Ana içeriğe atla

Küçükkuyu'nun büyük lezzeti: Sole Mare Cafe

Meksikalı balıkçının hikayesini biliyorsunuzdur  muhtemelen. Meksika’nın sakin bir balıkçı köyüne tatil için gelen genç "girişimci" sabahları o günün ihtiyacı kadar balık tutup, geri kalan zamanını ailesiyle keyfince geçiren bir adam farketmiş. Bir sabah yolunu kesmiş:
Kaç gündür seni izliyorum. Sabahları birkaç balık avlayıp sonrasında keyif yapıyorsun ailenle. Oysa avlayabileceğin daha tonlarca balık var. Seninle bir şirket kuralım, gemiler alalım”. 
Balıkçı, “sonra” demiş. 
Sonra o gemilerden oluşan bir filo kurarsın. Sonra şirketini borsaya açarız ve sen de keyfin için balık tutup, günün geri kalan zamanında ailenle birlikte olursun.”  diye devam etmiş girişimci. 
Balıkçı, “ben zaten hergün bu son söylediğini yapıyorum” demiş ve gitmiş.

Elbette eğitimden sağlığa bir çok hizmetin paralı hale geldiği günümüz dünyasında, Meksikalı balıkçı gibi geleceğimizden endişe etmeden yaşama şansımız yok belki. Gene de paranın amaç mı araç mı olduğu kimilerince karıştırılıyor sanki. 

Geçtiğimiz yazın en “tatlı” keşfiydi SoleMare Cafe. “Ege’nin başladığı yer” olan Küçükkuyu’nun lezzetini tanıtan bir yazı da yayınlamıştım blogda. Yazımı takip edip SoleMare Cafe’ye giden dostlarım da mekanı ve lezzetleri çok beğendi. Geçtiğimiz yıl karar verip bir türlü fırsat bulamadığımız söyleşiyi ise, yeni sezon öncesi yapalım istedim. 

Karşınızda İstanbul kaçkını Bulgaristan göçmeni iki bilgi teknolojileri profesyonelinin macerası: SoleMare Cafe’nin sahipleri... 



Ege’de sahil kasabasına yerleşip bir kafe açmak” her beyaz yakalının hayalidir sanırım. Bu hayalini genç yaşlarında gerçekleştireni ise görmemiştim geçtiğimiz seneye kadar. Sizleri, birçoklarının hayal aşamasında bıraktığı yaşamı gerçekleştirmiş olmanızdan ötürü tebrik ederek başlayayım e-söyleşiye. 
  • Kısaca kendinizi ve SoleMare Cafe’yi tanıtarak başlamanızı istesem. İstanbul’u terk etme fikri nasıl oluştu, Küçükkuyu nereden geldi aklınıza. Kafedeki lezzetlerin sırrı nedir?

[SoleMare] Öncellikle göstermiş olduğunuz ilgi ve güvene teşekkür etmek isterim. 

Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi İstanbul kaçkını, iki çocuklu bir çiftiz. Büyük şehirde karmaşada boğulmuş ve bazı şeylerin yanlış olduğunu görmeye başlamıştık. İnsanca yaşamak için bunun doğru olmadığını düşündüren sebeplerimiz arttıkça İstanbul’dan kaçış planları oluşmaya başladı. Hayat sadece para kazanmak ve bunun için deli gibi çalışmak, okul taksiti ve kredi ödemekten ibaret olmadığını ailemize, kendimize kaliteli ve daha çok vakit ayırmak olduğunu geç olmadan fark edip, henüz emekli olmadan birçok şeyi kaçırmadan bu yola çıkmanın zamanı geldiğini sık sık kendi aramızda konuşur olduk. Daha az kazanarak daha mutlu bir yaşamımız olacağını da özümsemiştik. Çocuklarımızı sağlıklı ve doğa ile iç içe olduğu bir ortamda büyütme düşüncesi de ağır basınca çok kısa sürede kararımızı kesinleştirdik. İlk senemiz deneme olsun dedik ve arabaya sığdırabildiğimiz kadar eşya yükleyip Küçükkuyu’nun minik bir köyünde soluğu aldık. Yazları gelmek için daha önce orada keşif seyahatleri yapmıştık ve o seyahatler sırasında Kazdağları’nın doğallığı ruhumuza işlemişti. O ilk deneme senemizi minik bir taş ev kiralamıştık, İstanbul’daki evimizin konforundan hayli uzak ancak o bir yıl içinde stresten uzak keyifli ve yaşam sevincimizin katlandığını görünce daha ilk aylarında aslında deneme yılımızın sonucuna karar vermiştik. 

