Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sayısal karasal yayında ulusal lisansların son iki de yapıldı.

Dün (18 Nisan 2013), SD ve HD tematik sayısal karasal televizyon yayını lisanslarının da dağıtılmasıyla ulusal yayıncılar belli oldu. RTÜK'ün açıklamalarına göre son iki ihalenin sonuçları, rekabetin ve kıt kaynağın ne demek olduğunun somut kanıtı niteliğindedir. Dün 10.30'da yapılan ve sadece 2 tur süren ihalede 11 adet SD tematik lisans için 11 başvuru gelince fiyat taban fiyat şeklinde gerçekleşti . Öğleden sonra yapılan HD tematik ihalesinde ise 3 lisansa karşılık 4 yayıncı vardı. Bu kez 130 tur süren ihalede asgari fiyat olan 3000000 TL'nin 13 katı kadar fazla (39400000 TL) lisans bedeli belirlendi .  HD TEMATİK ULUSAL SIRA NO         SON TEKLİF              KURULUŞ UNVANI                                                   1                    39.400.000           A YAPIM RADYO VE TELEVİZYON YAY. A.Ş (NTVSPOR)  2                    39.400.000           AL JAZEERA TÜRK YAYINCILIK HİZ. A.Ş. (AL JAZEERA)  3                    39.400.000           TURKUVAZ ME

SD Ulusal Genel Lisansları sahiplerini buldu

Dün yapılan ve toplam hasılatı 401 Milyon TL olarak gerçekleşen 8 adet HD genel ulusal lisansından sonra gözler SD genel ulusal lisanslarına çevrilmişti. İşin doğrusu bu kadar büyük meblağlara ulaşacak bir ihaleyi sanırım kimse beklemiyordu. Sektör açısından da bir sürpriz oldu yorumu yanlış olmaz diye düşünüyorum. Öte yandan dün 401 Milyon TL fiyatı görünce, bugüne yönelik beklentilerin yüksek olacağını belirtmeden geçmemek gerekir. Peki bugün için öngörülen asgari bedel ne kadardı derseniz hemen açıklayayım: 11000000 TL. Yani lisans başına 1000000 TL'den toplamda 11 lisans. Peki oluşan toplam tutar ne derseniz işte çarpıcı rakam: 290600000 TL. İki günün toplamı ise 691600000 TL. Dile kolay eski parayla 691 trilyon TL. RTÜK'ün açıklamasından alıntıyla ihaleyi alan 11 kuruluşun ödemeyi taahhüt ettiği miktarlar ise şöyle: SIRA NO        SON TEKLİF                     KURULUŞ UNVANI                                                 1                     27.800.000           

Bugün sıra ulusal SD genel lisanslarında

Dün, toplamda 401 milyon TL'lik bedelle, 8 HD genel lisansı dağıtıldıktan sonra gözler bir kez daha Bilkent Otel'e çevrilecek. Gazetelerin internet siteleri haberi bugün de önemsememiş görünüyor. Ben mi abartıyorum, konuyu uzun süre takip edince dünyanın en önemli gelişmesiymiş gibi mi yorumluyorum, yoksa başka bir durum mu var tam bilemedim açıkçası. Dün 8 lisans için 401 milyon TL ödendiyse bugün 11 SD lisansı için ne kadar önerilir, fiyat nerelere çıkar bu da bilemediğim sorular arasında. İhaleye katılan şirketlere bakınca bir kaç tanesinin ilk turlarda eleneceğini, hatta belki teklif bile vermeyeceklerini düşünüyorum. İhaleye fesat karıştırmak gibi bir suç işlememek adına tahminlerimi kendime saklayarak, yaklaşık 7 dakika sonra başlayacak ihalenin sonucunu merakla bekleyeceğim... İhale sonuçlandıktan sonra ortaya çıkan tabloyu gene bu sayfadan okuyabilirsiniz. Ancak bu kez biraz zamana ihtiyacım olacak. Zira bu akşam konuya ilgi duyanların kaçırmayacaklarını düşündüğüm

