Ana içeriğe atla

Kayıtlar

RTÜK TV İzleme Eğilimleri Araştırması - 3

2006 ve 2009 sonrası 2012 araştırması sonuçları geçenlerde yayınlandı. İlk değerlendirmelerimi yazdıktan sonra, daha sakin kafayla daha geniş bir değerlendirme yazısı hazırlamak farz oldu. Bu yazı, muhtemelen önümüzdeki günlerde, yeniden düzenlenecek ve zenginleşecek. Blog yazmanın avantajı işte, istediğiniz zaman yeniden düzenle... Öncelikle bu araştırmaların, türünün tek örneği olduğunu ve böyle 3'er yıllık aralıklara yapılmasının önemini vurgulayayım. Bu sayede ülkemizde TV izleme alışkanlıklarının nasıl değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. İsterseniz TV esareti altında geçen süreden başlayalım bu yazıya. Sevindirici sayılar karşımıza çıkıyor. Kırmızı ile gösterilenler, bu arada renk seçimi de doğru olmuş bence, 2006 yılını gösteriyor. Kimilerine göre dünyada en çok TV izleyen ülke olduğumuz, ki aslında bu bilgi hatalıydı o dönemde de, 2006 yılında 5 saat civarındaki esaret süresi, neyse ki önce 4,5 saat civarına ve 2012 verilerine göre 4 saatin altına gelmiş. 

Kıran Resimleri, İnci Aral

İlk baskısını 1984 yılında yapan Kıran Resimleri adlı yarı belgesel öyküleri öyle kolay okunan, kolay hazmedilebilen kitaplardan değil. Uzunca bir süre önce alıp okumaya başlamama karşın bitirmem aylar sürdü. 104 sayfalık kitaptaki öykülerin yarı belgesel özelliklerinden haberdardım ve okumanın kolay olmayacağının da farkındaydım. Ama şu satırları okuyunca kitap elimden düşüverdi: "Dam kızmıştı, ayaklarımız yanıyordu. Evin altındaki odunluğu ateşlemişlerdi. Hepimize şahadet getirttiler, Fate'nin dört yaşındaki oğlunun dili dönmedi. Ağzına kurşun sıktılar..." Aradan aylar geçti. Araya kitaplar, teknik yazılar, seyahatler girdi. Ama Kıran Resimleri'ne elim gitmedi. Sonra dün, kitabı okuyup bir şeyler yazmadan, rüyalarıma giren görüntülerden kurtulamayacağımı anladım. Bir kaç saat içerisinde bitirdim Kıran Resimleri'ni.  Peki rüyalarım düzeldi mi?  Okuduğum kitapları biraz kendime, biraz başkalarına anlatıyorum. Kıran Resimleri'nden kimseye bahsedemedim.

geri sayım sürüyor:18 days 18 hours ...

Kendi imkanlarımla Londra'da düzenlenecek bir etkinliğe katılacak olmanın heyecanını duyuyorum. Bundan, çok değil, iki yıl önce gene bir mayıs gününde şöyle yazmışım: "Bu arada merak edenler olabilir düşüncesiyle açıklayayım Connected TV Summit , bu yıl ikincisi gerçekleştirilen bir etkinlik. Londra'da yapılıyor ve katılımı epey bir sterlin. Benim o parayı ödeme olanağım yok. İstanbul'da gerçekleşse bir şekilde yol parasını denkleştirip, katılımı ücretsiz sağlamanın yollarını bulup katılıyorum. Ancak aynı şeyi Londra için sağlamam olanaksız. Bu durumda olanları düşünerek belki de, etkinliği düzenleyen kuruluş önceden kayıt yaptırmanız durumunda ücretsiz online izleme şifresi veriyor. Bu şifre ile tüm sunumları ücretsiz izleyebiliyorsunuz. Etkinlikte fiziksel yer almanın getirdiği kişisel tanışıklık gibi şeylerden mahrum kalsam bile, başka türlü hiç haberdar olamayacağım konuları duymak/görmek güzel. Ne diyeyim, darısı ülkemizdeki etkinliklerin başına..." Ya

RTÜK, TV izleme eğilimleri anketinin üçüncüsünü yayınladı.

