Ana içeriğe atla

post IBC - 1

Pre IBC yazısı yayınlamamıştım 2018'den önce. 2015'te beni çok zorlayan "farklı kentte kalma" kararını son dakikada değiştirerek geceliği 160 €'ya bulduğum Pension Homeland adlı otelde konakladım. 
Hem bütçe oldukça kısıtlı hem de bir firmayı değil de kendinizi temsil ediyor olunca, konferans ve fuar dışı etkinliklere katılamıyorsunuz. Oysa IBC, RAI merkezinin dışında, gece de devam ediyor. Gece etkinliklerinin büyük bölümü katılımcı firmaların partileri, bir bölümü ise gene firma temsilcilerinin düzenlediği akşam yemeği organizasyonları. Fuar / konferans toplam 5 gün içinde olup bitiyor. Bu 5 akşam demek. İlk gün ile son günü de aradan çıkartın, aslında 3 akşamınız var bağlantılarla sıcaklık kurmak için. Elbette orada bulunuş amacınız malınızı / hizmetinizi pazarlamak. Hâl böyle olunca partilerde, yemeklerde bulabildikleri her ortamda ilişkileri güçlendirmeye çalışıyor firmalar. Peki kiminle? Çok az sayıda kişiye ulaşan bir blog yazarı ile değil :(
Bütçe kısıtı olmasa belki bir akşam blog yazarı olarak görüşmek istediğim üst düzey yöneticileri davet edebilirim bir yerlere. Ancak bunu İstanbul'da yapabilsem bile Amsterdam, kur etkisiyle özellikle, böylesi bir program için hiç uygun değil.
Kısacası konferans ve fuar alanı ile basın merkezi arasında sürekli hareket halinde geçen 3 tam gün geçirmekle yetindim IBC 2018'de. 
Nerede o eski IBC'ler diyecek halim yok. Bu ikinci ve muhtemelen son IBC katılımım, bir önceki ile kıyaslayabiliyorum bu yüzden sadece. 2015, 2018'den daha hareketliydi. Fuar koridorlarında zor ilerlediğimi hatırlıyorum meselâ. Keza havaalanında bir çok arkadaş ile karşılaşmıştım. 2018, hem ülkemizin içinden geçtiği ekonomik zorluklar hem de sektörün "killer app" / "vurucu uygulama" bulamama sıkıntısı ile sönüktü. 4K beklenildiği hızda ilerlemiyor, 8K tanıtılsa bile daha 4K'dan beklediğini alamayan endüstrinin ileri sürmek istemediği bir teknoloji; SDI - IP dönüşümü deseniz IP tarafında hayal edilenin henüz çok gerisindeyiz, özellikle zamanlama yönetimi konusu karışık ve firma spesifik çözümler konunun özüne aykırı.... Yani batı cephesinde yeni bir şey yok.
Aslında tam olarak böyle değil. Yenilikler var, ama bu yıl ortada ürün yok.  En büyük yenilik, fuara gitmeden önce benim de çalıştığım 5G konusu. Fuarda bir kaç görüşmede DVB organizasyonundan telko şirketlerine operatörlerden son kullanıcı cihazı üreticilerine herkesin merakla beklediği bir şey olduğunu gördüm. Bulut bilişim konusunda bir etkinlikte gördüğüm bir slaytı hatırlattı bana 5G'nin durumu. O slaytta bulut bilişim için:
 ilk deneyim gibidir
herkes konuşur
herkes yaptığını söyler
kimse gerçekte nasıl bir şey olduğunu bilmez diyordu. 
5G, bugün için fazlasıyla ilk deneyim özelliklerini taşıyor. 
Fuar / konferanstan aklımda kalan bir diğer şey ise eSpor adlı çığ. Gerçekten bu kadar devasa bir yapının varolduğundan habersiz olmama şaştım. Benim oyun diye bildiğim soliter ve mayın patlatmadan ibaretken eSpor, uluslararası turnuvaların düzenlendiği, gerçek sporcularla kıyaslanabilecek düzeyde ücretlerin kazanıldığı, insanların başkalarının video oyunu oynamalarını izlemek için stadyumları doldurdukları bir endüstri haline gelmiş. Yayıncılık dünyası açısından izlenilen şeyin gerçek ya da sanal olması pek bir şeyi değiştirmiyor. Ortada parasallaştırılabilecek / reklâm alınabilecek bir içerik olması yeterli. Milenyum kuşağı olarak adlandırılan 2000 ve sonrası doğumluların ilgi gösterdiği bu trend, 2000 ve sonrası doğumluların iş / meslek sahibi olup gerçek tüketici olmalarıyla birlikte ana akım medyada da kendisine yer bulacak gibi. 
Bu, bana hâlâ anlamsız gelen, eSpor konusu, eminim ülkemizde de oldukça fazla izleyiciye sahiptir. Fuara katılan Türk arkadaşlara sorduğumda 3 büyük kulübün eSpor takımları olduğunu hatta büyük elektronik üreticisi şirketlerimizden birisinin bu takımların sponsoru olduğunu öğrendim. Türkiye'de eSpor ligi var mı? Federasyon var mı? Online dışında, uyduda eSpor kanalımız var mı? Reklâm pazarındaki yerleri nedir? sorularının yanıtlarını ilerleyen günlerde açacağım eSpor Türkiye dosyasında işleyeceğim inşallah. 
Uzun yazdım biraz kusuruma bakmayın. Hollanda uçağında karşılaştığım, beyaz yakalı göçü ise gezinin en düşündürücü yanıydı. Savunma sanayinde çalışan beyaz yakalıların Hollanda ve Belçika'ya göçmesi, bugünümüzü ve geleceğimizi derinden etkileyecek sonuçlara yol açabilir. Belki yaşım gereği, gitmenin çare olmayacağını düşünenlerdenim. Bizleri bugünlere getiren ülkemize borcumuz var ve ömür boyu ödeyerek bitiremeyiz bu borcu. Nereye gidersek gidelim, ne kadar çok kazanırsak kazanalım hep öteki olacağımız ülkelerde yaşayacağız. Çocuğunuz için söylenecek en iyi söz ise "Türk ama iyi" olacak.  Ayrımcılık ifadesi olarak kullanılacak "Türkiye kökenli" sözünden torununuz da kurtulamayacak. Yani siz onların dilini de konuşsanız, oradan birisiyle de evlenseniz onlardan birisi olamayacaksınız. İçinizde hep simit özlemi, hep bir salça ekmek hasretiyle yaşayacaksınız. 
Tercih meselesi elbette, ama gitmek, inanın sizin için bile çözüm değil...

