Ana içeriğe atla

Kayıtlar

son hafta

Devlet memuriyeti ile geçen 25 senenin son haftasındayım. Olacakları tahmin etme konusunda yetenekli değilim, gene de seçim öncesi Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak bilinen bizlerin sorunlarını çözecek düzenlemenin çıkacağını tahmin ediyordum. Bu yüzden geçen yazdan bu yana, emeklilik ve sonrasına dair planlar yapıp durdum. Onca plan ve iş başvurusu sonuçsuz kaldıktan sonra, meslek büyüğüm bir abimiz ile konuşma, bambaşka bir hayatın kapısını araladı. Eğer son dakika bir terslik olmaz ise, Nisan ayının başında, hayalindeki işi tasarla deseler, bu kadarı gerçekçi olmaz diye tarif edemeyeceğim, yeni işime başlayacağım.  Bu vesile ile beni bugün sahip olduğum yetkinliğe kavuşturan ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği'ndeki hocalarıma, ardından TRT'deki meslek büyüklerime ve elbette çok kıymetli aileme teşekkürlerimi bir de buradan sunmak istiyorum. 

Çok Uzak / film Netflix

Blogumda Netflix'i 2013 yılında konu etmiştim, ilk olarak. Eylül 2013'teki yazımda Netflix'in televizyon izleme alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte ortaya çıktığını ve prodüksiyon - yayın zincirini de dönüştürdüğünü House of Cards dizisi üzerinden anlatmıştım .  Blogumda Netflix'in sektöre etkilerini konu alan başka yazılarımı da okuyabilirsiniz . Bu yazı ise bir film değerlendirmesi denemesi.  HBBTV'yi hatırlayanlar vardır. Has Bilgi Birikim Televizyonu adıyla, özellikle sinema severlerin gönlüne taht kurmuş bir televizyon kanalıydı. Sinemayı ne kadar çok sevdiğimi HBBTV sayesinde anladım desem yeridir.  HBBTV'yi neden andığım bir kaç hafta sonra daha iyi anlaşılacak deyip gelelim Çok Uzak filmine.  Sanat eserlerinin oluşturduğu etki ile o eseri gördüğünüz / okuduğunuz / izlediğiniz / dinlediğiniz zamanki siz arasında derin bir bağ var bana göre. Eğer doğru zamanda o eserle karşılaştıysanız etkisi büyük oluyor. Çok Uzak filmini, işte böyle "doğru zama...

İstanbul ve hayat üzerine

Şehir, zor bir şehir. Kalabalık, hem de çok. Neredeyse günün her saati, şehrin her yerinde trafik sıkışık. Pahalı, hem de çok. Bir bardak buzlu latte, 65 TL. Öyle boğaz manzarasına karşı içilen bir kahve değil. Mahalle arasındaki üçüncü nesil kahve dükkanlarının birindeki fiyat bu.  Yukarıdaki paragrafta yazdığım olumsuzluklara daha nicesi eklenebilir. Ancak, gene de yirmi milyona yakın bir nüfus bu şehirde yaşıyor. Hadi diyelim bunların yarısı mecburiyetten buradalar. Geriye gene on milyon kişi kalıyor.  Yaklaşık iki senedir yaşadığım İstanbul'un kendine has bir aurası olduğuna karar verdim. "Aura" doğru kelime olmayabilir, isterseniz enerji de diyebilirsiniz ya da ritm.  Ritm belki en doğrusu. Sizi de içine dahil eden bir kelime çünkü. Siz ve şehir, sevdiğiniz ile siz... uyum içinde olmalı, aynı ritmi tutturmalı. Ritm bozuk olursa şarkı dinlenmez oluyor. Kakafoniye dönüşüyor herşey. Yalan yok, bence İstanbul ile ritmimiz tuttu. Birbirimizi sevdik.  Sevgili Ankara, ...

