Ana içeriğe atla

Kayıtlar

CeBIT 2013'ün ardından

CeBIT 2013, bilgi iletişim sektörünün içinde bulunduğu durumu gözlemek açısından çok yararlı oldu. Sektörün Türkiye'deki en büyük buluşmasında kimler yoktu ki Türk Telekom, TTNet, Turkcell, Superonline, Avea, Vodafone. Bunların hiç birisi fuarda yoktu. Turkcell, Zirvenin yapıldığı salonda küçük bir stand ile yetinmişti. Bilgi iletişim dünyasının dışında yayıncılık alanında çalışan yerli firmaların da bir çoğu fuarda yer almamışlardı. Digitürk ve DSmart etkinlikte yoklardı. TRT dışında hiç bir yayıncı kuruluş da yoktu standlar arasında. CeBIT, İstanbul'da düzenlediği fuarlarla sektörün gelişmesinde katkıları olmuş bir marka. Bu markanın korunup geliştirilmesi, sektörün ve ülkenin yararınadır. Bu gerçeği Bakanlıklar, Belediyeler ve TRT gibi kamu kuruluşları fark etmiş ve fuarda büyük standlarla yerlerini almışlardı. Fuarlar, sadece firmaların tanıtımlarını yaptıkları bir arena değil aslında. Sektörün büyüklüğü hakkında fikir veren ortamlar. CeBIT'in bugün geldiği durum...

İstatistik ile nasıl yalan söylenir? / Darrell Huff

Darrell Huff'un 1954 yılında yayınladığı How to lie with statistics? adlı kült eserini Ergin Koparan dilimize çevirmiş. Sarmal yayınevinden Haziran 1995'te çıkan ilk baskısını okudum. Özelllikle şampuan, diş macunu, saç çıkartan kremlerin reklamlarında sıklıkla yer verilen istatistiksel bilgiler kafamı kurcalardı. Araştırmayı kaç kişi ile yapmışlar, kontrol grubu kullanmışlar mı diye düşünürdüm. Mesleğim gereği matematik ile fazlasıyla haşır neşir oldum / oluyorum. İstatistikte de matematik yoğun olarak kullanılıyor. Huff'un kitabını okuyunca istatistiğin bilim olup olmadığı konusunda bile şüpheye düştüm. Kitaptan bir alıntıyla ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım: Matematik temeline dayanmasına karşılık istatistik bir bilim olduğu kadar bir sanattır da. Yol yordam sınırları içinde kalarak birçok çarpıtma hatta yanıltma yapmak mümkündür. İstatistikçiler çoğunlukla birçok yöntem arasından öznel olarak gerçeği yansıtmakta kullanacakları bir tanesini seçmek durumundad...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

Batılının Ölüm Karşısında Tavırları / Philippe Aries

Ölüm, düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan kavram. Eğer din inancınız yoksa hele iyice kavranması, kabullenilmesi zor bir durum. Bu durumu, dünya üzerinde deneyimlediğimiz diğer durumlardan ayıran temel farklılık ise kendi ölümümüzü yaşadığımızda, aslında yaşamıyor oluşumuz. Başkasının ölümünü görüp, ölünün ardından yaşanılanlar ile ilgili bilgi ve deneyimimiz var sadece. Tarih boyunca da ölümün kavranışı ve kabullenişi değişiklikler göstermiş. Bugün bildiğimiz mezarlıklar mesela, tarih içerisinde bir dönem ortadan kaybolmuş. İnsanlar, mezar taşları bile olmadan gömülmüş. Günümüzde Amerika'daki cenaze törenleri ve kimi ülkelerde ölülerin yakılarak küllerinin savrulmaları, bugün de ölüm ve sonrasının algılanışında farklılıklar olduğunu gösteriyor.  İşin doğrusu Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirmekle kalmayıp açıklayıcı bir önsöz ve sonsöz ile zenginleştirdiği bu kitabı okuyana dek yukarıda yazdıklarımı fark etmiş değildim. Gece yayınlarından Ocak 1991'de ilk baskısını ya...

sayısal karasal televizyon yayıncılığı

Uzun bir geçmişi var, ülkemizde sayısal karasal televizyon yayıncılığına geçiş sürecinin. Hazırlamakta olduğum bir çalışmada konunun tüm boyutlarını ele almayı planlıyorum. Sürecin bugün geldiği noktayı bu kadar yakından takip etmemin nedenlerinden birisi de bu çalışmam. Yıllar geçtikçe gelişen teknoloji, değişen kodlama ve iletim standartları süreci dönüştürdü. DVB-T ve MPEG 2 ile başlayan macera, bugün DVB-T2 ve MPEG 4 ile sürüyor. Biraz daha gecikirsek HEVC kodlama ve belki DVB-T2+ (bu henüz yok, ancak T2'yi iyileştirmeye dönük bir takım çalışmalar sürüyor) seçimi mantıklı hale gelecek.  Bu tartışmaların tümü, sayısal karasal televizyonun olmazsa olmazı üzerinden yürütülüyordu.  Peki bu bilgi / yaklaşım ne kadar doğru? Başka bir ifadeyle sayısal karasal televizyon yayını hiç yapılmasa, analog karasal televizyon yayınları da durdurulsa ne olur? Soruyu bir analoji ile ele almaya çalışacağım. Bildiğiniz gibi iki şehir arasında ulaşım sağlamak için tercih edebilece...

