Ana içeriğe atla

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?


Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır. 

Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon:

Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yok, o değil. Çanak anten kullanarak izlediğiniz televizyon yayını uydu aracılığıyla iletiliyor. Uydudan gelen yayını alabilmek için çanak anten kullanıyorsunuz. Ayrıca, eski tip televizyonlarda, bir de set üstü kutusu, uydu alıcısı gibi bir cihaza da ihtiyacınız var. Yeni televizyonlar, "uydu alıcısı içinde" olarak satılıyor. Aslında "uydu alıcısı" denilen DVB-S/S2 Tuner ünitesi. 

Tamam o zaman bu dediğin cep telefonundan izlediğimiz. Bildim değil mi?
Tam olarak bilemedin. Cep telefonları ile izlediğiniz televizyon yayınları da mobil telefon hizmeti veren şebekenin karasal vericileri kullanılarak size/sana ulaştırılıyor. Bu anlamda karasal bir şebeke söz konusu. Yani "karasal vericiler" kullanılıyor. Ancak sayısal karasal televizyon yayını olarak bahsedilen bu değil. Mobil telefon hizmeti veren operatörler, bugün için, teknik anlamda "broadcast" (tek noktadan çok noktaya) yapmıyor. Onların yaptığı "unicast" (noktadan noktaya). Unicast'te şebekede hizmeti kullananların sayısı ile hizmet kalitesi arasında ters orantı bulunur. Kişi sayısı arttıkça hizmet kalitesi düşer. 

E ne peki bu sayısal karasal televizyon?
Aslında yaşı bana yakın olanlar, yani 40+, hatırlayacaktır. Evlerimizde balkonlarda, çatılarda böyle kılçık görünümünde antenler vardı. Sonraları bir ara televizyonların üzerine tavşan kulağı şeklinde olanlarını da kullandık. Arada anteni sağa sola çevirip bir yayın bulmaya gayret ederdik. İşte bu antenler ile aldığımız yayın karasal televizyon yayınlarıydı. Teknoloji geliştikçe bu yayınları daha kaliteli olarak yapabiliyoruz. Uzun yıllardır Avrupa'da evlerde, küçük bir televizyon üzeri anten kullanarak 20 - 30 kadar televizyon kanalı, kaliteli şekilde izlenebiliyor. 

Ölmüş bitmiş bir şey o anlattığın. Bugün uyduda binlerce kanal varken...
Öncelikle bir hatalı bilgiyi düzelteyim. Ölmüş bitmiş bir şey yok, en azından dünyada yok. Meseleyi bir örnek ile açıklamaya çalışayım. Ankara - İstanbul arasında ulaşım için kara, demir ve hava yollarından dilediğini seçip kullanabilirsin. Yakın zamana kadar kara yolu iyileştirilip otoyola dönüştürülürken, hava yolu pahalı ve tek şirket, demir yolu ise konforsuz ve yavaştı. İnsanların büyük çoğunluğu otobüsleri tercih ediyordu. Bugün benzer bir durum uydu, kablo ve karasal yayın için geçerli. Uyduya yatırım çok yapıldı. Dediğin gibi, büyük bölümü reklam amaçlı çöp kanallardan da oluşsa, binlerce kanallı uydu yayını, küçük çaplı antenler ile izlenebiliyor. Kablo desen, ilk yatırım sonrası şebeke aynı duruyor. Büyük kentlerin bile çoğu mahallesinde şebeke yok. Karasal vericiler desen, tamamen kaderine terk edilmiş durumda. Geçen gün merakımdan anten takıp yayın tarattım ve bir kanal bile bulamadım. 

O kadar para verilip karasal sayısal televizyon yatırımı yapılır mı?
Piyasanın dayattığı bu aslında. Senin benim gibilerin de bazen kullandığı bir söylem. Tehlikeli, benden uyarması. Öncelikle yatırımı sen, ben yapmayacağız. Para sonuçta yatırımcılardan çıkacak. Söylemin tehlikesi ise şuradan kaynaklı. Aynı mantıkla evlere temiz su şebekesine de gerek yok diyebilir birileri. Sonuçta kimse musluktan akan suyu içmiyor. Onca para verip suları arıtmaya uğraşmaya ne gerek var? Kullanım amaçlı temiz olsun yeter. Ya da bir önceki örnekten devam edip, Ankara İstanbul arasında tren için yeni hatta ne gerek var? Onca para, herkes zaten karayolunu tercih ediyor. 

Sen mutlaka olmalı diyorsun şimdi öyle mi?
Soruyu 2015 ortalarında yöneltmiş olsaydın, tereddüt etmeden kesinlikle derdim. Bugün için ise bilmiyorum. Dünya Radyo Konferansı sonrası 2023 yılına kadar UHF bandının 470 - 694 MHz bandı karasal sayısal televizyon yayını için korunacak. Ancak 2023 yılındaki toplantıda, tüm bandın kaderi yeniden değerlendirilecek. 

Ne demek şimdi bu?
Mobil operatörler frekans bandına talip. Bant için ödemeye razı oldukları bedel de fazla, bandı kullanarak üretecekleri gelir de. Bu gelir, devletler için vergi geliri anlamına geliyor. Hal böyleyken zaten pek taraftarı olmayan sayısal karasal televizyon için ayrılan band daha da daralabilir. Ülkemizde, malum halen tamamlanabilmiş bir frekans tahsis ihalesi yok, yayıncılık dünyasında. Bugün karar verilse ve ihale 2016 içinde yapılsa bile 2023'e kadar kalan süre pek kısa. 2023 sonrası ise belirsiz. 

Kısaca özetlersen, önerin ne?
Konunun tarafları bir araya gelsin ve işi netleştirsin. Meslek odaları, RTÜK, BTK, cihaz üreticileri, üniversiteler, yayın kuruluşları, mobil operatörler, tüketici birlikleri, sendikalar... Artık konuyla ilgili olduğunu düşünen kim varsa, bir araya gelip ne yapılacağına karar versin ve bunu duyursun. 

Gene bir şey anlamadım. Yani kardeşim net konuşsana, uydu antenleri mi toplatılacak!
Öyle bir hazırlık hiçbir zaman olmadı ülkemizde. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir ara, binaların estetik görüntüsünü bozuyor diye merkezi uydu anten sistemlerini zorunlu kılmak için bir çalışma yürütmüştü. Ancak, bildiğim kadarıyla öyle bir zorunluluk da yok. Kısacası senin antene kimsenin dokunacağını zannetmiyorum. 

Yalan yok, gene anlamadım bir şey. İşimize yaramayacak bir şey için bir sürü para dökecekler, ama neyse ki dökmemişler bugüne kadar.
Tam olarak öyle değil değerli okuyucum. İstersen boş bir vaktinde eski yazdıklarıma bakıver. Kafana bir şey takılırsa e-posta göndermekten çekinme. Son söz olarak senin, benim gibi televizyon izlemekten keyif alan ve aslında binlerce değil onlarca kanal arasında seçim yapanlar için iyi bir şey sayısal karasal. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların