Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Link Edin, Porş ve Hermann Hes

Kelimelerin doğru okunmalarına neden ve ne zaman böylesine takıldım, hatırlamıyorum. Bu yazıyı fazla uzatmayacağım. Son dönemde çok sık duyduğum okuma hatalarını düzelteceğim sadece... LinkedIn : İlk kim link edin diye okudu, gerçekten merak ediyorum. Site Türkçe arayüze sahip diye mi böyle yerleşti acaba? Doğrusu Linkt-in diye okunmalı. Bağlı, anlamında... Porsche : Bu Alman markası, bu marka araç sahiplerinin bir bölümü de dahil olmak üzere, porş olarak okunuyor. Oysa por-şe diye okunmalı. Hermann Hesse : Demian ve Bozkırkurdu gibi kült romanların yazarının soyadı çoğunlukla Hes diye okunuyor. Oysa Hes-se olmalı. Bu kadar gereksiz bir yazıyı neden yazdım ben de yazıyı bitirince düşündüm. Yanıtını bulamadım. Madem gereksiz, neden yayınlıyorsun diye sormayın...

yayıncılığın yeni yüzü: youtube kanalları

Bu yazı için uygun başlığı bulmam epey vaktimi aldı. 2004 yılı Kasım ayından bu yana yazıyorum. Binin üzerindeki yazılarımın önemli bir kısmı teknoloji ile ilgili. Hâl böyle olunca Youtube ve yayıncılık konusunda da daha önce de yazmıştım elbette. 2007 yılında , belki bu yazıyı okuyanların bir bölümü henüz dünyaya gelmemişken, klasik televizyon yayıncılığını değiştirecek / dönüştürecek bir şey olarak bahsetmiştim.  Peki ne oldu da yeniden Youtube kanalları başlıklı bir yazı yayınlıyorum. Aslında olan "yeni" bir şey yok. 2007 senesinde, doğru bir öngörü ile, belirttiğim gibi " Yayıncılıkta gelinen son nokta, içeriği internete koyup, izleyicinin istediği zaman istediği yerden istediği cihaz ile bunlara ulaşmasını sağlamak. " Yukarıdaki cümlede özetlediğime ek olarak gelişen cihaz teknolojileri sayesinde artık çok daha ucuza makul kalitede bir içerik hazırlanabileceği gerçeği. Bu iki gelişme birleşince ortaya benim de keyifle takip ettiğim bir çok kanal çıkıyor. Eskide...

İstanbul'da ulaşım

İstanbul güzellemesi yazım üzerine e-posta ile ulaşan kimi okurlar işimin evime yakın olduğu sonucu çıkarmışlar.  Bir okur hayatımda metrobüse hiç binmediğime emin olduğundan bahsetmiş.  Hem bu iki değerli okuyucum hem de merak eden herkes için bu sabah işe ulaşmak için yaptığım yolculukları yazayım istedim.  Metrobüse hiç binmediğim tahmini elbette doğru değil. Ancak boğaz geçişini olabildiğince vapur ile yapıyorum. Eski bir Ankaralı olarak deniz havası hâlâ terapi gibi geliyor. Bu arada unutmadan ekleyeyim, hem iş yerimin servisi var hem benim otomobilim. Yani istesem servisle ya da otomobille iş yerine ulaşabilirim. Ancak ben her sabah benzer bir yolculuğu tercih ediyorum. Daha uzun sürüyor, çok daha sıkışık oluyor araçların içi, gene de insanların içinde, hayatın içinde olmayı tercih ediyorum.  1. Tavşantepe - Kadıköy ( metro ) 2. Kadıköy - Karaköy ( vapur ) 3. Karaköy - Tünel ( füniküler ) 4. Şişhane - Sanayi ( metro ) 5. Sanayi - Seyrantepe ( metro ) 6. Seyrant...

İstanbul'da geçen bir sene

Daha önce yazmıştım bir arkadaşımın İstanbul ile ilgili tespitlerini. O yazıyı okumayanlar için kısaca hatırlatayım. Geçen sene İstanbul'a taşınma kararını, mecburen, alınca arkadaşım; ilk 6 ay nereden geldik diyeceksin;  sonraki 6 ay aslında kötü değilmiş diye düşüneceksin. Sene dolunca ise keşke daha önce gelseymişiz demeye başlayacaksın demişti. İşin doğrusu arkadaşımın bana moral vermeye çalıştığını düşünerek kendisine teşekkür etmiştim.  Peki ne oldu diye sorarsanız, söyledikleri harfiyen gerçekleşti... İlk altı ay gerçekten de epey zor geçti. İkinci altı ay, ki havaların da ısınmaya başlamasıyla, daha keyifli geçmeye başladı. Deniz kenarını ve vapur yolculuklarını aynı günlerde fark ettim.  Artık bir seneden uzun süre oldu İstanbul'a yerleşeli. Navigasyonu açmadan yolumu bulabiliyorum. Semtlerin hangi yakada olduğunu Google Haritalar'a bakmadan tahmin edebiliyorum. Hâlâ otobüs numaraları, metro hatları, minibüs güzergâhları konularında eksiklerim çok. En azından Kad...