yürümek, hayat ve diğer şeyler üzerine

Hep sevmişimdir yürümeyi. Bazen bir yerlere ulaşmak için, çoğu kez kafamda oturtamadığım konuları kendimle tartışmak için... Dün de yürüdüm, bu kez tahmin ettiğimden de uzun. Dört saat boyunca, toplamda 20 kilometre yol yürümüşüm. Arada yokuşlar, daha önce hiç adım atmadığım sokaklar, hurdacılar, otoyolların altı, tren yollarının üstü derken saatlerimi yürüyerek ve düşünerek geçirdim.  Sizi bilmem ama "oturum sakince düşünmek" hiç yapamadığım bir şey. Oturup düşünemeyenlerdenim.  Hayatımda önemli değişiklerin arefesindeyim. 1998 yılından bu yana çalıştığım iş yerimden ayrılıyorum. Nisan ayından itibaren İstanbul'da yeni işime başlayacağım.  Bu garip ve "transient" dönem geçip yeniden "steady-state" döneme varmak mümkün olacak mı emin değilim. Sanki bugünden sonrası hep "transient" geçecek.  Steady-state'in getirdiği konfor ve huzur olmayacak muhtemelen yeni hayatımda. Neyse, sabahın köründe, aklıma gelenleri alt alta yazınca, konuyu bilme...

Nilüfer

18 senede 1700'den fazla yazı yayınladım. Bunların arasında bir şarkı üzerine yazdığım yoktu. Bir kaç sene önce Müslüm Gürses'ten dinlediğim Nilüfer adlı şarkının beni neden bu kadar etkilediğini düşününce, konu ile ilgili bir şeyler karalayıp, kişisel tarihime bir not düşmem gerektiğini fark ettim. Sözleri Murathan Mungan'a ait olan şarkının bestecisi Sunay Özer'miş. Müslüm Gürses'in 15 Nisan 2006'da yayınladığı albümde yer almış ilk olarak. Ardından Zeynep Casalini 25 Kasım 2007'de single olarak yayınlamış, sonra albümüne de almış. Casalini'nin yorumunu dinlemedim hiç, beni mesteden Müslüm Gürses'in buğulu sesi oldu.  Ayrılıklar üzerine yazılmış şiirler arasında ilk sıraya hep Nazım Hikmet'in Herkes Gibi'sini koyardım. "Herkes gibi" olmak çok can acıtıcı olsa gerek diye düşünürdüm.  Artık o kadar emin değilim. Murathan Mungan'ın Nilüfer'indeki "her şeyi al, bana beni geri ver, bir şansım olsun. sensiz ömrüm olsun...

Google Maps aylık raporunun düşündürdükleri

Hayatımın tüm detaylarını benden iyi takip eden Google, aylık raporlar gönderiyor. Nereye gitmişim, nereleri sevmişim, ne yorum yapmışım hepsini kaydediyor. Elbette gerekli izinleri verdiğim için yapabiliyor bunları. Mart başında, Şubat ayı raporu gelince bir şey dikkatimi çekti. Sizlerle paylaşmak istedim. 28 gün süren ay boyunca 41 saat yürümüş, 42 saat araç ile seyahat etmişim. Aşağıda ayın ayrıntılı dökümünde göreceğiniz gibi aslında tüm ulaşım süresi değil bu paylaşılan. Deniz yolunda geçen 10 saat, bu 83 saatin içinde yok. Yani aylık toplam 93 saat.  Haftaya bölünce ise yaklaşık 23 saat. Bu hesabı 7 gün üzerinden sürdürünce, ortalama 3 saat yollarda geçmiş. Aslında kimi günler evden hiç çıkmadığımı hatırlayınca gün başına yollarda geçen sürenin 4 saatten fazla olduğu ortaya çıkıyor.  Sizi bilmem ama bence bu pek sürdürülebilir bir durum değil. Bir gün içinde uyanık geçen 16 saatin dörtte birini yollarda heba etmek akıl kârı değil.  Yanda gördüğünüz aynı aya dair dah...

sonunda EYT Meclis'ten geçti...

