Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eleştirel Bakışla Güneş Dil Kuramı kitabı yazarları ile söyleşi

uzun başlıklı kısa bir yazı olacak bu kez. "bir şey yapmalı diyorsan, sen başla" demiştim kendime seneler önce. işte o "bir şeyler" arasındaydı bu söyleşi. kısmetse yarın gerçekleştireceğiz.  Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi lokalinde. vaktin olursa sen de gel. saat 14 - 17 arası diye planladık. sadece güneş dil kuramını konuşmayacağız. Kaan Hoca'yı bulmuşken romanlarını da soracağız elbette... "pazar pazar evden çıkmam" deme, en azından bu pazar deme.

er KEK

başlığa bakıp şaşırmayın. bu pazar Güneş Dil Kuramı konusunda kitap yazmış üç hekimi ağırlayacağız Ankara'da . kek ile erkek kelimeleri arasında bir bağlantı yok muhtemelen, oysa keşke olsaydı.  keşke erkek, erk 'in temsilcisi olacağına kek 'in tatlı yumuşaklığının temsilcisi olsaydı. farklı malzemelerden farklı kekler üretebilsek bile temel değişmiyor: un, kabartma tozu, yağ ve şeker. yumurta ve sütü bilerek eklemedim, onlarsız da gayet lezzetli kekler yapabilirsiniz. un yerine fındık/badem öğütüp kullanabilirsiniz, ki aslında bunlar da " un " oluyor. buğdaydan öğütülmüş olması gerekmiyor, un dediğimizin.  yapılışı kolay: şeker ve kullanıyorsanız yumurta çırpılıyor. mikser şart değil, elle de çırpabilirsiniz. bu karışıma un, kabartma tozu ekleniyor. kıvam hafif akışkan olacak. boza kıvamı iyi bir tanımlama. biraz yağ koymakta yarar var.  bence en kritik olanı kek kalıbının hazırlanması. kalıbı önce yağlıyoruz. ardından kalıba un koyup, unun kalıbın duv

arjantin pide kebap

sene 92 ya da 93 olmalı üniversite günleri dersler, ödevler, sınavlar, gençlik başımda duman ilk pidem arjantin 'de aradan yirmibeş kış, yirmibeş yaz geçmiş dün bir kez daha  arjantin 'de yedim pidemi merak edenler için söyleyeyim mantar ve ıspanaklı pideyi isterseniz yapıyorlar  kaşarsız vegan pidemi yerken ilk işyerimden bir meslek büyüğüm ile karşılaştım kübiklere bölünmüştü iş yeri ve nefes alabildiğim vaha gibiydi kübiği onun deyimiyle  " dükkân "ı bugün bu şekilde bakıyorsam dünyaya onun verdiği "gözlüğün" etkisi büyüktür hayat bir şekilde  geçiyor mu acaba ya da her  ney se

den e me

benim tarzım değil, ortalanmış yazılar yazmak büyük harfle başlamayan cümleler kurmak bu fontu sadece alıntı yaparken kullanırdım böyle yazılar yazanlara hep gıptayla bakardım onlar daha çok okunuyor diye düşünüp gizli gizli tarzlarını kopyalardım işte şimdi gene aynı noktadayım ondört senenin sonunda bir kez daha deniyorum değiştirmeyi değişmeyen tek şey  değişim midir acaba yoksa  ya  da her ney se

zaman üzerine

Yıllara, aylara, haftalara ve saatlere böldüğümüz hayat aslında durmaksızın geçen bir akıştan ibaret. Biz onu bölmek için çabalasak bile o kendi seyrinde, bizden ve belki de herşeyden bağımsız akıp geçiyor.  Daha önceki yazılarımda anlatmaya çalışmıştım, 24 saatin sizin kullanımınıza ait kısmını arttırabilmenin yegâne yolu saatleri kaydırmak. Bir anlamda: Esnek mesai, burada "mesai" kendi hayatımız. Farklı zaman dilimlerinde uyuyup uyanmayı becerebildiğiniz kadar artıyor "özgür zaman"ınız. Deneyince çok zor olmadığını göreceksiniz.  İlk yapmanız gereken akşam yemeği saatini olabildiğince öne çekmek. Eğer yapabilirseniz öğün sayısını ikiye indirmek işleri daha da kolaylaştıracak. Kuşluk vakti ilk öğün ikindi vakti ikinci öğün olursa mesela, önereceğim zaman planlamasını uygulamak kolaylaşıyor. Akşam yemeği 19'da bitmediyse, benim uyku düzenini uygulanamıyor. Çünkü, uyku ile son yemek arasında en az 3 saat geçmesi gerekiyor. Bilgiye değil sezgiye dayalı

Paranın Kokusu ve Gezici Film Festivali

Her sene bu zamanlarda büyük bir heves ile edindiğim Gezici Film Festivali programı, "büyük bir heves ile edinilip bir kenarda bekleyenler" kervanına katılırdı. Bu sene, kim bilir belki de veganlığın etkisiyle :), bir kenar yerine çantamda bekledi, vakti gelene kadar. Vakti dünmüş. Sıradan bir pazartesi günü, programda gördüğüm Paranın Kokusu gösterimi ile değişti birden. Büyülü Fener sinemasını aradığımda, sabahın erken saatleri olmasına karşın, en ön sıra dışında yer olmadığını öğrendim. Film, akşam 18.30'da, gündüz gişeye gidemem, neyse ki internetten bilet alınabiliyormuş. En ön sıradan film seyretmek, boyun ağrısına yol açsa bile, festival filmleri için katlanılacak bir rahatsızlık... Klasik bir pazartesi akşamından farklı olarak, Kızılay kalabalığına karışıp Büyülü Fener'e ulaştığımda, seneler öncesinde bıraktığım festival kalabalığı ile karşılaştım. En ön sırada olmak pek rahatsız etmedi ama o dip gürültüsü beni benden aldı. Özellikle dış mekanlarda n

vegan olarak geçen 3 ay

sebzeli makarna Aslında üçüncü ay yazısında vejeteryanlık-veganlığı sosyal demokrasi-sosyalizm analojisi ile değerlendiren bir yazı yazmayı istiyordum. Ancak, bu analojinin ne kadar doğru olduğunu tekrar tekrar düşününce, vazgeçtim. Belki bir gün, kendimi ikna edebilirsem analojinin doğruluğuna, yazarım.  Vegan olmak, sadece hayvansal ürünleri tüketmemek anlamına gelmiyor benim için. Vegan olmayı tercih etmemin arkasında düzelmeyen sağlık sorunlarım ya da ileride sorun yaratabilecek bir genetik geçmişim yok sayılır. Vegan olmak, benim için, hayvanların da hissedebilen canlılar olduğunun kabulü. Bu kabul ile yola çıktığınızda zaten onlardan elde edilmiş bir ürün tüketmeniz mümkün değil.  Üçüncü ayın sonunda, artık dışarıda yiyecek bir şey bulamama sorunu yaşamıyorum. Geçenlerde gittiğimiz et lokantasında bile bir sürü şey buldum. Aklınızda olsun humus mesela, hem doyurucu hem besleyici hem de ete kıyasla ucuz.  En sorunlu öğün ise kahvaltı. Peynir ve yumurta olmadan kahvaltı