Sayısal karasal yayında ilk ihale ne anlama geliyor

Kablo ve uydu ortamlarında 10 yıllık lisans bedelleri 210.000 TL iken karasal sayısalda (ulusal HD genel için) asgari 48.800.000 TL bedel oluşmuş olması karasal frekansların ne kadar kıymetli olduğunun kanıtıdır. Karasal analog kullanarak yayın alan hanelerin toplam içindeki oranının, en iyimser tahminle, %20 civarında olduğunu düşününce; ihalenin, karasalın payının %50'lerde olduğu tarihlerde yapılsaydı lisans bedeli nerelere gelirdi sorusu önemlidir. Kimse k arasal izleyen mi kaldı, sayısalını hiç kurmasak diyemez artık. En azından lisans için bu paraları ödemeyi kabul eden, ülkemizin büyük yayıncı grupları (Samanyolu, Ciner, Doğan, Doğuş, Çalık, Çukurova ve İpek)  sizin gibi düşünmüyor. 401 milyon TL hiç az para değil. Aslında bakarsanız, iş asıl bundan sonra başlayacak. 6112 sayılı kanuna göre ulusal karasal sayısal lisans sahipleri, en fazla %10 ortak olabilecekleri bir şirket kuracaklar, RTÜK, kurulacak bu şirketlerden (birden fazla kurulmuş olabilir elbette) bir ta

Sayısal karasal yayın ihalelerinin ilki yapıldı

Ulusal düzeyde (nüfusun en az %70'ini kapsayacak şekilde) yapılacak sayısal karasal yayın lisansları için ilk ihale bugün yapıldı. En fazla talebin olduğu tür olan Ulusal Genel HD yayınlarında yeterlilik verilen 15 şirketten 13 tanesinin teklif verdiği açıklandı. Bu 13 şirketten KTV Yayıncılık 3 Milyon TL olan asgari teklif tutarını aşamayacağını beyan edince çekişme kalan 12 şirket arasında yaşandı. Uzun saatler süren arttırımlar sonucunda lisans almaya hak kazanan 8 şirket ve bunların ödeyecekleri lisans bedelleri belli oldu. RTÜK'ün web sayfasında yaptığı açıklamaya göre liste şöyle oluştu:   SIRA NO            SON TEKLİF             KURULUŞ UNVANI                                                 1                      51.200.000                 DTV HABER VE GÖRSEL YAY. AŞ.  (KANAL D)                        2                      51.200.000                 HUZUR RADYO TV AŞ.  (FOX)                           3                      51.200.000                 IŞIL TE

Sayısal Karasal Televizyon Yayıncılığı sonunda ihale aşamasına gelindi

Ben diyeyim 10 yıl siz deyin 15 yıldır süren belirsizlik bugün sona eriyor. Sayısal Karasal Televizyon Yayıncılığı, bugün 10.30'da başlayan ihale ile belirli bir aşamaya daha geliyor. İlk olarak HD Genel Ulusal lisanslar için ihale yapılıyor. Aslında Ulusal lisanslarda en büyük mücadele burada olacak. Bakmayın siz kimsenin izlemediği karasal yayınlara yatırım mı yapılırmış sözlerine. En azından yayıncılar böyle düşünmüyor. Ulusal HD Genel için 15 yayıncıya yeterlilik belgesi verilmişti. İhalede 8 lisans verileceği düşünüldüğünde 3000000 TL olan asgari bedelin epey yükseleceğini beklemek hatalı olmaz. Gelelim işin ilginç yanına. Dünden beridir gerek twitter'da gerek gazetelerin web sayfalarında bu konu konuşulacak mı diye takip ediyorum. En son bu sabah kontrol ettiğimde hiçbir gazetenin, hiçbir medya sitesinin konuyu gündemine almadığını gördüm. Bu yazıyı yazmaya başladığımda henüz ihale sonucuna dair haber yoktu. Ancak haberturk.com sitesi konuyu haberleştirmişti. Bu durum

