Ana içeriğe atla

Kayıtlar

artık alan adıyla varolan bir blog: SadeceOzgur.com

Evladım desem yeridir. Dile kolay 18 yaşına basıyor bir kaç gün sonra. Sevgili SadeceOzgur artık rüştünü ispat edecek... Bu mutlu gününde ona bir hediye vermek gerek dedim. Kardeşi TVTechTR kendi alan adına sahip olunca, SadeceOzgur'e de babası bir alan adı hediye etti... Hayırlı ve de uğurlu olsun inşallah... İlk yazım Kasım 2004 tarihli Tenedos Kafe yazısı. Ne yazık ki Tenedos Kafe uzunca bir süredir yok hayatımızda. Gerçi bir seneden fazladır, biz de yokuz Başkent'te... Hayat değişiyor. Hayat güzelleşiyor... Hayat.... İyi ki var, dedirtiyor... Hayat... Neyse ki yapmışım / söylemişim / açılmışım.... Dedirtiyor... Hayat,  Keşke dedirtmesin... Gerisi halloluyor....

bir kez daha IBC günleri yaklaşırken

Artık rüştünü ispat edecek, 18 yaşını doldurmasına bir hafta kalan bir blog babasıyım.  Blog yazmanın en iyi yanı, online bir arşive sahip olmak. 2004 yılından beri yazıyorum. Blogger istatistiklerine göre hâli hazırda okumakta olduğunuz 1669. yazım. Bunların 21 tanesi, an itibariyle yayından çektiğim ancak silmeye de kıyamadığım eski yazılarım. 363 adet teknik etiketli yazı var blogda. Bunların büyük bölümü sayısal karasal yayıncılık ile ilgili, ki çoğu sayısal karasal televizyon yayııncılığını irdeliyor.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim başlığa. 2020 ve 2021 senelerinde COVID 19 pandemisi nedeniyle online olarak düzenlenen Uluslararası Yayıncılık Fuarı ve Konferansı, bu sene yüzyüze gerçekleştirilecek. 2015 yılından yılında ilk kez katıldığım etkinliğe 2018 'in ardından, son dakika bir terslik çıkmaz ise, üçüncü kez katılacağım inşallah. İlk sene tecrübesizlik nedeniyle beklediğimden verimsiz geçen IBC ziyaretim 2018'de çok daha planlı hareketlerim sa

Radyo hâlâ gerekli mi? Uygulamalar bize yetmez mi?

Sorunun yanıtını baştan vereyim, yazının devamını okumak istemeyenleri düşünerek: Kesinlikle hâlâ hatta belki eskide olduğundan bile fazla gerekli... Artık yanıtı verdiğime göre yazıyı burada bitirebilirim. Şaka elbette, bu kısa ama gereksiz espriden sonra izninizle neden hâlâ ve hatta belki eskide olduğundan bile fazla gerekli olduğunu açıklamaya başlayabilirim. Öncelikle uygulama üzerinden dinlenilen müzik ile radyo yayınlarının elma ve armut olduğunu belirterek söze gireyim. Hatta belki elma ile uçak bile olabilir. O kadar birbirine benzemez iki şey. Tek ortak yönleri ikisinde de ses dosyalarının kulaklarımıza ulaşması. Radyo yayıncılığını sadece bestelerin ardı ardına çalınarak dinleyiciye ulaştırılan ve araya alınan reklâmlarla finanse edilen bir ticari işletme olarak düşününce aslında uygulamalar ile radyo yayıncılığının aynı olduğu düşünülebilir.  Oysa radyo yayıncılığı tek noktadan çok noktaya yapılan bir "yayın"dır. Tek noktadaki verici aracılığı ile alıcı sayısından

