Ana içeriğe atla

Yağsız bir kek tarifi daha: Antep fıstığı ezmeli kek

 Evde kapağı açılmış ve bir hafta içerisinde tüketilmesi gereken küçük bir kavanoz antep fıstığı  ezmesi bulunca, sabah sabah kek yapmak şart oldu. Hemen malzemeleri sayayım:
Malzemeler

  • 3 yumurta,
  • 2 bardak tam buğday unu,
  • 1 bardak şeker,
  • 1 küçük kavanoz (180 gr) antep fıstığı ezmesi (Hepota diye bir markanın var piyasada),
  • 1 bardak süt,
  • 1 paket kabartma tozu
Yapılışı
Bu kek işini çözdüm sanırım. Artık tarife bakmadan kafadan yapabiliyorum. İkinci denememde bir kez daha tutturdum kıvamını :) Efendim kek yapımında ilk aşama yumurtalar ile şekerin çırpılması. Yumurtaların şeker ile karıştığında nasıl beyaza yakın renk aldığı her seferinde şaşırtıyor beni. Gerçi henüz iki kez yaptım, ikisinde de şaşırdım. Ardından antep fıstığı ezmesi, süt, un ve kabartma tozunu karışıma ekiyor ve karıştırmaya devam ediyoruz. Mikserin sadece ilk aşamada kullanıldığını söyledi eşim, ancak ben her aşamada kullandım ve bir sorun olmadı. Neyse, bu karıştırma işi bittiğinde sıvık kek hamurumuz elde edilmiş oluyor. Geriye kek kabına boşaltıp, önceden 170-180 dereceye ısıtılmış fırınımızda 30-35 dakika pişirmek kalıyor. Piştiğini nasıl anlayacağımızı önceki tariften hatırlıyorsunuzdur. Unutanlar için tekrar edeyim: Kürdanı batırıp, kürdanda hamur bulaşığı olup olmadığına bakıyoruz. Bulaşık yok ise kek pişmiştir. 

Son not olarak kek, dinlendikten sonra daha lezzetli oluyor. Özellikle buzdolabında bir gece geçirirse tadına doyum olmuyor. Afiyet olsun...
Meraklısı için antep fıstığı ezmesinin faydalarını Güneydoğu Birlik'in sayfasından alıntıladım:
  • Antepfıstığı ezmesi, ince bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler: Bu bakımdan şeker hastalarına fıstık yemeleri öğütlenir.
  • Antepfıstığı ezmesi, yapısındaki doymamış yağ oranının yüksekliğiyle kan şekerinin yükselmesi riskini azaltır.
  • Kolesterol içermediği gibi, kandaki kolesterol düzeyini düşürücü etkisi de vardır. Böylece kroner kalp yetmezliği riskini azaltır.
  • Antepfıstığı ezmesi, karaciğerdeki yağlanmayı önler ve kan şekerini düşürür.
  • Antepfıstığı ezmesinin afrodizyak etkileri vardır.
  • Antepfıstığı ezmesi sofralarda yer alması halinde çocukların zeka ve vücut gelişimine katkıda bulunur.
  • Antepfıstığı ezmesinin içerisinde görülen koyu renkli tanecikler Antepfıstığı'nın dış zarı (kabuğu) olup, bu zarın vücut için antioksidan etkisi vardır.
  • Enerji deposu olan Antepfıstığı ezmesi soğuk kış günlerinde vücudun sıcak tutulması açısından da önemli bir besindir.
  • E,B ve C vitaminleri bakımından zengindir.

Yorumlar

  1. Keki henüz denemedim ama tarif edilişi süper olmuş:) Ellerinize sağlık. Hem bunu hem de çocuklar için olan şekersiz yağsız keki mutlaka deneyeceğim.

    YanıtlaSil
  2. merhaba neşe. kek işini sevdim. yeni denemelerimi yakında paylaşacağım. sırada özgür usulü çikolata şelalesi denemesi var :)

    YanıtlaSil
  3. Çikolata şelalesi ismi bile pek çok bayan için çok cezbedici:) Ben de çikolatasız hayat olmaz diye düşünenlerdenim. Merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

beklenen

Gelecek mi acaba? Saat öğleni geçti. Güneş tepede değil artık. Burada sözleştiğimize eminim. Telefonuna da ulaşılamıyor. Alışılmadık bir durum değil, telefonla ona ulaşamamak. Ya çalar duymaz, ya açmayı unutmuştur. Neyse ki bankta yer buldum, bir aşağı bir yukarı yürümekten kurtuldum. Geçen hafta mesajlaştığımızda kararlaştırmıştık buluşma yerini. Dalyan'daki Beltur'un önü diye. Yarım saat geçmiş ama umudumu koruyorum.  Neşeyle koşturan köpekler, onlara endişe ile bakan kediler, kedilerin mamalarına dadanan martılar ve hepsine aldırış etmeden bağıran kargalar... Caddebostan sahilinde sıradan bir öğleden sonra. 

