Ana içeriğe atla

Kayıtlar

IPv6 Konferansı ardından

Tübitak ULAKBİM, Gazi Üniversitesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTİK) tarafından Ankara'da 12-13 Ocak 2011 tarihlerinde düzenlenen Ulusal IPv6 Konferansı'na ilişkin bir kaç not düşeyim. Öncelikle belirtmem gerekir ki, bir çok etkinliğe katılmış biri olarak, konferansa katılım muhteşem düzeydeydi. Hem katılımcı sayısı benzer etkinliklerle kıyaslanmayacak kadar fazlaydı, hem de katılımcıların konuyla ilgililik düzeyi çok yüksekti. Rixos Grand Ankara otelinin büyükçe salonlarından birisinde 400'ün üzerinde kişiyle yapılan açılış sonrası ikinci gün bile 300'ün üzerinde izleyici vardı. Bu kalabalık ve ilgili dinleyiciler organizasyon heyetini mutlu ederken, makale sunanları yer yer üzdü. Dün gerçekleşen oturumlarda bir iki makale sahibi, deyim yerindeyse sunduklarına sunacaklarına pişman oldular. IT sektöründe genç, bilgili çok insan var. Araştırıyor, sorguluyor ve lafını esirgemiyor.  Konuya uzak olan okuyucularım için kısa bir

günlük giyeceği kıyafetini karısına/kardeşine/annesine seçtiren erkekler

Bu başlıkta bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Günün en keyif verici etkinliklerinden birisi olduğunu düşündüğüm, bugün ne giysem sorusunu yanıtlama sürecini, bir başkasına devretmeyi kim ister derdim. Arkadaşlarla sohbet ederken fark ettim böyle birilerinin olduğunu. Sonra, sayılarının az olmadığını görünce, böyle bir yazı yazayım dedim. Belki durumu açıklayan yorumlar gelir. Böylesi, bence çok ilginç, bir durumun nedenini anlamış olurum/z. Yorum yazmaya niyetliler için durumu bir kaç maddede özetleyeyim: Günlük ne giyeceğine bir başkası karar veriyor. Çoğunlukla bir gece öncesinde, giyilecek kıyafetler seçilip dolapta yerini alıyor. Bu seçim işlemini haftalık yapanlar da var(mış). Pazartesinden cumaya giyilecekler hazırlanıp, günlerine göre askılarda bekliyor(muş). Seçimin önceden yapılmasında bir gariplik yok elbette. Giyilmesi planlanan kıyafetin temizliği, ütüsü, kravatın cekete, gömleğin pantolona, ayakkabının çoraba uyumuna bakmak lazım. Bu normal süreci, bence, anormal hal

tariflerden tekniğe dönüş: Over-the-top TV (OTTTV)

Blogların çoğunda yazılar, belli bir konu etrafında oluşturulmuş. Türkçe yazılmış blogların, en azından benim gezdiklerimin, iki konusu var: yemek ve gezmek. Belki yapması/yazması kolay olduğu için, belki daha fazla ilgi çekeceği düşünüldüğü için bu iki konuda epey sayıda blog mevcut. 2004 yılı sonlarından beri yazmakta olduğum blog sayfam için ise böyle bir ana konu tespit etmek pek kolay değil. Yan taraftaki etiketlerden de anlaşılacağı üzere kitap, film, tiyatro (son seneler yeni yazı eklenmemesine karşın eskileri okunmaya devam ediyor), mekan (özellikle Göksu Lokantası), son zamanlarda tarif ve elbette teknik yazılar ekliyorum sayfama. Mutfakta geçirdiğim zaman arttıkça tariflere yeni eklemeler sürecek. İnternette teknik konularda ahkam kesenlerin bir bölümü okullu, bir bölümü ise alaylı. Hem okullu hem alaylı olarak çalıştığım yayıncılık sektöründeki gelişmelere ilişkin yazılar oluşturmaya devam edeceğim. Umarım birilerine yararı dokunuyordur... Uzun bir girişten sonra gelelim yaz

