Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Erdal Öz'ün ölümü üzerine

Can yayınlarının sahibi Erdal Öz 6 Mayıs 2006 tarihinde, yakalandığı akciğer kanserine yenik düştü. Gülünün Solduğu Akşam, Kanayan, Yaralısın isimli kitaplarını okumuştum. Hepsinin üzerimde çok etkisi olmuştur. Özellikle Kanayan isimli kitabın etkisinden uzun süre kurtulamamıştım. İyiler erken mi ölüyor, yoksa biz mi yaşlanıyoruz bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa eskiden babamın annemin tanıdıklarının ölüm haberlerini alırdık. Artık benim tanıdıklarımın ölüm haberlerini alır oldum. Barış Manço, Atıf Yılmaz, Erdal Öz... bu isimler hep bildiğim, eserlerini takip ettiğim insanlardı. Allah hepsine rahmet eylesin...

Trabzon fotograflar...

Boztepe Trabzon'a hakim bir tepe. Öğrendiğime göre 1940'lı yıllara kadar adı gibi boz bir tepeymiş. 1944 yılında mahkumlar ağaçlandırmışlar. Şimdi çamlarla bezenmiş yemyeşil bir tepe olsa bile adı hala Boztepe. Trabzon merkezinden 5 dakika sürüyor araç ile çıkmak. Tepede semaver çay içmek, aile gazinosunda yemek-içki keyfi yapmak güzel olsa gerek. Hava soğuk olduğu için çay bahçesinde oturmak nasip olmadı, ancak rakı balık ve sohbet yaptık bir Trabzon'lu abim ile. Merkez'de İskenderpaşa Camisi görülmesi gereken eserlerden. Aslına bakarsanız Trabzon merkezindeki binaların tümü görülmeye değer. Buralı arkadaşlardan öğrendiğime göre zamanında merkezde opera binası varmış. Kafelerde kızlar piyano çalarmış. Şimdi piyano çalana rastlamasam bile günlük hayatın her alanında bayanlara rastlamak olanaklı. İskenderpaşa mahallesi de var Trabzon'da. Google'dan bakmadım ama Trabzon için önemli bir kişi olduğu adının sık geçmesinden anlışılıyor. Meydan, Trabzon'un önemli

Trabzon ve Trabzonspor

Trabzon kentini futbolsuz, futbolu T r a b z o n s p o r suz düşünmek olanaklı değil. En son lig kupasını 1984-1985 sezonunoa almış olsa bile taraftarın gönlünde her sezon şampiyon. Yanda görülen klubün lisanslı ürünlerinin satıldığı TS Club, kupaların yer aldığı müze ve klüp yönetim bürosunun yer aldığı binanın arkasındaki Bordo Mavi'nin girişi. Mesaimizin başlaması ile mekanın açılış saatlerinin uyuşmaması nedeniyle sadece girişinin fotografını çekmekle yetindim. Kendimi bildim bileli tuttuğum, neden tuttuğumu ise bilmediğim ve sorgulamadığım takımımın kentine 17 yıl önce geldiğiminde fazla gezme olanağı bulamamıştım. Trabzonspor caddesi üzerinde Trabzonspor Hüseyin Avni Aker stadında hangi takımlar dize gelmedi ki. Liverpool'dan İnter'e, Barcelona'dan Moskova'ya bir çok dünya devi beklemediği bir takımla oynayıp beklemediği skorlarla evine dönmüştü. Son lig kupamız 1984-1985 sezonunda almış olmamız, 1995 yılındaki Fenerbahçe kabusu dışında şampiyonluğa yaklaşama

Trabzon izlenimleri 2

Trabzon'da ikinci günüm. İlk gün sabaha karşı uyanmak zorunda kalınca gece kupa finalininin ikinci yarısını bile izleyemedim. Akşam on olmadan yatınca da sabah 5'de uyanmıştım. İyi ki de uyanmışım. 7 gibi yola koyuldum. Bir süre yürüyüp çevreyi tanımaya çalıştım. Baktım yolda çok görecek bir şey yok, dolmuşa binip Trabzon merkeze indim. Kaldığım yer Akçaabat'a yakın. Trabzon merkez 10 dakika kadar sürüyor dolmuşla. Bir YTL verince neredeyse sürekli araba bulunuyor. Merkeze giderken Hüseyin Avni Aker stadyumu yazısını görünce inip stadı göreyim dedim. Stad, Trabzonspor caddesi üzerinde, şehrin merkezine yakın bir yerde. Trabzon'u Trabzonspor'suz düşünmek olanaksız. İnanmakta zorlandığım bir şeyi sizlerle paylaşınca bana katılacaksınız eminimki. Trabzon merkezinin milliyetçi muhafazakar bir yapısı var. Siyasi olarak sağa daha yakın duruyor. Ancak son belediye başkanlığını CHP kazanmış. Nedenini sorunca farklı gerekçeler anlatılsa da Başbakan'ın Mehmet Ali Yılmaz t