bir kez daha sayısal karasal televizyon

Yarın büyük gün. Karasal yayın lisanslama süreci başlıyor. Öncelikle ulusal, ardından bölgesel ve sonra yerel lisanslar dağıtılacak. Kimsenin izlemediği karasal yayına yatırım yapmak anlamsız çeşitli forum sitelerinde böyle yorumlara rastlıyorum. Bence, ve mültipleks kapasitesi tahsis ihalesine giren medya hizmet sağlayıcı şirketlerce durum böyle değil. Yeni bulduğum ve pek beğendiğim bir benzetmeyle durumu açıklamaya çalışayım. Malum 10. yıl marşına kadar örülen demir ağlar, son yıllara kadar ihmal edilmişti ve demiryolunu kullanan sayısı oldukça azalmıştı. Analojiye devam edip Ankara-İstanbul arasındaki ulaşım demiryolu, havayolu ve karayoluyla yapabileceğiniz gibi, televizyonu da uydu, kablo ve karasal ortamlardan izleyebilirsiniz. Karasal yayını (karayolu olarak düşünün) basit bir alıcı ve televizyon üzeri anten dışında özel bir araca ihtiyaç duymadan izleyebilirsiniz. Karasal yayına erişim kolaydır ve yayınlanan içerik (çok büyük oranda) ücretsizdir. Ancak kanal sayısı kısıtlı

insan zekası, yeni teknolojiler

Bilgi çöplüğüne dönüşen internette takip edilecek içeriklere sahip web sayfası bulabilmek giderek zorlaşıyor. Neyse ki yüz güldüren sayfalar hala var. Yıllardır ilgiyle takip ettiğim Kaan Arslanoğlu'nun öncülüğünde yayına başlayan insanbu.com, bu yüz güldüren sayfaların başında geliyor. Yazının başlığı ile yazdıklarımın bağlantısını kuramamış olabilirsiniz. Hemen konuya gireyim. Serdar Turgut, bir kaç gündür insan zekası üzerine yazılar yazıyor. Geçenlerde yazdığı yazı yeni teknolojilerin insanları aptallaştırdığına vurgu yapıyordu. Bu yazısı sonrası kendisine ulaşan insanların, yazısındaki savı destekleyen araştırmalardan bahsettiğini yazmış . Turgut, yazılarında Arslanoğlu'ndan bahsetmemiş. Oysa, Arslanoğlu'nun insan zekasının yetersizliği, toplumda vasatın altında zekaya sahip insanların çoğunluğu oluşturduğu, insan evriminin sürdüğü ve süreceğini, bu zekaya sahip insan çoğunluğu ile "daha iyi bir dünya" düşünün, en azından şimdilik, düşten öteye gitmesinin

herşey iyi güzel hoş ama bu sayısal karasal yayının "bize" etkisi ne olacak? ne yapmalı?

Blog sayfamda, teknik etiketli yazıların, önemli olduğunu düşündüklerimi üyesi olduğum Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin haberleşme listesinde paylaşıyorum. Amacım, blog yazısını hazırlanırlarken ile aynı: özgün, Türkçe bilgi üretmek. Bugünlerde sayısal karasal yayınla ilgili yazdıklarıma yönelik bir soru, bu yazının yazılmasına vesile oldu. Kıymetli bir meslek büyüğüm iyi güzel de bize etkisi ne olacak? Ne yapmalıyız? anlamına gelen bir soru yöneltmiş. Baştan söyleyeyim aşağıda yazdıklarımın bir bölümü bilgiye, bir bölümü ise kişisel yoruma dayanmaktadır. Özellikle yoruma dayanan bölümlerine garanti veremem. Sürecin hanelere etkisini maddeler halinde yazmaya çalışayım: Eğer kılçık anten diye adlandırılan, bildiğimiz çatı anteni ile televizyon yayınlarına ulaşan bir haneyseniz 3 Mart 2015'ten sonra bu yayınları izleyemeyeceksiniz. Çünkü planlara göre 3 Mart 2015'te analog karasal yayın sonlandırılacak. Televizyon izlemeye devam edebilmek için DVB-T2 alıcı k