ve 2010 yılının son kitap notu: Cumartesi Portreleri Ankara, Berrin Cerrahoğlu

Tanıdığım birisinin kitabını ilk kez tanıtıyorum. Daha önce tanıdıklarım tarafından çevrilen, derlenen kitaplar hakkında notlar yazdığım olmuştu. Bu kez kitabın sahibini tanıyorum. Ancak, bu kitabın farkı yazılmış bir kitap olmaması. Kafa karıştırıcı gibi geldi sanırım. Hemen açıklayayım kitap, fotograflardan oluşuyor. Berrin Cerrahoğlu'yla tanışalı 15 yıldan fazla oluyor. Ankara Fotograf Sanatçıları Derneği'ndeki tanışıklığımız, yıllar içerisinde gelişti. Şimdi kızlarımızın halası oldu kendisi :) Berrin, eseri oluşturan fotografları 2001 ile 2005 yılları arasında çekti. Eserde fotografı yer alan kişiler Ankara'yla ilişkisi olan, çoğu burada yaşayan yazar/ressam/bilim insanı/spiker, daha genel ifadeyle toplumda öne çıkmış isimler. Kimler yok ki albümde, Genco Erkal, Tuna Ötenel, Müşfik Kenter, Baskın Oran, Anıl Çeçen ve daha bir çok isim. Böylesi bir eser, Ankara'yı seven herkesin evinin kütüphanesinde olması gerekir. Dost kitabevinde 15 TL karşılığı edinebilirsini

2010'un son kitapları: Baba Olmak, Oya Güngörmüş Özkardeş

Baba olduktan sonra, çocuk yetiştirmek, çocuk psikolojisi, anne babaya öğütler ile ilgili bir çok kitap yazıldığını fark ettim. Oya Güngörmüş Özkardeş'in de belirttiği gibi bu kitapların büyük bölümü annelere hitaben yazılmış. Kitapların hemen hepsinde babalara yönelik yazılanlar olmakla birlikte bunlar kitapların içerisinde küçük bölümlere sıkıştırılmış. Elbette babaların, daha doğrusu erkeklerin, ev işlerine, çocuk bakımına katılımda gösterdikleri isteksizliğin büyük rolü var bu durumda. Toplumsal cinsiyetin bu sevimsiz durumu desteklemesi, durumu kalıcılaştırıyor. İnsanlar ailelerinde, çevrelerinde ne gördülerse kendi evlerinde, evliliklerinde benzerini uyguluyor. Bir anlamda kendi kendini besleyen bir süreç, erkeğin ev dışı işlerden sorumlu olması.  Özkardeş, zor bir işe girişmiş bir kadın olarak, Baba Olmak adlı bir eser kaleme almakla.  Eserin adına ve yazarına bakınca, hemen edinip okudum. Kaynakça bölümü ile birlikte 150 sayfa civarında, ince sayılabilecek bir eser.

N.Ş. ve diğer çikolata severler için geliyor: Çikolata şelaleli kek tarifi

Efendim, verdiğim sözü tuttum. Çikolata şelaleli kek yaptım. Baştan söyleyeyim, tarifi harfiyen uygularsanız şelaleli, yani ikiye bölündüğünde akışkan, çikolatası olan kekiniz oluyor. Ancak bu kekin içi, yani şelalesi, ne kadar iyi pişmiş sorusu kafamı kurcaladığı için ben şelaleyi kuruttum :) Neyse, lafı uzatmayayım. İşte tarifimiz: Malzemeler 3 yumurta, 2 bardak un, 1 bardak şeker, 1 bardak süt, 1/2 su bardağı sıvı yağ, 1 paket 80 gr'lık bitter çikolata, 1 paket 80 gr'lık sütlü çikolata, kabartma tozu, Yapılışı Kekin nasıl yapıldığını ben bile öğrendiğime göre, tekrarlamaya gerek yok. Gene de internette arayıp direkt bu yazıya rastgelenleri düşünerek yazayım. 3 yumurtayı kırıp şeker ile bir güzel çırpıyoruz. Kolumuzu yormak yerine teknolojiyi kullanıp mikser denilen aletten yararlanabiliriz. Çin sayesinde çok ucuza satılan mikserler mevcut. Süt, un, yağ ve kabartma tozunu çırpılan yumurta şeker ikilisine ekliyoruz. Sırasının ben bir önemi olduğunu fark edemedim. M