Trabzon ilk izlenimler

Trabzon'a 1989 yılından sonra ikinci gelişim. Kendimi bildim bileli tuttuğum takımın kentine ikinci gelişim iş için oldu. Mayıs'ın başı olmasına karşın soğuk ve yağışlı bir hava var. Ancak insanların sıcaklığı havanın soğukluğunu unutturuyor. Ne de olsa Trabzon... Havaalanından şehre gelirken bindiğim taksinin şöförü bir ay kadar geç kaldığını söyledi bu havaların. Eskiden Nisan ayı böyle geçermiş. Mevsimler kayıyor demek ki. Trabzon, Akçaabat'a doğru gelişiyor anladığım kadarıyla. Gene taksi şöförü amcanın anlattıklarından bu bölgenin (Akçaabat tarafının) son dönemde yapılan evlerle kıymetlendiğini öğrendim. Trabzon ile Akçaabat arası 8 km zaten. Köfte yemeğe gidip gelinebilir yani :) Burada 3 gün geçireceğim. Gündüzlerim iş ile geçeceğinden ancak mesai sonrası kenti gezebileceğim. İlk gözlemler bu kadar. Küçük bir not, Trabzon havaalanından servis aracı yok. Görebildiğim tek ulaşım aracı taksi. Belki minibüs vardır bölgeden geçen, ancak Havaş gibi bir servis yok. Taksi üc

Nükleer Karşıtı Miting Sinop 2006

Bir süredir devam eden nükleer santral yapacağız açıklamalarına en net yanıt geçtiğimiz Cumartesi günü Sinop'tan verildi. Her ne kadar büyük sermayenin haber araçları (televizyon ve gazeteler) olayı görmezden gelse, görenler ise 4000 civarındaki katılımcıdan bahsederek etkinliği gölgelemeye gayret etse de Sinop'tan yükselen "nükleer istemiyoruz, üniversite yapın" çığlığını duymamak olanaklı değil. Halka karşın bir şeyler yapmaya çalışanlar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de başarısız olacaktır. Ankara'dan TMMOB İl Koordinasyon Kurulu'nun organizasyonu ile Elektrik Mühendisleri Odası ankara Şubesi önünden Cuma gecesi 24'de kalkan otobüslerimiz 8 saatlik yolculuk sonrası Sinop'a ulaştı. Beklediğimden soğuk bir hava karşıladı cezaevi arkasına park edilen otobüsten çıktığımda. Havanın soğukluğu, Sinopluların kentlerine sahip çıkışlarının izlerini gördükçe hissedilmez oldu. Teknelerine, dükkanlarına, evlerine miting çağrılarını asmışlar. Nükleer karşıtı af

Manisa

Manisa'nın tepeden görünüşü çok üzücü. Beton tarlası haline dönmüş kent ya da en azından tepeden görünüşü öyle. Oysa İzmir'e 30 dakika mesafede, Vestel gibi sanayi devine ev sahipliği yapan, Türkiye birinci futbol liginde takımı olan, toprakları verimli kısacası her türlü olanağı olan bin kent Manisa. Bence tek derdi ya da yanlışı kent büyürken gerekli planlamaların yapıl(a)mamış olması. Hala geç kalmış sayılmaz. Yeşil alanları çoğaltıp, toplu taşıma sistemlerini (metro-tramvay gibi) gerçekleştirip şehri yaysa daha güzel bir kent olur Manisa. Manisa kebabı diye hep duyduğum ama tadını bir türlü hatırlayamadığım yemeği de yeniden yeme olanağı buldum. Tadını neden hatırlayamadığımı, kebabı yiyince anladım: Unutulmayacak bir tat değil :) Manisalılar kızacak bana belki ama Manisa kebabını yememişler için nasıl olduğunu anlatayım: Bursa'nın yoğurtlu kebabında döneri çıkartın yerine köfte koyun olsun Manisa kebabı. Yani yenilikçi ya da farklı bir kebap değil. Bir Manisa fotosu d

Nükleer Sizin Olsun, Sinop Bizim

Bu gece Sinop'a doğru yola çıkacağız. Tek amacımız var, bu doğa harikası yeri nükleer santral tehlikesinden kurtarmak. Büyük amaç, sadece Sinop'u değil tüm dünyayı bu tehlikeden kurtarmak elbette. Sürekli üret, daha fazla üret. İhtiyacın olmasa da tüket, paran olmasa da tüket, kredi al gene tüket, ne olursa olsun tüket. Bu boş, kimseye mutluluk getirmeyen sistemin değişmesi en büyük amaç... Sinop'a fotograf makinemi de götüreceğim. Çekeceğim fotografları yayınlamaya çalışacağım.

Ali Ekber Çiçek'i sonsuzluğa uğurladık...

Büyük usta, halk ozanı Ali Ekber Çiçek'i sonsuzluğa uğurladık. Hayat felsefesini kendi sözleri ile anlatmak en güzeli belki de... "Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insanım. Cahilden uzak, kâmile yakın oldum; büyüklerime saygı ile, küçüklerime sevgiyle yaklaştım. Konuşulan her kelâmı ibadet gibi dinledim, kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham etmedim... Bu icraatım boyunca hiçbir maddi menfaat sağlamadan, insanların duygularını sömürmek gibi bir yanlışlığa meydan vermedim. " Ali Ekber ÇİÇEK

