Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı / Eduardo Mendoza

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı Üzerine: Bir Polisiye, Bir Mizah, Bir İspanya Portresi Öncelikle bu kitabı okumama vesile olan sevgili kızıma teşekkür ederek başlamak istiyorum. Onun önerisiyle, bir sahafta rastlayıp aldım Eduardo Mendoza ’nın 1990 yılında Remzi Kitabevi ’nden çıkan romanını. Türkçeye Fransızca üzerinden , Hüseyin Boysan tarafından çevrilmiş. Neden İspanyolcadan değil de Fransızcadan çevrilmiş, doğrusu merak ettim. Romanı okurken sık sık şöyle düşündüm: Keşke kitabın başına İspanya’nın yakın tarihini özetleyen kısa bir önsöz konulsaymış. Franco kimdir? 1936-1939 arasında yaşanan İspanya İç Savaşı neden çıktı? Kim kiminle savaştı? Bunları bilmeden de elbette kitap okunabiliyor ama Mendoza’nın ince mizahının ve ironik dilinin altını daha iyi kavrayabilmek için bu bilgiler çok işe yarardı diye düşünüyorum. Okurken aklıma sürekli Samuel Beckett’in "Murphy" adlı romanı geldi. Belki de “üslup” açısından… Ancak şunu da belirtmek gerek: Romanı Fransız...

Tehlikeli Şarkılar / Tuna Kiremitçi

Tehlikeli Şarkılar Üzerine: Tanıdık Bir Tarz, Tempolu Bir Polisiye Polisiye, severek okuduğum bir tür. Tuna Kiremitçi ise beğenerek takip ettiğim bir yazar. Sevdiğim türle, beğendiğim yazarı bir araya getiren Tehlikeli Şarkılar ’ı bir solukta okumam, belki de bu yüzden, kaçınılmazdı. Kitabın kapağında şu ifade dikkat çekiyor: “Bir Başkomiser Perihan Uygur Polisiyesi.” Tıpkı Ahmet Ümit’in Başkomiser Nevzat’ı ya da Emrah Serbes’in Behzat Ç.’si gibi, artık Tuna Kiremitçi’nin de Başkomiser Perihan’ı var. Ve bu kitap, Perihan Uygur’un –yanılmıyorsam– üçüncü macerası. Yazarlığının yanı sıra müzisyen kimliğiyle de tanıdığımız Kiremitçi, bu romanda müzik dünyasını anlatmanın rahatlığı içinde yazmış gibi. Hikâyenin geçtiği evren, onun iyi bildiği bir dünya. Bu da romana ayrı bir doğallık ve renk katıyor. Son zamanlarda yazarlarla yapılan söyleşi videoları izliyorum. Birinde şöyle diyordu, severek takip ettiğim bir yazar: "Romanımı bildiğim şeylerden yola çıkarak kurarım...

Gençliğin O Yakıcı Mevsimi / Erendiz Atasü

Gençliğin O Yakıcı Mevsimi: Parçalı, Yoğun ve Sorgulatıcı Bir Roman Erendiz Atasü’yü  uzun yıllardır Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazılarından tanıyorum. Bu kez, 1999 yılında yayımlanan romanı Gençliğin O Yakıcı Mevsimi ni okudum. Açık söyleyeyim, klasik anlatı örgüsü seven biriyseniz, bu kitap biraz sabır istiyor. Roman, düz bir zaman akışını takip etmiyor. Yer yer anlatıcı değişiyor, zaman sıçramaları oluyor. Hatta ilk bölümlerde biraz bocaladığımı itiraf etmeliyim. Ama bu yapı romanın temel tercihlerinden biri. Zaten anlatılanlar da öyle kolay sindirilecek şeyler değil. 1970’lerin politik atmosferi, gençlik mücadeleleri, kimlik arayışı, kadınlık halleri, içsel çatışmalar... Hepsi romanın içinde, yer yer çarpıcı, yer yer kırılgan biçimlerde karşımıza çıkıyor. Atasü, kolaycı çözümler sunmayan bir yazar. Okuru yormayı, düşündürmeyi tercih ediyor. Bu da her okurun ilgisini çekmeyebilir, ama derdi olan edebiyatı sevenler için güçlü bir yön. Okuma sürecinde bazı cümlelerin ...

Borusan Contemporary

Boğaz Manzaralı Sürpriz: Borusan Contemporary'de Modern Sanat İstanbul... Sürprizlerle dolu bir şehir. Her gün önünden geçtiğimiz binaların içinde neler saklı olduğunu bazen yıllar sonra keşfediyoruz. Rumelihisarı’ndaki “Perili Köşk” yani Yusuf Ziya Paşa Yalısı da onlardan biri. Hep manzarasına hayran kaldığım bu yapının hafta sonları modern sanat galerisi olarak ziyarete açıldığını dün öğrendim! Borusan Holding’in ofis binası olan bu muhteşem yapı, cumartesi ve pazar günleri Borusan Contemporary adıyla sanatseverleri ağırlıyor. Binanın içini gezmek için öğrenciler 75 TL, yetişkinler ise 150 TL ödüyor (Şubat 2023 fiyatlarıyla). Güncel giriş ücretleri ve sergiler için mutlaka resmî web sitesine göz atın. Yalnızca süreli sergileri değil, binanın farklı odalarına yayılmış kalıcı koleksiyondan eserleri de görebiliyorsunuz. Binanın her köşesine yerleştirilmiş dijital sanat işleri, yerleştirmeler ve video çalışmaları mevcut. Modern sanat her ne kadar bana çok hitap...

