Ana içeriğe atla

Kayıtlar

17 Nisan 2013 Çarşamba günü Sayısal Karasal TV Yayıncılığı Paneli

Son dönemlerde blog sayfamda sayısal karasal televizyon yayıncılığı konusunda yazılar yazıyo rdum.  17 Nisan 2013 tarihinde düzenleneceği duyurulan ve yanda afişine yer verdiğim panel, tam da yazılarım üzerine geldi. İlgiyle takip edeceğim bir etkinlik. Elektrik Mühendisleri Odası'nın konuyla ilgili tarafları bir araya getirebilmiş olması büyük bir fırsat. Sanıyorum ki Odanın, son yıllarda, yayıncılık alanında yaptığı ilk etkinlik olacak. Konuşmacılar da çok iyi seçilmiş. Funda hoca hem işin teknik boyutuna hem akademik boyutuna hakim. Ayhan hoca deseniz frekans planını yapan birimin başında, Taha Bey RTÜK Başkan Vekili ve ülkemizde sayısal dönüşümün tüm boyutlarıyla ilgili uzunca süredir çalışıyor, Abdullah Bey ise sayısal karasal sonrası boşalacak frekansları (digital divident) değerlendirecek kurumun (BTİK) ilgili dairesinin (Spektrum İzleme ve Denetleme Dairesi) başında. Son konuşmacı Özgür Coşar ise zamanında EMO dergilerinde (Ankara Şube Bülteni ve Elektrik Mühendisliği) k...

Kir, Tarkan Barlas

Neredeyse iki yıl olmuş Huzursuz Ruhlar 'ı okuyalı. Hala aklımda kitaptaki hikayeler. Birbiriyle bir şekilde bağlantılı öykülerden oluşan değişik bir kitaptı. Tarkan Barlas ile tanışmamı sağlayan Huzursuz Ruhlar 'ın ardından Kir'i okudum. Şubat 2012 tarihli birinci baskısı Everest Yayınları'ndan çıkmış. 200 sayfalık roman neredeyse tek oturuşta okunuyor. Kir, günümüz İstanbul'unda geçiyor. Kentin, hep bir yerlere koşturan beyaz yakalılarından, reklam piyasasında çalışan Sadık Bey'in etrafında gelişiyor olaylar. Türlü takıntıları olan, çevresiyle çok ilişki kurmayan birisi Sadık. Birbirinden bağımsız görünen karakterler (Hazım, Zeynep) roman ilerledikçe Sadık'ın yaşamına karışıyor. Roman, ortasından sonra tarz değiştiriyor. Eski hikayeler, yenilerine karışıyor. Sonlara yaklaştıkça sonuç nasıl bağlanacak diye düşünürken, Barlas tüm kurguyu topluyor ve ortaya gene aklımda uzun süre yer edecek bir roman çıkıyor. Kir'de sınıflar arası mücadele sınıf atla...

Almanya'da DVB-T ve DVB-T2

16 Nisa n 2013'te DVB-T2 şebekesi kurulmasının ilk adımlarını atmaya hazırlanırken çok çarpıcı bir makale okudum. Almanya'daki gelişmeleri irdeleyen bu makaleden öğrendiklerimi kalemimin yettiğince konu edeceğim. DTT Quo Vadis, Germany as a case study başlıklı makale, Avrupa Yayın Birliği tarafından yayınlandı. Yazarı Ulrich H. Reimers. Makalenin tamamına buradan erişebilirsiniz. Prof. Reimers, 2003 yılında başlayıp 2008 yılında analog karasal yayınların sonlandırılmasıyla tamamlanan DVB-T şebekesinin kurulma sürecini ve izlenme oranlarına ilişkin verileri paylaşara k başlamış makalesine. Özellikle iki Almanya'nın birleşmesi sonrası Doğu'ya Batı'da varolan yayınları hızla ulaştırmak için uydu üzerinden televizyon yayını yaygınlaşmış. Bundan 18-20 yıl öncesi bu süreç ve kablonun yaygınlığı karasal analog yayınları birinci televizyonlardan uzaklaştırmış. Ülkemizde de birinci televizyonlarda karasal analogun payı, en iyimser tahminlerle %20'yi geçmiyor. DVB-T...

yeni alacağınız televizyon yeni başlayacak sayısal karasal yayını ek cihazsız alacak mı?

Yandaki görsel Sony KDL-55HX850 model televizyona ait. Görseli, Sony Türkiye web sayfasında görüp yazımda kullandım. Bu model, başka bir çok markanın bir çok modeli gibi, DVB-T2 dahili alıcıya sahip. Peki bunun önemi ne derseniz yazının devamını okumanızı öneririm Blogumu takip ediyorsanız, biliyorsunuzdur. Kasım 2013'te Ankara'da başlayacak sayısal karasal yayın, Mart 2015'te ülkemizde analog karasal yayın kalmayacak.  Evlerimizdeki eski tüplü televizyonların içerisinde tuner adı verilen alıcılar mevcuttur. Bu alıcılar, televizyonumuzun anteni ile elde edilen işaretin ekranda görüntülenmesinde rol oynarlar. Eskiden sadece analog yayın olduğu için televizyonların içerisinde de sadece bu yayınları almaya uygun alıcılar konuluyordu. Analog kablo ve analog karasal yayın izleyen evlerde harici bir alıcı kutuya ihtiyaç duyulmamasının nedeni de buydu. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte artan yayın kalitesi, azalan kapasite sorunlarına çözüm arayışları sonucu televizyo...