Gaziantep, kendini koruyan kentler - 1, Nilüfer Oktay

Gaziantep'e gitmeden önce aldığım kitaplardan biri Çekül Vakfı tarafından hazırlanmıştı. Nülüfer Oktay, kitapta yer alan yazı ve röportajları yapan isim olarak yer alıyor künyede. Mart 2010 tarihli kitap, Gaziantep'teki restorasyon sürecini anlatıyor. Kitabın hazırlanmasında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin de katkıları olmuş. Sanayideki rekabet gücünü giderek yitiren şehir, gelir kapısı olarak turizmi görmüş. Mozaik müzesi, restore edilen binaları ve elbette mutfağı ile bölgenin turizm merkezi olmayı çoktan hakediyor. Restorasyon işi kolay olmamış. Kitap, sürecin ne kadar sıkıntılı olduğunu örnekleri ile anlatıyor. Halkın desteğini alarak işe başlamanın önemi vurgulanmış. İlginç anektodlara da yer verilmiş. Birini buraya alıntılamak istiyorum. Bayazhan'ı, Gaziantep'e gidenler ziyaret etmiştir. Tarihi hanın bugünkü haline nasıl geldiğini anlatıyor aşağıdaki alıntı: Güzel işleyen müzelerden Bayaz Han'ın hikayesi de güzeldir. Ortak iş yapan bir Türk ve bi

Ulusal (T1) ihale ilanından sonra şimdi Bölgesel (T2) ihale ilanı duyurusu yapıldı

6112 sayılı kanun gereğince yapılması gereken ihaleler bir bir ilana çıkılıyor. 22 Mart 2013 tarihinde yayınlanan T1 ihalesi ilanının ardından şimdi sırada bölgeler var. Malum, ülkemiz 7 coğrafi bölgeye ayrılmış durumda. Her bölgede 4 karasal sayısal televizyon lisansı verilecek. Bölgesel yayınlar standart tanımlamalı (standard definition: SD) olarak yapılacak. Lisans asgari bedelleri T1 SD için 1000000 TL belirlenmişti. T2 'de 500000 TL ile 200000 TL arasında değişiyor. Marmara bölgesi için 500000, İç Anadolu, Eğe ve Akdeniz için 300000, Doğu Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu için ise 200000 TL. T2 ihalesinden RTÜK'ün beklediği asgari gelir: 500000 x 4 + 300000 x 3 x 4 + 200000 x 3 x 4 = 8000 TL T1 için beklenen asgari bedelin 55000 TL ile birleştirince toplamda 63000 TL gelir bekleniyor iki ihaleden.  Peki yeterlilik verilen medya hizmet sağlayıcılarının bölgelere dağılımına bakılınca nasıl bir tablo görüyoruz? Asıl mücadele 13 başvurunun olduğu Marmara bölgesinde

