Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart ayı kitap ödüllü soru

Geçtiğimiz günlerde kütüphanemde bir arama - tarama çalışması sonucu 11 kitabı tespit ettim. İtiraf ediyorum ki seçmem kolay olmadı. Bir terslik olmaz ise önümüzdeki 11 ay boyunca birer birer hediye olarak göndereceğim.  Peki kime ve bu ay hangi kitap? Ayın kitabı, daha önce  sosyal medya hesaplarımdan  duyurduğum gibi, Maurizio Codogno'nun  Öğle Yemeğinde Matematik adlı eseri. Kitap ile ilgili notlarımı okumak isterseniz bağlantısı  burada ... Bu ayın sorusuna gelirsek,  Kolay olsun diye düşünerek ve kısa sürede yanıtın geleceğini umarak şöyle bir şey hazırladım. Blogda hızlı bir turlama ile bulabileceğiniz bir yanıtı var sorunun... 2019 yılında bloga eklenen "kitap" etiketli yazı sayısı kaçtır? Yanıtlarınızı bu yazının altına yorum olarak gönderebilirsiniz. Birden fazla göndermenize gerek yok,  reklâm içeren yorumlar için filtre ve onay mekanizması olduğu için hemen görünmezse endişe etmeyin. Doğru yanıt gelene kadar tüm hatalı yanıtları da onaylayacağım

Hiç, yoktan iyi midir?

buz tutar bir yanımız bir yanımız bahar bahçe @ Eymir Gölü Bitmemiş bir yazı olsa da yayınlamak istedim. Eymir Gölü etrafında koştuğum dönem hazırlamaya başlamıştım. Tamamladığımda yayınlarım diye düşünmüştüm. Tamamlanamayacak gibi görünüyor. Belki gelen yorumlar ile zenginleşir.... Buyurun o zaman, " hiç " " yoktan " " iyi " midir? Koşarken aklıma geldi. Aklımda kalmasın, kayıtlara geçsin dedim ve yazdım. Başlık, Erkan Oğur'un Hiç adlı albümünden.  Hiç, yoktan iyi midir?  İlk okuduğumda da çok etkilemişti bu söz. Kelime oyunu yapmaktan ziyâde düşündürmeyi amaçlayan bir yazı demiştim kendime. Bugün koşarken neden aklıma geldi, emin değilim.  "Hiç"lik, insan beyninin algılayabileceği bir şey değilmiş gibi geliyor bana. "Yok"luk, öyle değil meselâ. İki kelimenin arasında, bir ara var olmuşluk farkı var. Yok, bir zamanlar varmış bilgisini de içinde barındırıyor. En azından bence böyle. Oysa hiç bambaşka. Eminim seyretmişsi

Puslu Kıtalar Atlası / İhsan Oktay Anar

Bugünekadarhiçkitabınıokumadığımyazarlarlistesi , 12 isim ile başlamıştı. Artık listede 9 isim kaldı. Kemal Tahir ve Attilâ İlhan 'ın ardından İhsan Oktay Anar'dan da bir kitap okumuş oldum, Puslu Kıtalar Atlası'nı bitirerek.  İletişim Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapan eserin 2019 tarihli 64. baskısını okudum. 238 sayfalık roman hakkında kısa bir not eklemek olmaz. Uzun not için ne kadar enerjim var, emin değilim ama en azından orta uzunlukta bir not niyetiyle başladım bu yazıya... Öncelikle İhsan Oktay Anar'ın diğer eserlerini de okumak isteği duyduğumu belirteyim. Masalsı bir roman, Puslu Kıtalar Atlası. Romanı bitirdiğimde aklımda kalanlardan hareketle, vermek istediği mesajı, ki belki de böyle bir mesaj yoktur, son derece üstü kapalı tutmayı tercih etmiş Anar. Bölümler arasındaki bağlantıyı kurabilmek için oldukça dikkatli okumak gerekiyor, elinizin altında internet bağlantısı da olmalı. Bu sayede filuri, metris, palanka duvarı, kolomborne,