Ali Bey

Aşağıda okuyacağınız öykü denememi 2019'da yazmaya başlamıştım. Her ilk roman / öykü gibi yazarın kendi hayatından izler taşıyan bu ilk metni eleştirel gözle okuyup, yorumlarınızı paylaşmanızı diliyorum. Kim bilir belki ileride,  evet evet ilk yazdığı Ali Bey adlı öyküyü okumuş ve hatta yorumumu yazmıştım. Şimdi ünlü bir yazar olduğuna bakma, o zaman yorumda yaptığım eleştiriyi dikkate almasaydı bu kadar çok dile çevirmezlerdi yazdıklarını,  dersiniz :)  ALİ BEY Ali Bey, iki çocuklu, orta yaşlı, dökük saçlı ve az göbekli bir ademoğlu. İşe gidiş ve eve dönüş saatleri değişmeyen, her sabah aynı duraktan bindiği servisten her akşam aynı durakta inen, masa başında bir takım yazıların hazırlamasından ibaret beklentileri,  büyük başarı  ile karşılayan Ali Bey, hep dertlenip durmasıyla ünlü. Bugüne kadar dertlenip durduğu konuları/sorunları değiştirmek için bir önerisini duyan olmamış. Ali Bey, hep erteleyip durduğu şeylerin büyük çoğunluğunu  zamansızlık  yüzünden yapamadığını düşünür. A

Maviyi Toplamak / Lois Lowry

2019 senesinin son günlerinde bloga eklenen Seçilmiş Kişi adlı romanın devamı olan Maviyi Toplamak'ı sonunda bitirdim. Lois Lowry'nin romanı, dörtlemenin ikincisi. 205 sayfalık romanın çevirisini Duygu Kayadelen yapmış. Arkadaş Yayınevi'nin Arkadaş Gençlik dizisinden çıkan eseri 2005 tarihli ilk baskısından okudum.  İnternetteki kitap satış sitelerinden baktığımda Seçilmiş Kişi, Maviyi Toplamak, Mesajcı ve Oğul adlı dört romandan oluşan serinin Mesajcı dışındaki üçünü okudum. Maviyi Toplamak'ı okumadan Seçilmiş Kişi ve Oğul'u okumanın yeterli olacağını düşünüyorum.  Maviyi Toplamak'ın kasvetli bir havası var. Bir gençlik romanı için fazla kasvetli. Konusundan bahsetmek gerekirse; dışa kapalı, bir konsey tarafından yönetilen, çoğunluğu mutsuz ve sefalet içerisinde yaşamını sürdürmeye çalışan insanın arasında özel yeteneklere sahip bir kaç çocuğun öyküsü denilebilir. Yönetici konseyi kim seçmiş, insanlar neden onların kurallarına uyuyor, herşeyin yok olmasına seb

AZ / Hakan Günday

Nevzat Çelik'e ithaf edilmiş Az, Hakan Günday'dan okuduğum ilk ve bugüne kadar ki tek eser. İşin doğrusu romanı okuyalı epey zaman oluyor, ancak bugün fark ettim ki romana dair notlarımı bloga eklememişim. Geç olsun, güç olmasın diyerek, yeniden gözden geçirdiğim Az'a dair notlarımı ekledim... Nisan 2011 tarihli Doğan Kitap'tan çıkan ilk baskısından okumuştum Az'ı. 355 sayfalık roman, etkileyici ve sarsıcı bir giriş ile başlıyor. Bir o kadar sıradışı kurgusu ile ilerliyor. Öyle çok konuya / olaya göndermeler yapılıyor ki romanda, okurken yer yer yorucu oluyor.  Aynı isimli farklı kaderli iki karakterin birbiriyle kesişmeyen ama teğet geçen yaşamlarını anlatıyor Az. A'dan Z'ye diye de okunabilir bu isim ya da kelimenin gerçek anlamıyla yetersiz olarak da. Derda'ların birbirine teğet yaşamları romanın finalinde buluşuyor.  Hakan Günday Tutunamayanlar'a hayran bir yazar büyük olasılıkla. Az'da Tutunamayanlar'a gönderme çok. Bir bölümünün el y

İstanbul İstanbul

Neredeyse bir sene oldu İstanbul'a taşınalı. Zamanında bu blogda Ankara'ya aşkını ilan eden birisi için aşkından ayrılmak kolay olmadı elbette :) Her iki şehirde de yaşamış ve beni 35 senedir tanıyan bir arkadaşım, ilk altı ay ne yaptım da geldim buraya diyeceksin, ikinci altı ay sevmeye başlayacaksın, sene dolunca ise Ankara'da deniz yok ama abi ' yi duyarız senden demişti. Haklıymış.  Bir yanıyla kalabalığı, hemen her saat hemen her yerinde trafik sıkışıklığı, kafelerden kiralara neredeyse her harcama kaleminde Ankara'dan en az %50 daha pahalılığı ile insanı yaşamdan bezdirmeye kararlı bu şehir bir yanıyla da her köşesinde ayrı yaşanmışlıkların izlerini taşıyan sokakları, imparatorluklara başkentlik yapmanın getirdiği ve ne kadar azalsa da hâlâ etkisini ve varlığını ısrarla sürdüren çok dilli / çok kültürlü yapısı ile insana yaşam enerjisi veriyor. Belki bu bezdirme - enerji verme dengesinin hangisi ağır basıyorsa şehri de öyle algılıyor insan.  İşe ulaşım için