Tugaylar Gözüyle Küba Sergi Değerlendirmesi

Tugaylar gözüyle Küba sergisinin açılışına gittik geçen cuma. Sergi ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacağımı belirtmiştim. Sözümü, biraz geç de olsa, yerine getiriyorum. Değerlendirmeye başlamadan önce bir tespitte bulunmakta yarar var. Eğer bu tür sergilerin düzenleniş amacı gitmesi gelmesi zor olan uzak diyarların havasını koklatmak ise fotografları, fotograf sanatı adına değerlendirmek çok da anlamlı değil. Bu serginin de temel amacının Küba hakkında bilgi vermek, yardım tugayını tanıtmak olduğunu düşündüğüm için sergilenen fotograflar hakkında çok yorum yapmak istemiyorum. Bu tercihimi fotografların iyi olmadığı şeklinde yorumlamayın lütfen. Kendimi fotograf uzmanı olarak görüyor da değilim. Zaten bana göre yorumlar sadece kişisel beğeniyi belirtir. Birinin "iyi" dediği fotograf bir başkası için "kötü" olabilir. Sergi, Küba ile ilgili bir izlenim edinmenize yardımcı olacaktır. Bir çok fotograf için Küba'da çekilmiş olması dışında belirleyici özellik sır

Nükleer Santral

Nükleer santral tartışmaları tekrar başlandı. Aslında buna tartışma demek ne kadar doğru bilemiyorum. Yöneticilerimiz ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak için nükleer santral kurulmasına karar verdi. Hatta santralin kurulacağı yeri de açıkladı: Sinop. Bu konudaki düşüncelerimi yazmadan önce NÜKLEER SANTRALLERE KARŞI OLDUĞUMU yazayım. Şimdi gelelim sebeplerime: Nükleer atıkların saklanması, Yakıtta dışa bağımlılık, Teknolojik bilgi yetersizliği, İlk kurulum maliyetinin yüksekliği, İşletme sırasınraki riskler, Ömrünü tamamlamış santrallerin söküm maliyeti, gibi daha sıralanabilecek bir çok şey değil . Benim tek gerekçem var nükleer santrallere karşı olmak için: Enerji ihtiyacımızı azaltmak zorunda oluşumuz gerçeği. Kıt kaynaklı dünyamızda üretimi ve tüketimi sürekli arttırmaya dayalı ekonomik sistemin yok olmaya / etmeğe yol aldığı bir gerçek. Bu gerçeği zamanında görüp dünya ekonomik sistemini yeniden kurgulamazsak eğer, bir değil yüz nükleer santral de yapsak yetmeyecektir. Bugünde

KARMA FOTOGRAF SERGİSİ Tugaylar Gözüyle Küba

José Marti" Küba Dostluk Derneği aracılığıyla Türkiye'den Küba'ya giden Dayanışma Gönüllüleri'nin ilk fotograf sergisi 'Tugaylar Gözüyle Küba', 14 -21 Nisan tarihleri arasında TCDD Sanat galerisinde sergilenecek. 'Tugaylar Gözüyle Küba' sergisini farklı tarihlerde Küba'ya dayanışma amacıyla giden ve Havana şehrine 45 km mesafedeki Caimito'da yer alan Uluslararası "Julio Antonio Mella" dayanışma kampında, Türkiye'yi temsileden Tugayların Küba'da çektikleri fotograflar olusturuyor. 2000-2006 yilları arasında Küba'ya giden yirmi bir tugayın fotograflarından oluşan 'Tugaylar Gözüyle Küba' fotograf sergisi yine "José Marti" Küba Dostluk Derneği aracılığıyla fotografseverlere sunuluyor. Küba'ya farklı bir perspektiften bakan gözlerin çektiği fotograflar çoğunlukla Havana, Pınar del Rio, Santa Clara gibi Kübanın önemli kentlerinde Küba'daki yaşamı, insani ve Küba'nin doğal güzelliklerini konu eden 59

Thinking in C, Bruce Eckel

Bruce Eckel'den bir önceki yazımda söz etmiştim. MindView , Bruce Eckel'in şirketi. Thinking in C: Foundations for Java and C++ daha önceki Thinking in serisi kitaplardan farklı özellikler taşıyor. En önemli faklılığı bunun okunan bir kitap değil, izlenen ve dinlenilen bir kitap olması. Flash 7 kullanarak izleyebildiğimiz slaytlar ve mp3 olarak kodlanmış sesler içeren html dosyalarından oluşuyor bu değerli eser. C++ ve/veya Java öğrenmeyi planlayan ancak C altyapısı ile ilgili endişe duyanlara özellikle öneririm. Çünkü kitabın asıl hitap ettiği insanlar bunlar. Henüz son sürümü yayınlanmış değil. Şu an kitabın Beta 3 sürümü var internette. Ancak şimdiye kadar baktığım bölümlerde sıkıntı görmedim. Tek sorun İngilizce olması olabilir. Benzer eğitim araçlarının ülkemizde de kendi dilimizde geliştirilmesi en büyük dileğim. Bu konuda üzerime düşen görevi yapmaya hazırım.

Bruce Eckel Thinking in Java

Bruce Eckel ismini C++ ve Java öğrenmeye çalışanların çoğu biliyordur. Java öğrenme çabamda bir yere kadar başarılı oluyorsam bunda Bruce Eckel'in Thinking in Java isimli kitabının etkisi çok büyüktür. İnternette yukarıdaki bağlantıdan ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Gönül isterki Eckel'in kitabının benzerleri ana dilimiz Türkçe olarak da yayımlanır.

