Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Genişleyen yollar 50 km hız sınırı

Ankara'lılar bilirler. Şehrin içerisinden geçen ve başka şehirlerin adıyla anılan yollar vardır. Konya yolu Konya'ya doğru gider, Eskişehir yolu Eskişehir'e doğru. Aynı şekilde İstanbul ve Samsun yolları da ilgili kentlere doğru ilerler. Çevre yolu yapılmadan önce şehirlerarası otobüsler bu yolları kullanarak Ankara'dan çıkarlardı. Artık, batıya gidenler dışında hepsi, otobüs terminalinden ara yollar kullanarak çevre yoluna ulaşıyorlar. Kent ismiyle anılan yollar hem kenti diğer kentlere bağlayan transit yollar olduklarından hem de Ankara'nın etrafındaki mahallelere ulaşımı sağladıklarından gidiş geliş olarak ayrılmış geniş yollardı. Artık çok daha genişler. Belediyenin yol genişletme ve köprülü kavşak çalışmaları sonrasında hiçbir ışığa rastlamadan kilometrelerce yol gidebiliyorsunuz. Gittiğiniz yol otoyol özelliklerinde değil. Yani hayvan ve yaya trafiğine yasaklanmış, çevresinde hayvan ve yayaların girmesini engelleyecek önlemler alınmış yollar değil. Zaten şehir...

Ossasuna-Trabzonspor maçı öncesi

Perşembe günü Ossasuna ile 2-2'nin rövanşı oynanacak. İlk maçta alınan 2-2 sonucunu düşününce işimizin kolay olmadığı ortada. Ancak ikinci maçta Valdo'yu durdurup ilk yarın saat içinde gol bulabilirsek rahatlarız. Özellikle Gökdeniz'e çok iş düşecek. Yattara'nın ne zaman sahalara dönebileceği belirsiz. Takımımızın sayfasındaki bilgilere göre kasığındaki rahatsızlıkla ilgili Belçiya'daki eski doktoruna gitmiş. Umarım kısa sürede sahalara geri döner. Ersen Martin'in son haftalarda formda olması çok önemli. Ancak, Ersen Martin Ossasuna ile yapılan ilk maçta hava toplarına çıkarken ellerini fazla kullanınca her pozisyonda faule sebep oldu. Ossasuna'ya gol atacağımızı düşünüyorum. Korkum Valdo gibi oyuncuları durdurma konusundaki sıkıntılarımız. Galatasaray maçında kalecimiz Jefferson çok başarılı kurtarışlar yaptı. İlk maçta yediği golleri düşününce, özellikle ilk gol, ikinci maçta Galatasaray maçındaki oyununu oynamasını umuyorum... UEFA'da gruplara kalmak ...

Televizyon ile ilgili sayılar

Televizyon, hiç kuşku yok ki, çoğumuzun günlük yaşantısının parçası oldu. Eve geldiğimizde ilk işlerimizden birisi onu açmak. Kimi evlerde yatana kadar kapatılmaz. İzlemek ya da izlememek önemli değildir. Televizyondan gelen ses yeterlidir. Televizyon izliyorum demek yerine televizyona bakıyorum un tercih edilmesi de bu sebepledir. Aslında izlenen bir şey yoktur çünkü. Ona doğru bakarken akıldan kimbilir neler geçmektedir. Hayatın merkezine yerleşmiş televizyon ile ilgili kimi sayıların yer aldığı bir kitap aldım çalıştığım kurumun kütüphanesinden. Adı TVinternational Sourcebook 2004 . Kitapta 2003 yılına kadar yapılmış çeşitli istatistikler var. İlginç gelenleri sizlerle paylaşmak istedim. Sayısal TV'ye sahip olanların toplam TV sahipleri içerisindeki payına baktığımızda; Asya-Pasifik...................%2 Avrupa.........................%14 Latin Amerika.................%4 Kuzey Amerika...............%42 sayısal TV olarak sayısal uydu (DVB-S), sayısal kablo (DVB-C) ve sayısal ka...

Duygudan da öte, filmYorum

Ken Loach 'ı Ülke ve Özgürlük isimli filmi ile tanımıştım. İspanya iç savaşını anlatan filminde cumhuriyetçilerin yanında savaşmak için gelen yabancıların yaşadıklarını gerçekçi bir anlatım ile ortaya koymuştu. Duygudan da öte filminde ise Glasgow'da yaşayan İrlanda'lı öğretmen (Eva Birthistle) ile Pakistan kökenli genç DJ (Atta Yaqub) arasındaki aşka kamerasını çevirmiş. Bunu yaparken 11 Eylül sonrası tüm müslümanları terörist gören kolaycı yaklaşımı gözler önüne serip yargılıyor. Tutucu, kabuğundan çıkmaya yanaşmayan Pakistan kökenlilerin neden böyle davrandıklarına ilişkin saptamalara da yer verilmiş katoliklerin bağnazlığına da. Aslında temelde insanın özgürlüğünün önündeki her türlü engele, doğmaya karşı çıkıyor yönetmen. Kendi aralarında Pakistan dilinde konuşan dünürlerin gelin/damat adaylarına Pakistan dilinde sordukları soruların yanıtlarını İngilizce almaları, tüm eğitimlerine karşın aile geleneklerinden sıyrılamayan, belki de böyle bir isteklerinin olmasını bil...

