Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Beyaz Kale / Orhan Pamuk

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu ve Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü okudum. Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanını okuyunca, 12 yazarlık listemden geriye 8 isim kaldı. Beyaz Kale'yi Can Yayınları'ndan çıkan Mart 1993 tarihli 11. baskısından okudum. Romanın ilk baskısı Ekim 1985 tarihli, gene Can Yayınları'ndan. Benim okuduğum baskısında 180. sayfada sonlanan romanın ardına, "Beyaz Kale üzerine Orhan Pamuk" başlığı ile Temmuz 1986 tarihli bir sonsöz bulunuyor. Yazarının kaleminden romanı açıklayan bir metin gibi, bu son söz. Eğer sonsözdeki tarih doğru ise bu metin, romanın ilk baskılarında yer almamış. Belki ilk baskılara dair yapılan yorumlar üzerine kaleme alınıp sonraki baskılarda eklenmiştir.  Sağlam kurgulu, anlattığı öykünün dışında farklı şeyleri de düşündüren, inandırıcı karakterlere sahip bir roman, ...

Ufuk Çizgisi / Antonio Tabucchi

2020, eserlerini  ilk kez   okuduğum yazarlar senesi olacak bu gidişle. İtalyanca aslından Münir H. Göle'nin çevirdiği 90 sayfalık kitabı,    Can yayınlarından çıkan baskısından okudum.  Çeviri eserleri okurken hep düşünürüm, acaba asıl dilinde nasıl geçiyordu bu cümle diye. Her çeviri, eserin yeniden yazımı bir yerde. Özellikle edebi eserlerin çevirilerinde, yazarın tarzını korumak önemli. Tabucchi'yi asıl dilinde okuma şansım yok. Ufuk Çizgisi'ni başka bir çevirmenin kaleminden okumam da olanaklı değil. Bu yüzden eleştirilerim ne kadar yerinde emin olamıyorum.  Göle'nin çevirisinde cümlelerin zamanları, okuyanı rahatsız edecek şekilde değişiyor. Yukarıdaki paragrafta da belirttiğim gibi, bu tercih yazarın mı yoksa çevirmenin mi bilmemin yolu yok.  Libeccio, farinataia gibi  kelimeleri italik ile yazıp, orijinal dilde bırakılmak yerine  bir çevirmen notu eklenseydi daha iyi olurdu. Ufuk Çizgisi'ni okurken bir Fransız filmi izliyor h...

Venüs / Şebnem İşigüzel

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu bitirdim. Şebnem İşigüzel 'in 2013 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü adlı 240 sayfalık romanını ilk baskısından okudum. İşigüzel, hem öykü hem roman türünde eserler veren bir yazar.  Venüs, klasik anlatım kalıplarını sevenlerin pek sevmeyecekleri ya da okumakta zorlanacakları bir eser. 240 sayfalık roman, yanlış saymadıysam, 37 bölüme ayrılmış. Zaman da mekân da anlatıcı da sıkça değişiyor. Çarpıcı ve merak uyandırıcı bir açılış ile başlayan roman, bir noktaya kadar sabredilmezse, elden bırakılabilecek kadar karmaşıklaşıyor. Belki romanı okuduğum dönemin hayatımızın olağan akışından fazlasıyla uzaklaştığımız bir zaman dilimine denk gelmesi böyle düşündürdü beni. İşigüzel'in diğer eserlerinden okudukça ve belki Venüs'ü bir kez daha okuyunca bu yazdıklarım...