RTÜK'ten önemli açıklama

Eğer son dakikada bir değişiklik olmaz ise, önümüzdeki hafta bugün itibariyle (16 Nisan) T1 olarak adlandırılan ulusal karasal sayısal lisansların dağıtım ihaleleri başlamış olacak. 2006 yılından beri devam eden sayısal karasal yayın macerası mutlu sona ulaşacak sonunda. Tüm ülke vatandaşlarını yakından ilgilendiren bu sürece dair yazılı basında pek habere rastlamadım. Televizyon izlemediğim için görsel basında konu edildi mi bilemiyorum. Medya haberleri veren internet sitelerinde bile ihaleleri ele alan yazılar görmedim. Bu kadar önemli bir ihale neden böyle sessizlikle bekleniyor bilemiyorum.  İhalelerin başlamasına bir hafta kala RTÜK'ten gelen açıklama , sürece ilişkin belirsizlikleri ortadan kaldıracak kadar net. Açıklamada öne çıkanları maddelersem: Sayısal karasal yayında 33 ulusal özel, 10 TRT, 4 bölgesel ve 7 yerel ile birlikte toplam 54 televizyon yayını izlenebilecek. Bu yayınların 12 adeti yüksek tanımlamalı (High Definition: HD) olacak. Günümüzde başkentin çoğ

Almanya'da sayısal karasal televizyon

Baştan söyleyeyim. Almanya'da yaşamıyorum. Bu yüzden yazdıklarım, okuduklarım ve araştırmalarımdan edindiklerimle sınırlı. Eğer yazdıklarımda hatalar olduğunu biliyor / düşünüyorsanız, lütfen yazın. Amacım, 10 yıldır değişmedi: özgün, Türkçe ve doğru bilgiler üretmek. Blogu takip ediyorsanız sizin de iyi bildiği gibi ülkemizde de sayısal karasal televizyon yayıncılığı başlayacak. Kasım 2015'ten sonra ise analog karasal yayınlar kapatılacak. Analog Switch Off olarak adlandırılan bu süreci bizden önce yaşamış ülkelerden birisi olan Almanya'nın deneyimleri önemli. Bizim gibi büyük ve gene bizim gibi dağlık bölgeleri olan bir ülke olması, Almanya örneğini daha da önemli kılıyor. Yandaki grafik Almanya'da DVB-T yayınlarının kapsama alanını gösteriyor. Sürekli olarak renklendirilmiş bölgede hem özel hem kamunun DVB-T yayınları var. Kesikli olarak renklendirilmiş bölgede ise sadece kamunun DVB-T yayınları izlenebiliyor. Grafik teki bilgilerin tarihi Mayıs 2012. Almanya

Yer elması çorbası

Bu tarifte kullanılan su, bir kaç önceki tarifteki kabakların haşlama suyudur. Bir kaç önceki tarifteki kabak kayığını yapmamış olanlar normal su kullanabilir. Efendim bu yer elmasını çok severim. Kendisi bağırsak çalıştırmada çok başarılı sebzelerimizdendir. Kendine göre tatlı bir lezzeti vardır. Çiğ olarak tüketilebildiği gibi zeytin yağlı yemeğinin üzerine dere otu konulduğunda da çok güzel olur. Peki çorbası nasıl olur? Ben yaptım, oldu. Malzemeler belli: yer elması, bir çay bardağı kırmızı mercimek, soğan ve havuç. Sebzeleri temizleyip, ki yazması kolay ama yapması zor. Yer elması eğri büğrü bir sebze. Soyması zahmetli. Bu temizleme, soyma aşamasını geçtiyseniz bir şey kalmıyor geriye. Kabak kayığında kabakları haşladığımız suyu bu çorbada kullanıyoruz. Sebzeleri zeytinyağında biraz çevirip ardından suyun içerisine atıyoruz. Pişirip ardında parçalayıcıdan geçiriyoruz. Ben karabiber de koydum, yakıştı. Belki az kimyon da yakışabilir, ama peşinen söyleyeyim denemedim. Sadece yak