Picnic - her tarafı dutluk olan sosyal medya platformu

Yaşı benim gibi yarım asra yaklaşanlar Facebook ve Instagram'ın yeni çıktığı günleri / ayları hatırlarlar. Bazen bana bile garip gelse de aslında ben internetin olmadığı günlerde üniversitede okuyordum. Neyse, konuyu uzatmayayım, sosyal medya platformlarının geçmişi o kadar eskiye gitmiyor.  Bugün gençlerin gözde meslekleri haline gelen "fenomen"lik ifadesini ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Ankara'da popüler bir AVM'ye afiş asılmıştı. Bugün hâlâ ünlü fenomenlerin AVM'ye geleceği yazılıydı afişte. Fenomenin ne anlama geldiğini ve bu gençlerin tam olarak neden fenomen olduklarını çözememiştim.  Artık profesyonel meslek haline geldi sosyal medyada "trend setter", "influencer", "lider", "öncü" olmak. Gençlerin bir yakınmasına kulak misafiri oldum geçenlerde: " Abi eskiden, daha buralar dutlukken girecektik ki Face'e bak o zaman neler yapardım ben " diğerinin yanıtı daha ilginçti: " Benim İngilizce'm de...

IBC 2022 sonrası - 3

" Artık fuarların bir önemi yok. İstediğin her firma istediğin her zaman istediğin her ürünün sunumunu online yapabiliyor. Zaten her bilgi internette var. "  Bugünlerde yukarıya yazdıklarıma katılacak bir çok meslektaşım var. İlk cümlenin dışındakilere katılmamak mümkün değil. Gerçekten de tüm bilgiler internette ve firmalar ürün demolarını uzaktan da yapabiliyor. Peki bugün hâlâ fuarlara ihtiyaç var mı? Yazının devamını okuyacak vakti olmayan için tek cümlelik özeti: Belki eskisinden de fazla var! Diyelim televizyon kanalınıza bir arşiv sistemi satın alacaksınız. Fuara katıldığınızda, arşiv sistemleri üreten tüm önemli şirketleri birarada göreceksiniz. Her biri geliştirdiği son ürünleri size anlatacak. Eğer ürün ile ilgili aklınıza takılan bir şey olursa karşınızdaki iş geliştirme / satış pazarlama görevlisi bir kaç dakika izin isteyecek ve ya ürünü geliştiren mühendisi ya da firmanın teknik patronunu sizinle buluşturacak. Diyelim bu firmanın ürünü sizi tatmin etmedi. Hemen ...

IBC 2022 sonrası - 2

Bu yazıda 2015'ten bu güne giderek güçlenen bir eğilime dikkat çekmeye çalışacağım. Uzun yazıyı okumayacaklar için bir cümle ile özeti: "Yayıncılık dünyasında IT şirketlerinin etkisi giderek artıyor." Üniversiteyi 1995 yılında bitirdim. Mezun olduğum okul, üniversite giriş sınavlarında derece yapanların ilk tercihlerine yazdıkları Orta Doğu Teknik Üniversitesi. Ben üniversiteye başladığımda internet bağlantısı yoktu. Hatta ilk bağlantı 1993 yılında yapıldı. Bilgisayarların hızları sınırlı, video sıkıştırma algoritmalarının başarısı yetersizdi.  Bu senelerde ve öncesinde üniversite eğitimi tamamlayanlar IT'ye mesafeli duruyor. Her ne kadar kendilerini geliştirmek için çabalasalar da doğduğu günden itibaren IT ürünleriyle içiçe olmuş genç kuşak kadar yeni teknolojiye halim değiller / değiliz. Yayıncılık dünyası, özellikle televizyon yayıncılığı, yüksek kalitede videolarla çalışan bir sektör. Yüksek kalite videoları işleyebilmek için özel üretim donanımlar gerekiyor(du)....