Tutunamayanlar, Oğuz Atay

Bir kaç tane kitap var. Yıllardır okuma listemin içerisinde yer alan ve bir türlü okuyamadığım. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı bunlardan birisiydi. Üniversitede okuduğum yıllarda derslerin yoğunluğu, kitabın kalınlığı derken hiç elim gitmemişti. Mezun olduktan sonra yüksek lisans, iş telaşları, evlilik, askerlik, çocuk(lar) ... Telaşlar azalmaya, hayat çocuklu olarak "steady state"ine (elektronikte kullanılan bir terim: kararlı hal anlamına geliyor, transient yani geçişken durumdan sonra geliyor)  ulaşmaya yüz tutunca yıllardır istediğim bir şey olan Atay'ın sarsıcı romanını okuyabildim. İyi ki de bu kadar uzun beklemişim. Oğuz Atay İTÜ İnşaat Mühendisliği mezunuymuş. İlk romanı olan Tutunamayanlar 1970'de TRT Roman ödülüne değer görülmüş. 1984'te İletişim yayınlarınca yeni baskısı yapılana kadar pek ilgi görmemiş. Benim okuduğum 2000 yılı tarihli 20. baskısıydı. Başına konulan iki önsözle birlikte 736 sayfalık tek cilt, zaman zaman okumayı zorlaştı...

Baş döndüren trafik

Yazının başlığına bakıp güncel siyasi, ekonomik meselelerden bahsedeceğimi sanmayın. Hayata dair bir çok konudan bahseden yazılar yazmakla birlikte bu hayati konulara blogumda hiç değinmiyorum. Başlıktaki ifadeye neden olan okumakta olduğunuz blog sayfasının ziyaretçi sayısına ilişkin sol tarafta gördüğünüz grafik. Günlük ziyaretçi sayısının grafiğindeki bu dalgalanmaya anlamlı bir açıklama getiremedim henüz. Sayının arttığı günler yeni yazı eklenmiş olması bir açıklama olabilirdi mesela. Ne yazık ki böyle bir durum yok. Hatta kimi günler için tersi geçerli. Bu sabahı ele alalım. Erken başlayan bir günde uzunca (2 hafta kadar) bir süredir elimden bırakamadığım Tutunamayanlar'ı bitirmenine heyecanını kahve ile yatırtırmaya çalışırken kendimi klavyenin başında aşağıdaki yazıyı yazarken buldum. Hızımı alamayıp yazıyı uzunca süredir (bu kez gerçekten uzuuun, aylar yıllar gibi) haberleşmediğim arkadaşlarıma e-posta ile gönderdim. Yazının okunma sayısı kaç dersiniz? 2. Yazıyla ifade ...

short misto non-fat

İlginç bir ülkede yaşadığımı düşünüyorum. Yemeklerden sonra orta şeker Türk kahvesi ile suda eriyen granül kahve dışında çayın hakimiyeti yaşanan bir ülkede kahve zincirleri tutacak deseler inanmazdım. Zaten bu yüzden kimse bana yatırımları konusunda danışmıyor. Bu yatırım işlerinden anlamıyorum. Starbucks'ı, bir kaç gün için gittiğimiz Tayvan'ın başkenti Taipei'de görmüştüm ilk olarak. O tarihte henüz Türkiye'de Starbucks yoktu. Yazının başlığı da kimseye bir şey ifade etmiyordu. Wikipedia bilgilerine göre 2003 yılında ülkemizde ilk dükkanını açan şirketin bugün 130'dan fazla şubesi var. Dünyada ise buradaki bilgiye göre  17000'den fazla dükkanı varmış.  Bir zamanlar kimseye bir şey ifade etmeyen başlık ise bugün benim "Starbucksca" diye adlandırdığım bir dilin pek sık duyulmayan sözlerinden, tercümesi şöyle: çocuk boyu bardakta günün kahvesinden istiyorum. içerisine yağsız süt konulsun. Peki neden pek sık duyulmayan diyorum. Çünkü, kahve ile geç ...

