Ana içeriğe atla

Bir de Baktım Yoksun, Yekta Kopan

"Yekta Kopan, okumakta geç kaldığım yazarlardan birisiymiş". Dördünde doğrudan birinde dolaylı olarak baba oğul ilişkisine odaklanmış, altı öyküden oluşan Bir de Baktım Yoksun'u okumayı bitirdiğimde ilk düşündüğüm bu oldu. Bendeki kopyasının kaçıncı baskı olduğunu bilmiyorum. Can Yayınları tarafından yayınlanan kitaba ilişkin künye bilgilerini de veremiyorum. Çünkü Yekta Kopan'dan okuduğum bu ilk kitabın bir başka ilk olma özelliği de var: okuduğum ilk e-kitap. İdefix sitesi üzerinden satın aldığımız e-kitabı Adobe Digital Editions programıyla okudum. Başka e-kitap okuma programı kullanmadığımdan kıyaslama yapma olanağım yok. Digital Editions'ın ara yüzü kullanışlı. Karakter boyutunu rahat okunabilecek kadar büyütebiliyorsunuz. Sayfalar arası geçişleri ok tuşlarıyla yapabiliyorsunuz. e-kitap mı kağıda baskılı mı sorusunun yanıtını vermek ise zor. Her ikisinin de avantajları ve dezavantajları var. e-kitabı taşımak ve saklamak çok daha kolay. Kitap sayısı arttıkça raflar, tozlanma, düzenleme gibi zorluklar ortaya çıkıyor. Aradığını aradığın zaman bulamama en büyük dertlerden mesela. e-kitapta bu sıkıntılar yok. Ama sayfaları elle çevirmek, kağıt kokusu gibi belki ileride hiç öğrenilmeyecek alışkanlıkları yok saymamak gerekli. İlk e-kitap olunca biraz uzattım kusura bakmayın.

Sarmaşık, Portobello 22, Kırmızı, Battaniye, Kertenkele ve İyi Uykular Bir de Baktım Yoksun'un altı öyküsünün isimleri. Sarmaşık, Portobello 22, Kırmızı ve İyi Uykular baba oğul ilişkisini irdeliyor. Özellikle Sarmaşık ve İyi Uykular beni epey etkiledi. Babamla ilişkilerimizi  bakınca şanslı olduğumu düşündüm. Her derdimi anlatabildiğim, beni dinleyen her sıkıntılı dönemimde yanımda olan ve olacağını bildiğim bir babam var. Bu dert anlatma ve dinleme tek taraflı da değil üstelik. Neyse, bu yazıda babamla ilişkimizi anlatmak değil derdim. Kopan'ın bu iki öyküsünde babasıyla pek fazla şey paylaşamamış ve bunun sıkıntısını hayatının geri kalanında hep hissedecek olan oğul yer alıyor. Çünkü baba artık hayatta değil. Portobello 22, babasının ölüm haberini alan oğulu anlatıyor. Üç öykünün birbirine benzer oğlu ve babası olsa bile kahramanların aynı olduğunu söyleyemeyiz. Çok da önemi yok aslında aynı olmalarının. Ortak özellikleri bir kuşağın, babalarıyla pek fazla paylaşımları ol(a)mamış bir kuşağın oğulları olması. Kırmızı'da ön planda anlatılanlar yaşanırken kahramanın düşündüklerinde gizlenmiş baba oğul ilişkisi. Battaniye ise baba kız ilişkisini temel mesele olarak kurgulayan, dolaylı olarak da baba oğul ilişkine değinen bir öykü. Eşinden ayrı, babasını kaybetmiş ve annesiyle yaşayan kahramanın üniversiteye başlayan kızıyla ilişkini bir akşam yemeği süresinde izliyoruz. Kendisinin babasıyla ilişkilerini hatırlayan kahramanın, kızıyla kurduğu ilişkinin çok farklı olmadığını görmek ilginç. Ne görürsek onu uyguluyoruz belki de.

Kertenkele, kitabın en ayrıksı duran öyküsü bence. Bölümlere ayrılmış tek öykü. Bu öykünün kahramanı da diğer öykülerde olduğu gibi bir erkek. Gene bir kayıp var ama bu kez baba oğul ilişkisi yok. Evlilik var. Çarpıcı bir öykü. Kertenkele öyküsünü bitirdiğimde ilk aklıma gelen bu öykünün roman olarak da yazılabileceği oldu. Belki ileride, Yekta Kopan dışında kimbilir?

İki(z) kız babası birisi olunca çocuk-baba ilişkilerine dair öyküler/romanlar daha ilgi çekici/etkileyici oluyor. Belki bu yüzden belki uzunca süredir ilişkilere odaklanmış bir şeyler okumadığımdan Bir de Baktım Yoksun beni fazlasıyla etkiledi. Elbette Yekta Kopan'ın kaleminin gücünü unutmamak gerekli. Kürk Mantolu Madonna ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuma listemin başlarına yerleştiler yeniden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...