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

İmparator / Erol Toy

Sanayi, Sermaye ve Bir Roman: Fehmi Çok’un Hikâyesi Senelerdir okumayı ertelediğim bir romanı, İmparator 'u nihayet bitirdim. Erol Toy’un kaleme aldığı ve Fehmi Çok’un hikâyesini anlatan bu roman, evimizin kütüphanesinde hep bir köşede duruyordu aslında. Ancak taşınmalar, şehir değişiklikleri derken o kopyayı bulmak yerine, mahalle kütüphanesinden Doğu Kitabevi 'nin 3. baskısını ödünç almak daha kolay geldi. Roman, 1920 yılında, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen öncesiyle başlayıp, 1971 muhtırasına kadar geçen tam 51 yılı kapsıyor. Bu yarım asırlık dönemi, sanayici Fehmi Çok’un gözünden izliyoruz. Erol Toy, yerli sermayenin nasıl biriktiğini, konuya yabancı okurun da anlayacağı biçimde basitleştirerek aktarmış. Bu, romanı öğretici kılsa da kimi bölümlerde teknik ayrıntılar ağırlık kazanmış. Siyasetle iç içe geçmiş sanayi dünyası, roman boyunca gözler önünde. Ülkenin büyük iş insanlarının, daha fazla kâr uğruna siyaseti nasıl şekillendirdiği a...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

HAFTANIN SORUSU: burası neresi?