Kabaklı, havuçlu çörek

Bu tarifte kullanılan kabak, cumartesi neşesinin ilk yemeği kabak kayığında kullanılan kabakların içinden çıkartılmıştır. Elbette kabak kayığı yapmadıysanız da bu çörekten yapabilirsiniz. Malzemelerimiz basit. Kabak, havuç, kabartma tozu, un, zeytinyağı, yumurta, süt ve tuz. Yapılışı malzemelerden de basit. Kabak ve havuçları temizledikten sonra rendeliyoruz. Sonra, burası püf noktası, kabak havuç rendesi karışımını iyice sıkıyoruz. Sıkıp suyunu çıkartıyoruz, kelimenin gerçek anlamıyla. Bu aşamada, karışıma acımadan defalarca sıkmanızı öneririm. Sonra göz kararınca un ve bir paket kabartma tozu ile iki yumurtayı ve zeytinyağını karıştırıyoruz. Rendelenmiş kabak ile havucu bu karışımla buluşturup kıvamına bakıyoruz. Fazla katı olduğunu düşünürseniz süt ekleyebilirsiniz. Bu tarifte ölçüler hep göz kararı olduğu için miktar belirtemiyorum ne yazık ki. Fırın kabını zeytinyağı ile sıvadıktan sonra karışımı kaba döküyoruz. Fırında 170 derecede, 150 ya da 180 olsa ne olacak bilmiyorum, ki

Kabak kayığı

Mutfak konusunda bir iddiam yok. Yemek tarifleri için bu kadar çok sayfa varken, bir iddiam olması anlamsız olur zaten. Sayfamda tariflere yer vermemin sebebi, ileride bu tarifleri okurken, onları yaptığım zamanı hatırlamak. Anıları kalıcılaştırmak bir yerde. Birbirine bağlı üç tarif, bana ileride bu cumartesi sabahını hatırlatacak. Belki sizlere de faydası dokunur. Fazla uzattım gene. Buyurun ilk tarife: baba kıyağı, kabak kayığı Öncelikle malzemeleri sıralayayım: Kabak Mantar Bezelye Kırmızı biber (kapya) Domates (püresi veya salçası da olur. salça kullanırsanız tuz atmayın) Sert peynir (keçi peyniri, hellim olabilir) Soğan, sarımsak Zeytinyağı Karabiber, tuz kabakları hazırlıyoruz iç hazırlama kabaklar hazır Yapılışı hem keyifli hem kolay. Kabakları yıkayıp soymakla işe başlıyoruz. Hemen ardından kabakları ikiye ayırıp, iki yarımın ortalarını boşaltıyoruz. (Kabak içlerini sakın ola atmayasınız. Onlar bir sonraki tarifte kullanılacak.) Bu iş için t

17 Nisan 2013 Çarşamba günü Sayısal Karasal TV Yayıncılığı Paneli

Son dönemlerde blog sayfamda sayısal karasal televizyon yayıncılığı konusunda yazılar yazıyo rdum.  17 Nisan 2013 tarihinde düzenleneceği duyurulan ve yanda afişine yer verdiğim panel, tam da yazılarım üzerine geldi. İlgiyle takip edeceğim bir etkinlik. Elektrik Mühendisleri Odası'nın konuyla ilgili tarafları bir araya getirebilmiş olması büyük bir fırsat. Sanıyorum ki Odanın, son yıllarda, yayıncılık alanında yaptığı ilk etkinlik olacak. Konuşmacılar da çok iyi seçilmiş. Funda hoca hem işin teknik boyutuna hem akademik boyutuna hakim. Ayhan hoca deseniz frekans planını yapan birimin başında, Taha Bey RTÜK Başkan Vekili ve ülkemizde sayısal dönüşümün tüm boyutlarıyla ilgili uzunca süredir çalışıyor, Abdullah Bey ise sayısal karasal sonrası boşalacak frekansları (digital divident) değerlendirecek kurumun (BTİK) ilgili dairesinin (Spektrum İzleme ve Denetleme Dairesi) başında. Son konuşmacı Özgür Coşar ise zamanında EMO dergilerinde (Ankara Şube Bülteni ve Elektrik Mühendisliği) k