Korona salgını

Eymir Gölü Blog yazılarımda güncel gelişmelere dair pek bir şey olmadı bugüne kadar. Adı üzerinde "güncel", günlük değişen. Oysa blog yazıları seneler sonra bile okunabiliyor.  Korona salgını ya da bir başka değişle Covit - 19 virüsü salgını da güncel bir konu belki. Ancak öyle hissediyorum ki ileride covit 19 salgını öncesi ve sonrası diye ayıracağız tarihi.  Benim covit 19 sonrası dünyaya dair öngörülerimi sıralayayım aşağıda. İlerleyen senelerde okuyanlar ve o günlerde yaşayanlar tahminlerimin ne kadarının gerçekleştiğini görecek... İnsanların birbirine fiziksel mesafesi artacak sanal mesafesi azalacak.  İş yerlerine gitme yerine her yerde ve her zaman çalışma yaygınlaşacak.  Online işlemler, hayatın her alanında hakim olacak.  Sanal gerçeklik uygulamaları günlük hayatın içine girecek. Seyahatler azalacak. Farklı salgınlar ile insanların ortalama yaşı aşağı düşecek. Başka bir değişle belli bir yaşın üzerindeki insanların sayısı azalacak. ...

Bunu Herkes Bilir / Emrah Safa Gürkan

Emrah Safa Gürkan'ın merak ve heyecan ile kısa sürede okuyup bitirdiğim eserinin tam adı şöyle: Bunu Herkes Bilir Tarihteki Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar. Kronik yayınlarından ilk baskısını Ocak 2020'de yapan kitabın Şubat 2020 tarihli ikinci baskısını okudum. Bu arada iki baskının toplam adedinin 60.000 olduğunu da ekleyeyim. Eser, giriş ile son sözün dışında on üç bölüm ve uzun kaynakçayla birlikte 276 sayfa. Emrah Safa Gürkan'ı Olmaz Öyle Saçma Tarih başlıklı youtube videoları sayesinde tanıdım. Tanıdım yerine kendisinden haberdar oldum demek daha doğru aslında. İlker Canikligil ile birlikte yaptıkları programın tüm videolarını izleyip bu kitabı almamak olmazdı.  Blogun takipçilerinin, ki onların varlığı konusunda her geçen gün daha fazla şüpheye düşüyorum, bileceği gibi "yakın tarih" olarak adlandırdığım 1876-1946 arasındaki döneme dair bir çok kitap okudum , okumaya devam ediyorum. Bu bakımdan da Emrah Hoca'nın, kendisi 29 Mayıs Üniversitesi'...

hız sınırları ve yaya geçitleri

"Ayağımı kaldırıma atmam ile araba durdu önümde" "Medeniyet böyle bir şey işte, kimse hız sınırını aşmıyor." Yukarıdaki iki cümleyi, Avrupa kentlerini gezip dönenlerden sıklıkla duymuşşunuzdur eminim. Oysa aynı kurallar ülkemizde de geçerli senelerdir. Geçtiğimiz yılın sonbaharında İçişleri Bakanlığı yaya geçitlerinde araçların yayalara yol vermesi konusunda bir dizi uygulama gerçekleştirdi . Çoğunlukla yaya olarak var olduğum trafik düzeninde, bu uygulamalar beni fazlasıyla heyecanlandırdı.  Aradan geçen zaman, özellikle yayaların ısrarlı taleplerinin de etkisiyle, yaya geçitlerinde araçlar duruyor... Ancak, ne yazık ki hâlâ istenilen düzeyde değil. Aslında yaya iken talep ettiğimiz bu kurala uyumu, araç kullanırken hatırlamamız yeterli olacak... Lütfen aklımızdan çıkarmayalım, arabayı park ettikten sonra biz de yaya olacağız!!

Blogda yeni etiket: Fotograf

2020 senesinin hedeflerinden birisi, her ay bir fotograf etkinliğini takip etmekti. Ne yazık ki bu hedefi gerçekleştirmek pek kolay değil. Ankara'da yaşayan birisi olarak, her ay bir fotograf etkinliği bulmak zor değil. Zor olan, bu etkinliğe gidecek zamanı bulmak :) Şehir, giderek büyüyor, trafik, İstanbul ile kıyaslanmasa bile, sıkışıyor... Uzun sözün kısası, fotograf ile daha fazla ilgilenmenin yolunu buldum sayılır: Fotograf konusunda okumak ve online portfolyo görmek... Bu çabalarım kapsamında yaptıklarımı yeni bir etiket altında toplamaya karar verdim. Etiketin adını bulmak için fazla çaba harcamam gerekmedi: Fotograf. Bakalım ne kadar sürecek.....

