarı arasında kalan küçük bir park. Ankara'yı bilenler hatırlayacaktır yerini. Kurtuluştan Sıhhıyeye doğru geçen üst geçitin altındaki otoparka bakar parktaki banklara oturanlar. Her iki fotograf 22 Temmuz 2008 öğleden sonra 15 gibi çekilmiş. Ağaçların gölgesi küçük havuzun üzerine düşerken sıcaktan kavrulan Ankaralıya bir

Teras Restaurant, Denizli

Ankara'dan Datça'ya giderken yolumuz Denizli'den geçiyor. Türkiye'nin tekstil ve mermer cenneti bu güzel kentimizin Muğla tarafındaki çıkışında Şahintepesi olarak isimlendirilen bir bölge var. Yol kenarında kahvaltı edebileceğiniz, ızgara mangal yapabileceğiniz bir çok tesis karşılıyor. Teras Restaurant bunlardan birisi. Denizli'den Muğla'ya doğru yokuşu tırmanrken sağdaki ilk tesis yanılmıyorsam. Zaten adres ve telefon bilgileri aşağıda var. Teras'da Datça dönüşü konakladık. Sabahın ilk ışıklarıyla yola düşünce kahvaltı vakti Denizli'ye gelmiştik. Çok lezzetli gözlemeler ve demli çayın yanı sıra, belki de bu yazıyı klavyeye almam sebep olan sabahın sürprizinden yedik: kızarmış dondurma. (menüdeki adıyla sıcak donrdurma) Bilmeyenler için kısaca bahsedeyim. Dondurmayı mısır gevrekli, unlu, şekerli bir hamura bulayıp çok kızgın ateşte kısacık tutuyorlar. Hamur pişerken içindeki dondurma erimemiş oluyor. Hamuru kestiğinizde dondurmaya ulaşıyorsunuz. Yanına

Aspartam sağlığa zararlı mı?

Diet, light olarak adlandırılan bir çok ürünün içerisinde bulunan aspartam sağlığa zararlı mı? Dün başka bir şeyleri araken karşıma çok ilginç bilgiler çıktı. İster istemez aklıma sigara ile ilgili yaşanan ve yıllar süren mücadeleler geldi. Üreticilerin büyük ekonomik güçleri karşısında bir avuç onurlu insanın yılmaz mücadelesi sonucu sigaranın sağlığa zararlı olduğu kabul edilmişti. Umarım aynı durum aspartam için de geçerli değildir. Aşağıda bağlantısını verdiğim belgesel söz konusu madde ve onu içeren içecek-yiyecekler ile ilgili. Ne yazık ki İngilizce. Umarım birileri Türkçe çevirisini yapar bir gün :

hoşgeldin eylül

Yılın en sevdiğim ayları başlıyor. Yaz boyunca sıcaktan ve yalnızlıktan kavrulan başkent, sonbaharın gelmesiyle hareketleniyor. Okullarda, üniversitelerde telaş çoktan başladı. Devlet Tiyatroları, Opera, sergi salonları yeni sezon hazırlıklarını tamamladı. Kafelerde oturmak, kentin sokaklarını arşınlamak daha keyifli olacak bundan sonra. Yaz, Datça gibi yerlerde yaşayanlar için keyifli olabilir ya da emekli olmuşlar için. Ancak büyük kentlerde çalışanlar için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? 10-15 günlük izin dönemi ve geç kararan hava ve ince-hafif kıyafetler dışında çok da artısı var mı?

Sosyal Demokraside Temel Eğilimler, Deniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazılarıyla tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sen Vatan Haini misin baba? adlı anı kitabını okuyunca, Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? kitabını okumak farz olmuştu. Her iki anı kitabındaki sıcaklık sonucu yazarla tanışmayı istedim. Bu isteğime Bursa Kitap fuarında ulaştım. Ne zamandır aldığım ancak bir türlü fırsat bulup okuyamadığım Sosyal Demokraside Temel Eğilimler adlı incelemesini sonunda bitirebildim. Geçenlerde, sanırım Milliyet gazetesindeydi, bir anket yapmışlar. Türkiye seçmenine sormuşlar kendinizi nasıl tanımlarsınız diye. Yanıtlar arasında en yüksek çıkan sosyal demokrat olmuş. Seçim sonuçları anketi doğrulamasa da bu kadar sosyal demokratın yaşadığı bir ülkede Kavukçuoğlu'nun kitabının 50-60 baskı yapmış olmasını beklerdim. Benim okuduğum 3. baskısıydı. İşin şakası bir yana kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan partilerde aktif siyaset yapanların bir çoğu kitapta yazılanlardan haberdar değildir düşüncesindeyim. Kitap, Alman So

yazılarımın sayısı 500'e yaklaşırken blog yazmak üzerine

2004 yılında başladım yazmaya. Dönem dönem daha sık yazdığım olsa bile ortalama ayda 10 yazı yazmışım. Bu 493 numaralı olanı. Bir süredir sayfanın sağ tarafında anket yapıyorum. Buraya nasıl ulaştığınıza ilişkin. Şimdiy kadar 50 kişi yanıt vermiş. Tahminlerimde haklı çıkacağım gibi görünüyor, çoğunluk google'da başka bir şey ararken ulaşıyor sayfama. Başka bir değişle benim müdavimi olduğum kimi sayfalar gibi düzenli okuyucum yok. (Ankete göre 15 kişi var sadece :) Yazmaya ilk başladığımda amacım daha ulviydi. Türkçe içerik eksikliği halen var olan internette bildiklerimi, gördüklerimi paylaşıp yararlı olabilmekti temel amacım. Epey zamandır böyle bir amacım yok. Kendi günlüğümü tutar gibi yazıyorum. Daha özensiz, daha hesapsız. Böyle yazılmış/yazılan bir sayfayı genelin okumasına açmak ne derece mantıklı bunu sorguluyorum bu günler. Bakalım sonucu bekleyip göreceğiz.

Villa Aşina fotograflar

Aşina 'nın sahibi ve işletmecisi Bülent Bey inşaat mühendisi. Ancak kendisi aynı zamanda bir fotograf sanatçısı. Datça Belediyesi'nin yayınladığı Kırlangıcın Kanadında adlı kitabın fotograflarının büyük bölümünü çekmiş. Aşina 'nın odalarında ve ortak mekanlarında da eserlerini görmek olanaklı. Şimdi böylesi başarılı bir fotografçının yarattığı mekana ait bendenizin ve eşimin çektiklerini yayınlamak cesaret işi belki. Ne diyelim cahil cesareti bu olsa gerek :) Buyurunuz efendim. Karşınızda Aşina 'dan ayrıntılar... Karşıda silüet halinde görülen Sömbeki adası. Yunanistan'a ait adanın Datça'ya bakan yüzünde yerleşim yok sanırım. Geceleri de gündüz gibi karanlık görünüyor. Tahmn edebileceğiniz gibi yeşil pasaport da dahil olmak üzere vize almadan adalara gidemiyorsunuz. A Cup Of Caffein 'in de yazdığı gibi vize almak hiç kolay bir iş değil. Datça'dan Sömbeki'ye feribot olmasına karşın bu geziyi yapamadık. Odanın balkonuna konan ve eşsiz manzarayı yatara

Villa Aşina, Datça

Bundan iki sene önce internetteki fotograflarına bakıp gittiğimiz ve manzarasına hayran kaldığımız Villa Carla, bu yıl hizmet vermiyor. Önümüzdeki yıllarda ne olacağı ise belirsiz. Villa Carla'nın işletmecisi Bülent Sancakdar, Carla'nın yanı başına kendi otelini inşaa etmiş. 2007'de Datça'ya gitmeyi düşünüp Carla'yı aradığımızda Bülent Bey 2008'de kendi otelinin hazır olacağını söylemişti. Bu yılın ilk baharında kendisiyle yazışmış ve yeni otelin, yani Villa Aşina 'nın, ilk fotograflarını sayfamda sizlerle de paylaşmıştım. Geçtiğimiz haftalarda 4 gece konakladık Aşina 'da. Villa Carla'nın sahip olduğu Sömbeki adası manzarası, Aşina 'nın balkonlu odalarında (ki tüm odaların balkonu var zaten) ayrı bir güzel görünüyor. Otel o kadar özenle döşenmiş ki kafanızı her çevirdiğinizde başka bir ayrıntıyla karşılaşıp hayran kalıyorsunuz. Küçük küçük işlenmiş çiniler, duvarlardaki uğur böceği seramikleri, yer döşemelerindeki detaylar insanı deyim yerindeyse

NTV futbol oyununun yarattığı hayal kırıklığı

Malum bir dönemdir NTV'nin Football Tycoon adlı oyununun müdavimi olduğumu yazmıştım. Sonuçta bir bilgisayar oyunu. Çeşitli parametrelere göre maçların sonuçları belirleniyor. Ancak oyunda öyle ilginçlikler olmaya başladı ki oyunun idarecilerine bir e-posta gönderip, bence oyundaki bug'ın düzeltilmesini aksi durumda takımımı silip blogumda bu durumu açıklayacağımı söyledim. Yaklaşık 24 saat geçti iletiyi göndereli. herhangi bir yanıt gelmedi. Bunun üzerine kısa süre önce takımımı sildim. Gelelim bug'a. Aslında bug'dan ziyade saçmalık da denebilir belki bu duruma. Takımım 4-2 ileride oynarken 69. dakika'da 2 adet penaltı golü yemiş. Takıldığım nokta aynı dakikada iki penaltı golü. 69 ve 70. dakikalar bile değil. Her iki gol de penaltıdan ve her ikisi de aynı dakikada. Belli ki yazılımı geliştirenler böyle bir duruma karşı kontrol koymayı unutmuşlar. Sonuçta bir dönem zamanımı çalan bir oyundan kurtulduğum için sevinmeliyim aslında. Halen bu oyunda yer alanlara bir ik