Yandaki fotografla yazının ilişkisini kuramamış olabilirsiniz. Şöyle bir ilgisi var. Televizyon karşısında beyninizi dinlendirmeye bırakacağınıza, kedi gibi bir güneş bulup bedeni dinlendirebilirsiniz. Kendisi Viyana'da yaşayan bir kedicik. Halen hayatta mı bilemiyorum. Fotografı çekeli epey zaman oldu... Gelelim başlığa ve yazıya... En son 2009 yılında yayınlanan RTÜK TV izleme eğilimleri araştırması / anketinin 3. iki gün önce açıklandı. Araştırmanın tam metnine  buradan  erişebilirsiniz. 17 Nisan 2013 tarihinde EMO Konferans Salonu'nda gerçekleşen ve benim de konuşmacısı olduğum  panelde  de dile getirdiğimiz TV yayınlarına erişim konusundaki bilgi eksikliği bu araştırma ile giderilmiş. Araştırmadaki bilgilere göre TV yayınını uydu üzerinden izleyenlerin oranı %72, analog karasal (normal anten) ise %17.  Kimi meslektaşlarım bana kızsalar bile gene işi paraya bağlayacağım. Çünkü bu rakamlarda bir sorun var. %17'ye düşmüş bir izlenme oranına 10 yıl için 50 milyon TL n

Paris fotograflar

Blog sayfamda etiketleri kullanırken cimri davranıyorum. Yazar adları dışında, 10-15 yazı yazmayacağım konular için ayrı etiket kullanmıyorum ve bildiniz, Paris ile ilgili kafamda epey yazı var. Bunlara başlamadan önce bir kaç fotograf ve kısa kısa Paris gezisi: evet ikizlerimizle birlikte gittik. kendileri haziran 2009 doğumlu. hayır zor olmadı. kendi ifadeleriyle "artık bebek değiliz, abla olduk" Studios Paris adlı şirketin Vue Imprenable (muhteşem manzara) adlı evinde konakladık. Rezervasyonu booking.com üzerinden yapmıştık. Montmarte'de yer alan "evimiz" Paris standartlarına göre büyükçeydi (70m2). İki oda (birisine salon derseniz 1 + 1) mutfak, banyo tuvalet ve bolca gömme dolaplı, 5 katta sevimli bir ev.  Evden Concorde meydanına, Louvre müzesine, Zafer Takı'na yürüyerek gidilebiliyordu.  çocukla gideceklere evde konaklamalarını hararetle öneririm. ev düzeninin devam ediyor olması gezinin huzuru için önemli. Paris Disneyland, bu y

1 mayıs çiçeği, Paris, Magdalalı/Mecdelli Meryem

Yazacak çok şey var, olmayan ise zaman. Onu da bulana/ayarlayana kadar bir kaç fotograf koymalı dedim. 

bölgesel lisans ulusal lisanstan pahalı olur mu?

Türkiye, kendine has dinamikleri olan bir ülke. Bu kendine haslığının son göstergesi, RTÜK'ün bir süredir devam eden karasal sayısal televizyon lisansları ihaleleri. Yazılarımı okuyan kimi meslektaşlarım konunun "para" boyutuna fazlasıyla odaklandığımı, aslında ihale edilenin "kapitalizmi yeniden yaratmak" amacına hizmet eden "televizyon" lisansı olduğunu ve benim bu durumu es geçtiğimi söyledi. Eleştiri ve tespit yerden göğe kadar doğru ve yerinde. Ancak, bu eleştiriye karşılık konuyu sosyal / toplumsal açılardan ele alacak birikimim olmadığından bir kez daha işin teknik / ekonomik boyutunu değerlendireceğim. Şu kadarını söylemekle yetineyim. Televizyon, "rızanın inşaası"nın en sadık hizmetkarıdır. Son dönemdeki "açılım" süreçlerine, kullanılan dile ve seçilen tabirlere bakarsanız bu "rızanın inşaası"nın somut örneklerini görebilirsiniz. Bir gün kendimi yeterli görürsem, bu konuyla ilgili de yazmak isterim. Bu aralar i

