Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Beyaz Kale / Orhan Pamuk

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu ve Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü okudum. Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanını okuyunca, 12 yazarlık listemden geriye 8 isim kaldı. Beyaz Kale'yi Can Yayınları'ndan çıkan Mart 1993 tarihli 11. baskısından okudum. Romanın ilk baskısı Ekim 1985 tarihli, gene Can Yayınları'ndan. Benim okuduğum baskısında 180. sayfada sonlanan romanın ardına, "Beyaz Kale üzerine Orhan Pamuk" başlığı ile Temmuz 1986 tarihli bir sonsöz bulunuyor. Yazarının kaleminden romanı açıklayan bir metin gibi, bu son söz. Eğer sonsözdeki tarih doğru ise bu metin, romanın ilk baskılarında yer almamış. Belki ilk baskılara dair yapılan yorumlar üzerine kaleme alınıp sonraki baskılarda eklenmiştir.  Sağlam kurgulu, anlattığı öykünün dışında farklı şeyleri de düşündüren, inandırıcı karakterlere sahip bir roman, ...

Ufuk Çizgisi / Antonio Tabucchi

2020, eserlerini  ilk kez   okuduğum yazarlar senesi olacak bu gidişle. İtalyanca aslından Münir H. Göle'nin çevirdiği 90 sayfalık kitabı,    Can yayınlarından çıkan baskısından okudum.  Çeviri eserleri okurken hep düşünürüm, acaba asıl dilinde nasıl geçiyordu bu cümle diye. Her çeviri, eserin yeniden yazımı bir yerde. Özellikle edebi eserlerin çevirilerinde, yazarın tarzını korumak önemli. Tabucchi'yi asıl dilinde okuma şansım yok. Ufuk Çizgisi'ni başka bir çevirmenin kaleminden okumam da olanaklı değil. Bu yüzden eleştirilerim ne kadar yerinde emin olamıyorum.  Göle'nin çevirisinde cümlelerin zamanları, okuyanı rahatsız edecek şekilde değişiyor. Yukarıdaki paragrafta da belirttiğim gibi, bu tercih yazarın mı yoksa çevirmenin mi bilmemin yolu yok.  Libeccio, farinataia gibi  kelimeleri italik ile yazıp, orijinal dilde bırakılmak yerine  bir çevirmen notu eklenseydi daha iyi olurdu. Ufuk Çizgisi'ni okurken bir Fransız filmi izliyor h...

Venüs / Şebnem İşigüzel

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu bitirdim. Şebnem İşigüzel 'in 2013 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü adlı 240 sayfalık romanını ilk baskısından okudum. İşigüzel, hem öykü hem roman türünde eserler veren bir yazar.  Venüs, klasik anlatım kalıplarını sevenlerin pek sevmeyecekleri ya da okumakta zorlanacakları bir eser. 240 sayfalık roman, yanlış saymadıysam, 37 bölüme ayrılmış. Zaman da mekân da anlatıcı da sıkça değişiyor. Çarpıcı ve merak uyandırıcı bir açılış ile başlayan roman, bir noktaya kadar sabredilmezse, elden bırakılabilecek kadar karmaşıklaşıyor. Belki romanı okuduğum dönemin hayatımızın olağan akışından fazlasıyla uzaklaştığımız bir zaman dilimine denk gelmesi böyle düşündürdü beni. İşigüzel'in diğer eserlerinden okudukça ve belki Venüs'ü bir kez daha okuyunca bu yazdıklarım...

