Ana içeriğe atla

internet üzerinden radyo - tv - isteğe bağlı video yönetmelik taslağı üzerine

Yayıncılık sektörü, sunduğu hizmet bakımından, herkesi ilgilendiren bir sektör. Teknolojideki gelişmeler, her sektörde olduğu gibi, yayıncılık sektöründe de radikal değişikliklere yol açtı ve daha radikallerine yol açacak muhtemelen. İşte bu hızlı değişim ve dönüşüm süreci, düzenleyici / denetleyici kurulların işini bir hayli zorlaştırıyor. 
Malûmunuz olduğu üzre ülkemizde radyo ve televizyon hizmetlerine dair düzenleme ve denetleme yapma yetkisi 6112 sayılı kanun ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na verilmiş durumda. Kısa adı RTÜK olan kuruluş, hem radyo - televizyon hizmeti sunan "medya hizmet sağlayıcı" şirketlerin yetkilendirmeleriyle hem de yapılan yayınların içeriklerinin kanun ve yönetmelikler çerçevesine uygunluğunun denetlenmesiyle ilgileniyor. Bu iki görevin ilki düzenleme ikincisi ise denetleme faaliyeti altında değerlendiriliyor. 
Eski dünya, yani geniş bant internetin yaygınlaşmadığı ve radyo TV yayınlarının dağıtımının internet üzerinden yapıl(a)madığı dünya, düzenleme ve denetleme açısından dikensiz gül bahçesiydi. Karasal, uydu ve kablo, dağıtım kanallarıydı ve her birinde ülkeye özel kısıtlar koymak olanaklıydı. Özellikle karasal ve kablo dağıtım kanallarının kontrolü, dağıtımın ülke içerisindeki teçhizat ile yapılması nedeniyle, son derece kolaydı. Uydu üzerinden iletilen yayınların düzenleme ve denetlemesi ise, yayınların büyük çoğunluğunun Türksat adlı kamu şirketi üzerinden yapılıyor olması nedeniyle, eş güdüm içerisinde sağlanabiliyordu.