IBC 2022 sonrası - 1

2015 ve 2018 sonrası üçüncü kez IBC fuar ve konferansına katıldım. Diğer iki seferde olduğu gibi gene kendi olanaklarım ile, tüm masraflarımı bizzat kendimin karşıladığı - senelik izin hakkımın bir gününü alarak, gidip geldim Amsterdam'a. Bu kez farklı olan sanırım kendimdi :)  Anlatacağım farkları... Ama önce kısa kısa IBC notları. Muhtemelen uzun bir seri olacak: 2020 ve 2021'in Covid 19 sebebiyle iptal edilmesi, 2022'deki fuara ziyaretçi akımına yol açmış. İlk gün fuarın kapısındaki kuyruk zaman zaman 400 metreyi buluyordu.  Ziyaretçi, şirket çalışanı - standda müşterilere ürün/hizmet anlatan ve stand sahibi olarak bir çok Türk ve/veya Türk kökenli vardı.  2013'ten bu yana tümü kendi olanaklarım ile katıldığım uluslararası etkinliklerde edindiğim dostluklar, kurduğum ilişkilerin meyvelerini topladığım bir sene oldu 2022. Gelişmeleri ilerleyen haftalarda / aylarda buradan ve/veya LinkedIn'den duyuracağım. Kraliçenin ölümü ile bayrak yarıya inse de fuar alannında...

IBC 2022 notlar 1

2015 ve 2018 sonrasinda ucuncu kez IBC Fuar ve konferansindayim. Dun oglen geldigim fuar alanindan ciktigimda hava kararmisti.  2013 senesinde basladigim bir "proje" 10 senenin sonunda meyvesini verecek gibi gorunuyor.  Amsterdam'a sonbahar butun karamsarligi ile gelmis. 2018'deki havayi hatirliyorum da gunesli, keyifli gunlerdi... Bu kez sanirim gunes yuzunu hic gostermeyecek. Binanin icinde, her tarafta isiklar ve yanan sonen dekorlarla havanin ne durumda oldugunu fark etmek mumkun degil zaten. Bu sene IBC'in en keyif verici yani yeni tanistigim ama sanki senelerdir tanidigim arkadaslar.

seçim ve matematik

  Ülkemiz, zamanında yapılırsa 10 ay kadar bir süre sonra seçimler yapacak. Hem Cumhurbaşkanı hem  TBMM üyeleri için sandık konulacak seçmenlerin önüne. TBMM üyeleri seçimi tek turlu olacak ancak Cumhurbaşkanı seçiminin iki turlu olma olasılığı var, eğer ilk turda adaylardan birisi "geçerli oyların" yarısından fazlasını alamadıysa. Bu "geçerli oylar" önemli, bu yüzden tırnak içerisine aldım. Değerli okurlarım, seçimde kime oy verecek olursanız olun geçerli bir oy kullandığınız sürece, oy vermediğiniz adayın kazanması için almak zorunda olduğu oy sayısını arttırmış olacaksınız. Basit bakkal hesabı ile açıklayayım: 100 seçmenin katıldığı bir seçim olsun bu. Diyelim ki 8 tane farklı parti, ülkemizdeki seçim atmosferi ile benzerlik tamamen tesadüfidir bu arada, seçimde yarışsın. Bu 8 partinin ikisi çok çok iyi anlaşıyor, aralarından su sızmıyor ve bir ortak adayda anlaşmışlar. İkisinin toplam oyu 45. Diğer taraftaki partilerin 4 tanesi aslında her konuda anlaşamıyor ama...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Sokak sanatçıları, Ankara

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

trafik üzerine notlar

Trafiğe çıkan araç sayısı da trafikte geçirilen süre de her sene artıyor. Ne akaryakıt zamları ne araç fiyatları bu artışlara engel olabiliyor. Sabah ve akşam saatlerinde yoğunlaşsa da artık günün her saatinde dur / kalk trafiğine yakalanmadan bir yere ulaşmak hayal. Kurallara uygun araç kullanırken önünüzde arkanızda ani manevralarla sizi zor durumda bırakan sürücülerle karşılaşmak işten değil.  Ne yazık ki her gün sosyal medya platformlarında yol verme üzerine başlayan tartışmalarla ilgili videolar görüyorum. Kiminin sonu çok üzücü bitiyor. 32 senedir araç kullanan birisi olarak trafikte güvenli sürüşe dair önerilerimi paylaşmak istiyorum: Yakın takipten kaçının. Araya başka araç girmesin diye önünüzdekinin tamponuna yapışırsanız ani frenlerde durma şansınız azalır. Hız limitlerine uyun. 50 ile git diyorsa levhada yerleşim yerinden geçiyorsunuzdur, birden yaya / hayvan yola çıkabilir. 30 diyorsa levha, okul vardır yakında. Sol şeridi işgal etmeyin. Bırakın geçsin daha hızlı ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

Uykusuzluğun nedeni sıcaklar mı?

Başlıktaki soru dışında ne yazabilirim bilmiyorum. 02.20'de uyanık olduğum gece sayısı fazla değil. Kafam yastığa bir karış kaldığında uykuya dalmamla öğünürüm oysa.  Peki bu uykusuzluğun nedeni ne? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklık mı? İzlemeyi çoktan bıraktığım ama Google'ın "harika" algoritması nedeniyle maruz kalmaktan kurtulamadığım haberler mi? Yoksa, Yoks, Yok, Yo, Y.