artık benim de bir portrem var

Çene kısmı dışında bana epeyce benzeyen bir portre oldu. Sokak ressamına çocukların portrelerini yaptırdıktan sonra ve özellikle ikinci portre, modeline hiç benzemeyince, aslına bakarsan çocuk portresi yapmak çok zordur. bu gerçeği Picasso da itiraf etmiştir deyip çok karakteristik bir yüzün var. Senin de portreni yapayım sözlerini kıramadım. Bir yanda 1 mayısı Paris komünün son kalesinde karşılamanın heyecanı, bir yanda komünden geriye neredeyse hiçbir izin kalmamış olmasının hüznü, yazarınız bir haftalığına Paris'te.  4 yaşına yaklaşan ikizlerle Paris, elbette klasik turlarla ilgisi olmayan bir programa sahip. İlk gün Paris disneyland, ikinci gün bebek müzesi, sonraki günler, neredeyse adım başında karşımıza çıkan dönme dolabı molalarıyla başka bir Paris. Fotograflar ve izlenimler ilerleyen günlerde...

Kendine yatırım yapmak

Blogumu takip edenler bilir, televizyon izlememesine ve hatta izlenmesini önermemesine karşın televizyonu daha ilgi çekici daha izlenir kılmayı amaçlayan teknolojilerle ilgilenen birisiyim. İşin üzücü yanı, bu teknolojik gelişmeler çoğunluğun daha televizyon bağımlısı hale gelmesine aracı olurken beni heyecanlandırıyor. OTT, etkileşimli televizyon, ikinci ekran uygulamaları hep bu heyecan verici teknolojilerden. Yazının başlığı ile buraya kadar okuduklarınızın ilgisini kuramamış olmanız doğal. Lafı uzatıp duruyorum. Eğer sector çalışanlarındansanız muhtemelen bilirsiniz. Bizim sektörün iki büyük fuarı ve birden fazla sayıda konferansları vardır. Henüz ne IBC'ye ne NAB'ye gitmedim. Yakın zamanda gitme olasılığım da görünmüyor. Ancak, konferansların İstanbul dışında olanlarını takibe başlıyorum bu yıl itibariyle. Bu konferanslara, benim için epey yüksek olan, katılım bedeli bulunuyor. Neyseki etkinliklerin düzenleyicileri, benim gibi teknoloji blogu yazarlarına yönelik bir kon

Angora Cafe Bistro, Etimesgut

Hem Eskişehir yolu, hem de İstanbul yolunu kullanarak ulaşılabilen bir ilçe Etimesgut. İlçe dediysem öyle merkeze uzak bir yer değil. Kızılay'a ortalama 20 km mesafede. Bu şirin ilçenin Hükumet Konağı yenilendi. Sanırım henüz resmi açılışı yapılmamış olsa bile daireler, yeni binalarında hizmet veriyor. İşte yenilenen Hükumet Konağı'nın yanıbaşındaki sokakta yer alıyor Angora Cafe Bistro.  Girişine bakınca, mekanın büyüklüğü konusunda hatalı fikirler edinebilirsiniz. Arkaya doğru uzayıp genişleyen Angora'da hem atıştırmalıklar hem de yemek servisi var. Son zamanlarda kahvaltı için tercih ettiğim mekan, kablosuz internet hizmeti de sunuyor. Fiyatları hesaplı, servisi hızlı, sundukları lezzetli. Yolunuz Etimesgut'a düşerse, soluklanmak için bahçesinde oturabilirsiniz.  İstasyon Mahallesi 2306. sokak no:5 Etimesgut / ANKARA tel: (312) 244 14 46-47