Şubat 2020 değerlendirmesi

pasajlar... gizem... İstanbul Her ayın son pazartesi yapmaya çalıştığım, geçmiş ayın değerlendirmesi serisinin Şubat sayısı ile birlikteyiz... Aslına bakarsanız, 2 gün de olsa, kısa bir ay olunca yazılacaklar o kadar uzun olmuyor... Kısaca geçmek gerekirse; Osmanlıca, istediğim hızda ilerlemiyor ne yazık ki.  Yeni kitap almamaya devam ediyorum. Az konuşup çok düşünmenin ilk bölümünü yapabiliyorum... İkinci bölüm ise daha fazla çaba göstermeliyim. Spor, 2020'nin en başarılı bölümü. Neredeyse her gün, aksatmadan yürüyorum... Mart ayı değerlendirmesinde görüşmek dileğiyle...

20/02/2020

Sadece 0 ve 2'lerden oluşan bir tarih... Bugünü yazısız geçemezdim.  Nasıl bir gelecek bekliyor bizden sonraki kuşağı, kestirmek kolay değil. Vonnegut'un Otomatik Piyano adlı distopyası kadar bile insancıl olmayacağından endişeliyim, uzunca bir süredir. "Dünya" adlı sahnede "figüran" rollerini üstlenenlere duyulan "ihtiyaç", her geçen sene azalıyor. "Sistem", artık varlığına pek ihtiyaç duyulmayan bu "figüran"ları daha ne kadar "besleyecek"? Farkındayım, karamsar bir yazı oldu/oluyor. Ancak, haberleri izlediğinizde karamsarlığa kapılmak işten değil. Neyse, enseyi karartmamak gerek gene de...

Otomatik Piyano / Kurt Vonnegut

Ellen Meiksins Wood'un  Sınıftan Kaçış adlı kitabına dair yazdığım notu aşağıdaki paragraf ile bitirmiştim: Wood'un yazdıklarına ya da eserde eleştirilen akımların savunduklarına dair yorum yapmam ise mümkün değil. Öyle bir birikime sahip değilim. Tek söyleyebileceğim, yakın gelecekte insana ihtiyaç duymayan bir üretim sürecini göreceğimiz. Böylesi bir dünyada teorik bilgileri güncellemek, ezberleri bozmak gerekecek.  Yazımı okuyan bir arkadaşımın önerisi ile haberdar oldum Otomatik Piyano'dan. Gene aynı arkadaşımdan alıp kısa sürede okuyunca, Kurt Vonnegut'un 1952 yılında, üretime dair her işin makineler tarafından yapıldığı, insanları IQ puanlarına göre sınıflandırıldığı, kimsenin aç ve açık olmadığı ancak boş ve işlevsiz kalmanın dayanılmaz ağırlığı ile "insanlıktan çıktığı" bir dünyayı anlattığını gördüm.  İrma Dolanoğlu Çimen'in çevirisi ile Haziran 2018'de April yayıncılığın baskısından okudum, 374 sayfalık romanı. Kitapta elektron tüpl

Heykeltraş Babam / Oylum Öktem İşözen

Göz yaşları içinde bitirdiğim bir kitap oldu Heykeltraş Babam. Tankut Öktem 'in adı, belki tanıdık gelmiyor. Oysa eserlerini gördüğünüze eminim. Bir çok kentte bir çok farklı eseri bulunuyor. Kitabı yazan kızı Oylum Öktem İşözen, incelikli ve duygu dolu bir dil ile anlatmış babasını, hayatını ve eserlerini.  Kitapta anılara da yer verilmiş, Tankut Hoca'nın eserlerine yansıyan kişiliğinin ipuçları da var, hayata bakışının izleri de. Tüm bunların yanı sıra, okuyanın içine işleyen ve her satırda gözleri dolduran bir özlem, babaya duyulan hasret...  Hayykitap'tan Haziran 2009'da çıkmış bu kıymetli eserin ilk, ve sanırım tek, baskısını okudum. Baba olmasam da bu kadar etkilenir miydim bu kitaptan bilemiyorum ama sizlere  Oylum Öktem İşözen'in babası Tankut Öktem'i anlattığı bu eseri okumanızı özellikle öneriyorum.