Korona salgını

Eymir Gölü Blog yazılarımda güncel gelişmelere dair pek bir şey olmadı bugüne kadar. Adı üzerinde "güncel", günlük değişen. Oysa blog yazıları seneler sonra bile okunabiliyor.  Korona salgını ya da bir başka değişle Covit - 19 virüsü salgını da güncel bir konu belki. Ancak öyle hissediyorum ki ileride covit 19 salgını öncesi ve sonrası diye ayıracağız tarihi.  Benim covit 19 sonrası dünyaya dair öngörülerimi sıralayayım aşağıda. İlerleyen senelerde okuyanlar ve o günlerde yaşayanlar tahminlerimin ne kadarının gerçekleştiğini görecek... İnsanların birbirine fiziksel mesafesi artacak sanal mesafesi azalacak.  İş yerlerine gitme yerine her yerde ve her zaman çalışma yaygınlaşacak.  Online işlemler, hayatın her alanında hakim olacak.  Sanal gerçeklik uygulamaları günlük hayatın içine girecek. Seyahatler azalacak. Farklı salgınlar ile insanların ortalama yaşı aşağı düşecek. Başka bir değişle belli bir yaşın üzerindeki insanların sayısı azalacak. ...

Bunu Herkes Bilir / Emrah Safa Gürkan

Emrah Safa Gürkan'ın merak ve heyecan ile kısa sürede okuyup bitirdiğim eserinin tam adı şöyle: Bunu Herkes Bilir Tarihteki Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar. Kronik yayınlarından ilk baskısını Ocak 2020'de yapan kitabın Şubat 2020 tarihli ikinci baskısını okudum. Bu arada iki baskının toplam adedinin 60.000 olduğunu da ekleyeyim. Eser, giriş ile son sözün dışında on üç bölüm ve uzun kaynakçayla birlikte 276 sayfa. Emrah Safa Gürkan'ı Olmaz Öyle Saçma Tarih başlıklı youtube videoları sayesinde tanıdım. Tanıdım yerine kendisinden haberdar oldum demek daha doğru aslında. İlker Canikligil ile birlikte yaptıkları programın tüm videolarını izleyip bu kitabı almamak olmazdı.  Blogun takipçilerinin, ki onların varlığı konusunda her geçen gün daha fazla şüpheye düşüyorum, bileceği gibi "yakın tarih" olarak adlandırdığım 1876-1946 arasındaki döneme dair bir çok kitap okudum , okumaya devam ediyorum. Bu bakımdan da Emrah Hoca'nın, kendisi 29 Mayıs Üniversitesi'...

hız sınırları ve yaya geçitleri

"Ayağımı kaldırıma atmam ile araba durdu önümde" "Medeniyet böyle bir şey işte, kimse hız sınırını aşmıyor." Yukarıdaki iki cümleyi, Avrupa kentlerini gezip dönenlerden sıklıkla duymuşşunuzdur eminim. Oysa aynı kurallar ülkemizde de geçerli senelerdir. Geçtiğimiz yılın sonbaharında İçişleri Bakanlığı yaya geçitlerinde araçların yayalara yol vermesi konusunda bir dizi uygulama gerçekleştirdi . Çoğunlukla yaya olarak var olduğum trafik düzeninde, bu uygulamalar beni fazlasıyla heyecanlandırdı.  Aradan geçen zaman, özellikle yayaların ısrarlı taleplerinin de etkisiyle, yaya geçitlerinde araçlar duruyor... Ancak, ne yazık ki hâlâ istenilen düzeyde değil. Aslında yaya iken talep ettiğimiz bu kurala uyumu, araç kullanırken hatırlamamız yeterli olacak... Lütfen aklımızdan çıkarmayalım, arabayı park ettikten sonra biz de yaya olacağız!!

Blogda yeni etiket: Fotograf

2020 senesinin hedeflerinden birisi, her ay bir fotograf etkinliğini takip etmekti. Ne yazık ki bu hedefi gerçekleştirmek pek kolay değil. Ankara'da yaşayan birisi olarak, her ay bir fotograf etkinliği bulmak zor değil. Zor olan, bu etkinliğe gidecek zamanı bulmak :) Şehir, giderek büyüyor, trafik, İstanbul ile kıyaslanmasa bile, sıkışıyor... Uzun sözün kısası, fotograf ile daha fazla ilgilenmenin yolunu buldum sayılır: Fotograf konusunda okumak ve online portfolyo görmek... Bu çabalarım kapsamında yaptıklarımı yeni bir etiket altında toplamaya karar verdim. Etiketin adını bulmak için fazla çaba harcamam gerekmedi: Fotograf. Bakalım ne kadar sürecek.....