Kıymetli okurlar, bu kez gene Ankara'nın pek bilinmeyen bir binasının fotografını paylaşıyorum.  Google fotograf kelimesinin "ğ" ile yazılacağını düşünse bile ben grafiden geldiğine inandığım bu kelimeyi "g" ile yazmaya devam edeceğim. Neyse, Google'a sonra kızarım :) Fotograftaki mekan ile ilgili ayrıntılı bir yazı da hazırlamak istiyorum.  Henüz inşaatı bitmeyen bu bina nedir? Yani bittiğinde ne olarak kullanılacaktır? Nerededir? Semt bilgisi yeterli. ve son olarak bu camın bir sebebi hikmeti var mıdır?  Bu 3 soruya da doğru yanıtı ilk veren okuruma Alberto Godenzi'nin Cinsel Şiddet adlı kitabını hediye edeceğim. Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmeyen ülkemizde aslında dilimize ve benliğimize (erkekler anlamında olarak çoğul kullanıyorum) işlemiş bir cinsiyetçilik var.  İster evli olun ister sevgili hayat arkadaşınıza karşı tavır ve söylemlerinizi bu kitabı okuduktan sonra bir tartın derim. "Şoke" olacaksınız ve...

Medya - 4: Platformlar

1991 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde okumaya başladığımda cep telefonu yoktu. Evimizde bilgisayar ve internet bağlantısı da yoktu. 1993 yılında 486 DX 2 - 66 işlemcili bir toplama bilgisayar sahibi olduğumuzda, ki hâliyle "evin" bilgisayarıydı bu cihaz, internete bağlanmak için bir sene daha beklemiştik. Çevirmeli bağlantı ile bir fotografın inmesi bile epey vakit alıyordu.  1998'de TRT'de işe başladığımda yerel alan ağı ihalesi yeni yapılmıştı, geniş alan ağı bağlantısı ise henüz yoktu. Bu girişi yapmamdaki amaç, "platform" kavramının hayatımıza neden bu kadar geç girdiğine dair bir tespitimi paylaşmak... Teknoloji, hem internet bağlantı hızları anlamında, hem de sıkıştırma algortimaları anlamında hazır değildi.  Sanırım platformlardan bahsetmeye başlamadan önce Over The Top Television ya da daha yaygın bilinen adıyla OTT nedir sorusuna açıklık getirmek iyi olur. Endişelenmeyin, dünya bir gaz -...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

2019 planları

İleride dönüp bakmak adına, kendime not niteliğinde yazdım 2019 hedeflerini. Bize ne diyebilirsiniz. Bu durumda, okumadan bir sonraki yazıya geçmenizi öneririm.   Plan yapmayı da yapanı da sevmem. Belki yaptığım planların başarısız olmasından kaynaklanıyor bu durum. Sevmesem bile arada plan yapmak gerekiyor. Özellikle kaynak kıt olduğunda... En önemli ve en kıt kaynağımız, şüphesiz zaman. Süresini bilmediğimiz ama sınırlılığından emin olduğumuz bir "şey". Onu daha "keyifli" daha "doyurucu" ve daha "faydalı" geçirebilmek için arada plan yapmak fena fikir değil. Keyifli, doyurucu ve faydalı kelimelerini tırnak içerisine aldım, çünkü her üçünün de tanımı kişiden kişiye göre değişir.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim 2019 planlarına... Çok çok uzun senelerdir istediğim ama bir türlü denk getiremediğim bir "öğrenme süreci" yaşamak istiyorum. Pek çoklarından farklı düşünüyorum eski alfabemiz hakkında. En az...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi Tanpınar

Geç Kaldığım Bir Tanpınar Romanı Okumakta geç kaldığım romanlardan birini daha, nihayet bitirdim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü , Ahmet Hamdi Tanpınar’dan okuduğum ilk eser oldu. Yazarın mutlaka okumam gerektiğini düşündüğüm başka eserleri de var listemde. Ben, Dergâh Yayınları 'ndan çıkan Eylül 2000 tarihli yedinci baskıyı okudum. Romanın ilk baskısı 1962’de yapılmış. Ancak eserin okuyucuyla ilk buluşması, 1954 yılında Yeni İstanbul Gazetesi 'nde tefrika olarak yayımlanmasıyla olmuş. Okuduğum baskıda, kısa bir yayınevi sunuşunun ardından dört bölümden oluşan romana yer verilmişti. Ayrıca kitabın sonunda Berna Moran ’ın (Birikim Dergisi, 1978), Mustafa Kutlu ’nun (Yönelişler, 1983) ve Beşir Ayvazoğlu ’nun (Töre, 1985) bu roman üzerine yazdığı makaleler sıralanmış. Bu yazıları okumak, eserde gözümden kaçan bazı incelikleri fark etmemi sağladı. Hayri İrdal ve Zamanın Kırılganlığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü , farklı katmanlara sahip bir roman. İs...