Video Net'ten ücretsiz rapor: 3'lü hizmetten Çoklu hizmete

Televizyon teknolojisini takip etmeye çalışanlar için, daha önceki yazılarımda da önerdiğim, Video Net portalını yeniden hatırlatmak isterim. Hubble media grubunun portalı, televizyon teknolojisindeki gelişmeleri, yayınladığı raporlar, söyleşiler ve haberler ile gündeme taşıyor. Çoğunlukla ücretsiz olan raporları internet sayfasından indirebilirsiniz. Şirketin düzenlediği iki etkinlik var: Connected TV World Summit ve Future TV Advertising Forum adlı etkinlikler Londra'da düzenleniyor. Video Net'in internet sayfasında önceki yıllarda düzenlenen bu iki etkinliğin sunumlarına ulaşabilirsiniz. Bu noktada Video Net'in yayınladığı son raporun önemine değinmek istiyorum.  Televizyon dünyası, daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, büyük bir dönüşüm içerisinde. Yayın izlemek için kullanılabilen cihaz ve yöntemler çeşitlendikçe bu sektörden pay almak isteyen oyuncular da değişiyor. Televizyon olarak adlandırdığımız cihaz, ev içi eğlence sisteminin ekranı olmaya başlıy...

uzun tatillerde okuyucu sayısı

Başka bloglarda durum nedir bilemiyorum, ancak benim blogum mesai günleri okunuyor. Ne zaman uzun tatiller geldi, blogumun okuyucu sayısında dikkat çekici bir azalma yaşandı. Kurban bayramının dokuz gün sürecek tatili başlarken, okuyucu sayısı yerlerde sürünmeye başladı bile. Normal günlerde 100 - 150 arası gezinen okuyucu sayısı, bu ara 0 - 50 bandına kadar geriledi. Yanda gördüğünüz son bir kaç günün trafiği.

Atılım için bilişim etkinliğinde sayısal karasal televizyon frekansları konuşuldu

Gazeteci olsaydım nasıl bir başlık atardım diye düşündüm Bilgi Teknolojileri ve İletişim Üst Kurulu Başkanı Dr. Tayfun Acarer'in konuşmasını dinlerken. Dr. Acarer, TÜBİSAD'ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gerçekleştirdiği Atılım için Bilişim 2023 adlı etkinliğinde yaptığı konuşma epey ses getirecek cinstendi. Algıda seçicilikten olsa gerek, sayısal karasal televizyon için ayrılmış durumda bulunan frekans bandının kullanımı konusundaki bölümünü çok önemsedim. Konuşmadan başlık çıkartacak olsaydım sanırım şöyle derdim: Dr.Acarer: Frekansları heba etmeyin  Ancak ne gazeteciyim ne de böyle bir başlığı atacak bir köşem var. O zaman, aklımda kaldığı kadarıyla Dr. Acarer'in söylediklerini aktarayım. Öncelikle analog karasal ile televizyon izleyenlerin oranının %6'larda olduğu tespitini paylaştı. Ardından, yurt dışı örneklerinde bu oranda analog karasal izlenme durumunda, sayısala geçiş ile birlikte payın %10'lara çıkacağını ancak kısa bir sür...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Hız sınırlamaları

Ankara'da yaşayanlar yakından bilecektir. Ankara'yı Eskişehir'e, Konya'ya ve İstanbul'a bağlayan yollardan şehir merkezine doğru gelirken, neredeyse hiç, ışığa takılmıyorsunuz. Tüm ışıklı kavşaklar köprülerle aşılmış durumda. Her üç yolda da yaklaşık 4 gidiş 4 de geliş şeriti yapılmış. Hız sınırı ise 50 km / saat. Olabildiğince bu yollardan uzak durmaya çabalasam bile zaman zaman buralara yolum düşüyor. Yolun en sağ şeritinden saatte 60 km civarında hız ile seyretmeye gayret ediyorum. Ancak bunu başarabilmek pek kolay olmuyor. Dikkatinizi çekmek isterim; saatte 60 km, yani azami hız sınırının %20 fazlasıyla yolun en sağından ilerlememe izin verilmiyor. Nedeni çok basit. Bu yollarda trafik ortalama 90 km /saat hız ile akıyor. Bu gerçeği tüm denetim elemanları da biliyor. Ne zaman bir kaza olup 3-5 kişi ölüyor, kazanın ertesi günü herkes hızın ölüm getirdiğinden bahsediyor. Ardından arabalarına binip, sanki biraz önce hızın ölüm getirdiğinden bahsetmemiş gibi, 90-100 ...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz.