Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hayatın Dengesi: üçlü sac ayağı

Hayatın sırrını ifşa ettiğini ileri süren kitaplardan uzak dururum. Böyle bir iddianın saçmalığını akılda tutarak, benzer bir tarzda yazdım. Affola :) İş-eğlence-ev dengesini üçlü sac ayağı olarak görmek ve planlamak şart. Gün 24 saat, hafta 7 gün ve sene 52 hafta olduğuna göre bu süreleri iş-ev-eğlence arasında dağıtmak şart. Birisi fazlalaşırsa, diğerinden çaldığını unutmadan, öncelikleri ve zorunlulukları akıldan çıkartmadan, ancak sac ayağının bir bacağının kısalmasının tüm "dengeleri", ki buna ruhsal denge de dahil, bozacağını da fark ederek... Zor bir denklem, farkındayım. Ancak huzur/iç huzur için bu şart! İlk maddeden devam edeyim. Benim gözlemlediğim kadarıyla insanların hayatında bu "muhteşem üçlü dengesi" bozuk. Kimisinin "iş", kimisinin "ev" kimisinin ise "eğlence" ayağı uzun/gereğinden fazla zaman kaplıyor. Kısıt altında optimizasyon endüstri mühendislerinin işi olsa bile bir dönem iktisat yüksek lisansı yaparken a...

ücretli TV yayıncılığı olur mu - 2?

Demirören Medya sayesinde yayıncılık dünyasında işler nasıl gidiyor minvalli bir tartışma başlayacak gibi. Gerçi, tartışma olmadan işin üstü kapanacak gibi geliyor bana. Olsun, ben gene de bu vesile ile epey zamandır yazıp çizdiklerimi tekrarlayayım: Bir önceki yazıda işin ekonomisinden bahsetmiştim. Bu kez işin sosyal boyutundan dem vurmak istiyorum. Öncelikle bir hatalı bilgiyi düzelterek başlayalım: Televizyon karşısında geçirilen süre azalmıyor. Aşağıdaki grafik, RTÜK'ün Nisan 2018 tarihli İzleyici Bildirimleri ve Sektörel  İstatistikler raporundan alıntı. Rapora  buradan  ulaşabilirsiniz. " Ne yazık ki " ifadesini yukarıdaki tespitimin/gerçeğin başına ekleyebilirsiniz. Bu tespit/gerçek sadece ülkemiz için değil tüm dünya ölçeğinde geçerli.  Peki bu internet çağında, kim hâlen TV izliyor? Sorunun yanıtı aslında belli: 1980 ve öncesi dünyaya merhaba diyenler. Yani, yeni kuşaklar, bugün için 10-20 yaş arasında bulunanlar, artık TV karşısında değil...

Ücretli TV yayını olur mu?

Soru, son derece anlamsız aslında. Yanıtı tek kelimelik sorulardan: ELBETTE. Ancak bir küçük koşul var, müşterisini bulabilirseniz.... Bir tweet olsa, yukarıdaki paragraf yeterli olur. Madem konu üzerine blog yazısı hazırlıyorum, o zaman biraz daha ayrıntılandırayım yazımı.  Radyo ve televizyon yayıncılığı, "kamuyu yönlendirme", "halkı bilinçlendirme" gibi ulvî amaçları bir kenara koyarsak bir "iş"tir. Radyo ve televizyon yayıncısı şirketler, temelde, kâr elde etmek amacıyla kurulur, ülkemiz özelinde, kurulmalıdır diye düzeltmek gerekli sanki. Neyse, konunun o boyutunu bir başka yazıya bırakarak devam edeyim.  Kâr elde etmenin yolu bellidir. Tıpkı kilo vermenin formülü gibi, girdilerin çıktılarla ilişkisinden ibarettir. Yani, masraflar çıktıktan sonra cepte para kalmalıdır. Konuştuğumuz bir lokanta olsa, yemek için alınan malzemelere ödenen para, dükkân kirası, vergi ve diğer yasal yükümlülükler, personel maaşları giderler kalemini; yemek satışı k...

Atatürk'ün Anıları / Dr. İsmet Görgülü

Kitap notları yazılarının başlığının belli bir formatı var. Kitap adı "/" işareti ve yazar(lar)ı. Bu kez de aynısı yaptım ancak bir açıklamayı hemen eklemem gerekiyor. Burada aslında yazar, Mustafa Kemal Atatürk. Dr. İsmet Görgülü, kitabın kapağında belirtildiği gibi, yayına hazırlayan. Bilgi yayınevinden ilk baskısını 1997 yılında yapmış olan eserin Ekim 1998 tarihli ikinci baskısını okudum.  Mustafa Kemal, 1927 yılında Nutuk'a, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında memleketin durumunun nasıl göründüğünü anlatarak başlar. Bize okullarda anlatılan millî mücadele tarihi de çoğunlukla 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru'nun hareketiyle başlatılır. Mustafa Kemal'in hayatına dair öğretilenlerde de bir dönem hızlıca geçilir. Okuduğu okullar sırasıyla ezberletilir, anne ve babasının adlarını herkes hatırlar. Ancak Veliaht Vahidettin ile Birinci Dünya Savaşı sürerken Almanya ziyaretini bilen azdır. Aynı şekilde Liman Von Sanders'in adını duymamış olanlar...