Av Mevsimi, Yavuz Turgul, Şener Şen, Cem Yılmaz, Okan Yalabık, Çetin Tekindor

Aslında Av Mevsimi'ni izlemeyecektim. Yavuz Turgul'un bu son filmiyle ilgili Turgul ile yapılan bir söyleşiyi okuduktan sonra izlememeye karar vermiştim. 6 yıl boyunca kafasında çektiği filmi anlatıyordu söyleşide. Oyunculara hareket alanı bırakmadığından, sadece istediğini vermelerini beklediğinden söz ediyordu. Ardından Oray Eğin ve Ahmet Hakan köşelerinde filme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Eğin'in yazısını abartılı bulmuştum. Kendim izleyip kendim değerlendireyim de demedim. İzlemeyecektim Av Mevsimini, ancak gittiğim sinemanın iki salonunda birden oynuyordu ve izlenecek başka film (mesela Çakal) oynamıyordu. Girişi fazla uzattım. Gelişmeye, filme, geçeyim. Son sözü baştan söyleyeyim: vaktinize ve paranıza yazık etmeyin. İki saati aşkın süresine, bir de sinema salonunun filmin başında gösterdiği 15 dakikalık reklam eklenince, toplamda 3 saate yakın bir zaman çalıyor hayattan. Belki Behzat Ç. dizisi başlamamış olsaydı Av Mevsimi'ndeki karakterler bu kadar kalem

New York'ta Beş Minare

Yazmaya sondan başlayayım. Hep ileri sürülen Hacı, Gülen'dir iddiası, filmi izlememiş olanların söyleyebileceği bir şeydir. Gülen'i filmdeki karakterlerden birisine benzetmek zorunluysa, Ali Sürmeli'nin başarıyla canlandırdığı, filme ismi olmayan bir hoca doğru seçim olacaktır. Kırmızıgül'ün daha önceki filmlerini izlememiş birisi olarak, sinema dili, anlayışı konusunda ahkam kesemem. Tek film ile yönetmeni değerlendirmek haksızlık olur. New York'ta Beş Minare'yi (NY5M), Ankara'da Kızılırmak sinemasında izledim. İzlediğim kopyada tüm karakterlerin konuşmaları dublajlanmıştı. FBI görevlisinin Mustafa Sandal ile Türkçe konuşmasını Kırmızıgül'ün anlamaması, başka garip geliyor insana. Sonradan ağız senkronuna bakınca ikilinin aslında İngilizce konuştuğu ortaya çıkıyor. Filmde Türkçeye çevrilmeyen tek konuşma ise Kırmızıgül ile FBI görevlisinin Kürtçe konuşmaları.  İnsanı sıkmayan bir film NY5M. Mesajlarını çekinmeden, insanın gözüne sokarak vermeyi tercih e

Yağsız bir kek tarifi daha: Antep fıstığı ezmeli kek

  Evde kapağı açılmış ve bir hafta içerisinde tüketilmesi gereken küçük bir kavanoz antep fıstığı  ezmesi bulunca, sabah sabah kek yapmak şart oldu. Hemen malzemeleri sayayım: Malzemeler 3 yumurta, 2 bardak tam buğday unu, 1 bardak şeker, 1 küçük kavanoz (180 gr) antep fıstığı ezmesi ( Hepota diye bir markanın var piyasada), 1 bardak süt, 1 paket kabartma tozu Yapılışı Bu kek işini çözdüm sanırım. Artık tarife bakmadan kafadan yapabiliyorum. İkinci denememde bir kez daha tutturdum kıvamını :) Efendim kek yapımında ilk aşama yumurtalar ile şekerin çırpılması. Yumurtaların şeker ile karıştığında nasıl beyaza yakın renk aldığı her seferinde şaşırtıyor beni. Gerçi henüz iki kez yaptım, ikisinde de şaşırdım. Ardından antep fıstığı ezmesi, süt, un ve kabartma tozunu karışıma ekiyor ve karıştırmaya devam ediyoruz. Mikserin sadece ilk aşamada kullanıldığını söyledi eşim, ancak ben her aşamada kullandım ve bir sorun olmadı. Neyse, bu karıştırma işi bittiğinde sıvık kek hamurumuz elde

Karides güveç

İsmine bakıp Sadece tiki olmuş , karides falan diyor demeden önce yazının tamamını okuyunuz lütfen. Öncelikle bu karides olarak adlandırılan mahlukat, denizde yaşayan kabuklu böceklerden. Yandaki fotografta arz-ı endam eden karidesleri temizlemeyi bilmeyenlerdenseniz, hazır temizlenmişleri dondurulmuş olarak emrinizde. Bendeniz de temizleme konusunda bilgi sahibi olmayan çoğunluğun bir üyesi olarak, dondurulmuş karides ile hazırladım tarifi. Tarif dediysem, en mutfaktan uzak kişinin bile kolaylıkla pişirebileceği havalı bir yemek/meze/ara sıcak. Artık nasıl isterseniz. Bence en doğrusu ara sıcak olması.  Malzeme, tarif diye ayırmayacağım bu kez. Malzememiz belli: karides :) Yanında herhangi bir güvecin olmazsa olmazı biber, domates, soğan, zeytin yağı ve sarmısak. Sarmısak mı doğrusu sarımsak mı bilemedim. Google'ın yazım kılavuzuna göre doğrusu sarımsak ama benim kulağıma sarmısak daha doğru geliyor. Google, ısrarla altını çizse bile... Neyse efendim, biz tarife dönelim. Karidesl