Kör kedi ile yaşamak

Hayatımın uzunca bir süresini kedilerle birlikte yaşadığım evlerde geçirdim. Aslına bakarsanız yirmili yaşlarımın ortalarından itibaren evimizde hep kedimiz, bazen kedilerimiz oldu. Ancak geçtiğimiz bahara kadar hiç kör kedimiz olmamıştı. Boncuk diye seslendiğimiz kediciği ÇakBiPati adlı Instagram hesabının paylaşımıyla fark ettik. Gayrettepe taraflarındaki bir veteriner kliniğinin bahçesinde mutlu mutlu yaşayan, koşup oynayan bir bebek iken geçirdiği viral bir hastalık sonucu iki gözünü de kaybetmiş. Kliniğin vicdanlı sahipleri ve çalışanları hem bakımlarını yapmışlar hem de geçici koruma altına almışlar. Evimizi paylaşmaya başladığımızda herkesten ve her şeyden korkan, ürkek, sessiz bir yavrucaktı. Eve ilk geldiği günden itibaren uzunca bir süre etrafı koklamaktan burnu düşecek sandık. Mekânın haritasını çıkartmaya çalıştığını sonra fark edebildik. Nitekim, bir süre geçince, ki sanırım bir kaç hafta sonunda, ne ürkekliği kaldı ne koklamaları. Boncuk ile yeni tanışanlar görmediğine, h

Teknik etiketli yazılar bitti mi?

Pek kıymetli okurum. Seneler sonra görüştüğüm arkadaşımın, bloga pek sık yazmıyorsun artık , sözünün de verdiği coşkuyla, teşekkürler Belgin, yazıları sıklaştırmaya başlıyorum. Okuduğum kitapların notlarını zaten ekliyordum, gecikmeli de olsa. Ancak teknik etiketli yazıları uzunca bir süredir ihmal etmiştim. Öncelikle bir nerede kalmıştık yazısı: Blogun takipçileri ve benim de üyesi olduğum e-posta gruplarındaki dostlar hatırlayacaktır seneler seneler boyunca sayısal karasal televizyon , sayısal radyo diye yazıp durdum. Bugün için ülkemizde frekans tahsis ihaleleri yapılmış ve kullanıma sunulmuş sayısal radyo ve televizyon şebekesi yok. Deneme amaçlı olarak başlatılan ve hâlâ deneme amaçlı diye sürdürülen sayısal radyo yayınları kimi şehirlerde mevcut . Avrupa'da FM yayınlarını sonlandırma kararı alan ülkeler oldu. FM yayınlarını sonlandırmasa bile neredeyse tüm Avrupa'da nüfusun büyük bölümünün erişebildiği sayısal radyo şebekesi kuruldu . Avrupa'da FM şebekesinde yayın

Uzunca süren ayrılık sonrası yeniden merhaba

O kadar uzun zaman oldu ki, artık gelmeyecek zannetmeye başlamıştım. Oysa senelerdir bir görünüp bir kayboluyordu. Bu kez ayrılığı gereğinden uzun sürdü. Onu suçlamıyorum. Hiç sevmediği bir çok şey geldi başına. Hayatında değişik olsun istemezdi meselâ. Hem iş yeri hem yaşadığı şehir değişti aynı anda. Plansız, habersiz denecek kadar kısa sürede bir de.  Şehirde dolaşmaya, Ankara sokaklarını arşınlamaya bayılırdı. Artık Ankara'dan 450 km uzaktaydı. Arada gitse bile ne Ankara eskisi gibi ne de kendisi. Sinema, tiyatro, bale, opera desen yok pandemiydi yok uzaktı yok trafikti...  Her zaman yaptığı gibi yaptı gene. Birden ortaya çıktı. Eski neşesi, susmak bilmeyen çenesi ve eksilmeyen enerjisiyle.  Hoşgeldin, keyifli yanım... Özlemişim seni...