yeni blog - blog in English: TvTechTR.blogspot.com

2004 yılından beridir blog yazıyorum. Yazılarımı sadece Türkçe dilinde yazıyordum. Fark ettim ki çalışmakta olduğum ve büyük dönüşümlere/değişimlere gebe olan  televizyon dünyasında, Türkiye'deki gelişmeleri İngilizce olarak değerlendiren blog, yok denecek kadar az. Bu açığı kapatmayı amaçlayan bir blog oluşturdum. Zaman içerisinde sadeceozgur.blogspot.com adresindeki teknik etiketli yazıların bir bölümünü de çevirip yeni bloga ekleyeceğim. Bu süreçte yorum / eleştiri / önerilerinize her zamankinden daha fazla ihtiyacım var. Yeni blogun adresi şöyle: TvTechTR.blogspot.com adı ise Television Technology Turkey. Bu arada, blog yazmaya başladığımdan beri özenle korumaya çalıştığım anonim olmaktan da vazgeçmeyeceğim. Sol taraftaki fotografım da bu kararımın yüzünden :) I am blogging since 2004. I wrote only in Turkish. From now on I am starting a new blog site which will be in English and will focus on television technology in Turkey. The address of this new is blog is as fol...

soon tv technology posts will be in English

I am blogging since 2004. I wrote only in Turkish. It was much easier for me to write in Turkish. Today I decided to write my tech posts in English. Hope that this would help to increase the number of readers. Soon I will start another blog site which will be only in English. I would recommend you to follow my posts to get informed on tv technology in Turkey!

Televizyon lisans ücretleri

22 Mart 2013 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan ilana göre RTÜK, 16-18 Nisan 2013 tarihlerinde ulusal karasal televizyon yayın lisansı ihalesi gerçekleştirecek. Söz konusu ilanda HD ve SD yayınlar için belirlenen asgari lisans bedelleri sırasıyla 3.000.000 TL ve 1.000.000 TL olarak belirlenmiş. Hali hazırdaki teknolojiye göre televizyon yayınını evlere ulaştırmak için üç farklı ortam kullanılabiliyor. Bunlar uydu, kablo ve karasal. 6112 sayılı kanun ve kanuna göre çıkartılan yönetmeliklerde RTÜK, bu üç ortam için ayrı ayrı lisanslandırma yapıyor. Her üç ortamı da kullanarak izleyiciye ulaşmak isteyen medya hizmet sağlayıcının (daha bilinen adıyla yayıncı kuruluşun) ödemesi gereken lisans tutarları şöyle: Kablo ortamında çok ile yayın yapan televizyon için: 210.000 TL Uydu ortamında yayın yapan televizyon için: 210.000 TL Karasal ortamda yayın yapan HD televizyon için (asgari) : 3.000.000 TL Karasal ortamda yayın yapan SD televizyon için (asgari): 1.000.000 TL Lisans b...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

trafik üzerine notlar

Trafiğe çıkan araç sayısı da trafikte geçirilen süre de her sene artıyor. Ne akaryakıt zamları ne araç fiyatları bu artışlara engel olabiliyor. Sabah ve akşam saatlerinde yoğunlaşsa da artık günün her saatinde dur / kalk trafiğine yakalanmadan bir yere ulaşmak hayal. Kurallara uygun araç kullanırken önünüzde arkanızda ani manevralarla sizi zor durumda bırakan sürücülerle karşılaşmak işten değil.  Ne yazık ki her gün sosyal medya platformlarında yol verme üzerine başlayan tartışmalarla ilgili videolar görüyorum. Kiminin sonu çok üzücü bitiyor. 32 senedir araç kullanan birisi olarak trafikte güvenli sürüşe dair önerilerimi paylaşmak istiyorum: Yakın takipten kaçının. Araya başka araç girmesin diye önünüzdekinin tamponuna yapışırsanız ani frenlerde durma şansınız azalır. Hız limitlerine uyun. 50 ile git diyorsa levhada yerleşim yerinden geçiyorsunuzdur, birden yaya / hayvan yola çıkabilir. 30 diyorsa levha, okul vardır yakında. Sol şeridi işgal etmeyin. Bırakın geçsin daha hızlı ...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Uçurtmayı Vurmasınlar / Feride Çiçekoğlu

Feride Çiçekoğlu'nun 1986 yılında ilk baskısı yayınlanan ve 1989'da sinemaya uyarlanan ünlü romanı, daha doğrusu uzun öykü / kısa roman / novellasını bir solukta okudum.  Seneler önce filme uyarlamasını izlemiş ve çok beğenmiştim. Novellayı okumamış, filmi izlememişler için öyküyü kısaca özetlemek isterim.  Novella, annesiyle birlikte cezaevinde bulunan Barış'ın, 1980 darbesi sonrası cezaevindeki siyasi tutuklularla olan ilişkilerini anlatıyor. Onunla ilgilenen ve farklı bir dünyayı gözlerinin önüne seren "siyasiler"e yazdığı mektuplarla ilerleyen novellayı okurken, filmdeki sahneler gözümün önünde canlandı yeniden.  Novellayı hangi dönemde okursak okuyalım hep yaşadığımız günlere benzerlikleri hatırlayacağız sanırım. Hoş, novelladaki bir mektupta belirttiği gibi, büyüklerimiz bizden iyi bilir elbette.