başdöndüren trafik - 2

Blog sayfamın ziyaretçileriyle ilgili bildiklerimle bilmediklerimi kıyasladığımda, sanırım bilmediklerim epey ağır basıyor. Sayfanın ziyaretçilerinin nerelerden geldiklerini, hangi saat dilimlerinde ziyaret ettiklerini, ortalama ne kadar sayfamda kaldıklarını, hangi arama kelimeleriyle sayfama ulaştıklarını, bulundukları ülkeleri, kullandıkları işletim sistemlerini ve tarayıcılarını biliyorum mesela. Ancak, ziyaretçiler konusunda en önemli bilgi olan bu sayfaya neden geldiler ve neden yeniden gelmiyorlar sorusunun yanıtını bilmiyorum. İşin doğrusu takip ettiğim sayfaları düzenli ziyaret eden birisi olduğum ve böyle sadık okuyuculara sahip olmadığım için dertleniyorum epeydir. Dertlendiğimi fark ettiğimden bu yana, sadık okuyucu oluşturmanın yöntemlerini arıyorum.  Henüz bulamadım. Bilen, bulan varsa ve paylaşırsa çooook çok memnun olurum...

Otomobilli Yaşam / İlya Ehrenburg

Bundan yaklaşık 100 yıl önce (1928) yazılmış bir romanı okurken, günümüzde de değişen çok az şey var diyor olmak ne kadar acı. Paris'te geçen roman, sağlam bir kapitalizm eleştirisi. Otomobili oluşturan süreçleri, bölümler halinde işlemiş Ehrenburg. Otomobilin doğuşu, yürüyen bant, otomobil lastikleri, bir şiirsel arasöz, benzin, borsa ve yollar başlıklı bölümlerden oluşan Otomobilli Yaşam aslında tam roman sayılmaz. Şemsa Yeğin çevirisiyle 1984 yılı Oda Yayınları'ndan çıkan romanın başında yazarın notu şöyle diyor: Bu kitap bir roman değil, zamanımızın bir güncesidir. Kahramanlar birer düş ürünü olmadığı gibi, öykü de, yazar tarafından uydurulmuş değildir. Ancak yazar, kahramanlardan hernagi birinin resmi açıklamalarına bağlı kalmaktana, bu kişilerin hareletlerini kendi açıklamarıyla yansıtmayı seçti; böyle bir seçim yapabilme hakkını kendinde bulmaktadır.  Tür olarak, belgesel roman diyebileceğimiz Otomobilli Yaşam, 2000 yılında Ve İnsan Otomobili Yarattı adıyla yeniden T

İzmir'in kitap dolu günleri

2008 yılında, mutlu bir tesadüf sonucu, benim de katılma olanağı bulduğum TÜYAP İzmir Kitap Fuarı yarın kapılarını açıyor. 20-28 Nisan 2013 tarihleri arasında, İzmir'de yaşayanlar kitapla buluşacak. Bursa, İstanbul ve İzmir'de TÜYAP'ın kitap fuarlarına katılıp yıllar öncesinde Ankara'da düzenlenen fuarları anmamak olmaz. Benim üniversitede okuduğum yıllara denk geliyor, TÜYAP'ın Altınpark'ta düzenlediği kitap fuarları. Günümüzde İstanbul, Bursa, İzmir, Antalya, Çukurova ve Diyarbakır'da kitap fuarları düzenleyen TÜYAP'a bir çağrı da buradan yapmış olayım. Yazarlarla okurların en önemli buluşma noktası olan fuardan Ankara'da yaşayanları yoksun bırakmayın lütfen.  Fuarın onur konuğu Ahmet Cemal. Etkinlik programı dopdolu görünüyor. Söyleşiler, imza günleri, paneller birbirini kovalıyor. İzmir'de yaşıyor olsaydım muhtemelen bir hafta izin alıp fuarı doyasıya yaşardım. Kültür parkta 11-20 saatleri arasında (kapanış günü 11-19) ziyaretçilerini