Bir şey yapmalı demek yetmiyorsa, o halde yeteni yap

Romanı yeniden bitirince bu kez kendime kızdım. Hep bir şeyler yapmalı diye düşünüp oturup durduğum için. Bir dönem yazdığım meslek odası bültenlerinde romanı tanıtan yazı yazmadığım için. Arslanoğlu'nu sosyal bir etkinlik için söyleşiye davet etmediğimiz için. Romanı sevdiklerime hediye etmediğim için. Neyse ki hiçbirisi için geç sayılmaz. En azından çok geç sayılmaz.... Blog yazılarına alıntı ile başlamam genelde. Alıntı, 2015 senesi temmuz ayında Reenkarnasyon Kulübü adlı romanı yeniden okumam sonrası yazdığım yazının son paragrafı. Yayınladığı tüm kitapları okuduğum iki kişiden birisi olan Arslanoğlu 'nun, daha fazla okunması için bir şeyler yapmalıyım demiştim. Aradan geçen 3 senede, bu "birşeyler"in; EMO bülteninde tanıtım yazısı yayınlamak, Romanları sevdiklerime, yarışma sorularını bilenlere hediye etmek, Facebook'ta kitapları ile yazdıklarımı sık sık paylaşmak  bölümlerini yapmışım. Paragraftaki fikirlerden birisini ise hayata geçirmemişim;...

Milli mücadele tarihi

Hayatta "hobi sahibi olmak" gerekiyor. "Hobi" kimsenin sizi yapmanız için zorlamadığı, karşılığında kişisel tatmin dışında bir kazancınız olmayan herşeydir, benim tanımıma göre. Hobiniz aynı zamanda işiniz ise, o zaman dünyada cenneti buldunuz demektir :) Benim hobim, yakın tarihimiz konusunda kitaplar okumak ve "ne oldu", "neden oldu" sorularına yanıt aramak.  Sanırım 5 sene falan oldu bu "hobi"yi edineli. Bu süreçte, o kumayı bitirdiğim ancak fırsat bulup bloga eklemediklerimi de düşününce, 40 civarında kitap var. Satın alıp okunmayı bekleyenler de en az okuduklarım kadar. Okuduklarımın büyük bölümü dönemin tanıklarının anıları. Ancak dönemde yazılan ya da dönemi anlatan romanlar da çok bilgi içeriyor. Ayrıca tarih konusunda akademik çalışmalar yapmış hocaların inceleme kitaplarını mutlaka okumak gerekiyor.  Yakın tarihimizin değinilmeden geçilen konusu: İttihat ve Terakki Cemiyeti. Kahve sohbetlerimizde bulunan arkadaşların tebe...

Vegan Beslenme / Dr. Murat Kınıkoğlu

Vegan olmaya karar verdikten sonra başladım veganlık konusunda okumaya. Neden vegan olmayı seçtiğimi burada anlatmıştım. En başta gelen sebep, aslında evimizde oynadığımız yavru kediden farkı olmayan kuzu ve danaları kesip yiyor olduğumu fark etmemdi. Hâl böyle olunca, yani veganlığı seçmemin sağlık sorunlarından öncelikli bir sebebi varken, vegan beslenmenin yararlarını öğrenmem öncelikli işim değildi.  Aradan iki ay geçip, artık tam vegan beslenmeye başlayınca bir şeyleri yanlış yaptığımı fark ettim. Kilom, düzenli artmaya, bel çevrem düzenli kalınlaşmaya başladı. O zaman vegan beslenme ve vegan yemeklerini öğrenmem gerektiğini anladım. Dr. Murat Kınıkoğlu hem vegan hem iç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanı. Yani hem pratiğe hem teoriye hakim bir isim. 200'ün üzerinde bilimsel referans ile hazırlamış iki bölümden oluşan kitabını. İlk bölümde kendi hikayesinden bahsettikten sonra bilimsel makalelere referans vererek neden az yağlı vegan beslenmenin sağlığa yararlı olduğunu ...

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

İstanbul Ansiklopedisi: Sessiz Çatışmaların ve Görünmeyen Yansımaların Hikâyesi

Bu yazı, Netflix ’te Nisan 2025’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi  dizisi hakkında olacak. Hem bir izleyici olarak düşüncelerimi paylaşmak hem de spoiler vermeden bir bakış sunmak istiyorum. Diziler hakkında yazdığım ilk blog yazısı olacak, bu yüzden heyecanlıyım. 📚 Genel Bilgiler Sekiz bölümlük mini dizi formatında sunulan yapımın senarist ve yönetmen koltuğunda Selman Nacar oturuyor. Başrollerde ise genç oyuncu Helin Kandemir  (Zehra) ve deneyimli isim Canan Ergüder (Nesrin) yer alıyor. Zehra, üniversite eğitimi için Amasya’dan İstanbul’a gelirken; Nesrin, Fransa’da kariyerine devam etmeye hazırlanan, Zehra’nın annesinin yıllardır görüşmediği eski bir arkadaşı. İkili arasındaki etkileşim dizinin en güçlü yanlarından biri. 💭 Dikkatimi Çekenler (Spoilersız): Kimlik arayışı teması  güçlü bir şekilde hissediliyor. Zehra’nın İstanbul’a gelmeden önceki hayatıyla, büyük şehirde yaşadığı değişim arasındaki gelgitler oldukça etkileyici yansıtılmış. Nesrin’in şehir ve ülk...