Mart ayı kitap ödüllü soru

Geçtiğimiz günlerde kütüphanemde bir arama - tarama çalışması sonucu 11 kitabı tespit ettim. İtiraf ediyorum ki seçmem kolay olmadı. Bir terslik olmaz ise önümüzdeki 11 ay boyunca birer birer hediye olarak göndereceğim.  Peki kime ve bu ay hangi kitap? Ayın kitabı, daha önce  sosyal medya hesaplarımdan  duyurduğum gibi, Maurizio Codogno'nun  Öğle Yemeğinde Matematik adlı eseri. Kitap ile ilgili notlarımı okumak isterseniz bağlantısı  burada ... Bu ayın sorusuna gelirsek,  Kolay olsun diye düşünerek ve kısa sürede yanıtın geleceğini umarak şöyle bir şey hazırladım. Blogda hızlı bir turlama ile bulabileceğiniz bir yanıtı var sorunun... 2019 yılında bloga eklenen "kitap" etiketli yazı sayısı kaçtır? Yanıtlarınızı bu yazının altına yorum olarak gönderebilirsiniz. Birden fazla göndermenize gerek yok,  reklâm içeren yorumlar için filtre ve onay mekanizması olduğu için hemen görünmezse endişe etmeyin. Doğru yanıt gelene kadar tüm hatalı y...

Hiç, yoktan iyi midir?

buz tutar bir yanımız bir yanımız bahar bahçe @ Eymir Gölü Bitmemiş bir yazı olsa da yayınlamak istedim. Eymir Gölü etrafında koştuğum dönem hazırlamaya başlamıştım. Tamamladığımda yayınlarım diye düşünmüştüm. Tamamlanamayacak gibi görünüyor. Belki gelen yorumlar ile zenginleşir.... Buyurun o zaman, " hiç " " yoktan " " iyi " midir? Koşarken aklıma geldi. Aklımda kalmasın, kayıtlara geçsin dedim ve yazdım. Başlık, Erkan Oğur'un Hiç adlı albümünden.  Hiç, yoktan iyi midir?  İlk okuduğumda da çok etkilemişti bu söz. Kelime oyunu yapmaktan ziyâde düşündürmeyi amaçlayan bir yazı demiştim kendime. Bugün koşarken neden aklıma geldi, emin değilim.  "Hiç"lik, insan beyninin algılayabileceği bir şey değilmiş gibi geliyor bana. "Yok"luk, öyle değil meselâ. İki kelimenin arasında, bir ara var olmuşluk farkı var. Yok, bir zamanlar varmış bilgisini de içinde barındırıyor. En azından bence böyle. Oysa hiç bambaşka. Eminim seyretmişsi...

Puslu Kıtalar Atlası / İhsan Oktay Anar

Bugünekadarhiçkitabınıokumadığımyazarlarlistesi , 12 isim ile başlamıştı. Artık listede 9 isim kaldı. Kemal Tahir ve Attilâ İlhan 'ın ardından İhsan Oktay Anar'dan da bir kitap okumuş oldum, Puslu Kıtalar Atlası'nı bitirerek.  İletişim Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapan eserin 2019 tarihli 64. baskısını okudum. 238 sayfalık roman hakkında kısa bir not eklemek olmaz. Uzun not için ne kadar enerjim var, emin değilim ama en azından orta uzunlukta bir not niyetiyle başladım bu yazıya... Öncelikle İhsan Oktay Anar'ın diğer eserlerini de okumak isteği duyduğumu belirteyim. Masalsı bir roman, Puslu Kıtalar Atlası. Romanı bitirdiğimde aklımda kalanlardan hareketle, vermek istediği mesajı, ki belki de böyle bir mesaj yoktur, son derece üstü kapalı tutmayı tercih etmiş Anar. Bölümler arasındaki bağlantıyı kurabilmek için oldukça dikkatli okumak gerekiyor, elinizin altında internet bağlantısı da olmalı. Bu sayede filuri, metris, palanka duvarı, kolomborne,...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...