Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Damla Damla Günler III 1983-1996, Adalet AĞAOĞLU

Ağaoğlu'nun yayınlanmış günlüklerinin son cildi 1983-1996 yılları arasını kapsıyor. Türkiye İş Bankası Yayınları'ndan ilk baskısını 2007 yılında yapılan bu son cildin ben Mart 2012 tarihli ikinci baskısını okudum. 831 sayfalık son cildin etiket fiyatı 32 TL. Yazarın "köyün yenisinden derenin büyüğüne" taşınmasıyla başlayan cilt, trafik terörüne uğradığı 22 Temmuz 1996'da bitiyor. 1980 darbesi sonrası özellikle 1983'deki seçimlerden sonra iktidara gelen Turgut Özal dönemiyle birlikte değişen Türkiye ve İstanbul'u Ağaoğlu'nun günlüğünden okuyoruz. 1996'ya kadar yayınladığı eserlerin yazılış sürecine tanıklık ederken dönemin edebiyatçıları arasındaki ilişkileri izlemek de ilginç. Behçet Necatigil anısına verilen şiir ödülünün jürisinde olan Ağaoğlu'nun günlüklerinden dönemin şairlere dair düşünceleri okunabilir.

Damla Damla Günler II 1977-1983, Adalet AĞAOĞLU

1969-1977 yıllarını kapsayan ilk cildini 2007 yılı Mart ayında okumuş olduğum günlüklerin 1977-1983 yıllarını kapsayan ikinci cildini geçen günlerde okudum. İkinci cilt Mart 2012 tarihinde ilk baskısını yapmış. Olası bir yanlış anlaşılmayı baştan düzelteyim. Aslında anıların ilk cildi 2004'te yayınlandıktan sonra 1969-1983 yılları arasını kapsayacak şekilde Damla Damla Günler I - II ve 1983-1996 arasını kapsayacak şekilde Damla Damla Günler III adlarıyla Mart 2007'de yayınlanmış Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle yayınlanmış. Mart 2012'de ise ilk cilt 1969-1977 ve 1977-1983 olmak üzere ikiye ayrılarak yeniden yayınlanmış. Damla Damla Günler II 314 sayfa ve etiket fiyatı 18 TL. Günlük, anı, biyografi gibi kurgu olmayan metinler okumaktan keyif alıyorum. Dönemi başkalarının gözünden okumaktan mıdır başkalarının hayatlarını meraktan mıdır yoksa ikisi birden midir bilemedim. Bildiğim, ne kadar uzun olsa da sıkılmadan okuduğum. Damla Damla Günler II'de 1980 darb

ölmeye yüz tutan blog

Neden böyle oldu ben de tam anlayabilmiş değilim. Bu durum geçici mi onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey uzunca bir süredir blog sayfama yazmak isteğimin olmadığı. Zaten yazı sıklığından görülebilen bir durum. Ölü bloglar arasında yerini mi alacak yoksa bir süreliğine uykuya yatıp sonra uyanacak mı zaman gösterecek. Yeniden görüşünceye dek akıl sağlığınızı yitirmemeye çalışın/çalışalım. Böylesi bir dünyada ne kadar mümkünse...

sert geçen kış ve uykuya yatan blog yazarı

Kış sert ve yağışlı geçti bu sene başkentte. Kar, uzun süre kalkmadı yerden. Caddeler temizlense bile sokaklar ve özellikle kaldırımlardaki kar, güneşin yüzünü göstermesini bekledi. Bu uzun ve sert geçen kış mıdır sebebi bilemiyorum ama uzunca bir süredir bloga yazı yazmadığımı farkettim. Blog yazmaya başladığım Kasım 2004'ten bu yana yazısız geçen ilk ay Şubat 2012 oldu. Bu kadar ara verince yazacaklar birikti haliyle. Neyse, geç olsun güç olmasın en azından Mart 2012 yazısız geçmesin diye bu kısa durum raporunu ekleyeyim dedim sayfaya. Merak edenler için sağlık sıhhat yerinde, biraz tembellik biraz kış uykusu. Bahar ile birlikte yeniden canlanma / canlandırma zamanı...

