Ana içeriğe atla

Kayıtlar

yeni yazı dizisi: Medya - ilk tanıtım yazısı

Çalışma hayatımın son yirmi beş senesi TRT'de geçti. Yayıncılığın teknik süreçlerinin neredeyse tümünde çalıştım. Bilgi işlemde ağ yöneticiliğinden yazılım geliştirmeye, rejide teknik yönetmenlikten sistem yöneticiliğine, stüdyo planlamada farklı projelerde görev aldım. En uzun çalıştığım birim ise araştırma geliştirme oldu. Sanırım bana en çok uyan birim de Ar-Ge'ydi.  Bu geniş yelpazedeki görev ve sorumluluklar sayesinde medya dünyasını sadece teknik süreçleriyle değil, bütün olarak değerlendirecek bir birikim edindim.  Nisan 2023 tarihinden itibaren çalışmakta olduğum işim ise, kanallara hizmet üreten yapım şirketleri boyutunu, oradaki iş akışını göstermesi bakımından ilgi çekici.  Bir önceki yazımda klasik TV bitecek dememin sebebi biraz da masanın bu tarafındaki gözlemlerim.  Büyük bir TV kanalıysanız kendi içeriklerinizin, en azından bir bölümü, üretimini de yaparsınız. Program sonlarında akan "roll caption"ların sonunda X Kanalı İç Yapımlar gibi bir ibare göste

klasik TV bitiyor

Dile kolay tam yirmi beş sene medya dünyasında çalıştım. 31 Mart 2023'te emekli olsam da 3 Nisan 2023'ten itibaren gene medya dünyasında çalışmaya başladım. Kısacası çalışma hayatım bu dünyanın içinde, merkezinde geçti. Seneler öncesinden başlayarak, zaman zaman yazıyorum, klâsik TV bitecek diye. Konu ile ilgili ilk yazım 10 sene önce... Daha OTT nedir bilinmezken IPTV bitiyor diye yazan da bu bloğun mütevazı yazarı. Önceki yazılarımda belirtmiştim, insanlar artık doğrudan içeriği takip ediyor diye. Kimse ana akım TV kanalını izlemiyor aslında. İzlediği, o kanaldaki bir program. Onu da eskisi gibi yayınlandığı an değil, belki aylar belki yıllar sonra izliyor. Peki böylesi bir dünyada tek işlevi farklı içerikleri farklı kaynaklardan derleyip 24 saatlik bir akış içine yerleştirerek bunu farklı platformlarda 7x24 yayınlamaya dönmüş klâsik TV kanallarına ihtiyaç sürüyor mu? Başka bir deyişle bu kanalları sürdürmek için ekonomik iş modeli varlığını sürdürüyor mu? Bana kalırsa sorunu

Gece Lambalarının Işığında / Kâmuran Şipal

Almanca'dan yaptığı Hermann Hesse ve Franz Kafka çevirileri ile tanıdım Kâmuran Şipal'i. Kadir Has Üniversitesi'nin açık raf sistemli kütüphanesinde dolaşırken Şipal'in kendi yazdığı öykülerinin de olduğunu görünce çok şaşırdım. Kâmuran Bey'in kendi kaleminin nasıl olduğunu merak ederek, kitabı ödünç aldım.  Gece Lambalarının Işığında adlı eser, Şipal'in daha önce farklı tarihlerde ve kitaplarda yayınlanan öykülerini bir araya getirmiş. Öykülerin tarih sırasıyla, bir arada yayınlanması sayesinde yazarın edebi yolculuğunu izleyebildim. İlk dönem öykülerinde varoluşçu çizgi çok baskın. Öyküler bir yere bağlanmadan bitiyor, olaylar değil durumlar anlatılmış. Metinler, cümleler gibi kısa. Dil, son derece duru, süsten ve abartılı betimlemelerden azade. Seneler geçtikçe öykülerde aynı kalan bu dil tercihi, okumayı daha keyifli hâle getirmiş bence.  Son dönem öyküleri ise biraz daha uzatılsa kısa roman olarak bile değerlendirilebilecek türde. En beğendiğim öykü Sizin E