Anatolydian ile yeniden

Geçtiğimiz yıllarda Tenedos'ta dinleyip sevdiğimiz Anatolydian isimli caz grubunun izini kaybetmiştik. Klavyede Miraç ve saksafonda Volkan'ın başarılı performansları, Miraç'ın besteleri keyifli saatler geçirtiyordu bizlere. Geçtiğimiz cumartesi günü Tunus caddesi üzerine açılan Çağdaş Market'in önünde sahne almışlardı. Güzel rastlantı bu olsa gerek, bende yakında yapılmakta olan toplantıda olunca izini kaybettiğimiz grubu bulmuş oldum. Cumartesi akşamları Fige Restaurant'da çalıyorlar artık. Atakule'nin arkasındaki eski ve bilinen ismiyle Abidin Daver sokakta 2 katlı bir villa Fige. Anatolydian ikinci nefesli ve gitarını bırakmış. Bas gitar, saksafon, klavye, davul ve vokalden oluşuyor artık. Vokaldeki yeni üye, çalınan mekan grubun repertuarına da yansımış. Dinleyebildiğimiz kadarıyla Smooth Operator gibi parçalar eklenirken, caz standartları ve Miraç'ın besteleri azalmış. Dinleyici beklentisinin karşılanması gerekliliğine saygı duyuyoruz. Çaldıkları parçal

"Beyza'nın Kadınları", film

Mustafa Altıoklar'ın bu sezon izlediğim ikinci filmi Beyza'nın Kadınları . Polisiye / gerilim türünde başarılı bir yapım. Bölünmüş kişilikli Beyza rolünde Demet Evgar oldukça iyi. Farklı kişilikleri canlandırmada üstüne düşeni fazlasıyla yapmış. Bu tür filmlerde katil kim sorusunun yanıtı filmin sonuna kadar anlaşılmaz. Oysa bu filmde, eğer senaryonun tutarlı olduğunu varsayarsak, katilin kim olduğunu tahmin etmek hiç zor olmuyor. Senaryoya ilişkin bir kaç eleştirim var ancak bunları ne olduğunu filmi izlememiş olanları düşünerek yazmıyorum. Eğer gerilim filminin amacı izleyenleri huzursuz etmek ise Beyza'nın Kadınları bunu başarıyor. Vaktiniz varsa izlemenizi öneririm.

"Korkuyorum Anne", film.

Konusu hakkında bilgi edinmeden gidip, iyi ki de gitmişim, dediğim filmlerden birisi Korkuyorum Anne . İstanbul görüntüleri eşliğinde, tek aile gibi yaşayan bir apartman dolusu insanın hikayesi anlatılıyor filmde. Özellikle Köksal Engür çok başarılı oynamış. İnsanın içini ferahlatan bir film. Kurgusu, anlatış biçimi, görüntüleri ile sıradan filmlerden ayrılan Korkuyorum Anne, korkarım ki izleyiciden hak ettiği ilgiyi göremeyecek. Özgün yapımların artması için desteklenmesi gereken bir film.

İdeal Pide Kebap, Bahçelievler

Bahçelievler, Ankara'nın eski semtlerinden sayılır. Artık "bahçeli ev" sayısı çok azalmış olsa bile gene de güzel sokaklara ve caddelere sahip. Dükkan dolaşmak için 7. caddeyi öneririm. Cadde üzerinde ve caddeye açılan sokaklarda farklı damak tatlarına hitabeden yeme-içme mekanları var. İdeal Pide Kebap ise 7. caddeye açılan sokakların birinde. Sokağın adı ne yazık ki aklımda değil. Bahçelievler ekmek fırınının olduğu sokak dersem tarif etmiş olurum umarım. Mahalle pidecilerine özgü bol ikram İdeal pide için de geçerli. Salata, ezme, acı biber turşusu ikram olarak sunuluyor. Lezzetli ve bol malzemeli pidelerini bir de beytiye benzer İdeal Kebap'ı öneririm. İyi servis, temiz ve lezzetli yiyecekler için ödeyeceğiniz hesap, azlığı ile sizi şaşırtabilir. Afiyet olsun.

"Maç Sayısı", Film

Woody Allen'ın yazıp yönettiği ama alışılagelmiş tarzından uzak bir film Maç Sayısı . Konusunu kısaca özetlemek gerekirse İrlandalı eski tenis oyuncusu Londra'nın saygın tenis klüplerinden birinde hocalık yapmaya başlar. Hayatının sonuna kadar bu işi yapmayı düşünmemektedir. Zengin öğrencisinin kız kardeşi kendisine aşık olur. Kızın abisinin (tenis öğrencisi) seksi nişanlısından etkilenir. İşler karışır... Filmde müziğin, operanın, kullanılışı hayranlık uyandıracak cinsten. Sahnelere uygun seçilmiş müzikler etkileyici. İlginç bir final ile sonuçlanan filmi izlemenizi öneririm.

"Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?", film

Gölge oyununun değişmez ikilisinin trajik hikayesi anlatılıyor film de. Osmanlının kuruluş yılları, 1400lü yılların başında Anadolu ve Bursa. Her yere karmaşa hakim. Tarih derslerinde okuduklarımıza pek de benzemeyen bir ortam. Yönetmenin söyleşilerinde anlattığı gibi o dönemim günlük yaşantısıyla ilgili elde çok bilgi yok. Bu nedenle tarih derslerinde okuduklarımız mı doğru filmde gösterilenler mi tartışmasına girmek anlamsız. Doğruyu söyleyenler hiç bir zaman sevilmemiştir. Filmdeki kahramanlar da doğruyu söylemelerinin bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Haluk Bilginer Karagöz rolünde çok başarılı. Beyazıt Öztürk ise kimi yerlerde Beyaz Şov izliyormuşuz hissine kapılmamıza neden oluyor. Ayşen Gruda ve Güven Kıraç rollerinin hakkını veriyorlar. Dekor, müzik ve sayısal efektler, filmin bütçesi düşünüldüğünde, başarılı. Filmi Ankara Kızılay Büyülü Fener sinemasında geçen Cuma günü (17.02.2006) seyrettik. İlk yarının son 20 dakikasında seste problem yaşanmaya başladı. Ara verilince sinemad

Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl, Amin MAALOUF

Uzun zamandır ismini duyduğum, ancak kitaplarının hiç birini okumadığım yazarlardan birisiydi Amin Maalouf. Beatrice'ten sonra birinci yüzyıl isimli roman, yazarın okuduğum ilk eser oldu. Roman, doğacak çocukların cinsiyetlerini belirleyecek bir maddenin bulunması, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerin nüfus artışını kontrol etmek için bu maddeyi kullanmaları ve kız-erkek sayısında oluşan dengesizliğin yarattığı sorunlar üzerine yazılmış. Akıcı bir dil kullanılmış. Çevirisi de başarılı. Kolay okunuyor. Fırsat buldukça yazarın diğer eserlerini de okumayı düşünüyorum.

Öğretmenler günü

Her şeyin bir günü olması kimilerince eleştirilir. Tüketimi arttırmaya yönelik planlanmış günler için bu eleştiriye katılmakla birlikte, meslekler için oluşturulan günlerin yararlı olduğunu düşünüyorum. En azından yılda bir gün meslekdaşlar sorunlarını dile getirme şansı buluyor. 24 Kasım öğretmenler günü, sadece bu nedenle bile, önemli bir gün. Hayatımızdaki önemlerini, kendilerine gösterdiğimiz önem ile uyumlu hale getirelim...

Banyo, Film

Mustafa Altıoklar'ın son filmi Banyo, dar mekanda geçmesine karşın sıkıcı olmayan bir film. İnsan ilişkilerini, özellikle aldatmayı sorgularken kimi zaman komik kimi zaman ise trajik görüntüler oluşuyor. Bu arada oyuncuların sıklıkla sigara içmeleri dikkat çekici.

"Mr. & Mrs. Smith", Film

Brad Pitt ile Angelina Jolie'nin başrollerini paylaştığı bir film Mr. & Mrs. Smith . Filmin ilk yarısı çiftin evlilikleri ile birlikte sürdürdüğü sıra dışı işleri konu alıyor. Eğlenceli bir ilk yarı sonrası hareketli sahneleri sevenleri memnun edecek görüntüler başlıyor ikinci yarıda. Hoşça vakit geçirmek için iyi bir seçim.

"İstanbul Hatırası:Köprüyü Geçmek", Film

Fatih Akın'ın son filmi İstanbul Hatırası , yakın zamanda çeşitli vesilelerle adını duyuran bu dünya harikası şehrimizin yeni bir reklamı. Konusu kısaca şöyle: Alexander Hacke, Duvara Karşı'nın film müzikleri için gelmiş İstanbul'a. Gelenlerin bir çoğu gibi o da kente aşık olmuş. Özellikle müziklerine. Kentin müziklerini incelemek için gelmiş tekrar İstanbul'a. Akın, müzikten yola çıkarak farklı kültürlerin bir arada yaşadığı, birbirine karıştığı kentte 2 saatlik gezintiye çıkartıyor. Bu gezinti sırasında Duman, Orhan Gencebay, Müzeyyen Senar, Replikas, Sezen Aksu, Ceza, Ceza'nın babası, sokak müzisyenleri ve saymayı unuttuğum niceleri rehberimiz oluyor. Oldukça keyifli bir film. Müzik albümünün çok satacağına kuşku yok. İstanbul müzikleri ile ilgili belgesel bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Kente damgasını vurmuş kimi türler çok kısa geçilmiş. Ancak hemen belirtmekte yarar var, ticari bir filmden belgesel olmasını beklemek yanlış olur. Herkese öneririm.

Doğum günü

Doğum günlerini neden kutlarız? Hala hayatta olduğumuza sevindiğimiz için mi? Aslında doğum günlerini kutlamaya başlamamız kendi irademizle olmaz. Anne babamız eserlerini meydana getirmenin yıl dönümünü kutluyorlardır başlarda. 1-2-3 yaşında kendimizden haberdar olmadığımızdan doğum günümüzü kutlamayı akıl etmemiz olanak dışıdır zaten. Yıllar geçtikten sonra, aklımız ermeye başlayınca, yaşamın kendisinin en büyük hediye olduğunu anlarız, ya da anlamalıyız. Sadece yaşadığımız için, her sabah uyanıp, her dakika nefes aldığımız için bile kutlamaya değer yaşam. Çünkü umut doludur insan yaşadığı sürece. Her şeyin daha iyiye gitme olasılığı vardır yaşadıkça.