İnternetin, özellikle geniş bant internet erişiminin, yaygınlaşması bu dikensiz gül bahçesinin tarumar olmasına yol açtı. Mesele sadece denetimsiz içeriklerin yaygınlaşması değil elbette, lisans ücreti, vergi gibi, yerli alternatiflerinin ödediği kalemlerden muaf uluslararası oyuncular, piyasaya girmeye başladı. Bugün için payTV pazarında büyük bir oran teşkil etmese bile, uluslararası oyuncuların, zaman içerisinde payTV pazarını şekillendireceği muhakkak. 
Peki getirilmesi düşünülen yönetmelik neyi amaçlıyor. Öncelikle baştan belirteyim, satır satır okuduğum ve gene dileyenlerle satır satır üzerinde konuşabileceğim bu taslak ile ilgili, genel bir değerlendirmeyle yetineceğim. Sonuçta bir kaç yazı altta neden vegan olduğuma dair görüşlerimi yazdığım kişisel bir blog okumakta olduğunuz :) 
  • Over The Top TV (OTTTV ya da kısaca OTT) yayıncılığın gri alanı. Bu gri bölgenin neden gri olduğu ve düzenleme/denetlemenin neden zor olduğu epey uzundur konuşuluyor sektörde. Ben de zamanında yazmıştım konu hakkında. Yani RTÜK'ü eleştirmek yerine, taslak olarak açıklanan metni oluşturmanın pek de kolay bir iş olmadığını kabul ederek başlamak gerek. 
  • Dünyada da OTT düzenleme / denetlemeleri konuşuluyor. Bugün için başarmış ülke var mı bilemiyorum. 
  • İnternet altyapısıyla yapılan yayıncılık ile internet üzerinden paylaşılan içeriklerin sunulduğu platformları ayırmak şart. Taslak, bu ayrımın yapılması gerektiğinin farkında, ama yapabilmiş mi tanımlarla, tartışmalı. Bugün paylaşım amacıyla kurulmuş AdıÖnemsiz.com, premium servis olarak sunduğu/sunacağı bir hizmet ile yayıncılık bölgesine geçtiğinde, aynı içeriğe premium üzerinden ulaşırken denetimden geçecek, paylaşım sitesinde ise denetimsiz olacak....
  • Zaten BTK ile bir çok katalog suça dair ve pornografik olduğu ileri sürülen görüntülerin bulunduğu internet sayfalarına erişim yasaklanıyor. Yani suyun başında zaten filtre var, o zaman üzerine bir de RTÜK filtresi takmaya çalışmak gerekli mi?
  • Taslak ile elbette sadece denetleme gelmiyor, asıl önemlisi düzenleme geliyor. Yani lisans alma zorunluluğu. Bu, bugüne kadar dilediği gibi at oynatan uluslararası şirketlerin kârlılığının azalması anlamına geliyor.
  • Uluslararası şirketlerin lisans alabilmesi için Türk Ticaret Kanunu'na uygun şirket açmış olması gerekiyor. Bu durumda, vergi-yerel düzenlemeler vs gibi bir çok konuda şirketi bağlayacak yükümlülükler gelecek. Oysa katalogdaki kimi içeriklere altyazı ve dublaj ile bir kaç yerel pazarlama elemanını Avrupa'nın bir kentinde istihdam etmek ile aylık abonelik gelirlerini gene o Avrupa kentinde tahsil etmek üzerine kurulu modelle çalışan şirket(ler) bu işe yanaşır mı, göreceğiz. 
  • Bir önceki maddeden devam ile yanaşmasa ne olur sorusuna yanıt arayayım. Bence hiçbir şey olmaz. İnsanlar, bugün olduğu gibi, çeşitli yöntemlerle, istedikleri içeriklere ulaşmaya devam eder. 
  • Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde dizi halinde yayınlanan haberlerde belirtilen endişelerin bir bölümü, yayınlanan taslakta yer almıyor. Belki gazete haberi üzerine taslaktan çıkartıldı.
Son söz olarak internet üzerinden de olsa radyo TV yayın hizmetlerinin düzenleme/denetlemeye tabi olması eşyanın tabiatı gereğidir. Nasıl olacağı ise bu yönetmelik taslağının incelenerek verilecek görüşler etrafında şekillenecektir. 
Bu bağlamda meslek odaları, meslek birlikleri, dernekler, sendikalar, tüketici dernekleri ve federasyonları, yayıncı kuruluşlar ve onların oluşturduğu yapılar, siyasi partiler ve üniversiteler... Haydi bakalım.... Uzaktan eleştireceğinize, değerlendirmenize sunulmuş bir taslak var ortada. 
Buyurun, bildirin görüşlerinizi....

Yorumlar

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön

Kuzey Kore, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, izlenimleri / Feza SEZEN

Blogda farklı görüşlere yer vermek, okuyucu sayısını arttırmak bakımından ne kadar işe yarayacak bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki her e-söyleşi bana çok şey katıyor. Gerek teknik söyleşiler gerekse teknik dışı konulardaki söyleşilerden çok şey öğrendim. Eminim bu pazar yayınladığım e-söyleşiden sizler de bir çok şey öğreneceksiniz. Feza Sezen ile iş yerinden tanışıyorum.  Geçenlerde facebook'taki Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) izlenimlerini okuyup fotograflarını da görünce bu söyleşiyi yapmak istediğimi belirttim. Sağolsun beni kırmadı. Aşağıda okuyacağınız söyleşiye neden olan geziyi Fest Travel Seyahat Acentası 22-29 Haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştirmiş. 1. Paris, Roma, Viyana, Budapeşte ya da Prag değil de neden Pyong Yang? Buna iki yanıtım olacak.  Birincisi, belirtilen bu kentleri ve hatta daha fazlasını gördüm, ayrıca Paris’te de bir süre yaşadım. Bunların tümü, küçük farklılıkları da olsa bir Avrupa yaşamı sunuyor gezgi