Mart ayı kitap ödüllü soru

Geçtiğimiz günlerde kütüphanemde bir arama - tarama çalışması sonucu 11 kitabı tespit ettim. İtiraf ediyorum ki seçmem kolay olmadı. Bir terslik olmaz ise önümüzdeki 11 ay boyunca birer birer hediye olarak göndereceğim.  Peki kime ve bu ay hangi kitap? Ayın kitabı, daha önce  sosyal medya hesaplarımdan  duyurduğum gibi, Maurizio Codogno'nun  Öğle Yemeğinde Matematik adlı eseri. Kitap ile ilgili notlarımı okumak isterseniz bağlantısı  burada ... Bu ayın sorusuna gelirsek,  Kolay olsun diye düşünerek ve kısa sürede yanıtın geleceğini umarak şöyle bir şey hazırladım. Blogda hızlı bir turlama ile bulabileceğiniz bir yanıtı var sorunun... 2019 yılında bloga eklenen "kitap" etiketli yazı sayısı kaçtır? Yanıtlarınızı bu yazının altına yorum olarak gönderebilirsiniz. Birden fazla göndermenize gerek yok,  reklâm içeren yorumlar için filtre ve onay mekanizması olduğu için hemen görünmezse endişe etmeyin. Doğru yanıt gelene kadar tüm hatalı y...

Hiç, yoktan iyi midir?

buz tutar bir yanımız bir yanımız bahar bahçe @ Eymir Gölü Bitmemiş bir yazı olsa da yayınlamak istedim. Eymir Gölü etrafında koştuğum dönem hazırlamaya başlamıştım. Tamamladığımda yayınlarım diye düşünmüştüm. Tamamlanamayacak gibi görünüyor. Belki gelen yorumlar ile zenginleşir.... Buyurun o zaman, " hiç " " yoktan " " iyi " midir? Koşarken aklıma geldi. Aklımda kalmasın, kayıtlara geçsin dedim ve yazdım. Başlık, Erkan Oğur'un Hiç adlı albümünden.  Hiç, yoktan iyi midir?  İlk okuduğumda da çok etkilemişti bu söz. Kelime oyunu yapmaktan ziyâde düşündürmeyi amaçlayan bir yazı demiştim kendime. Bugün koşarken neden aklıma geldi, emin değilim.  "Hiç"lik, insan beyninin algılayabileceği bir şey değilmiş gibi geliyor bana. "Yok"luk, öyle değil meselâ. İki kelimenin arasında, bir ara var olmuşluk farkı var. Yok, bir zamanlar varmış bilgisini de içinde barındırıyor. En azından bence böyle. Oysa hiç bambaşka. Eminim seyretmişsi...

Puslu Kıtalar Atlası / İhsan Oktay Anar

Bugünekadarhiçkitabınıokumadığımyazarlarlistesi , 12 isim ile başlamıştı. Artık listede 9 isim kaldı. Kemal Tahir ve Attilâ İlhan 'ın ardından İhsan Oktay Anar'dan da bir kitap okumuş oldum, Puslu Kıtalar Atlası'nı bitirerek.  İletişim Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapan eserin 2019 tarihli 64. baskısını okudum. 238 sayfalık roman hakkında kısa bir not eklemek olmaz. Uzun not için ne kadar enerjim var, emin değilim ama en azından orta uzunlukta bir not niyetiyle başladım bu yazıya... Öncelikle İhsan Oktay Anar'ın diğer eserlerini de okumak isteği duyduğumu belirteyim. Masalsı bir roman, Puslu Kıtalar Atlası. Romanı bitirdiğimde aklımda kalanlardan hareketle, vermek istediği mesajı, ki belki de böyle bir mesaj yoktur, son derece üstü kapalı tutmayı tercih etmiş Anar. Bölümler arasındaki bağlantıyı kurabilmek için oldukça dikkatli okumak gerekiyor, elinizin altında internet bağlantısı da olmalı. Bu sayede filuri, metris, palanka duvarı, kolomborne,...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