Ağda Zamanı, İnci Aral

Öykü kitabı okumayalı epey zaman olmuş. Ağda Zamanı, öykü okumayı ne kadar sevdiğimi hatırlattı bana. İnci Aral, ne yazık ki geç keşfettiğim öykü ve roman yazarı. Resim öğretmeni olarak çalışmış. Küçük yaşta babasını, ardından annesini kaybetmiş. Hayatın acılarıyla erken yaşta tanıştığından olsa gerek, tüm eserlerinde bir başkalık hissediliyor.  Kafka, Camus okurken duyulan cinsten bir başkalık bahsetmeye çalıştığım.  Bu başkalığı , karamsarlık olarak adlandırmak mümkün belki, ancak ben gerçeklik demeyi tercih ediyorum.   Ağda Zamanı, Aral'ın ilk eseri. Unutmak'ı okuyunca anladım ki aslında Ağda Zamanı öncesi yazarın kaleme aldığı uzun mektuplar var. 30-35 sayfalık mektuplar edebi çalışmalarının başlangıcı sayılabilir. 17 öykünün bir bölümü yazarın kendi hayatından izler taşıyor. Kapı adlı öyküsünü okurken insanın içi acıyor. Ödemede Kolaylık, Kirli Sarı gibi öyküler, Aral'ın eserlerinde sadece kendi hayatından yola çıkmadığının kanıtı niteliğinde. En beğendiğim öykü

Çocuklara özel şekersiz, yağsız, beyaz unsuz kek tarifi

Yazının başlığına bakıp, olmaz böyle bir şey demeyin. Çocukların sevebileceği, bir yandan lezzetli, bir yandan faydalı kek yapmak için aşağıdaki tarifi deneyebilirsiniz. Tarifte şeker yerine pekmez, yağ yerine tahin (aslında tahin de susamın yağı), beyaz un yerine tam buğday unu kullandım. Sonuç, keyifle yenilen bir kek. Malzemeler 2 bardak tam buğday unu, 1 bardak süt, 1 bardak pekmez, 1 bardak tahin, 3 yumurta, ceviz fındık karışımı, 1 çay kaşığı kabartma tozu Yapılışı Öncelikle 3 yumurtamızı, kekin hamurunu karıştıracağımız kabın içerisine kırıyoruz. Pekmezi, yumurtaların yanına ekleyip mikserle 10 dakika kadar çırpıyoruz. Tahini ve sütü

Tourist, Angelina Jolie / Johnny Depp

Uzun zamandır yapmaya vakit bulamadığım şeylerden birisi sinemaya gitmek. Evde, dvd izlemek ile sinemaya gitmek arasında çok fark olduğunu düşünenlerdenim. Bir şekilde vakit yaratınca, vizyonda görmek istediğim bir sürü film içerisinden Angelina ve Venedik hatrına Turist (Tourist)'i seçtim. Filmin afişlerinde başrol oyuncularının arasına Venedik de eklenmeli. Kentin tüm güzelliği, çekiciliği kullanılmış. Angelina ve Johnny'nin performansları vasat. Gerçi, film mısır patlağı tadında. Böyle bir filmde nasıl bir oyunculuk sergileyecekler? Neyse, güzellikler görmek için gidilebilir. Vizyonda daha öncelikli filmler varken, zamanınız kısıtlıysa, başka salonlara göz atın derim.

