Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Talin, Estonya'da Sayısal Yayıncılık konferansında sunduğum Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyona başlıyor adlı sunumum

  22 Ağustos 2013'te Estonya'nın başkenti Talin'de, Levira şirketinin düzenlediği Yeni Bağlantılar adını taşıyan Sayısal Yayıncılık konferansında bir sunum yaptım. Sunumun ilk yansısında da görüleceği üzere blog yazarı olarak gerçekleştirdim bu sunumu. Pek öne çıkartmasam bile İngilizce dilinde, sadece televizyon teknolojisi konulu bir blogum var. Adresi şöyle: TV Tech TR .blogspot.com Etkinlik ile ilgili değerlendirme yazısından önce, benim sunumumu paylaşmak istedim. 17 yansıdan oluşan sunum, bilgisayarın azizliği ile ara vermek zorunda kalsam bile, keyifli geçti. Sunum sonrası yemek ve kahve aralarında bir çok soruyla karşılaştım. Farklı bağlantılar kurdum. Konferansın adının gereğini yerine getirdim: Yeni Bağlantılar kurdum...  Yansılarda yazılı bilgileri dilimize çevirmeyeceğim. Ancak önemli gördüğüm kimi noktalara ilişkin açıklamalarda bulunacağım. Hane sayısı için hep 18 milyon kullanılır. Ben artık bu sayının 19 milyon olması gerektiğini düşünüyorum. TOKİ...

Çarpana / Ümit Kaftancıoğlu

2004 kasımından bu yana sürdürdüğüm blogumda 200. kitabın notlarını kaydetmenin mutluluğunu yaşıyorum. Sayı 200'e yaklaşınca, acaba hangi kitap 200. olacak diye merak etmiştim. Yeni keşfettiğim, Aksoy pasajındaki bir sahafta bulup satın aldığım Kaftancıoğlu'nun 1975 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılan hikaye kitabını. 205 sayfalık kitap 15 öyküden oluşuyor.  Çoğunlukla Ardahan ve köylerinde geçen yoksulluk ve yoksunluk konulu öyküler var.  Aradan geçen onca yıla karşın doğunun köylerinde durumun çok değişmediğini bilmek insanı umutsuzlaştırıyor. Kaftancıoğlu, Almanya'ya gitmenin köylerde yarattığı dönüşümü iki öyküsünde işlemiş. Birisinde mezhepsel farkların, diğerinde ahlak anlayışının Almanya'ya gitmek (para olarak da okuyabilirsiniz) nasıl dağıldığını çarpıcı bir dille anlatmış.  İnternette kısa bir araştırmayla kitabın baskısının tükendiğini gördüm. 1980'li yıllarda terörist bir saldırı ile öldürülen bu değerli aydının yapıtlarının yeni baskılarını ...

televizyon dünyası etkinliklerini kıyaslamak

Bu yıl ilginç ve verimli bir yıl oldu / oluyor. Mayıs ayınde Londra'da Connected TV Summit ile başlayan televizyon dünyası etkinlikleri zinciri, Haziran ayında İstanbul TV Forum & Fair ve hemen ardından Krakow'da Dgital TV Central & Eastern Europe ile sürdü. Zincirin, şimdilik, son halkasını Estonya'nın başkenti Tallinn'deydi. Ne kadar şanslı, iş yeri destekliyor demek ki diye düşünenler için hemen belirteyim İstanbul dışındakilerin masraflarını ben karşıladım. Düzenleyici şirketlerin desteği dışında, çalışmakta olduğum iş yeri senelik iznimi verdi sadece. Buna da şükür elbette. Üçü yurtdışında olmak üzere dört etkinliğe katılmış birisi olarak bunları kıyaslamamın yerinde olacağını düşündüm. Hem etkinlikleri düzenleyenlere, hem bunlara katılmayı düşünenlere yararlı olacağını umarım: Levira'nın düzenlediği Fresh Connections adlı Sayısal Yayıncılık fuarı dışında diğer üç etkinliğe katılım ücretliydi. Estonya'daki etkinliğe zamanında kayıt yaptırır...

Sayısal Yayıncılık konferansı sonrası ilk değerlendirme

Böyle kışkırıcı başlıklar okunma sayısını arttırıyor mu bilemiyorum. Öyle özel bir şeyler olmayacak aslında. Perşembe günü Talin'de gerçekleştirdiğim Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyon yayıncılığına başlıyor adlı sunumun yansılarını (slaytlarını) paylaşacağım. Yansıları resim olarak koyup altlarına kısa açıklamalar ekleyeceğim. Ben yansıya, anlatacaklarım sadece başlıklarını koymayı sevenlerdenim. Byle olunca sadece yansı pek bir şey ifade etmiyor. Kendi açımdan çok başarılı bir seyahat oldu. Hayatımda ilk kez yurtdışında bir sunum yaptım. Etkinliğe Türkiye'den katılan tek kişi  bendim. Öyle olunca, ülkedeki siyasi gelişmelerden ekonominin durumuna bir çok farklı soruyla karşılaştım. Dilim döndüğünce, aklım yettiğince yanıtlamaya çalıştım soruları. Yurt dışına çıkınca kendimi elçi gibi hissediyorum ve bir şekilde dışarıya karşı ülkemi savunmam gerektiğini düşüüyorum. Yanıtlarım, bu refleksimin etkisinde kaldı. Fikirlerimden çok söylemem gerektiğini düşündüklerimi sö...

