Ana içeriğe atla

Kayıtlar

LCD mi plasma mı derken bir de OLED çıktı

Televizyon (daha geniş düşünür ve söylersek ekran-monitör İngilizcesiyle display) sektöründe bir süredir LCD mi plazma mı tartışması sürüyor. Benim yakınlarım arasında da plazma mı alsam lcd mi sorusunu soranlar var. Şimdilerde OLED adlı yeni bir teknolojiden bahsedilmeye başladı. İlk olarak Teknosohbet adlı internette yayınlanan teknoloji sohbet programında dinledim OLED'i. IFA'da (tüketici elektroniği fuarı - Berlin / Almanya) OLED ekranlarını sergilemeye başladıklarından bahsediliyordu programda . Bu bilgilerin ardında kısa bir internet araştırması yaptım. Çoğunlukla İngilizce sayfalarda olan bilgilerin bir bölümünü siz değerli okuyucularımla paylaşayım istedim. OLED, Organic Light Emitting Diode (organik ışık saçan diyot) adlı bir teknoloji, aslında yeni bir teknoloji değil. Konuyla ilgili ilk çalışmalar 1950'li yıllarda başlamış. 1980'lerde Eastman Kodak'da Dr. Ching Tang ve Steven Van Slyke OLED olarak adlandırılan ilk keşfi yapmış. OLED'in çalışma p

Hacettepe, Sarı Kadın sokak

Kalenin alt taraflarından başlayıp şimdi Hacettepe Hastanesi'nin yapıldığı Hacettepe mahallesi, Ankara'nın en eski yerleşim yerlerindendir sanırım. Yıllar boyu kaderine terk edilmiş bir bölge. İstiklal Marşı'nın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı Taceddin Sultan Camii aynı bölgede yer alıyor. Bugünlerde hummalı bir çalışma var. Evler elden geçiriliyor, boyanıyor, onarılıyor. Dış görüntüleri değişiyor. Değişim evlerin içine de yansıyor mu bilmiyorum. Ersoy'un yaşadığı cami de onarılanlar arasında. Caminin önündeki bölgeye güzel bir park yapılmış.  Sarı Kadın sokağı, bölgedeki sokaklardan bir tanesi. Sarı Kadın sokağı gibi onlarcası var. Büyük Doğumevi'nin (Zekai Tahir Budak Hastanesi) olduğu tarafta yapılıyor bahsettiğim düzenlemeler. Oysa caddenin karşı tarafında (yani Cebeci Ortaokulu'nun olduğu taraf/Kale tarafı) benzer özelliklere sahip evlerin olduğu başka sokaklar da var. Avrupa'nın her kentinde korunmuş, kimilerinde savaş sonrası aslı

Yüreğimdeki Ülkem, Isabel Allende

Şili, Güney Amerika'nın batısında ince uzun bir ülke. Kuzeyden güneye 4300 km civarında uzunluğa sahip. Bir tarafında okyanus, diğer tarafında sıradağlar kuzeyinde çöl, güneyinde Antartika ile ada gibi bir ülke. Dünyada seçimle iktidara gelmiş ilk marksist lider olarak da bilinen Salvador Allende'nin ülkesi. Allende soyadını taşıyan yazardan (yazarın babası ile Salvador Allende kuzenmiş) okuduğum ilk kitap. Kitabı okurken farkettim ki yıllar önce sinema filmi olarak izlediğim Ruhlar Evi, Isabel Allende'nin ilk romanıymış.  Yüreğimdeki Ülkem, otobiyografi olarak değerlendirilebilecek özellikler taşıyan bir anı kitabı. Tarih sırasına göre dizilmemiş bölümlerden oluşuyor. Yazar, okuyucu ile dertleşiyor. Romanlarına ilham kaynağı olmuş yaşanmışlıklarını tüm samimiyetiyle anlatıyor. Bunu yaparken Şili halkına ait ilginç bilgiler veriyor. Yurt hasreti ve çocukluğunun geçtiği büyükbabasının büyük evinde dinlediği öyküler ilk romanlarına kaynaklık etmiş. Amerika'da yaşamaya baş