İmparator / Erol Toy

Sanayi, Sermaye ve Bir Roman: Fehmi Çok’un Hikâyesi Senelerdir okumayı ertelediğim bir romanı, İmparator 'u nihayet bitirdim. Erol Toy’un kaleme aldığı ve Fehmi Çok’un hikâyesini anlatan bu roman, evimizin kütüphanesinde hep bir köşede duruyordu aslında. Ancak taşınmalar, şehir değişiklikleri derken o kopyayı bulmak yerine, mahalle kütüphanesinden Doğu Kitabevi 'nin 3. baskısını ödünç almak daha kolay geldi. Roman, 1920 yılında, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen öncesiyle başlayıp, 1971 muhtırasına kadar geçen tam 51 yılı kapsıyor. Bu yarım asırlık dönemi, sanayici Fehmi Çok’un gözünden izliyoruz. Erol Toy, yerli sermayenin nasıl biriktiğini, konuya yabancı okurun da anlayacağı biçimde basitleştirerek aktarmış. Bu, romanı öğretici kılsa da kimi bölümlerde teknik ayrıntılar ağırlık kazanmış. Siyasetle iç içe geçmiş sanayi dünyası, roman boyunca gözler önünde. Ülkenin büyük iş insanlarının, daha fazla kâr uğruna siyaseti nasıl şekillendirdiği a...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Batılının Ölüm Karşısında Tavırları / Philippe Aries

Ölüm, düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan kavram. Eğer din inancınız yoksa hele iyice kavranması, kabullenilmesi zor bir durum. Bu durumu, dünya üzerinde deneyimlediğimiz diğer durumlardan ayıran temel farklılık ise kendi ölümümüzü yaşadığımızda, aslında yaşamıyor oluşumuz. Başkasının ölümünü görüp, ölünün ardından yaşanılanlar ile ilgili bilgi ve deneyimimiz var sadece. Tarih boyunca da ölümün kavranışı ve kabullenişi değişiklikler göstermiş. Bugün bildiğimiz mezarlıklar mesela, tarih içerisinde bir dönem ortadan kaybolmuş. İnsanlar, mezar taşları bile olmadan gömülmüş. Günümüzde Amerika'daki cenaze törenleri ve kimi ülkelerde ölülerin yakılarak küllerinin savrulmaları, bugün de ölüm ve sonrasının algılanışında farklılıklar olduğunu gösteriyor.  İşin doğrusu Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirmekle kalmayıp açıklayıcı bir önsöz ve sonsöz ile zenginleştirdiği bu kitabı okuyana dek yukarıda yazdıklarımı fark etmiş değildim. Gece yayınlarından Ocak 1991'de ilk baskısını ya...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

2019 hedefleri, 2. ay değerlendirmesi

Öyle büyük hedefler koymamıştım kendime 2019 için . Zaten koysam da pek bir şey değişmediğinden belki de :)  Neyse, madem hedefleri ve ilk ay değerlendirmesini paylaştım, ikinci ayda durum ne minvalde onu da yazayım: Yeni kitap satın almama kararımı uygulamaya devam ediyorum. Bu süreçte kütüphane can simidim oldu. Şubat ayında istediğim kadar kitap okuyamadım ne yazık ki. Mart ayından umutluyum. Spor, istediğim yoğunlukta ilerliyor. Öğlen arası boşluğunda Eymir yürüyüşleri ve gün içerisinde olabildiğince hareket halinde olmak... Benim için yeterli. Bu yaştan sonra herkül gibi görünmeyi istemem zaten.  Eski yazı için girişimim henüz yok. Aslında bu konuyu başka bir şekilde çözmeyi planlıyorum. Sonbaharı beklemem gerekiyor. Bakalım, eğer tahmin ettiğim gibi ilerlerse süreçler, sizlerle de paylaşırım... Teknik etiketli yazıları, biraz daha özenli ve referanslı yazmaya gayret ediyorum. Bu yüzden eskisi kadar hızlı eklemeler olmuyor. Ancak beklediğinize değeceğini umu...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...