Ana içeriğe atla

post IBC - 3

Dün (18 Eylül 2018) Amsterdam'da düzenlenen IBC fuarının son günüydü. Konferans ise fuardan bir gün önce başlayıp bir gün önce sona erdiği için 17 Eylül'de tamamlanmıştı. 12 - 16 Eylül tarihlerini kapsayan IBC 2018 seyahatim esnasında konferansın 3, fuarın ise 2 gününe şahitlik edebildim. Süre kısıtlı, görecek ve konuşacak çok olunca, elbette kimi şeyleri atlamak ve önceden program yapmak şart oluyor. Bu kez SDI - IP dönüşümü konusundaki gelişmelerden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle SDI ve IP ne demek? Bu sitenin okuyucuları sadece yayıncılık sektörü profesyonelleri değil. Hâl böyle olunca, kısaltmaları açıklayarak işe başlamak gerekiyor. 
Serial Digital Interface kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor SDI. Stüdyo içi kablolamadan cihazlara bir dizi standardın genel adı. Yayın, gecikme kabul etmeyen ve senkronun (eş zamanlılığın) olmazsa olmaz olduğu bir sektör. IP ise Internet Protokolü kelimelerin baş harfleri. Hayatımızın bugün her alanını ilgilendiren bilgi teknolojisi cihazların birbirleriyle haberleşmelerini sağlayan protokol. Peki ne oldu da SDI yerine IP geliyor?
Bilgi teknolojisi cihazları giderek hızlanıyor. Bu hızlanma, daha öncesinde yapılamayan kimi iş ve işlemlerin IT (Information Technology:IT) cihazlarla yapılabilir hale geliyor. IT cihazları, yayıncılık cihazlarına kıyasla daha büyük ölçekte üretilen cihazlar. Ölçek ekonomisinden ötürü daha uygun fiyatlı olmaları bekleniyor. 
Günümüz, "verimlilik" denilen büyülü kelimenin etrafında şekilleniyor. Bu sihirli kelimeye göre işletme maliyetlerini ne kadar düşürebilirsen o kadar iyi. Çünkü rekabet, her geçen gün kızışıyor. Kârlılıklar düşüyor. IP sayesinde uzaktan prodüksiyon (reji merkezi bir yerde, uzakta sadece kameralar var) yapılabiliyor. 
İnsan kaynağı olarak da IP daha avantajlı. Yayın mühendisi yetiştirmek uzun seneler alıyor. Üniversitelerde yayın mühendisliği bölümleri yok, çünkü yayın mühendisine ihtiyaç duyulan sayı, bölüm açtıracak kadar fazla değil. Bu yüzden yayın kuruluşları, istihdam ettiği mühendisten ilk 4-5 yıl boyunca fazla katkı bekleyemiyor. 4-5 yıl sonunda işletmede 8-10 yıl sonunda ise planlama bölümlerinde verimli işler üretilebiliyor. Oysa IT alanında çok sayıda yetişmiş teknik personel var. Bunlara kısa bir uyum süresi sonrasında, 1-2 yıl içerisinde, yayının mantığını anlar hale getirilebileceği hesabediliyor. 
Yani iş dönüp dolaşıp gene "verimli" işletmelere geliyor. Ne kadar "verimli" o kadar "iyi". Kim için, ne için sorularını bir kenara bırakıp, konuya devam edeyim. 
IP'nin yayıncılık dünyasında kullanımı aslında yeni değil. Wide Area Network (WAN), birbirinden uzak konumdaki birimlerin ağ ile bağlantısına verilen isim. Yayıncılık dünyasında bu birbirine uzak birimlerin içerik paylaşımında uzunca sayılabilecek bir süredir kullanılıyordu IP. Görüntüler iki uçta format değişikliğine uğruyor ve aradaki iletişim IP üzerinden yapılıyordu. Bu görüntü paylaşımına, yayıncılık dünyasında "contribution" : "katkı, destek" adı veriliyor. Meselâ Anadolu'nun çeşitli kentlerindeki ofislerinden İstanbul merkezine geçilen görüntüler contribution adını alıyor. İşte bu contribution için arada gecikmeler olması çok dert değil. İşlem, doğrudan yayını etkilemiyor. Ayrıca stüdyo ortamı gibi farklı cihazların farklı kaynaklarının eş güdüm ile çalışmasına ihtiyaç yok. Yayın, tek bir dosya olarak iletiliyor. Ses ile görüntü senkronu sorunu da yok. Çünkü ikisi birbirinin içine girmiş durumda (Embedded: Gömülü)
IT dünyası hızlandıkça, gerçek zamanlı işlemlerde yayıncılık dünyası cihazlarının yerini alabileceğini düşünüldü. Bu yönde IT ve yayıncılık dünyasının önde gelen şirketleri işbirlikleri kurup standardın geliştirilmesi için çalışmalara başladı. Standart çalışmaları her zaman büyük mücadelelerin verildiği dönemler içeriyor. Her firma, kendi teknolojisinin standarda hâkim olmasını sağlamaya çalıyor. Sonuçta elbette uzlaşma galip geliyor ve IT ile Yayıncılık dünyası bir yerde buluşuyor. Karşımıza, bugün için hâlâ alt standart yazma çalışmalarının sürdüğü, 2110 ailesi çıkıyor.
Contribution şebekelerinde, yukarıda da dediğim gibi, iş çok daha kolay. Ancak, stüdyo içinin IP'ye dönüşümü, hesapta olmayan sorunlarıyla, zor. Öncelikle eski düzende zamanlama (timing, frame synchronizing) mantığının tamamen değişmesi gerekiyor. Birbirinden farklı üreticilerin ürünlerinden oluşması hedeflenen stüdyo içi cihazların birbiriyle sorunsuz çalışması, zaman senkronu yaşanmaması için tüm sistemin koordinasyonu ve orkestrasyonunu sağlayacak yönetim yazılımına ihtiyaç duyuluyor. 
İp, IP için burada kopuyor. Ortada standart da olsa, firmalar kendi orkestrasyon yazılımlarının, sadece kendi cihazlarından oluşan bir tasarım ile en başarılı olacağını söylüyor. Oysa bu, SDI-IP dönüşümünün baş amacına ters. 
Avrupa Yayın Birliği (EBU) ile Belçika Kamu Yayıncısı VRT, 2015'li yıllarda IP tabanlı, çok üreticili bir stüdyo tasarımı gerçekleştirdi. Sandbox adlı bu projenin ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz. Adım adım gidildi. Öncelikle tek kameralı bir stüdyo planlandı, ardından uzaktaki bir lokasyondaki kameralar merkezden kumanda edilip kayıtlı bir yayın yapıldı. Son olarak canlı yayınlanan bir uzak prodüksiyon gerçekleştirildi. Bu proje esnasında henüz 2110 standart ailesi yayınlanmamıştı. 
IBC 2018'de yaptığım, sıkılmazsam ilerleyen günlerde ayrıca değineceğim, görüşmelerde SDI-IP konusunda firmaların vaadettikleri ile gerçekler arasındaki boşluğun kapanmaya başlasa bile çatlak olarak sürdüğünü öğrendim. Cihaz üretimi yapmayıp orkestrasyon yazılımı konusuna odaklanmış şirketler, bu konuda daha gerçekçi yorumlarda bulundu. Gazeteci kimliğim ile fuarda bulunduğum için yazılmaması kaydıyla paylaştıklarını elbette sizlere aktarmayacağım. Ancak, şunu söylemekte sakınca yok, bir süre daha izlemek ve belki pilot proje ile işe soyunmak en akıllıcası olacak. 
IT alanında yetişmiş insan kaynağı bulmak daha kolay belki ama bir de yayıncıların hâli hazırda istihdam ettiği mühendisler var. Senelerini kurumlarda geçirmiş ve yayının hangi kablodan nereye gittiğini gözü kapalı söyleyebilen, arızanın hangi cihazın hangi kartından kaynaklandığını telefonda tarif edebilen bu insanlara ne olacak? Yayıncıları kara kara düşündüren bu mevcutlara yeni beceriler kazandırma sorunu ciddi. 
Firma ismi vermeden, teknolojik kısaltmaları olabildiğince az kullanarak SDI-IP dönüşümü hakkında yazabildiğime ben de inanamasam da umarım okuyanlara faydası olmuştur. 
Kısacası, bugün için, Türkiye'de yerleşik yayın kuruluşları güçlerini birleştirse, yerli bir orkestrasyon yazılımı üretse, tamamen üretici bağımsız bir yazılım sayesinde, herşey çok daha güzel olur. Bir başka yazıda Alman Fraunhofer ve Fransız b<>com deneyimlerinden bahsedeceğim. Türkiye'de neden olamadığı sorusunu ortada bırakarak.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Sodom ve Gomore / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Feriye, 2016 Yakın tarih okumalarına devam ediyorum. Bu kez, inceleme ya da anı değil okuduğum, bir roman. Dönemin, yakın tarih olarak adlandırdığım 1870-1930 arası dönemin, tanıdığı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun bir eseri: Sodom ve Gomore. Karaosmanoğlu'nun Yaban adlı romanını okumuştum yıllar önce. Sanırım lise yılları, nereden baksanız 25 yıldan fazla olmuş. Kiralık Konak, Hüküm Gecesi ve Yaban okunacaklar listesine yeni girenlerden. 

