Ana içeriğe atla

post IBC - 5: 4K / 8 K

Eğer yayıncılık dünyasında çalışmıyorsanız, post IBC dizisinin daha önceki yazılarında geçen kısaltmaları, konu edilen gelişmeleri bilmeniz zor. Oysa 4K, herkesçe malum. Adı da üzerine zaten 4000 satır :) Peki bu yazıda geçen 8K ne olabilir? Evet bildiniz 8000 satır :)

Ekranlar büyüdükçe, salonun duvarını kaplayacak kadar büyüdükçe, daha önceleri hiç derdimiz olmayan pikseller, izleme mesafesine de bağlı olarak, dert olmaya başladı. Bu derdi gidermek için gelişti bu teknolojiler demek hatalı olur elbette, çünkü mesele aslında sadece piksellerin ufalması ve çözünürlüğün artması değil. O zaman gelin 4K'yı biraz daha yakından tanıyalım ve IBC 2018'de 4K üzerine neler vardı sorusunun yanıtını arayalım.

4K, üç farklı alanda yenilikler vaadediyor yayıncılara ve izleyicilere. Bunların sadece birisi öne çıkartılıyor: çözünürlük artışı. Oysa 4K demek aynı zamanda HDR demek. High Dynamic Range kelimelerinin başharflerinden oluşan bu kısaltmayı gelişmiş cep telefonu kameralarından aşina olanlarınız vardır. Kameraların algılayabildiği ışık bölgesi sınırlıdır. Bunu en iyi farklı ışık seviyesindeki alanlardan oluşan fotograf karelerinde görebilirsiniz. Diyelim, gece yarısı sahilde ateş yakıp eğlenen arkadaşlarınızın fotografını çekeceksiniz, ay ve yaktığınız ateş dışında ışık kaynağı yok. Kareden elde edeceğiniz, çok büyük olasılıkla siyah bir çevre ile ateş çevresindekilerin belli belirsiz yüzleri olacak. Oysa aynı kareyi HDR ile çekseniz, siyah gördüğünüz çevreden de ayrıntı alabilecektiniz. Futbol maçında, yarısına gölge düşmüş sahayı düşünün. Kamera pan (sağa sola hareket etmek) yaparken, bu gölgeli bölge çok sorun yaratır. Işığı gölgeli bölgeye göre ayarladığında, güneş alan kesim bembeyaz görünür. Tüm ayrıntılar silinir. Güneş alan bölgeye göre ayarladığında ise bu kez gölgede ayrıntı kalmaz, koyulaşır iyice. Kısacası HDR iyi bir şey :) Bize aynı anda aralarında aydınlanma farklı bulunan bölgelerde ayrıntı veriyor. 

Peki 4K HDR ve çözünürlükten mi ibaret? Elbette değil. Bir de renk paleti yeniliği var. İşin bu kısmı daha teknik, daha yayıncılığa özel tanımlar içeriyor. Şu kadarını söyleyeyim daha gerçeğe yakın renkler daha keskin ayrıntılar göreceğiz, tüketici elektroniği cihazları gerçek 4K paletini uygulayabildiği gün. Şimdi yanlış anlaşmalara yol açmamak adına hemen ekleyeyim, bu gerçek 4K paletini uygulamak teknik anlamda, laboratuvar cihazları ile ölçüldüğünde tespit edilebilecek bir ayrıntı. Bundan 3 sene önce katıldığım bir etkinlikte görmüştüm, henüz pratikte, bu palet gerçekleştirilememişti. İşin doğrusu bugün gerçekleştirilebildi mi emin değilim. Unutmazsam, araştırıp sizleri bilgilendiririm :)

4K, daha tatmin edici büyük ekran deneyimleri vaadediyor izleyicilerine. Peki ne zaman?

En kritik soru bu sanırım. 4K tüketici elektroniği cihazlarında sorun yok. Ancak mesele sadece tüketici elektroniği ile bitmiyor. Prodüksiyon ve iletim sistemlerinin de 4K uyumlu hale gelmesi gerekiyor. Aslına bakarsanız, dünya genelini etkileyen borç krizi yaşanmıyor olsa, yayıncılar 4K yatırımında böyle ayak sürmezdi. Ancak, özellikle ülkemizde, 4K prodüksiyon yatırımı pek hızlı ilerleyecek gibi görünmüyor. Bu işler belli olmaz elbette. Bir özel kanal çıkar ve biz 4K yayına geçtik, en azından dizilerimizi 4K da yayınlıyoruz, uyduda da ayrı bir kanalımız var, dileyen abone olsun x platformda diye ortaya çıkabilir. Böylelikle zaman içerisinde FTA (Free To Air: Havadaki ücretsiz yayın) HD kanalını sonlandırma gibi radikal bir tercihte bulunabilir. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde bulunmayan bu FTA kanal bolluğu, tüm yayın sektörünü etkileyen sonuçlar doğuruyor. Bu sürdürülemez gidişe son verme anlamında bir çıkış sunuyor 4K. Konunun bir de iletim ve dağıtım boyutu var elbette. 4K içeriği ürettiniz, yani diziyi 4K çektiniz, ki aslında o kısım bambaşka zorluklar ve artistik sorunlar içeriyor ama diyelim hallettiniz, bunu izleyiciye ulaştırmanız gerekiyor. 