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır / Ece Temelkuran

Ece Temelkuran'ın şiir - metin türündeki eseri Bütün Kadınların Kafası Karışıktır'ı Mart 2021 tarihli 16. baskısından okudum. Hem  eseri okurken hem bitirdiğimde aynı şeyi düşündüm, tek kişilik bir oyun olarak sahnelense keşke.  Sonra, bu yazıyı hazırlamak için bilgisayarı açıp, az önce okuduğunuz ilk paragraf yazdıktan sonra acaba benim gibi düşünen olmadı mı hiç diye google'a sordum. Gördüm ki tek kişilik olmasa bile tiyatro oyunu hâline dönüşmüş ve sahneleniyor.  Ece Temelkuran benimle yaşıt sayılır. 1980 darbesinde 6-7 yaşında olan bizler iki arada bir derede kuşağı olarak yaşadık. Büyüklerimiz 80 öncesi mücadeleyi yaşamış, küçüklerimiz yeni dünya düzenini benimsemiş ama biz iki ne ilkini yapabilmişiz ne ikincisini içimize sindirebilmişiz.  Temelkuran, "peçete koleksiyonu yaptığımızdan beri kadınız" ilk cümlesi ile başlamış eserine. Benim de peçete koleksiyonum vardı ama kadın değildim, hâlâ değilim. Bu durum hem kafamı karıştırdı hem esere mesafeli yaklaşmam

Önümüzdeki yaz boyunca SadeceÖzgür'de okuyacaklarınız

Pek kıymetli okurum, Bu paylaşım sana yönelik gibi görünse bile aslında kendime hatırlatma niyetiyle yazıldı. Biliyorum ki bu iletiyi okuyan hiç kimse, Temmuz ayında televizyon ekranı tasarımı üzerine bir yazı yayınlanacağını öğrenip, Temmuz ayında bu bilgiyi hatırlayıp, bakalım ne yazmış Özgür diye bloga gelmeyecek. Dediğim gibi, kendime notları sizlerle paylaşıp, hep şikayet ettiğim ancak değiştirmek için hiç çaba göstermediğim üşengeçliğimden kurtulabilme aracı. Düşünüyorum öyleyse varım sözünü üşeniyorum öyleyse yarın diye çeviren bir tişörtüm bile var. Lafı fazla uzatmadan gelelim yaz aylarının konularına: Her ay enaz iki yeni kitap notu eklenecek. Bugünden belli olanları sıralayayım: Kâmuran Şipal / Gece Lambalarının Işığında - Toplu Öyküler Ece Temelkuran / Sinyorita Biz Burada Devrim Yapıyoruz. Prof. Dr. Asker Kartarı / Kültür, Farklılık ve İletişim - Kültürlerarası İletişimin Kavramsal Dayanakları Gül Işık / İspanya: Bir Başka Avrupa Her ay İstanbul'da pek bilinmeyen b

Sosyal medyada SadeceOzgur

Farklı tarihlerde yayınladığım benzer başlıklı yazılar var(dı) blogda. Bulabildiklerimi sildim. Karakterimden ötürü sanırım, bir yerlerde fazla duramıyorum. Hâl böyle olunca, sosyal medya hesaplarım başlıklı yazıların geçerliliği kalmıyor bir zaman sonra.  Bu kez de muhtemelen farklı olmayacak ama gene de epeydir böyle bir paylaşım yapmadığımı görünce, güncel adresleri vereyim dedim: Facebook   Instagram   Youtube   LinkedIn   Google Maps

Bir yıl daha biterken

Ömrümün bir senesi daha bitiyor. 18 seneden uzun süredir blog yazınca, dönüp ne yazdığına bakabiliyor insan. Sanırım pek takipçisi olmasa da hâlâ yazmayı sürdürmemin en temel nedeni bu, kişisel arşiv. Yarım asırlık insan olacağım pek yakında. Kalan ömrüm, büyük olasılıkla, yaşadığımdan kısa. Yani ömrü bir maça benzetirsek, ikinci yarı çoktan başladı muhtemelen. Elbette ne kadar yaşayacağımızı bilemediğimiz gibi ne yaşayacağımıza dair de bilgimiz yok. Ancak hevesimiz olabilir.  Kalan ömürde neler yapmak isterim diye bir düşündüm bu sabah, dışarıda horoz ötüşleri, köpek havlamaları ve en baskın olan, kuş cıvıltıları eşliğinde bir İstanbul sabahında: Medya dünyasına yönelik teknolojik gelişmeleri takip etmek,  Öğrendiklerimi, dilim döndüğünce, konuyla ilgisi ve bilgisi olmayanların da anlayacağı bir basitlikte blogumda paylaşmak, Çocuklarımın keyifli ve huzurlu bir ortamda yaşamalarını sağlamak için gerekli adımları atmak, Osmanlıca öğrenmeye devam etmek, İspanyolcamı ilerletmek, Ali'