Uzun zamandır beklediğim, deprem felaketi sonrası çıkmaz diye düşündüğüm Emeklilikte Yaşa Takılanlar düzenlemesi dün Meclis'te kabul edildi. Yasal prosedürün ardından bu hafta bitmeden yürürlüğe girecek gibi görünüyor.  1995 yılında başladığım çalışma hayatımda bir dönem sona erecek, büyük olasılıkla. Elbette çalışmaya devam edeceğim. Daha çocuklar okuyor. Ancak hâli hazırda çalışmaya devam ettiğim kurum ile vedalaşıp yeni bir iş yerinde mesaiye başlayacağım.  Bu önemli gelişmenin herkese hayırlı olmasını diliyorum. 

O sene bu sene olsun önerimi yeniliyorum

29 Aralık 2022 tarihinde yazmıştım. Tam zamanı, o sene bu sene başlıklı yazımda,  " Şampiyonlar Ligine katılamadık. Avrupa Liginden elendik. Geriye kupa 3'te devam için play-off oynamak kaldı. Ligde Fenerbahçe galibiyeti ile umutlansak bile Karagümrük hezimeti, yeşeren umutları söndürdü. O zaman, bu sene o sene demenin tam zamanı." diye yazmıştım. Dün oynanan maçtan sonra kupa 3'te de yokuz. Şampiyonluk sonrası sezonda kadroyu bu kadar bozup başarı beklemek pek gerçekçi değildi zaten. Bir de  Andreas Evald Cornelius'un takımı bırakması,  Edin Višća'nın sakatlığı,  Marek Hamšík ve  Uğurcan Çakır'ın formsuzluğu eklenince bu seneden beklentiler kayboldu. En azından benim bir beklentim kalmadı.  Peki, bu beklentisizlik senede takımda köklü değişiklikler yapıp, maliyetleri azaltıp, gençlere, öz kaynaklara dönmek doğru olmaz mı? 

6306 sayılı yasa ve madenci çıkmazı

6306 sayılı yasanın tam adı şöyle:  AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN. 2012 yılında Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Özellikle Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketlerinin ardından, İstanbul başta olmak üzere, deprem endişesi yaşanılan şehirlerde 6306 sayısını sıklıkla duyuyoruz. Kat maliklerinden birinin bile başvurmasının yeterli olduğu bir denetleme ile başlıyor süreç. Denetleme sonucunda bina çürük çıkarsa, binanın kısa sürede boşaltılması ve ardından yıkılması gerekiyor. Bir diğer seçenek, hazırlanan tadilat projesinin onaylanması kaydıyla, güçlendirmek. İdeal sonuç ise elbette binanın güvenli olduğunu öğrenmek.  İşte madenci çıkmazı dediğim durum, çürük sonucu alınması endişesi nedeniyle bina sakinlerinden hiçbirisinin 6306'ya başvurmaması. Sizler de duymuşsunuzdur, maden işçilerine ölüm tehlikesi var, neden madende çalışıyorsun diye sorduklarında, madende ölmek bir ihtimal ama madende çalışmazsam açlıktan öleceğim kesin. Ben ih...

Mal da yalan mülk de yalan

Şubat ayındaki felaketlerin sonrası, İstanbul başta olmak üzere, deprem riskinin bulunduğu illerde yaşayanlar tedirgin. İki seneye yaklaşıyor, İstanbul'a taşınalı. Aynı tedirginlik bizde de var. Bu sabah ilginç bir şey farkettim, blogdaki eski yazılarıma bakarken. 2019 senesinde, her günümü son günümmüş gibi yaşayacağım diye yazmışım. Aslında gerçekten de her günümüz belki de son günümüz. Ancak, ne hikmetse, sanki hiç ölmeyecek gibi biriktirmeye, ertelemeye, ötelemeye devam ediyoruz.  İstanbul ve deprem endişesi bana bir kez daha ölümlü olduğum gerçeğini hatırlattı.  Bu yüzden, yeniden unutuncaya kadar en azından, her günü son günümmüş gibi yaşamaya çalışacağım.. Sizlere de öneririm...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...