Ölü Erkek Kuşlar, İnci ARAL

İnci Aral'ın kitaplarını okumaya devam ediyorum. Bundan 3 yıl önce okuduğum üç romanının ardından Unutmak isimli anlatı tarzındaki kitabını okuyunca, yayınlanmış tüm eserlerini okumaya karar vermiştim. Üretken kalemlerden birisi olunca, bu kararı yaşama geçirmek için zamana ihtiyaç duyuyor insan. Bu günlerde, en fazla sıkıntısını çektiğim şey ise zaman.  Kadın erkek ilişkileri, evlilik, aşk, tutku, cinsellik üzerinde çokça yazılmış konular. Ölü Erkek Kuşlar ise bu çetrefilli konuları ustalıkla ele alan nadir eserlerden. Suna, Ayhan ve Onur arasındaki aşk üçgeni, karakterlerin geçmişlerine yönelik bilgilendirmeler ile anlatılıyor. Romanı, Suna'nın anlatımıyla okuyoruz. Su ve Na olarak iki ayrı anlatıcı oluyor yer yer. Klasik kız çocuk yetiştirilme kalıplarına göre şekillenmiş Suna'nın bir parçası. Evinin işlerini yapn, kocasını hoş tutmaya gayret gösteren, diğer yarısı ise bedeninin sahibi, duygularını özgürce yaşamak isteyen bir kadın. Bu iki yarının çatışmalarını tüm

bir yılı daha uğurlamaya hazırlanırken

Blog yazmanın en iyi ve aynı zamanda en kötü yanı, yazılanların tarihi ile birlikte kayıt altına giriyor olması. Planlı, programlı birisiyseniz çok işinize yarayacaktır bu tarih ile kayıt. Ancak, günü yaşayıp yarın Allah kerim diyenlerdenseniz, ve bir de planlı/başarılı kişilere özenip zamanın birinde yapacaklarınızı yazdıysanız...İşiniz kötü. Dönüp eski yazılarınızı okurken bir mahcubiyet duymamanız zor. Başkasına söylemeseniz de kendi kendinize bu yıl da olmadı 'yı kabul etmek, gelecek yıl da olmayacağını için için bilmek... Neyse ki benim öyle gerçekleşmeyen büyük planlarım yok, uzun zamandır. Çünkü gerçekten plan yapmayanlardanım. Öyle arada gaza gelip bir şeyler çiziktirdiğim olduysa bile bunlar gerçekleşmese dünyanın sonunu getirmeyecek türden. Dönüp 2009'u, ki bizim için büyük sevinçler ve endişeler yılı olmuştu, uğurlamaya hazırlandığımız tarihlerde yazdığım yazıyı okudum. Aklıma Kayahan'ın söylediği şarkı geldi: Değişen hiç bir şey yok sevdiceğim. Bir telaş, bir h

Express, eski sayılarıyla internette, yeni sayılarıyla bayilerde

Blog sayfama 2007 yılında konu etmişim Express'i. Mühendis olarak mezun oluşum ile Express'in yayın hayatına başladığı yıl aynı sanırım. Öncelikle o ilk maaş ile alınan derginin kıymetinden, sonra yazılarından, duruşundan yıllardır bırakmadığım alışkanlığa döndü Express okumak. Ben onu bırakmasam bile onun okuyucularını bıraktığı dönemler oldu. Bir ara Post-Express olarak değişmiş biçimiyle ve adıyla selamladı bizleri.  Sanal ortamın yarattığı olanakları kullanma konusunda neden bu kadar geç kaldılar bilemiyorum. Neyse, geç oldu belki ama güç olmadı. Yeni internet sayfasının kullanımı kolay. Eski sayılara pdf formatında ve ücretsiz ulaşılabiliyor. Halen tanışmadıysanız Express ile bu sayısı iyi bir başlangıç olabilir. CHP Kurultay'ını bir de Express gözüyle okuyun. Kapaktaki ifade, Tüzük ve Büzük, Can Yücel'in vaktiyle TİP Kongresi'nde sosyalizm tüzük meselesi değildir, büzük meselesidir sözünden... http://birdirbir.org/x/

Sadakat, İnci ARAL

Türk edebiyatının üretken kalemlerinden İnci Aral'ın son eseri Sadakat . Şubat 2010 tarihinde Turkuvaz Kitap'tan birinci baskısını yapmış. Benim okuduğum gene Şubat 2010 tarihli 8. baskısıydı. Kadın ve erkeğin sadakat kavramına bakışının farklılığı üzerine kurgulanmış bir roman. Daha 3. sayfasında baş karakter olan Azra'nın kocasını öldürmekle suçlanarak tutukevine konulduğunu öğreniyoruz. Romanın sonu, başından belli yani bir yerde. Azra'nın kocası, ki ilk sayfalarda olmasa bile kısa sürede tanışıyoruz kendisi ile, romanın sonunda ölecek. Bunu bilmemize karşın romanı elimizden bırakamıyoruz. Benzer bir durumu Aral'ın okuyucuları Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin ikinci kitabı Mor 'dan hatırlayacaklardır. Orada da romanın başından belliydi sonu. Gerçi bir fark var elbette. Mor 'da cinayetin olduğu kesindi, Sadakat'ta ise cinayet ile suçlanan bir eş var. Neyse, romanı okumayanlar için okuma keyfini kaçıracak bilgiler vermeden bu bahsi kapatayım.  Kadın v