SoleMare’ye gelirsek, ilk olarak isminden bahsetmek gerekir. SoleMare İtalyanca’da Güneş ve Deniz anlamına geliyor. Bunlar çocuklarımızın ismi. ‘Neden İtalyanca derseniz’ yabancı bir isim takmayı düşünmememize rağmen SoleMare kulağa çok hoş geliyor. Tabi bir de İtalyan tatlılarının dünya mutfağında önemli bir yere sahip olması da bu ismi seçmemize neden oldu. İstanbul’da yaşayan insanların birçoğu küçük bir sahil kasabasına kaçıp küçük bir kafe açma hayali kuruyor. Biz de aynı hayalin peşindeydik. Gitme fikri ve olgunlaştırma süreci orada başladı. Eşimle birlikte hem yeni birşeyler öğrenmek hem de birlikte aktivite olması için pasta kursuna katıldık. Özellikle eşimin elinden yemek ve tatlı kitapları düşürmediği, işletmecilik dahi bir çok konuda araştırmasını yapmış ve İstanbul’daki komşularımız yaptığı lezzetlerin keyfini çıkarırken, biz de tepkilerini ölçme şansını yakaladık. Özellikle belirtmek isterim ki tüm bu lezzetlerin oluşmasında, SoleMare’nin iç tasarımından, logonun dizaynına kadar ki tüm aşamalar eşimin hayalinin yansımasıdır. 

Bu noktada teşekkür edemeden geçemeyeceğim bazı isimler var, düşlediğimiz logonun tasarımında desteğini esirgemeyen Ülkü arkadaşımıza, SoleMare’nin dizaynı sırasında babalarımızın harcadığı emeğe ve özene çok teşekkür ederiz. 
  
SoleMare ile birlikte bir çok güzel insanla tanışma fırsatı bulduk. Bunun yanında İstanbul’u terk etmenin ne kadar doğru karar olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Meğerse ülkemiz genelinde bizim gibi büyükşehirleri terk edip doğa ile iç için yaşamayı, kendi emeği ile birşeyler üretenler de ne kadar çokmuş. 
Tiramisu
Lezzetlerin sırrı yaşam felsefemizin ürünlere yansıması diye özetleyebilirim. Doğal, sevgi dolu olmak. Ama en önemlisi “aşk”. Ürünlerimizde katkı maddesi yok, hazır şuruplar (mısır, glukoz vs) yok, kremalarımız krem şanti değil. SoleMare’deki her ürün mevsimin ve yörenin bize sunduğu taze meyveler ve diğer malzemeler ile hazırlanıyor. 
  • Kaç çeşit tatlı yapıyorsunuz? Kafenin en çok tutulan tatlısı hangisi? Bir de Bulgaristan günlerinden tatlılar da var galiba.

[SoleMare] Sabit bir menümüz yok. Atölye çalışması şeklinde dünyada ün salmış birçok tatlı için araştırma ve denemeler yapıyoruz. Bazen kendi yorumuzu da katarak ortaya çıkan tatlılarımız oluyor. Bu bakış açımız bir çok dostumuz tarafından “sürprizlerle dolu bir kafe” şeklinde yorumlanıyor. 


En çok tutan tatlımız konusunda kararsızım. Dönemsel olarak değiştiğini söyleyebilirim. Bir çok tatlımız için harika yorumlar alıyoruz ve elbete bu bizi daha iyisini yapabilme motivasyonumuzu artırıyor. 

GARASH
Örneğin GARASH pastamız, yapımında ceviz, bitter çikolata ve yumurta kullanılan ve hiç un içermeyen pastamız çok beğeni kazandı. Glutensiz olma özelliği nedeniyle özellikle glutene duyarlı kişiler tarafından çok takdir kazandı. Bir çok ürünün gluten içermesinden dolayı tatlı yiyemediklerini ve yılların tatlı yeme özlemlerini gidermiş olmamızdan dolayı büyük sevinç yaşadılar ve bu sevinç bizi de mutlu etti.

Özellikle kış döneminde deneysel çalışmalarımız daha fazla hız kazandı, OPERA dediğimiz bir pastamızın revaçta olduğu bir dönem vardı, zaman zaman CHEESECAKE, TIRAMISU veya SACHER ön planda olabiliyor.

Dünyanın ünlenmiş bir çok tatlısını denedik. Özellikle yatkınlığımızdan dolayı Bulgar ve Rus ekolünde yer alan tatlılar üzerinde çalıştık. Dostlarımız farklı olduğundan denemek istediler ve beğeni kazanınca devam ettik. GARASH, OREHOVA, OPERA, MEDENKA, FUNIYKA bunlardan bazısı. 

  • Özel günler için sipariş de alıyorsunuz sanırım. Müşteriler sadece Küçükkuyu ile sınırlı olmasa gerek. Körfezin diğer merkezlerinden de gelenler var mı?