Bildiğiniz gibi yayın, ülkemizde uydu üzerinden dağıtılıyor. Son istatistiklere bakmadım ama %90 uydu hakimiyeti olan bir pazardan bahsediyoruz. %68 FTA kanalları takip ediyor halkımızın. Bu durumda uyduda kanal kiralayıp 4K içeriği de FTA olarak yayınlamak gerekir gibi duruyor, ama yukarıda da belirttiğim gibi bu sürdürülemez durumun değişmesi adına bir fırsat var TV kanallarında. 4K içeriği premium bir paket içerisinde paralı sunup, zaman içinde HD kanalı tamamen kapatmak veya onu da premium pakete eklemek. Yani FTA işini sonlandırmak. 

IBC 2018'de 4K işi nasıldı derseniz, yanılıyor olabilirim ama firmalar biraz sıkılmış gibi geldi bana. 4K bu yılın bombası değil. 4-5 sene önce duyurulmuş teknoloji, ürünler ortada, geliştirilecek pek bir şey yok. Artık piyasanın HD'den 4K'ya geçmiş olması gerekiyor, ama beklenildiği kadar hızlı olmuyor bu geçiş. 8K bir yandan tanıtılıyor, ama o da beklenildiği kadar ilgi görmüyor. 

Sorun, çok daha vahim belki de. Tüketim toplumu sona doğru hızlı adımlarla ilerliyor. O beyaz yakalı / mavi yakalı ya da daha geniş tanımıyla ücretli çalışanların tüketim kapasitesi azalıyor. Diş macunu tüpünün ortasından sıkıyorlar ve o sıktıkları yerden aşağı doğru sıvazlıyorlar. Sıktıkları yer tam ücretli çalışanların olduğu bölge. Aşağıda, daha düşük gelirliler ve çalışmayanlar var. Ücretli çalışanları onların arasına itiyorlar. Yukarıdaki azınlık ile aşağıdaki çoğunluğun ortası boşalıyor. Bu durum harcamalara da yansıyor. Artık bırakın birikim yapmayı, kredi ödemesi olmayan yok denecek kadar az. Gelir sabit, istek çok ama para az olunca, bu isteği tatmin ancak kredi ile olabiliyor. Elbette, onun da sınırı var. O kıt kaynağı, yani geliri, en fazla ihtiyaç duyulanlara yönlendirmek şart. E bu durumda, çocuğun okul kitabı 4K ekrandan daha elzem olduğuna göre...

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

İmparator / Erol Toy

Sanayi, Sermaye ve Bir Roman: Fehmi Çok’un Hikâyesi Senelerdir okumayı ertelediğim bir romanı, İmparator 'u nihayet bitirdim. Erol Toy’un kaleme aldığı ve Fehmi Çok’un hikâyesini anlatan bu roman, evimizin kütüphanesinde hep bir köşede duruyordu aslında. Ancak taşınmalar, şehir değişiklikleri derken o kopyayı bulmak yerine, mahalle kütüphanesinden Doğu Kitabevi 'nin 3. baskısını ödünç almak daha kolay geldi. Roman, 1920 yılında, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen öncesiyle başlayıp, 1971 muhtırasına kadar geçen tam 51 yılı kapsıyor. Bu yarım asırlık dönemi, sanayici Fehmi Çok’un gözünden izliyoruz. Erol Toy, yerli sermayenin nasıl biriktiğini, konuya yabancı okurun da anlayacağı biçimde basitleştirerek aktarmış. Bu, romanı öğretici kılsa da kimi bölümlerde teknik ayrıntılar ağırlık kazanmış. Siyasetle iç içe geçmiş sanayi dünyası, roman boyunca gözler önünde. Ülkenin büyük iş insanlarının, daha fazla kâr uğruna siyaseti nasıl şekillendirdiği a...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

HAFTANIN SORUSU: burası neresi?

Kıymetli okurlar, bu kez gene Ankara'nın pek bilinmeyen bir binasının fotografını paylaşıyorum.  Google fotograf kelimesinin "ğ" ile yazılacağını düşünse bile ben grafiden geldiğine inandığım bu kelimeyi "g" ile yazmaya devam edeceğim. Neyse, Google'a sonra kızarım :) Fotograftaki mekan ile ilgili ayrıntılı bir yazı da hazırlamak istiyorum.  Henüz inşaatı bitmeyen bu bina nedir? Yani bittiğinde ne olarak kullanılacaktır? Nerededir? Semt bilgisi yeterli. ve son olarak bu camın bir sebebi hikmeti var mıdır?  Bu 3 soruya da doğru yanıtı ilk veren okuruma Alberto Godenzi'nin Cinsel Şiddet adlı kitabını hediye edeceğim. Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmeyen ülkemizde aslında dilimize ve benliğimize (erkekler anlamında olarak çoğul kullanıyorum) işlemiş bir cinsiyetçilik var.  İster evli olun ister sevgili hayat arkadaşınıza karşı tavır ve söylemlerinizi bu kitabı okuduktan sonra bir tartın derim. "Şoke" olacaksınız ve...