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

Balıkçı Erkanın Yeri, Yeşildere - İsabeyli - Aydın

Sayfamda, Ankara dışında mekan etiketli yazı sayısı yok denecek kadar azdır. Çocuklar büyüdükçe gezen, gezdikçe yiyen, yedikçe yazan bendeniz, bu durumu değiştirmeye karar verdim. İşte değişikliğin ilk işaretlerinden birisi: Balıkçı Erkanın Yeri. Adı üzerinde mekanımızın sahibi Erkan Bey. Mekanın özel yemeği ise balık. Peki, neredenbu mekan diye soru yağmuruna tutanlar için: İsabeyli'de. İsabeyli Nazilli'nin komşusu şirin bir yer. Nazilli'den küçük, sırtını dağlara yaslamış önünde ova. Erkanın Yeri, İsabeyli'den dağlara doğru giderken bir derenin kıyısında. Kır lokantası, mangal, kendin pişir kendin ye mekanı gibi. Ama mangalla uğraşmam, hem zaten uğraşmak istesem pikniğe giderdim diyenlerdenseniz başkası pişirsin beraber yiyeyim de mümkün. Beraber derken, pişirene de ikram etmeyi unutmayın. Erkanın Yeri'nde balık, kırmızı ve beyaz et ile mezeler mevcut. Ayran, diğer milli içkimiz (bekletilmiş üzün suyunun damıtılmasıyla yapılan) ile bekletilmiş üzüm suyund