Kir, Tarkan Barlas

Neredeyse iki yıl olmuş Huzursuz Ruhlar 'ı okuyalı. Hala aklımda kitaptaki hikayeler. Birbiriyle bir şekilde bağlantılı öykülerden oluşan değişik bir kitaptı. Tarkan Barlas ile tanışmamı sağlayan Huzursuz Ruhlar 'ın ardından Kir'i okudum. Şubat 2012 tarihli birinci baskısı Everest Yayınları'ndan çıkmış. 200 sayfalık roman neredeyse tek oturuşta okunuyor. Kir, günümüz İstanbul'unda geçiyor. Kentin, hep bir yerlere koşturan beyaz yakalılarından, reklam piyasasında çalışan Sadık Bey'in etrafında gelişiyor olaylar. Türlü takıntıları olan, çevresiyle çok ilişki kurmayan birisi Sadık. Birbirinden bağımsız görünen karakterler (Hazım, Zeynep) roman ilerledikçe Sadık'ın yaşamına karışıyor. Roman, ortasından sonra tarz değiştiriyor. Eski hikayeler, yenilerine karışıyor. Sonlara yaklaştıkça sonuç nasıl bağlanacak diye düşünürken, Barlas tüm kurguyu topluyor ve ortaya gene aklımda uzun süre yer edecek bir roman çıkıyor. Kir'de sınıflar arası mücadele sınıf atla

Almanya'da DVB-T ve DVB-T2

16 Nisa n 2013'te DVB-T2 şebekesi kurulmasının ilk adımlarını atmaya hazırlanırken çok çarpıcı bir makale okudum. Almanya'daki gelişmeleri irdeleyen bu makaleden öğrendiklerimi kalemimin yettiğince konu edeceğim. DTT Quo Vadis, Germany as a case study başlıklı makale, Avrupa Yayın Birliği tarafından yayınlandı. Yazarı Ulrich H. Reimers. Makalenin tamamına buradan erişebilirsiniz. Prof. Reimers, 2003 yılında başlayıp 2008 yılında analog karasal yayınların sonlandırılmasıyla tamamlanan DVB-T şebekesinin kurulma sürecini ve izlenme oranlarına ilişkin verileri paylaşara k başlamış makalesine. Özellikle iki Almanya'nın birleşmesi sonrası Doğu'ya Batı'da varolan yayınları hızla ulaştırmak için uydu üzerinden televizyon yayını yaygınlaşmış. Bundan 18-20 yıl öncesi bu süreç ve kablonun yaygınlığı karasal analog yayınları birinci televizyonlardan uzaklaştırmış. Ülkemizde de birinci televizyonlarda karasal analogun payı, en iyimser tahminlerle %20'yi geçmiyor. DVB-T

yeni alacağınız televizyon yeni başlayacak sayısal karasal yayını ek cihazsız alacak mı?

Yandaki görsel Sony KDL-55HX850 model televizyona ait. Görseli, Sony Türkiye web sayfasında görüp yazımda kullandım. Bu model, başka bir çok markanın bir çok modeli gibi, DVB-T2 dahili alıcıya sahip. Peki bunun önemi ne derseniz yazının devamını okumanızı öneririm Blogumu takip ediyorsanız, biliyorsunuzdur. Kasım 2013'te Ankara'da başlayacak sayısal karasal yayın, Mart 2015'te ülkemizde analog karasal yayın kalmayacak.  Evlerimizdeki eski tüplü televizyonların içerisinde tuner adı verilen alıcılar mevcuttur. Bu alıcılar, televizyonumuzun anteni ile elde edilen işaretin ekranda görüntülenmesinde rol oynarlar. Eskiden sadece analog yayın olduğu için televizyonların içerisinde de sadece bu yayınları almaya uygun alıcılar konuluyordu. Analog kablo ve analog karasal yayın izleyen evlerde harici bir alıcı kutuya ihtiyaç duyulmamasının nedeni de buydu. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte artan yayın kalitesi, azalan kapasite sorunlarına çözüm arayışları sonucu televizyon