Talin, eski kentte orta çağa yolculuk

Fotograflara geçmeden önce bir kaç kitabi bilgi vereyim. Bilgiler A Day in Tallinn on Foot and by Bus adlı kitaptan. Koit Vainsalu tarafından yazılmış bu kitabı, haliyle, ülkemizde bulma olanağınız yok. Talin hakkında merak ettiğiniz bir şeyler olursa bana mail atmanız durumunda, kitaptan bakıp yanıt verebilirim. Geçelim sayılara: Kentin tarihi 1219'a kadar uzanıyor. O zamanlar kentte yaşayanlar, Danimarka'nın işgaline uzun süre direnmişler. Kentin ismi taani linn'den türemiş. Bu iki kelimenin anlamı Danimarka kentiymiş.  Ülkenin yüzölçümü 45.277 kilometre kare. 3794 km'lik sahili ve 2011 sayımına göre 1 milyon 340 bin 122 nüfusu varmış.  Ülkede yaşayanların %69,41'i Estonyalı, %26,2'si Rus, % 2,16'sı Ukraynalı, %1,29'u Belaruslu, %0,9'u Fin ve %0,04'i diğer olarak tanımlanmış. Resmi dil Estonca olsa bile halkın büyük çoğunluğu Rusça ve İngilizce konuşuyor. Almanca da konuşulan diller arasında.  Talin, turizm konusuna gerçekten kafa yo...

Talin'den ilk gün notları

Bu yazı, aslında ilerleyen günlerde düzenlenecek bir taslak. Taslak olsa bile yayınlayacağım mevcut haliyle. Estonya'nın başkenti Talin'de, bu yıl beşincisi düzenlenen, sayısal yayıncılık konferansındayım. İlk günü geride bıraktık ve günlerin yorgunluğu ile ikinci güne hazırlanıyorum. Unutmamak adına, ilerleyen günlerde isimler ve ünvanlarla düzenlenmiş halini hazırlayana kadar, ilk günde aklımda kalan sunumları paylaşayım. Güne damgasını vuran konu, haliyle sayısal karasal televizyon dönüşümü oldu. Batı Avrupa'da analog karasal televizyon yayınını sürdüren ülke kalmamış durumda. Farklı ülkelerden farklı sayısallaşma süreçlerine ilişkin sunumlar izledim. Güney Afrika'da, bölge ülkelerini de kapsayan GoTV adlı proje çok ilgi çekici. Bu projeyi inceleyip, sadece onu ele alan bir yazı hazırlamayı düşünüyorum.  DVB-T2'nin Multi PLP özelliğinin bölgesel ve yerel yayınların genel yayın ile birlikte gönderilebilmesi için kullanıldığının örneklerini görmek ilginçti...

Talin fotografları

Avrupa kıtasının kuzeyindeki başkentte hava soğuk. Ağustos ayında olmamıza karşın akşamları kısa kollu giyeceklerle dolaşmak mümkün değil. Dükkanlarda kalın yün kazakların satılmasına şaşmamak gerek. Eski kent meydanı dışında kalın surlar var. Bunların bir bölümü 1500'lü yıllardan kalmış. Gürcü kahvesi diye satılan Türk kahvesi. Yunan lokantasında da Yunan kahvesidir adı eminim.   Fotografta ne kadar belli olmuş bilemiyorum, ancak yüksek aralıklı zor inilip çıkılan bir merdiven. Böyle merdivenlerden bolca var.  Kilise çok. Kimisi daha güzel görünümlü.  Ortaçağdan kalma kent surlarından  Badem, Talin'de kavrularak satılıyor. Fotografta gördüğünüz arabalardan kent içerisinde çok sayıda bulunuyor. Sarmısaklı ile şekerli olarak kavrulan bademlerin tadına bakabilirsiniz.  İnsan kendi fotografını çekmeye çalışınca böyle garip çıkıyor. Helsinki ve Stokholm yakın iki başkent. Estonya tarihi boyunca birçok farklı ülke tarafından işgal ...