Sıcak Külleri Kaldı, Oya Baydar

Oya Baydar romanları okumaya devam. Erguvan Kapısı ardından Sıcak Külleri Kaldı'yı okumak iyi bir sıralama olmasa bile her iki roman da aslında tek başlarında da okunabiliyor. Aslında Sıcak Külleri Kaldı'nın bıraktığı yerden başlıyor Erguvan Kapısı. Henüz iki romanı da okumadıysanız Erguvan Kapısı'nı sonraya bırakmak gerekir. Romanında "iktidar"ı sorguluyor yazar. Sosyalizmde iktidar kavramı ayrıca tartışılıyor. 1990'lı yıllarda Sovyet blokunda yaşanan büyük çöküşün sosyalizme inanmış insanlar üzerindeki etkileri iyi seçilmiş karakterlerle anlatılmış. Sovyet Kominist Partisi'ne bağlı Ömer Hoca, politbüro üyesi akademisyen Falin, devlet içerisinde yükselmiş ve iktidar ile kirlenmiş Arın Murat (isme dikkat), siyasi mülteci olarak yaşayan oğlunu ve eski sevgilisini yitirmiş Ülkü, Arın'ın arkadaşı bir dönem sola ilgi duymuş, bir yerde "sınıfına ihanet etmiş" Cem gibi gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek inandırıcılıktaki karakterler hepsi de.

Dire Straits

Hangi yıldı, hangi şarkıydı Dire Straits'i dinlemeye başlamam. Herhalde 10-12 yıl olmuştur ama. Mark Knopfler'in buğulu ve büyülü sesi, eşsiz gitar ve davul soloları. Bu sabah Brothers In Arms şarkısının sözlerine baktım tekrar: These mist covered mountains Are a home now for me But my home is the lowlands And always will be Some day you?ll return to Your valleys and your farms And you?ll no longer burn To be brothers in arms Through these fields of destruction Baptisms of fireI?ve watched all your suffering As the battles raged higher And though they did hurt me so bad In the fear and alarm You did not desert me My brothers in arms There?s so many different worlds So many differents suns And we have just one world But we live in different ones Now the sun?s gone to hell And the moon?s riding high Let me bid you farewell Every man has to die But it?s written in the starlight And every line on your palm We?re fools to make war On our brothers in arms Özellikle son sözler günümü

İhanet Noktası, Dan Brown

Dan Brown, ülkemizde Da Vinci Şifresi isimli kitabıyla tanındı. Konu ile ilgili (Tapınak Şövalyeleri) Serdar Turgut yazılar yazmıştı daha önceleri. Magdelanı Meryem, Sion Tarikatı gibi bir çok insanın ilgisini çeken bir konuda yazılan Da Vinci Şifresi'ni okuyunca yazarın diğer kitaplarını da okumak istemiştim. Melekler ve Şeytanlar, Digital Kale kitaplarından ilk romandan aldığım tadı alamadım. Oldukça sürükleyici bir roman İhanet Noktası. Ön sözünde, kitapta yer alan tüm teknolojilerin gerçek olduğu yazılmış. Şüphe ile yaklaşmakta yarar var bence bu sava. Gerçi sonuçta okuduğumuz kurmaca bir roman, bilimsel makale değil. Brown, şimdiye kadar okuduğum diğer romanlarında olduğu gibi, bu romanda da genç güzel kadın ile orta yaşlı karizmatik erkek karakterlerini yerleştirmiş merkeze. İlk sayfalardan kimin hayatta kalacağını, kimin kısa bir süre sonra öleceğini, kimin sürpriz sonda ortaya çıkacağını anlıyorsunuz. Klasik Amerikan macera filmlerinin senaryosu olabilecek derecede basit

Erguvan Kapısı, Oya Baydar

Erguvan Kapısı, Kedi Mektupları'ndan sonra, Oya Baydar'dan okuduğum ikinci roman . Kedi Mektupları'nda, yurt dışında yaşamak zorunda kalan bir devrin insanlarının (eski tüfekler), Berlin duvarının yıkılışının, düşledikleri, uğruna yaşamlarını adadıkları sistemin başarısızlığının kanıtı olarak sunulması, savundukları değerlerin ayaklar altına alınışı karşında düştükleri çaresizlikler, bocalamalar anlatılmıştı. Kedicikler birbirlerine gönderdikleri mektuplarla sahiplerinin hayatları hakkında bilgi veriyorlardı. Bu romanda, aynı konu farklı karakterlerle ve yeni bir zamanda anlatılıyor. Bizansın, varlığı şüpheli kapısı arayan, İstanbul'da doğup belli bir yaşa gelene kadar burada yaşamış Amerikan vatandaşı Rum Profesör Teo, İstanbul'un varoşlarında sol örgüt üyesi Kerem Ali, öldürülen Dış İşleri görevlisi babasının (Arın Murat) ölümündeki sır perdesini aralamaya çalışan Diren, babası ile öldürülmeden önce son görüşmeyi yapan, "eski tüfekler"den gazeteci Ülk

"Bolluk Ülkesi", Film

Her yıl artan sayıda vatandaşımız yeşil kart almak için başvuruda bulunuyor. Yazılı ve görsel basın Amerika'nın fırsatlar ülkesi olduğuna vurgu yapıp insanları oradaki yaşamın güzel yanlarını göstere dursun, Wim Wenders, kamerasını sokakta yaşamak zorunda kalanlara ve 11 Eylül paranoyasına batmış Vietnam gazisine çevirmiş. "Bolluk ülkesi" ismini görünce dilimizde "nerede bolluk orada yokluk" deyimini hatırladım. Filmin konusunu kısaca özetlemek gerekirse her esmerin terorist olduğunu düşünen, Vietnam'ın izlerini vücudunda ve ruhunda taşıyan, kendini "ülkesini korumaya" adamış dayı Paul (John Diehl) ile Afrika'da doğup büyüyen, bir süre Batı Şeria'da yaşamış, kendini ihtiyaç sahibi insanlara yardıma adamış 20 yaşındaki yeğeni Lana'nın (Michelle Williams) 1 haftalık yaşamı. Süresinin uzunluğuna karşın sıkmadan, belli bir tempoyu koruyan film, yer yer belgesel görüntülerle süslenmiş. Özellikle Diehl'in oyunculuğu çok başarılı. Arka pla