Medya - 4: Platformlar

1991 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde okumaya başladığımda cep telefonu yoktu. Evimizde bilgisayar ve internet bağlantısı da yoktu. 1993 yılında 486 DX 2 - 66 işlemcili bir toplama bilgisayar sahibi olduğumuzda, ki hâliyle "evin" bilgisayarıydı bu cihaz, internete bağlanmak için bir sene daha beklemiştik. Çevirmeli bağlantı ile bir fotografın inmesi bile epey vakit alıyordu.  1998'de TRT'de işe başladığımda yerel alan ağı ihalesi yeni yapılmıştı, geniş alan ağı bağlantısı ise henüz yoktu. Bu girişi yapmamdaki amaç, "platform" kavramının hayatımıza neden bu kadar geç girdiğine dair bir tespitimi paylaşmak... Teknoloji, hem internet bağlantı hızları anlamında, hem de sıkıştırma algortimaları anlamında hazır değildi.  Sanırım platformlardan bahsetmeye başlamadan önce Over The Top Television ya da daha yaygın bilinen adıyla OTT nedir sorusuna açıklık getirmek iyi olur. Endişelenmeyin, dünya bir gaz -...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

2019 planları

İleride dönüp bakmak adına, kendime not niteliğinde yazdım 2019 hedeflerini. Bize ne diyebilirsiniz. Bu durumda, okumadan bir sonraki yazıya geçmenizi öneririm.   Plan yapmayı da yapanı da sevmem. Belki yaptığım planların başarısız olmasından kaynaklanıyor bu durum. Sevmesem bile arada plan yapmak gerekiyor. Özellikle kaynak kıt olduğunda... En önemli ve en kıt kaynağımız, şüphesiz zaman. Süresini bilmediğimiz ama sınırlılığından emin olduğumuz bir "şey". Onu daha "keyifli" daha "doyurucu" ve daha "faydalı" geçirebilmek için arada plan yapmak fena fikir değil. Keyifli, doyurucu ve faydalı kelimelerini tırnak içerisine aldım, çünkü her üçünün de tanımı kişiden kişiye göre değişir.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim 2019 planlarına... Çok çok uzun senelerdir istediğim ama bir türlü denk getiremediğim bir "öğrenme süreci" yaşamak istiyorum. Pek çoklarından farklı düşünüyorum eski alfabemiz hakkında. En az...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi Tanpınar

Geç Kaldığım Bir Tanpınar Romanı Okumakta geç kaldığım romanlardan birini daha, nihayet bitirdim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü , Ahmet Hamdi Tanpınar’dan okuduğum ilk eser oldu. Yazarın mutlaka okumam gerektiğini düşündüğüm başka eserleri de var listemde. Ben, Dergâh Yayınları 'ndan çıkan Eylül 2000 tarihli yedinci baskıyı okudum. Romanın ilk baskısı 1962’de yapılmış. Ancak eserin okuyucuyla ilk buluşması, 1954 yılında Yeni İstanbul Gazetesi 'nde tefrika olarak yayımlanmasıyla olmuş. Okuduğum baskıda, kısa bir yayınevi sunuşunun ardından dört bölümden oluşan romana yer verilmişti. Ayrıca kitabın sonunda Berna Moran ’ın (Birikim Dergisi, 1978), Mustafa Kutlu ’nun (Yönelişler, 1983) ve Beşir Ayvazoğlu ’nun (Töre, 1985) bu roman üzerine yazdığı makaleler sıralanmış. Bu yazıları okumak, eserde gözümden kaçan bazı incelikleri fark etmemi sağladı. Hayri İrdal ve Zamanın Kırılganlığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü , farklı katmanlara sahip bir roman. İs...

2019 hedefleri, 2. ay değerlendirmesi

Öyle büyük hedefler koymamıştım kendime 2019 için . Zaten koysam da pek bir şey değişmediğinden belki de :)  Neyse, madem hedefleri ve ilk ay değerlendirmesini paylaştım, ikinci ayda durum ne minvalde onu da yazayım: Yeni kitap satın almama kararımı uygulamaya devam ediyorum. Bu süreçte kütüphane can simidim oldu. Şubat ayında istediğim kadar kitap okuyamadım ne yazık ki. Mart ayından umutluyum. Spor, istediğim yoğunlukta ilerliyor. Öğlen arası boşluğunda Eymir yürüyüşleri ve gün içerisinde olabildiğince hareket halinde olmak... Benim için yeterli. Bu yaştan sonra herkül gibi görünmeyi istemem zaten.  Eski yazı için girişimim henüz yok. Aslında bu konuyu başka bir şekilde çözmeyi planlıyorum. Sonbaharı beklemem gerekiyor. Bakalım, eğer tahmin ettiğim gibi ilerlerse süreçler, sizlerle de paylaşırım... Teknik etiketli yazıları, biraz daha özenli ve referanslı yazmaya gayret ediyorum. Bu yüzden eskisi kadar hızlı eklemeler olmuyor. Ancak beklediğinize değeceğini umu...