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.

martı

Martı kadar özgür olmak isterdim bu hayatta. Gemilerin ardında kâh adadan adaya, kâh Anadolu'dan Avrupa'ya dolaşmak isterdim. Avazım çıktığı kadar bağırmak, yorulunca denizin üzerinde dinlenmek, sıkılınca kayaların tepesinde güneşlenmek... Kim bilir martılar ne düşünüyor bize bakınca. Acaba onlar da diyor mudur şu dünyada insan olsaydım diye. Kalabalık şehirlerde, sıkış tepiş otobüslerde, akmayan trafiğin içinde kalakalmış arabalarda, sel halinde dolaşan insanların arasında biz de olsaydık diyor mudur?  

doğa gezisi

"Doğa yürüyüşüne çıkmak sana iyi gelecek, ne zamandır kapanıp kaldın dört duvar arasında. Ne kimseyle görüşüyorsun, ne evden dışarı adımını atıyorsun. Böyle giderse duvarlarla konuşmaya başlayacaksın yakında."  Söylediklerinde haklıydı. Gene de karşı çıktım. "Senin gibi sosyal kelebek değilim diye abartıyorsun bence. İnsan arada kendine dönmeli. Sana da tavsiye ederim." Bu adamla boşa uğraşıyorum belki de. Aynı liseye gitmenin dışında bir ortak noktamız yok aslında. Ne diye zorluyorum ki.  "Valla sen bilirsin. Benden söylemesi. İstersen pazar sabahı yola çıkıyoruz. Tüm gün sürecek yürüyüş. Akşam adım atacak halin kalmayacağına garanti veririm." "Söz vermeyeyim. Gelecek olursam arayayım, olur mu?" İkimiz de aramayacağını biliyorduk. Bu kez tek fark benim de bir daha aramayacağımı biliyor oluşumdu. 

baston

Ulus'a gelmeyeli epey olmuş demek ki. Eskiden Hal'in içindeydi bu balıkçılar, şimdi sokağa kurmuşlar tezgahlarını, diye düşünerek Erzurum Oteli'ne doğru yürümeye devam etti. Sokağa kurulan tezgahlar nedeniyle zorlukla ilerleyebiliyordu. Hoş sokak boş olsa da elindeki baston, hızlı yürümesine imkân vermiyordu. Çok merdiven çıkmışım zamanında, diye anlatırdı soranlara. O kadar çok merdiven kullanmışım ki sonunda eklemlerimde sıvı kalmamış. Şimdi bu merete muhtaç oldum. Söyledikleri doğru muydu kendisi de bilmiyordu. Gençliğine dair anıları sisler içindeydi.  Simitçi, öğlen simitlerinin tazeliğini etrafa duyururken bastonuyla yavaş yavaş ilerleyen Sami'yi görüp, işte öğlen simidine hayır demeyecek birisi dedi yanında duran midyeciye.  Evladım ver bakalım bana bir simit ama çıtırından olsun. Bu esnaf niye sokağa dökülmüş, Hal'e ne oldu sen bilirsin.  Amca, Hal bakım onarımda, geçici süreliğine sokağa aldılar tezgahları.  Beni de bir bakım onarıma alsalar ne güzel olur. ...

yaz kış

Yürümeye başladığımda buralara kadar geleceğim aklımın ucundan geçmemişti. Sahilde bir aşağı bir yukarı yaptığım yürüyüşlerin benzerini tekrarlayacağımı düşünerek düşmüştüm yola. Neden sahil yerine tepelere yöneldim bilmiyorum. Belki denizi seyretmekten sıkıldım belki o adamla karşılaşmak istemedim.  Ne zaman sahile insem karşıma dikilip, gene yannız takılıyosun hocam, diye laf atacak. Yannız değil, yalnız diye düzeltsem, senin gibi okumuş adam değiliz ama biz de hayat üniversitesini bitirdik diye başlayacak.  Oysa tepeler bomboş. Adı üzerinde "yazlık siteler" sadece yazları kullanılıyor. Bahçelerindeki ağaçlar, ağaçlarındaki meyveler ise yaz kış burada. İşte bu zeytinler gibi. Sahipleri olgunlaştığını göremeyecek yine.  Yaz kış burada olan bir de ben varım, sahilde karşılaşmaktan kaçındığım adamla birlikte.  

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

kedi

Yanıma yaklaşırlarken, ne yalan söyleyeyim endişelendim. Şapkalı bir adam, yanında beyaz montlu bir kız çocuğu. Adam elindeki telefon ile fotoğraf çekiyor. Bizlere karşı ilgisiz görünüyor. Kız yaklaştı önce. Ne zamandır okşanmamış başıma kibarca dokundu. Doğru bir iş yaptığını anlatmak için başımı uzattım. Çenemi de kaldırıp bir sonra kaşıması gereken yeri gösterdim. Adam tam karşıma geçti ve telefonunu yüzüme doğrulttu. Sanırım benim fotoğrafımı çekiyor. Bir yandan kız ile konuşuyorlar. Neden bahsediyorlar anlamıyorum. Kaç gündür yağan yağmur sonrası yüzünü gösteren güneşe karşı böyle okşanmak çok iyi geldi.  Mama istediğimizi düşünürler. Oysa çoğu kez başımızın, çenemizin sevgiyle okşanmasıdır tek ihtiyacımız.

yağmur

Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü.  Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok.  Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse.  Oysa hiç evlenmed...