"O Şimdi Mahkum", Film

O Şimdi Asker'in ardından, Levent Kazak'ın açıklaması ile bu filmin üçlemenin ilki olduğunu öğrendik. O Şimdi Mahkum , üçlemenin ikincisi. Abdullah Oğuz yönetmiş. Öykü inandırıcı, karakterler gerçekçi. Erkan Can, Levent Kazak ve Zafer Alagöz iyi oynamışlar. Burhan Öçal ise var olan karizmasını rolü ile iyi bağdaştırmış. Karizma, doğuştan gelen özelliklerden bence. Rutkay Aziz karizma sahibi sanatçılardan biriyse diğer kesinlikle Burhan Öçal. Ülkemizde çok tanınmasa bile dünyanın sevdiği vurmalı çalıgılar ustasının duruşu, yürüyüşü, bakışı rolüne uymuş. Erkan Can'dan özel bahsetmem gerek. 1998 yılında Serdar Akar'ın yönettiği Gemide filmindeki rolü ile etkilemişti beni. Bu filmdeki rolünün de hakkını veriyor.

"Ayın Karanlık Yüzü", Film

Biket İlhan'ın yönetmenliğini, eşi Metin Belgin'in senaryosunu yazdığı ve oyuncu olarak yer aldığı yapımı izlemeden önce umutluydum. Gökçeada benim de sevdiğim değişik bir yer. Öncelikle "ada", dört yanı denizlerle çevrili. Hem ana karaya en uzak adamız olması hem de eksik olmayan rüzgarı nedeniyle ulaşımı, özellikle kış aylarında, sık sık kesintiye uğramakta. Filmin konusu da ilginç: Kaçak mahkumlar, onlara yardım eden kafayı ölen kocası ile bozmuş adalıların tacizine uğrayan genç güzel kadın. Ama gelin görün ki ne Sanem Çelik'in, özellikle filmin sonlarındaki sahnelerdeki, performansı ne de Gökçeada'nın atmosferi, ki onun da başarılı kullanıldığı söylenemez, filmi kurtarmaya yetmemiş. Birden fazla suçlu karakteri aynı film içerisinde yoğurmak kolay bir iş değil. Film, bunu başaramıyor. Özellikle tetikçi karakteri neredeyse hiç işlenmemiş. Banka hortumcusu ile tarihi eser kaçakçısının diyalogları inandırıcılıktan uzak. Bir de film ile ilgili okuduğum tanıtım

"Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz", Tiyatro

Yazarı Aziz Nesin'e 1978 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandıran eserinin uyarlamasını Ankara Ekin Tiyatrosu'nda izledik. 1977 yılında yazılan kitap, bürokrasiyi, "kutsal devlet" düşüncesini eleştiriyor. İşin üzücü yanı, yazılmasının üzerinden yıllar geçmesine karşın kitapta eleştirilenlerin halen, belki daha da artmış olarak, sürmesi. Müzikli danslı oyun, süresi uzun olsa bile (2 saat kadar sürüyor) sıkılmadan, ilgiyle izleniyor. Oyuncular başarılı. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'ne bu güzel oyunu izlememize vesile oldukları için teşekkür ederim. Sanata verdikleri desteğin sürmesini beklerken bir yandan da halkımızın tiyatrolara daha sık gitmesini dilerim. Oyunların pahalı olması sigaraya günde 3-5 milyon veren kişiler için mazeret olamaz.

"Rüstem Batum ile Konuşulmayanlar", TV Programı

Rüstem Batum uzun zaman ekranlarda görünmedikten sonra Sky Türk televizyonunda Salı akşamları program yapmaya başladı. Ekranın alternatif seslerinden birisi. CNN Türk televizyondaki 5 N 1 K programında da zaman zaman değinilen konularda daha uzun daha doyurucu yorumlar izlemek için öneririm. Ayrıca Rüstem Batum'un da yazarları arasında olduğu Mini Dev isimli alternatif medya sitesini de incelemenizi ve takip etmenizi salık veririm.

"İhtilalin Süvarisi", Nesrin Turhan

Kitap , yakın tarihimizi yalnızca ders kitaplarından öğrenen benim gibileri için bulumaz bir kaynak. 1960 yılını, 27 Mayıs'ta yapılan ihtilal ve ardından gelen idamlardan ibaret sanırdım. Bir solukta okuduğum roman, yer yer mahkeme tutanaklarına yer yer anılara dayanılarak yazılmış. Nesrin Turhan zor işini başarıyla bitirmiş. Albay Talat Aydemir'in mahkemede yaptığı son konuşmanın günümüz için de geçerli görünmesi, romanın en düşündürücü yanıydı. Binbaşı Fethi Gürcan'ın karizması ve "görev adamı" özellikleri oldukça etkileyiciydi. Roman ile ilgili çok daha fazla yorum yapmak isterdim. Ancak bu yorumları yapabilmem için o dönemi tüm yönleri ile öğrenmem gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz için geçmişini, özellikle yakın geçmişini, iyi öğrenmemiz gerekiyor. Nesrin Turhan'a ve kitabın yazılmasında emeği geçen herkese teşekkürler...