Evrenden Torpilim Var! / Aykut Öğüt

Bir itiraf ile başlayayım bu yazıya. Hayatımda okuduğum ilk "kişisel gelişim" kitabıydı Evrenden Torpilim Var! Dharma yayınlarından ilk baskısını Şubat 2009'da yapan kitabın benim okuduğum Ağustos 2011 tarihli 110. baskısıydı. Her baskının kaç adet yapıldığına ilişkin bir bilgi bulunmayan kitap, 263 sayfa. Arka kapağındaki tanıtıcı yazı ilgi uyandırıyor: Siz hiç 150 kilo oldunuz mu? Sizin hiç yabancı bir ülkede bavulunuzu kaybettiğiniz, sabahları mısır gevreğine bira döküp hayatta kalırken günlerce tek kelime bile konuşmadığınız, dayak yedikten sonra girdiğiniz komadan bir gözünüzü kaybetmiş olarak çıkıp tekrar parklara döndüğünüz, annenizi kaybettiğiniz oldu mu? Benim oldu. Peki ya sonra o yabancı ülkenin dilinde şakır şakır konuşup hatta seslendirme yönetmenliği bile yaptığınız, o ülkedeki filmlerde başrol oynadığınız, yeni ve mutlu bir hayat kurduğunuz, elinizi attığınız her işi altın yumurtlayan tavuğa çevirdiğiniz, her saniyenizi gülümseyerek geçirdiğiniz, hayatta i

Radyo + İnternet = RadioDNS

İnternet, bir çok sektörü etkiliyor, dönüştürüyor. İçinde bulunduğum yayın sektörü de internet dünyasındaki gelişmelerden fazlasıyla etkilenen sektörlerden birisi. Yayın sektörü deyince akla "yazılı ve görsel basın" geliyor. Ben işin görsel ve işitsel tarafında çalışıyorum. Hal böyle olunca yazdıklarım basılı yayıncılıktan çok görsel (televizyon) ve işitsel (radyo) yayıncılık ile ilgili oluyor. İnternetin televizyon dünyasına etkilerini bir çok yazımda ele almıştım, böyle giderse bu konu üzerine daha çok yazarım. Ancak radyo konusunda pek yazmadım. Arşive bakınca bir yazımı gördüm. Bu yazıda kısaca değindiğim RadioDNS , daha ayrıntılı bir tanıtımı hak ediyor. Radyo, ilgili frekanslardan vericilerle yapılan elektromanyetik dalgaların uygun alıcılar tarafından çözülmesi yoluyla kulağımıza hitabeden bir yayın şeklidir. Kullanılan frekansa ve yayının analog veya sayısal olmasına göre farklı isimler (FM, DAB, HD Radio) alsa bile özünde tek noktadan çok nok

Televizyon Öldüren Eğlence / Neil Postman

Amerikalı yazar ve medya teorisyeni Neil Postman 'ın 1985'te kaleme aldığı ünlü eseri Amusing Ourselves to Death, Osman Akınhay'ın çevirisi ile  Ayrıntı yayınlarından  çıkmış. İlk baskısı 1994 yılında yapılan kitabın benim okuduğum 2010 yılında yapılan 3. baskısıydı. Geniş kaynakça ve dizini ile birlikte 195 sayfalık kitap iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde televizyona gelinceye kadar iletişim dünyasının geçirdiği evreler ve her yenilik ile günlük yaşamdaki değişiklikler irdeleniyor. İnsanların sadece yakın çevrelerinde olup bitenden haberdar oldukları, şehrin, ülkenin ve dünyanın geri kalanından bihaber oldukları dönemleri hayal etmek bile zor günümüzde. Telgrafın keşfiyle işler değişmiş. 27 Mayıs 1844'te Amerika'da ilk telgraf hattının kurulmasından yalnızca dört yıl sonra Associated Press'in kurulmasıyla "bütün ülkede hiçbir yerden gelmeyen, özel olarak hiç kimseye hitap etmeyen haberler ağır basmaya başladı" (s.80) Postman, günümüzden 2