emekli günlerinde futbol

Ogün Hoca ile TRT'de TRT'de son çalıştığım birim TRT Spor'du. Futbolu oynamayı, basketbolu ise izlemeyi seven birisi için, sabahtan akşama futbolun konuşulduğu yayınlarda, rejide teknik yönetmenlik yapmak zor olmuştu ilk günlerde. Zamanla alıştım, sonraları sevmeye başladım. Haftalık rutinlerle tekrar eden bir döngü, futbol maçları. Sıradan hayatlarımıza heyecan katan bir alışkanlık. Hele maçlara gidenlerdenseniz, arkadaşlarla paylaşılan ortak hedeflerin mutluluğu... Bir seneye yaklaşan emekli günlerimde futbol izlemeye devam ediyorum. Bu kez süper lig maçları değil, canlı izlediklerim. TRT Spor'un yayınladığı birinci lig maçlarını takip ediyorum. Altay, Göztepe, Sakarya... Bir zamanlar süper ligde top koşturan bu takımlar artık birinci ligde mücadeleye devam ediyorlar.  Eyüpspor açık ara süper lige doğru yol alıyor. Bu sene lige veda etmesi muhtemel İstanbulspor'un yerine gene bir İstanbul takımının gelecek olması üzücü. Bu gidişle süper lig, bölgesel lige dönüşece...

5G Yayıncılık

Dün, Rohde & Schwarz tarafından düzenlenen 5G Yayıncılık adlı sanal yuvarlak masa toplantısına dinleyici olarak katıldım. Almanya ve Fransa deneyimlerinin anlatıldığı etkinlikte çip üreticisi Qualcomm'un paylaştığı vizyon da oldukça ufuk açıcıydı. İlerleyen günlerde etkinliğin kaydı paylaşılırsa, bu yazıya bağlantısını ekleyeceğim. Bu yazıda 5G üzerinden yayıncılığın ülkemiz için önemini değerlendirmeye çalışacağım. Ancak öncelikle filmi biraz geriye sarmamız şart. Bugün Avrupa'da sayısal karasal televizyon şebekesini kurmamış, Türkiye'nin dışında, bir ülke yok. Bir çok Avrupa ülkesinde önce DVB-T, ardından DVB-T2 şebekeleri kuruldu. Kimi ülkeler DVB-T şebekesini pas geçip doğrudan DVB-T2 şebekesini devreye aldı. Televizyon yayınlarını izleyicilere ulaştırmak için kablo ve uydunun yanı sıra sayısal karasal vericiler, sadece Avrupa ülkelerinde değil, tüm dünyada kullanılıyor.  Ülkemizde sayısal karasal televizyon şebekesi ise yok. Neden yok, ne zaman kurulmasından vaz g...

Kadıköy Sevgilim / Ahmet Erol

“Kadıköy Sevgilim” – Ahmet Erol’un Eserinde Kayıp Zamanlar 2024’ün ilk ayında bitirdiğim beşinci romanım oldu “Kadıköy Sevgilim” . Ahmet Erol’dan okuduğum ilk eser. 2004 yılından beri bitirdiğim neredeyse tüm kitaplarla ilgili notlarımı blogumda paylaşıyorum, ancak bu romanla ilgili yazıp yazmamak konusunda çok kararsız kaldım. Günler süren gidip gelmelerin sonunda, işte karşınızda bu yazı! Kitap Hakkında Genel Bilgiler Epsilon Yayınları tarafından Haziran 2021’de yayımlanan ve 195 sayfalık bu eser, okuyucusuna içeriğin tamamen hayal ürünü olduğunu belirten bir notla başlıyor. İçerik hakkında detaylara girmeden önce, size birkaç bilgi vereyim. Ömrümün önemli bir kısmını Ankara’da, bir yılını ise Paris’te geçirmiş birisi olarak, Gençlik Parkı’ndaki havuza göl denildiğine ilk kez tanıklık ettiğimi, Ankara Adliyesi’nin yapımının 1978’de başladığını ve Paris’in merkezine 45-50 dakika mesafede balıkçı köyü olmadığını eklemek istiyorum. Bu bilgilerin romanla ne ilgisi olduğunu ...

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

İstanbul Ansiklopedisi: Sessiz Çatışmaların ve Görünmeyen Yansımaların Hikâyesi

Bu yazı, Netflix ’te Nisan 2025’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi  dizisi hakkında olacak. Hem bir izleyici olarak düşüncelerimi paylaşmak hem de spoiler vermeden bir bakış sunmak istiyorum. Diziler hakkında yazdığım ilk blog yazısı olacak, bu yüzden heyecanlıyım. 📚 Genel Bilgiler Sekiz bölümlük mini dizi formatında sunulan yapımın senarist ve yönetmen koltuğunda Selman Nacar oturuyor. Başrollerde ise genç oyuncu Helin Kandemir  (Zehra) ve deneyimli isim Canan Ergüder (Nesrin) yer alıyor. Zehra, üniversite eğitimi için Amasya’dan İstanbul’a gelirken; Nesrin, Fransa’da kariyerine devam etmeye hazırlanan, Zehra’nın annesinin yıllardır görüşmediği eski bir arkadaşı. İkili arasındaki etkileşim dizinin en güçlü yanlarından biri. 💭 Dikkatimi Çekenler (Spoilersız): Kimlik arayışı teması  güçlü bir şekilde hissediliyor. Zehra’nın İstanbul’a gelmeden önceki hayatıyla, büyük şehirde yaşadığı değişim arasındaki gelgitler oldukça etkileyici yansıtılmış. Nesrin’in şehir ve ülk...

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...