Nokia N92

Nokia cep telefonlarıyla ülkemizde mobil telefonları ile tanınan bir firma. Firmanın bir çok farklı model telefonu var. N serisi yeni çıkanlardan. Bugünlerde N 93 adlı MPEG4 formatında görüntü kaydedebilen kameralı modelinin reklamlaarı yayınlanıyor ülkemizde. Fiyatı yüksektir sanırım. Benim bahsedeceğim model ise N 92 . Ülkemizde satılıp satılmadığını tam anlayamasam bile sorduğum bayilerde bulunmuyor şimdilik. Telefonun yazıya konu olma sebebi, üzerindeki DVB-H alıcısı. DVB, Digital Video Broadcasting kelimelerinin baş harfleri. H ise, Handheld kelimesi için kullanılıyor. Yani el tipi cihazlar için sayısal video yayıncılığı anlamına geliyor DVB-H. Ülkemizde yaygın kullanıcısı olacağına inandığım mobil televizyon servislerinden birisi olan DVB-H ile ilgili çeşitli örnek gösterimler vardı Cebit'te. Ancak, henüz böyle bir servis bulunmadığı için örnek uygulamaların hepsi telefonun sabit diski üzerinden yapılıyordu. Mobil ortamda isteğe bağlı olabileceği gibi (web sayfasından indiril...

Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar

Emre Kongar 'ı Cumhuriyet gazetesinde yazdığı makaleler ve televizyondaki söyleşileriyle tanıdım. Son dönemlerin en çok satanlar listelerinden inmeyen kitabını okuyalı epey oldu. Ancak kitap ile ilgil düşüncelerimi yeni yazıyorum. Öncelikle fazla okumayan ülkemiz insanına yönelik iyi düşünülmüş bir kitap. Tarih ile ilgili çoğunlukla hatalı bilgilerimiz (ya da ezberlerimizi) sorgulatan bir çalışma. Bu açıdan oldukça yararlı. Fazla derinlemesine inmeden deyim yerindeyse hap haline getirilmiş bilgi içeriyor. Ülkemizde yaşanmış darbelerle ilgili yazarın yorumlarına katılmam olanaklı olmasa bile kendi düşüncesini açıklamak için kullandığı gerekçeler ikna edici. Belki fazla idealist olmam, belki genç olmam, büyük olasılıkla Kongar kadar bilgili olmamam nedeniyle darbelerin hepsine karşıyım.

200

2004 yılının sonlarına doğru başlamıştım yazmaya. 200. yazıyı iki yıl sonra yazmış oluyorum bu yazı ile. Yıl başına 100 yazı 3 güne bir yazı gibi bir istatistik oluşuyor. Ancak, son dönemde yazı sıklığı arttı. Bundan sonra ise hemen hemen her gün yazmaya çalışacağım. Elbette yazacak bir şeyler buldukça / yaptıkça. Ne diyeyim. Kendi kendime gaz verip, hadi yüreğim ha gayret hele sıkı dur hele sabret başını eğme dik tut bu bir rüyaydı farzet diyeyim...

200'e 1 kala Kitap Okuyorum İstiklal Kitabevi

Ülkemizde kitap okuma alışkanlığı gelişmiş değil ne yazık ki. Kendi arkadaşlarımdan biliyorum. Ders kitaplar dışında kitap okumamışlar vardı aralarında. Herkes boş zamanlarında kitap okuduğunu ileri sürse bile, aslında kitap okumaya özel zaman ayırmak gerekiyor. Televizyon karşısında geçirilen süre günde ortalama 4 saat civarında olduğunu düşününce kitap için vaktim yok diyenlere inanasım gelmiyor. Bir diğer mazeret ise kitap fiyatları. Vakitsizlikten daha inandırıcı olsa bile özellikle sigara içiyorsa bunu söyleyenler 4 paket sigara fiyatına istediği kitabı alabileceği ortada. Kitap ile ilgili bu kısa serzenişten sonra geleyim yazının konusuna. Gazetede okumuştum, İstiklal Kitabevi vitrinine tiyatro sanatçısı Yeliz Demir'i koymuş. Sanatçı her akşam gelip vitrinde kitap okuyormuş. Bir süre sonra tiyatro sanatçısı yerine cansız manken koyacaklarmış. İlgiyi arttırsın diye yapılan bir etkinlik. İlgi artmış mı bilemiyorum ancak benim ilgimi çektiler.

200'e 2 kala Kayseri Fotografları

Dün geldiğim Kayseri'den bu gün ayrılacağım. Bu kısa ziyaret sırasında çektiğim bir kaç kare fotografı ve gözlemlerimi paylaşayım istedim. Öncelikle solda gördüğünüz fotografı şehrin merkezinde çektiğimi belirteyim. Kentin göbeğinde kale ve ayakta kalan surları. Kent merkezinde oldukça büyük meydanlar var. Sürmekte olan düzenleme çalışmaları bittiğinde çok daha güzel olacak eminim ki.

200'e 3 kala Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?, Deniz Kavukçuoğlu

Deniz Kavukçuoğlu'ndan okuduğum ikinci anı kitabı Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? Yazardan okuduğum ilk anı kitabı, Sen Vatan Haini misin Baba?, anlatılanların tarih sırasına bakınca sonra okunması gerekiyordu aslında. Anı kitaplarında yaşananlar yazıldığı için ve çoğu kişinin hayatı sıradan olduğu için ilgi çekici olmaz. Ancak, kimi hayatlar vardır anlatsam roman olur derler. Kavukçuoğlu'nun hayatı da öyle bir hayat. Bu ilgi çekici, merak uyandıran yaşam serüveni, Kavukçuoğlu'nun akıcı dili ile birleşince ortaya roman tadında bir anı kitabı çıkmış. Kitabı okurken, özel hayata ilişkin ayrıntılara bu kadar fazla yer verilmese de olur gibi geldi bana. Sadece kişisel görüş bu elbette, yazarın tercihi böyle olmuş, aslında yorum yapmak bile yersiz. Roman tadında okuduğum, yer yer elimden bırakamadığım bir anı kitabı. Ellerine sağlık Deniz Kavukçuoğlu...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...