[SoleMare] Evet, özel günler için çoğunlukla minikleri neşelendirmek için tasarım pastalarda sunmaktayız. 




Reklam ve tanıtım konusunda özel bir çabamız olmadı, hatta hazırladığımız broşürleri bile sadece gelen dostlarımıza verdik. Kulaktan kulağı varlığımız duyuldu Akçay, Altınoluk, Edremit ve Assos’tan özel olarak bizi ziyarete gelen misafirlerimiz oluyor. Büyükşehirlerden yaz dönemi geçirmek için gelenlerin bir çoğunun uğrak mekanı oldu. 


  • Sağlıklı beslenme ve özellikle “organik gıda” her yerde karşımıza çıkıyor. Organik gıda sertifikasına sahip olmasa bile geleneksel tarım ürünlerine ulaşmak, Küçükkuyu’da daha kolay olduğunu düşünüyorum. 


[SoleMare] Doğallık konusuna özellikle dikkat ediyoruz. Örneğin meyveleri bu yörede mevsiminde alıyoruz, zaman içersinde doğal tarım yapan insanları tanıma şansımız oldu. Onların ürünlerini kullanmayı tercih ediyoruz. Ancak bu noktada bazı yasal engellere takılıyoruz, örneği süt ürünlerinde sadece UHT süt kullanma konusunda Sağlık Bakanlığı’nın zorlaması olabiliyor. Buna rağmen hazır toz karışımlar hazır kekler vs kulanmıyoruz, süt reçelimizi köy sütünden yapıyoruz, pandispanyalarımızı özenle yumurtaları ayrı ayrı çırparak yapıyoruz, arasına ayrı iç kreması hazırlıyor, etrafını sıvamak için gerçek çikolatalı ganaj hazırlıyoruz.

Keçi sütü ile yaptığımız dondurmanın da beğeni topladığını söyleyebilirim

  • Eklemek istedikleriniz...


[SoleMare] SoleMare bir işletme olarak değilde dostların buluştuğu bir mekan olarak düşünebilirsiniz, sohbetlerin paylaşımların olduğu minik bir mekan, yolu düşen herkesi bekleriz

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Son olarak geçen yıl yayınladığım yazıdaki yol tarifini ekleyeyim:

İlk olarak Edremit - Altınoluk - Assos yönünde ilerliyorsanız:

Küçükkuyu merkezini (trafik lambalarını) geçtikten sonra yolun sağında Ziraat Bankası Küçükkuyu şubesini göreceksiniz. Bence arabanızı oraya park edin. Yolun iki yanını dikkatlice kontrol edip karşıya geçin. PTT'nin olduğu sokaktan (Mehmet Dede Efendi caddesi) denize doğru ilerlemeye başlayın. Sakin ve sessiz bu sokakta sağ tarafınızda kalacak Sole Mare Cafe. Arabanızla gitmek için sol şeride geçip U dönüşü yaptıktan sonra aşağıdaki tarife göre ilerleyin...

Assos - Küçükkuyu - Altınoluk yönünde ilerliyorsanız:
Assos'ta gelmek zorunda değilsiniz elbette. Ayvacık veya Çanakkale'den de geliyor olabilirsiniz :) Kısaca deniz sağınızda kalıyorsa, sağınızda göreceğiniz PTT tabelası, Mehmet Dede Efendi caddesinin girişini işaretliyor. Her ne kadar adı cadde olsa da öyle geniş bir yer beklemeyin. Sonrasında tarif aynı: Denize doğru ilerle sağında kalacak.

Küçükkuyu sahilinde yürüyorsanız:
Çay bahçelerinin önünde ilerlerken Sahil Güvenlik'i göreceksiniz. Göremediyseniz birisine sorun. Sahil Güvenlik'in karşısında Telve kafe var. Onu da göremediyseniz sahilin her yerinden görebileceğiniz minaresiyle cami var. Artık minareyi ve camiyi bulduğunuza göre tek yapmanız gereken cami ile Deniz Kızı motel arasındaki dar geçitten ilerleyip sahilin paralelindeki caddeyi geçip Mehmet Dede Efendi caddesine girmek. Bu kez kısa bir yürüyüşün ardından sol tarafınızda kalacak Sole Mare Cafe. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların

Malatya Şire Pazarı

Malatya'ya ilk gidişimdi. Gittiğim il / ilçelerde meydandaki Atatürk anıtlarının fotografını çekiyorum. İleride belki sergi açarım diye :) Malatya Valiliği'nin önünde İsmet İnönü heykeli vardı. Malatya hem Turgut Özal hem de İsmet İnönü gibi iki çok önemli kişinin memleketi olunca komşusu Elazığ ile kıyaslandığında çok daha gelişmiş bir kent. Bu açıdan Burdur-Isparta arasındaki gelişmişlik farkını hatırlattı sayfanın yazarına. Yazının başlığına dönersek, Malatya demek kayısı demek. Kayısı demek Şire Pazarı demek. Kayısının her türlüsünü (kolonya ve yağ dahil olmak üzere) bulabilirsiniz Şire pazarındaki dükkanlarda. Sadece kayısı değil elbette. Dut ve üzümden yapılmış pestiller (bastık da deniliyor) pekmezler, sucuklar iştah açıcı... Pazarda bir çok dükkan var. Alış veriş için Öztürkler isimlisini seçtik. Seçimimizde gayretli ve cana yakın dükkan sahibinin payı büyük. Pazara girişte sanırım ikinci dükkan. Aşağıda adres ve telefon bilgileri var. Küçük bir hatırlatma pazara gitme

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Datça'nın yeni yıldızı olmaya aday: Villa Aşina

Villa Carla 'ya gideli iki yıl oldu. Etkisi hala sürüyor desem yalan olmaz. Bilgisayarımın masa üzerinde uzun süre fotografın (yan tarafta görebilirsiniz) durmasının payı büyük elbette :) Villa Carla 'yı benzerlerinden ayıran iki temel özellik tespit etmiştik. Bunlardan birincisi sizlerin de fotograflardan görebildiği eşsiz manzara. İkinci ve belki birinciden de önemli özellik ise işletmedeki samimiyet. Tüm gününü misafirlerin rahatına ayıran, sabah kahvaltıda öğleden sonra kahve keyfinde ve akşam yemekte güler yüzünü eksik etmeyen personel, ki kalabalık bir grup değil bahsettiğim, giderken arabanızdan arkasından su döküyor olmasından bahsediyorum samimiyet derken. 5 yıldır Carla'nın işletmeciliğini yapan Bülent Sancakdar, geçtiğimiz yaz kendi otelini inşa etmek üzere kollarını sıvadığını belirtmiş ve 2008 yazında hizmete gireceklerini söylemişti. 2008 yazına az kaldığını farkedince Bülent Bey'i aramak farz oldu. Sağolsun yeni tesisin fotograflarını göndermiş. Yandaki

Mercan Balık

Sakarya caddesinde balıkçıları bir arada bulabilirsiniz. Birbiriyle yanyana dükkanlarda, benzer fiyatlı benzer balıklar satılır. Şimdilerde bu dükkanlara, balıkların pişirilmişlerinin satıldığı balık fast foodları eklendi. Eskiden Kemer'in olduğu köşeden (gene eskiden) Yeni Sahne'nin olduğu tarafa doğru ilerlerken sol tarafınızda kalıyor Mercan Balık . Balık döner, balık kokoreç (ki şiddetle tavsiye edilir) gibi özel lezzetlerin yanı sıra çeşitli balıkların çeşitli pişirilme yöntemleriyle sunulduğu, güzel dekorlu bir mekan Mercan Balık . İki katlı oturma salonunun bir katını sigara içmeyenlere ayırarak takdirimizi kazanmış mekan. Fiyatlar, balık restaurantlarıyla kıyaslandığında oldukça makul. Adres ve telefon bilgileri aşağıda... Mercan Balık Selanik Caddesi No:10/2 Kızılay / ANKARA tel (312) 430 12 47

Harikalar Diyarı, Eryaman, Sincan / Ankara

Zamanında bataklık benzeri bir yer olan arazi, büyük bir gölet etrafında düzenlenen park haline getirilmiş. Harikalar Diyarı adlı park, fotografta gördüğünüz Masal Adası ile ünlü. Şirinlerden, atıl kurta, pamuk prenses ve 7 cücelerden, keloğlana bir çok masal-çizgi film karakterinin heykelleri ile dolu bir ada. Adanın sembolü ise devasa Guliver heykeli. Park içerisinde keyifli saatler geçirebileceğiniz kafeler var. Semaver, gözleme keyfinin bedeli, Ankara'nın diğer mekanlarına kıyasla daha ucuz. Çocukları eğlendirmek için kaydıraklar, salıncakların yanısıra uzun sayılabilecek güzergaha sahip minik tren seferleri de var. Alışveriş merkezlerinin kısacık turları 4 TL / kişi iken, 10 dakika kadar süren mini tren turu Harikalar Diyarı parkında 3 TL / kişi. Bebekler bu turdan keyif almaz sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bizim 14 aylık yumurcaklar inmek istemiyordu...Ankara merkezinden Sincan'a giderken Eryaman sapağından sonra yolun sağ tarafında göreceğiniz büyük parkın birden çok giriş