Ben Bu Devrimi Sevdim! Fransız Devrimi Üzerine Bir Stand-up, Mark Steel

Aykırı yayınlarının Tarih dizisinden Nisan 2006 yılında yayınlanmış bu keyifle okunabilen tarih kitabı. Adından da anlaşılacağı gibi 1789 Fransız Devrimi üzerine yazılmış. Ali Çakıroğlu, orijinal adı Viva la Revolution! olan kitabı dilimize kazandırırken, bize özgü deyimlere de yer vererek kitaba keyif katmış. Üniversite mezunu, biri sosyal alanda olmak üzere iki yüksek lisans derecesine sahip birisi olarak Fransız devrimi ile ilgili bu kadar az şey bildiğimi görünce kızdım kendime. Hayata soldan bakan herkesin dünyanın gidişini değiştiren devrimleri bilmesi, anlaması gerekir diye düşünüyorum. Sol ve sağ tanımlamalarını doğuran Fransız devrimi, üzerinden 200 yıl geçtikten sonra farklı yönleriyle tarih kitaplarında yerini almış görünüyor. Steel, İngiliz bir yazar. Devrime ilişkin aktardıklarını güncel olaylarla süsleyerek, örnekler vererek açıklamış. Günümüz İngiliz politikacılarına yönelik eleştirilerini öyle ustalıkla yapmış ki okurken gülümseme eksik olmuyor insanın yüzünde. Kitap

Unutmak, İnci Aral

31 aralık 2007 tarihinde bloga, İnci Aral'ın Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin kitaplarına ilişkin notlar düşmüşüm. Gene bir aralık ayında, bu kez 2010 yılında Unutmak adlı nehir söyleşi, anı karışımı kitabı ile bloguma konuk oluyor Aral. Yeni Yalan Zamanlar'ın Yeşil'i en beğendiğim olmuştu. Unutmak'ı okurken, Yeşil'in az okunduğunu, az anlaşıldığını öğrenmiş oldum.  Tolga Meriç'in sorularına Aral'ın verdiği yanıtlardan oluşan bir kitap olsa bile önsözündeki açıklamada Aral'ın, soruları ve yanıtları yeniden düzenlediği bilgisi verilmiş. Tolga Meriç, Aral'ın eserlerine hakim, yönelttiği sorular öyle yazarken nelerden esinlenirsiniz gibi basit, doğrudan sorular değil.  Soruların nasıl olduğunu merak edenler olabilir diye bir örnek vereyim:   Zamanı kağıt üzerinde zapt edebilmeyi başarmak hayata ilişkin ne türden umutsuzluk ve tedirginliklerinizi yatıştırdı? (sayfa 282).  Unutmak ile Aral birçoklarının kaçınacağı zorlu bir iş yapmış bence. Hayatını

Açma yufka ile peynirli börek

Peynirli börek yaptım diye sayfama yazsam komik olurdu. Hazır yufka ile peynirli tepsi böreği, sanırım börekler içerisinde yapımı en kolay olanlarındandır. Bu tarifi paylaşmamın nedeni, böreğin yufkalarını bizzat açmış olmamdan. Bir nevi başarımı paylaşmak ihtiyacı diyebiliriz. Hamur işlerinden hep uzak durdum. Hamur açmanın bu kadar keyifli olduğunu bilseydim, daha önceleri denerdim. Neyse, geç oldu ancak güç olmadı.  Öncelikle malzemelerimizi sayalım: Un (3-4 bardak. Hamuru yaparken 2 bardağını, açarken kalanını kullanacağız) Tuz (keyfe göre, fazlası zararlı) Kabartma tozu (Yarım çay kaşığı) Yoğurt (büyükçe bir kase kadar, iç harcında kullanılacak) Yumurta (1-2 tane. 1 tanesi iç harcı için, ikincisi üzerine sürmek için) Peynir (beyaz peynir ve belki biraz kaşar rendesi)