Uzun süren anketin sonuçları

Yaklaşık 3 ay sürdü yan taraftaki anket. Hali hazırda okumakta olduğunuz bloga nasıl ulaştığınızı soruyordum. Anketin başlarında blog sahibini tanırım, arada uğruyorum seçeneği önde gidiyordu. o zamanlarda da yazmıştım. Bu durum geçicidir. Googleda başka bir şey ararken ulaştım diyenlerin sayısı geçecektir tüm diğer seçenekleri diye. Yanılmamışım. 62 yanıtın 40 adeti googleda başka bir şeyi ararken sayfama ulaştığını belirtmiş.  Belki sayfaya yazdığım yazıların belirli bir konusu olmadığından, belki ilgi çekici yazamadığımdan, belki kendine has bir dil geliştiremediğimden düzenli okuyucuya sahip değilim. Sadece gezi, sadece teknik, sadece yemek üzerine sayfalar gibi değil burası. Aklıma gelenleri yazıyorum. Bir yerde internet günlüğü gibi. Elbette otosansür uygulanmış bir günlük :) Düzenli okuyucu olan blogları kıskansam bile halimdem şikayetçi değilim. Her ne kadar yazdıklarım uzun metinler, kurgulanmış öyküler olmasa bile yazmak keyif veriyor. Keyif almaya devam ettikçede blogu yaş

Radyo İLEF FM 91.00

Radyo çalan bir cep telefonuna sahip olduktan sonra daha fazla dinlemeye başladım radyoyu. Bir dönem değişmez radyom haline gelen Power XL (98.8 Mhz) artık bu frekanstan yayın yapmıyor. Bu frekansta Fenomen adlı bir radyo çıkıyor. Sanırım Power XL Ankara vericisi susturdu hatta. Hani büyük gazetelerin herşeyi yönettiğine emin olan yazarları vardır ya. Köşelerinden çağrıda bulunurlar bilmem kim açıklamanı bekliyorum diye . Ben de Power XL'in açıklaması gelirse seve seve yayınlarım deyip asıl konuma döneyim :) Ankara Üniversitesi tam benim istediğim tarz müziklerle FM 91.00 Mhz'den yayın yapıyor. Bir ara dinlenmesi zordu. Ancak son dönemde daha net dinlenebiliyor. Tabii şanssızlıkları 91.20'de TRT, 90.80'de SüperFM'in yayınlarının olması. Tüm bu frekanslar elbette Ankara için geçerli. Sakin sakin, huzur dolu şarkılarla günün akışına eşlik ediyorlar. Artık Türkçe şarkılar da çalıyorlar. Belki baştan beri Türkçe şarkı çalınıyordu ama bana hiç denk gelmemişti :) Emekleri

Rus Devriminin Çöküş Nedenleri, Emma Goldman

Kitabı görünce, bu kadar az sayfada bir devrimin çöküş nedeni nasıl açıklanır ki demiştim. Arka kapağındaki bilgileri okuyup, bir de kitabın 1922'de yazıldığını öğrenince epey meraklandım. Devrimin 5. yılında sistemin çökeceği kehanetinde bulunup, bir de bu çöküşün nedenlerini yazmak herkesin harcı olmasa gerek. Emma Goldman 'ı bilenler bilir. Anarşizmin önde gelen kadın teorisyenlerinden sayılır. Goldman, 1919-1921 arasında dönemin S.S.C.B.'sini gezmiş ve ciddi hayal kırıklığına uğramış. Uğradığı hayal kırıklıklarını acilen yazıya dökmüş ve Almanca olarak Berlin'de yayınlamış 1922 senesinde. Kendini solda tanımlayan, özellikle S.S.C.B deneyimini merak eden herkesin okuması gereken bir eser. Daha 1922'de bürokrasi sınıfının oluştuğunu, bürokrasi dışında kalanların yaşadıkları ile bu ayrıcalıklı sınıfın yaşadıklarının farkını gözlemleyen Goldman, çarpıcı örneklerle durumu özetliyor: Teori ile uygulama arasında fark büyük. Farkın büyüklüğü soldan, sol düşünceden vazge

Spam iletilerin ulaştığı boyut

Spam olarak adlandırılan, reklam amaçlı-elektronik posta adresi toplama amaçlı-zararlı içerikleri bilgisayarınıza göndermek amaçlı iletilere her gün bir yenisi ekleniyor. Kimilerinin altına, yazılanların doğruluğunu göstermek/kanıtlamak amacıyla gerçek kişilerin adları, telefonları da ekleniyor. İnternet kullanımı için en azından okur-yazar olmanın zorunlu olduğunu düşününce, Microsoft bedava para dağıtıyormuş , Nokia bedavaya telefon verip denetecekmiş , bilmem kim havadan ne kazandırıyormuş gibi ipe sapa gelmez iddiaları içeren iletilere inanıp sağa sola gönderenlerin aklına şaşıyorum. Bu durumun en önemli nedeninin, gittikçe yaygınlaşan, çalışmadan/emek harcamadan bir şeylere sahip olunabileceğine yönelik inanç olduğunu düşünüyorum. Aslında bu durumun günde 5 dakika spor yaparak formda kalabileceğine , istediğini sınırsızca yiyerek alacağı hap ile zayıflayabileceğine inanlarla hiç farkı yok. Kıymetli varlığımız aklımızı kullanalım, kullanmayanları uyaralım...