Tutunamayanlar, Oğuz Atay

Bir kaç tane kitap var. Yıllardır okuma listemin içerisinde yer alan ve bir türlü okuyamadığım. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı bunlardan birisiydi. Üniversitede okuduğum yıllarda derslerin yoğunluğu, kitabın kalınlığı derken hiç elim gitmemişti. Mezun olduktan sonra yüksek lisans, iş telaşları, evlilik, askerlik, çocuk(lar) ... Telaşlar azalmaya, hayat çocuklu olarak "steady state"ine (elektronikte kullanılan bir terim: kararlı hal anlamına geliyor, transient yani geçişken durumdan sonra geliyor)  ulaşmaya yüz tutunca yıllardır istediğim bir şey olan Atay'ın sarsıcı romanını okuyabildim. İyi ki de bu kadar uzun beklemişim. Oğuz Atay İTÜ İnşaat Mühendisliği mezunuymuş. İlk romanı olan Tutunamayanlar 1970'de TRT Roman ödülüne değer görülmüş. 1984'te İletişim yayınlarınca yeni baskısı yapılana kadar pek ilgi görmemiş. Benim okuduğum 2000 yılı tarihli 20. baskısıydı. Başına konulan iki önsözle birlikte 736 sayfalık tek cilt, zaman zaman okumayı zorlaştı

Baş döndüren trafik

Yazının başlığına bakıp güncel siyasi, ekonomik meselelerden bahsedeceğimi sanmayın. Hayata dair bir çok konudan bahseden yazılar yazmakla birlikte bu hayati konulara blogumda hiç değinmiyorum. Başlıktaki ifadeye neden olan okumakta olduğunuz blog sayfasının ziyaretçi sayısına ilişkin sol tarafta gördüğünüz grafik. Günlük ziyaretçi sayısının grafiğindeki bu dalgalanmaya anlamlı bir açıklama getiremedim henüz. Sayının arttığı günler yeni yazı eklenmiş olması bir açıklama olabilirdi mesela. Ne yazık ki böyle bir durum yok. Hatta kimi günler için tersi geçerli. Bu sabahı ele alalım. Erken başlayan bir günde uzunca (2 hafta kadar) bir süredir elimden bırakamadığım Tutunamayanlar'ı bitirmenine heyecanını kahve ile yatırtırmaya çalışırken kendimi klavyenin başında aşağıdaki yazıyı yazarken buldum. Hızımı alamayıp yazıyı uzunca süredir (bu kez gerçekten uzuuun, aylar yıllar gibi) haberleşmediğim arkadaşlarıma e-posta ile gönderdim. Yazının okunma sayısı kaç dersiniz? 2. Yazıyla ifade

short misto non-fat

İlginç bir ülkede yaşadığımı düşünüyorum. Yemeklerden sonra orta şeker Türk kahvesi ile suda eriyen granül kahve dışında çayın hakimiyeti yaşanan bir ülkede kahve zincirleri tutacak deseler inanmazdım. Zaten bu yüzden kimse bana yatırımları konusunda danışmıyor. Bu yatırım işlerinden anlamıyorum. Starbucks'ı, bir kaç gün için gittiğimiz Tayvan'ın başkenti Taipei'de görmüştüm ilk olarak. O tarihte henüz Türkiye'de Starbucks yoktu. Yazının başlığı da kimseye bir şey ifade etmiyordu. Wikipedia bilgilerine göre 2003 yılında ülkemizde ilk dükkanını açan şirketin bugün 130'dan fazla şubesi var. Dünyada ise buradaki bilgiye göre  17000'den fazla dükkanı varmış.  Bir zamanlar kimseye bir şey ifade etmeyen başlık ise bugün benim "Starbucksca" diye adlandırdığım bir dilin pek sık duyulmayan sözlerinden, tercümesi şöyle: çocuk boyu bardakta günün kahvesinden istiyorum. içerisine yağsız süt konulsun. Peki neden pek sık duyulmayan diyorum. Çünkü, kahve ile geç