İnferis / Mahfi Eğilmez

İnferis çok farklı bir roman. Farklılığı öncelikle yazarından başlıyor. Mahfi Hocam romanda anlattığı, tamamen kurgusal olduğu eserin başında belirttiği, yolsuzluk -  usulsüzlükleri profesyonel kariyeri boyunca incelemiştir muhtemelen. Bir yerde mesleği boyunca benzerlerine şahit olduğu olayları roman kurgusuna dökmüş Mahfi Hocam. Elbette romanın tamamen kurgusal olduğu gerçeğini bir kez daha vurgulamakta yarar var. Heyecanı son sayfaya taşımak, polisiye romanlar için bir başarı kriteriyse İnferis bu kriteri sağlıyor. Karakterlerin inandırıcılığa da yerinde. Google haritalardaki konum geçmişi gibi yeni teknolojilerin romana eklenmesi de güzel olmuş. Ancak sayfa aralarında verilen sanatsal - kültürel bilgiler eklektik kalmış. Bir de komiserin Almanya'daki akrabaları ziyareti meselesi var. Neyse, o sorunu da siz romanı okuduktan sonra konuşuruz. Sadece şehirlerin isimlerine dikkat edin deyip, bu keyifli roman için Mahfi Hocam'a teşekkürlerimi sunuyorum.

Sahte Sultan / Mahfi Eğilmez

Asıl mesleği dışında işlerle ilgilenen kişilere hayranım. Mahfi Hocam bu tür kişilerden. İnferis adlı romanını ilgiyle okumuştum. Bu yazıyı hazırlarken İnferis'e dair bloga bir şey yazmadığımı fark ettim. Bu yazının ardından yapacağım ilk iş İnferis notunu eklemek.   Sahte Sultan adlı romanının çıktığını görünce hemen alıp okudum. Benim okuduğum 3. baskısıymış, demek ki çok da hemen olmamış :) Sahte Sultan'da İnferis'teki karakterleri görmek mutlu etti. Yarım kalan hikâyenin, Murat ve Rüya karakterleri, devamını okumak özellikle. Yarım kalan aşk hikâyeleri hep üzer beni, nedense. İnferis gibi bu da bir polisiye. İlk romanda çokça çay kahve içilmesi eksisözlük kullanıcılarının takıldığı bir konuydu. Bu kez ise şarap içmelere takılacaklardır. Bence kurgu başarılı, ilk romandaki gibi. Mahfi Hocam'ın bloguna yorum olarak da yazdığım, Ahmet Ümit'in Komiser Nevzat karakterine benzer maceradan maceraya koşacak bir Murat - Rüya ikilisinin doğuşuna şahitlik mi ediyoruz acab

Sultan Hamid Düşerken/ Nahid Sırrı Örik

Zülfü Livaneli'nin Kaplanın Sırtında adlı eserini satın aldığımda Sultan Hamid Düşerken'in yarılamıştım. Örik'in romanının kalan yarısını, bir günde okuduğum Kaplanın Sırtında'dan sonra bitirdim. Eğer fırsatınız olursa sizlerin de her iki eseri okumanızı dilerim. Böylelikle gerçek anlamda bir tarihi roman ile tarihi roman olarak yazılmaya çalışılmış ancak anıların arka arkaya dizilmesinden öteye gidememiş bir eser arasındaki farkı çarpıcı bir şekilde görmüş olursunuz.  Nahid Sırrı Örik hak ettiği ilgiyi görememiş yazarlarımızdan. Osmanlı'nın son dönemlerinde doğmuş, farklı okullarda okumuş, farklı meslekler denemiş sonunda yazarlıkta karar kılmış. Sultan Hamid Düşerken adlı eseri 1947 yılında yazmış. Benim okuduğum metin günümüz diline sadeleştirmesi yapılmamış hâliydi. Kimi sözcükleri anlamak biraz zor olsa da metnin aslını okumayı her zaman tercih ediyorum.  Gelelim romana, öncelikle tarihi kişilerle kurgu karakterleri bir roman potasında eritmek nasıl olur sorusu