Sayısal Yayıncılık Konferansı - Fresh Connections

Bu yıl katıldığım uluslararası konferanslar öncesinde programı değerlendirdiğim yazılar hazırlamıştım. Bu kez unuttuğumu fark ettim. Geç oldu gerçi ancak gene de etkinlikten bir gün önce yazmış olayım. Etkinlik Levira şirketince düzenleniyor. Levira'nın %51'i Estonya devletinin, %49'u ise TDF adlı Fransız şirketinin. TDF, Fransa dışında bir çok Avrupa ülkesinde şirketleri olan büyük bir grup. Levira ile ayrıntılı bilgileri web sayfasında bulabilirsiniz.  Konferans iki gün sürecek. Katılım, 15 ağustos öncesi kayıt yaptıranlar için ücretsiz. Bu yıl beşincisi düzenleniyor. İlk gün, Levira'nın hoş geldiniz konuşmasının ardından TV Hackfest'in kurucusu Richard Kastelein'in konuşması ile başlayacak. Kastelein'ın sunumu televizyon endüstrisinin yönüyle ilgili. Salonlarımızın baş köşesini işgal eden bu cihaz daha demokratik bir toplum olmamıza mı hizmet ediyor yoksa aksi mi doğru? Politik bir soru ve sorun. İlk gün daha çok sayısal karasal yayıncılığa ayrılmı...

birçok ilkleri bir arada barındıran bir gezi: Talin / Estonya

Şili'den Tayvan'a farklı coğrafyalarda farklı ülkelere gitme olanağı buldum hayatım boyunca. Estonya, gittiğim diğer ülkelerden farklı özellikler taşıyor. Talin'de çektiğim fotograflar eşliğinde yazayım bunları: İlk kez bizimle aynı saat diliminde yaşayan ülkedeyim. Estonya'nın başkenti Talin'e salı, perşembe ve cumartesi günleri İstanbul'dan Türk Hava Yolları sefer düzenliyor. İstanbul Talin gidiş dönüş biletini 600 TL'ye aldım. Ankara bağlantı uçuşları için ise 400 TL ödedim. Bu işte bir yanlışlık olmalı ama ne yazık ki rakamlar doğru. İstanbul Talin arası üç saat on dakika kadar sürüyor.  İlk kez dünyanın bu kadar kuzeyindeyim . Talin'in gurur duyduğu eski kent meydanı, birbirine açılan taş döşeli daracık sokaklar ve binalar arasındaki geçişlerle dolu. Aslında küçük bir bölge. Dolaşması fazla zaman almıyor. Benzerlerini savaşlarda zarar görmemiş Avrupa kentlerinde görebileceğiniz böylesi alanların bu kadar öne çıkartılması pazarlama mucizes...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

İmparator / Erol Toy

Sanayi, Sermaye ve Bir Roman: Fehmi Çok’un Hikâyesi Senelerdir okumayı ertelediğim bir romanı, İmparator 'u nihayet bitirdim. Erol Toy’un kaleme aldığı ve Fehmi Çok’un hikâyesini anlatan bu roman, evimizin kütüphanesinde hep bir köşede duruyordu aslında. Ancak taşınmalar, şehir değişiklikleri derken o kopyayı bulmak yerine, mahalle kütüphanesinden Doğu Kitabevi 'nin 3. baskısını ödünç almak daha kolay geldi. Roman, 1920 yılında, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen öncesiyle başlayıp, 1971 muhtırasına kadar geçen tam 51 yılı kapsıyor. Bu yarım asırlık dönemi, sanayici Fehmi Çok’un gözünden izliyoruz. Erol Toy, yerli sermayenin nasıl biriktiğini, konuya yabancı okurun da anlayacağı biçimde basitleştirerek aktarmış. Bu, romanı öğretici kılsa da kimi bölümlerde teknik ayrıntılar ağırlık kazanmış. Siyasetle iç içe geçmiş sanayi dünyası, roman boyunca gözler önünde. Ülkenin büyük iş insanlarının, daha fazla kâr uğruna siyaseti nasıl şekillendirdiği a...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Batılının Ölüm Karşısında Tavırları / Philippe Aries

Ölüm, düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan kavram. Eğer din inancınız yoksa hele iyice kavranması, kabullenilmesi zor bir durum. Bu durumu, dünya üzerinde deneyimlediğimiz diğer durumlardan ayıran temel farklılık ise kendi ölümümüzü yaşadığımızda, aslında yaşamıyor oluşumuz. Başkasının ölümünü görüp, ölünün ardından yaşanılanlar ile ilgili bilgi ve deneyimimiz var sadece. Tarih boyunca da ölümün kavranışı ve kabullenişi değişiklikler göstermiş. Bugün bildiğimiz mezarlıklar mesela, tarih içerisinde bir dönem ortadan kaybolmuş. İnsanlar, mezar taşları bile olmadan gömülmüş. Günümüzde Amerika'daki cenaze törenleri ve kimi ülkelerde ölülerin yakılarak küllerinin savrulmaları, bugün de ölüm ve sonrasının algılanışında farklılıklar olduğunu gösteriyor.  İşin doğrusu Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirmekle kalmayıp açıklayıcı bir önsöz ve sonsöz ile zenginleştirdiği bu kitabı okuyana dek yukarıda yazdıklarımı fark etmiş değildim. Gece yayınlarından Ocak 1991'de ilk baskısını ya...