Ana içeriğe atla

bir kez daha Reenkarnasyon Kulübü

İkinci kez okuduğum kitap daha önce olmuş muydu hatırlayamıyorum. Kaan Arslanoğlu'nun Reenkarnasyon Kulübü bu anlamda bir ilk sanırım. 2011 yılında İthaki yayınlarından çıkmıştı kitap. Arslanoğlu'nun bu güne kadar yayınladığı tüm kitapları okuyan birisi olarak, Reenkarnasyon Kulübü'nü de okuyup bloguma şunları yazmışım. Hem yeniden canlandırmaya çalıştığım blog sayfama daha fazla okur kazandırmak hem de sıkça takip ettiğim insanbu.com sayfasının tanınırlığına katkı sağlamak düşüncesiyle, sayfanın kurucularından Kaan Arslanoğlu ile e-söyleşi yapmayı önerdim. Sağolsun önümüzdeki aylarda soruları yanıtlayabileceğini belirten bir yanıt gönderince dönüp Reenkarnasyon Kulübü'nü yeniden okumam gerektiğini hissettim. 
Diğer kurgu eserlerinden farklı bir tarzda yazılmıştı hatırladığım kadarıyla. Aradan 4 yıl geçmiş gerçi ama gene de temel kurgu ve iddialar dışında bir çok ayrıntıyı unuttuğumu gördüm yeniden okurken. Bir diğer fark ettiğim ise romanda geçen kimi tespitler üzerinde yeterince durmadığım düşünmediğim gerçeği. Hatta 2013 yılında yayına başlayan insanbu.com'un isminin de romanın 218. sayfasında geçtiğini. Sosyalizm için mücadele edenlerin Türkiye'de dini bir kenara bırakmaması gerektiği üzerine geçen bir tartışmada, romandaki Arslanoğlu şöyle diyor :
"....Ama siyasal alan dinin tam ortasında...Din zaten siyaset. Dinle siyaseti ayıramazsın...Zaten esneklik derken tek kastım o değil ki. Genel bir şey bu. Sosyolojik, psikolojik, biyolojik...her şey ekonomi değil. İnsan bu insan. Malzememiz insan!" Reenkarnasyon Kulübü, 218
Romanı tekrar okumaya başladığımda baş karakterlerden İnci'yi hiç hatırlamadığımı fark ettim. Sanırım daha çok siyasal mücadele üzerine karakterlerin söylediklerine odaklanmışım. Oysa bu tespitleri, eleştirileri bir kenara koyup daha yüzeysel bir okumayla da keyifli bir romanmış Reenkarnasyon Kulübü. 
Siyaset üzerine tespitlere gelince, romanı bugün yeninden okumak çok ilginç geldi. Dediğim gibi insanbu.com ile ilgili bir e-söyleşi için soruları hazırlamakta yardımcı olur diye düşünerek başlamıştım yeniden okumaya. Şaşırtıcı bir şekilde fark ettim ki bu roman, bir yerde insanbu.com'un fikir babası. Elbette bu tespitimi bir soru olarak göndereceğim. Arslanoğlu yıllardır insan zekasının yetersizliğinden hareketle komünizme inanmadığını, bir yerde dinden farklı olmadığını yazıyor. Bu tespitini destekleyecek bir bölüm var romanda. Romanın başında "Yayıncının yazılı izni olmadan alıntı yapılamaz" ifadesi yer aldığı için fazla alıntı yapmayacağım. Şu kadarını yazayım, roman karakteri Arslanoğlu partili Ferdi ile Serhat'ı neden kazanamadıklarını konuşurken Ferdi, Serhat'ta solcu olacak özün eksikliğinden bahsediyor ve onu kazanmanın olanaksızlığını söylüyor. Kimileri böyledir, ne yapsan olmaz mealinde bir şeyler. Bu tespit ile kimilerinin kalplerinin mühürlendiği ayetinin benzerliği dikkat çekici değil mi? 
Bugünkü siyaset tablosuna bakınca umutlu olabilmek olanaklı değil. Elbette hayata soldan bakanlar açısından. İnsanın aklı almıyor gerçekten de. Herşey böylesine çırılçıplak, kabak gibi ortadayken insanlar neden solcu olmaz. Nasıl aldanır. Üniversite hastanesinde muayene oluyorsunuz ve doktor sizden ultrason istiyor. Radyolojiye gidip randevu istiyorsunuz. Ocak ayına randevu öneriyorlar. Yani beş ay sonraya. Ekliyorlar, eğer özel yaptırmak isterseniz 88 TL ödeyip daha erken randevu alabilirsiniz. 88 TL verince 2 (iki) gün sonraya randevunuz hazır. Sadece bu örnek bile insanı isyan ettirir. Demek ki alet var, demek ki o aleti işletecek insan da var. Ama parası olan için. Söz konusu olan sağlık. Daha şık bir elbise değil, daha lüks araba değil. Parası olan lüks evde otursun, diğeri küçük bir evde deyip çıkamazsın içinden. Sadece bu örnek bir yeter, ama yetmiyor. Neden yetmediğine dair romandaki Arslanoğlu aynı anahtarı açılmayan kilide sokmanın anlamsızlığını söylüyor. İyi bir benzetme. Kilit aynı, anahtar aynı ve biz bu kez açacağını umuyoruz. 
Romanı yeniden bitirince bu kez kendime kızdım. Hep bir şeyler yapmalı diye düşünüp oturup durduğum için. Bir dönem yazdığım meslek odası bültenlerinde romanı tanıtan yazı yazmadığım için. Arslanoğlu'nu sosyal bir etkinlik için söyleşiye davet etmediğimiz için. Romanı sevdiklerime hediye etmediğim için. Neyse ki hiçbirisi için geç sayılmaz. En azından çok geç sayılmaz....

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...