"Gerçek Kurbanın Acısı", Tiyatro

Ankara Ekin Tiyatrosu'nda izlediğimiz oyun, gerek kurgusu gerekse oyuncuların başarılı performansları ile etkileyiciydi. Ülkede yaşanan darbe sonrası idam edilen sol görüşlü bir gencin sevgilisinin yazdığı senaryonun filme çekilişininin anlatıldığı tek perdelik oyunda müziğin hemen hemen hiç kullanılmamış olması, yaratılan boğucu atmosferi destekliyor. Günümüz insanının o dönemleri anlayamıyor oluşuna vurgu yapılıyor. Bu durumun nedeni olarak da dönemi yaşayanların, anılarını paylaşmamış olmaları gösteriliyor. Ayrıca geride kalanların çektiği büyük acı, tüm çıplaklığı ile izleyiciye sunuluyor. Oyunu izlerken bir kez daha idam cezasının kaldırılmış olmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu anladım. Ankara Ekin Tiyatrosu'nun bir dönem içine düştüğü ekonomik zorlukları atlatmış olduğunu diliyorum.

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (3)

Yazı dizisine devam ediyorum. İlk yazıda sorunları ortaya koyduktan sonra ikincisinde önerileri sunmuştum. Bu yazıda önerilere devam edeceğim. Unutanlar için hatırlatayım: Esnek mesai diye özetlenebilecek bir çalışma düzeninde insanların daha mutlu olabileceğini düşünüyorum. Esnek mesai uygulaması başarılı oldukça esneklik düzeyi arttırılabilir. Örneğin neden herkes, hemen hemen herkes, sadece Pazartesi-Cuma arası çalışıyor. Haftasonu tüm alış veriş merkezleri, eğlence yerleri, piknik alanları dolu oluyor. Hava güzel olduğunda Tigem'de (Ankara'nın kısıtlı açık hava alanlarından) hafta sonu yer bulunmazken hafta içi sinek avlanıyor. Tüm bunlar, insanların büyük çoğunluğunun aynı günler çalışıp aynı günler tatil yapıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu düzen elbetteki çeşitli ihtiyaçlardan doğmuştur. Firmaların, işletmelerin birbirleri ile iş yapabilmeleri için kimin ne zaman çalışıyor olduğunu bilmeleri gerekir. Bankaya pazar günü gittiğinizde kapalı olduğunu bilirsiniz. Salı günü i

"Atları da Vururlar", Tiyatro

Oyunla ilgili görüşlerimi yazmadan önce Devlet Tiyatroları'nın Akün Sahnesi ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Akün Sineması tiyatro sahnesi olarak düzenlendikten sonra izlediğimiz ilk oyun Benerci Kendini Niçin Öldürdü idi. Bu oyun sergilenirken, öyle sanıyorum ki zamansızlıktan, seyircilerin oturacakları koltuklar, salonun genel durumu içler acısıydı. Geçen hafta sonu salona geldiğimde ise oldukça farklı bir salonla karşılaştım. Her şey yenilenmiş, büyük, konforlu, başkente yakışır bir salon olmuş Akün sahnesi. Eleştirilerim ise havalandırmanın iyi çalışmaması ve salonun girişindeki spotların çokluğu. Girişteki ışıklandırma hem fazla elektrik tüketimine neden olur hem de ortamı ısıtır. Oyuna gelince, 1929 büyük bunalımından sonra Amerika'da halkın, içine düştüğü yoksulluk ve sefalet, yatacak yer karşılığı her şeyi yapmaya hazır hale gelişleri tüm çıplaklığı ile ortaya konulmuş. Canlı müzik, şarkılar oyuna renk katmış. Ancak özellikle ilk perdesi fazla uzun. Oyuncul

"Sisli Bir Eylül Gecesi", Albüm

Sadun Aksüt, Türk müziğinin önemli isimlerinden biri olmasına karşın, son günlere kadar, konuyla yakından ilgilenenler dışında fazla tanınmıyordu. Sisli bir eylül gecesi, "Turkish chillout" olarak tanıtılan albüme kadar. 1932 doğumlu, yani bu gün itibariyle 73 yaşında, tanbur ustası. Tanbur ile ilgili yazdığı kitaplar var. Turkishtime web sitesi Üstat ile söyleşi yayımlamış. Sevgili eşim sayesinde bu albümden haberdar oldum. Özellikle albüme ismini veren şarkı çok hoşuma gitti. Üstat, ilk kez bu albümde sesiyle bizlere ulaşıyor. Nice yaşlara, nice albümlere demek dışında bir şey kalmıyor bizlere.

"Ölümden Kaçış Yok". Tiyatro

Hani bazı oyunlar vardır. Konusu ile ilgili en küçük ayrıntıda oyunu izlemenin anlamsızlaşır. Ölümden kaçış yok, böyle bir oyun. Bu nedenle konusuna ilişkin söylenebilecek tek şey Kızıldeniz kıyısında tatile giden bir Fransız çift, Ermeni ve İngiliz arkadaşlarının başından geçen olaylar. Hırslarının insana neler yaptırabileceğini sergileyen iyi bir oyun. 2 saatten fazla sürmesine karşın sıkıcı olmayan, trajik sahnelerinde, ilginç bir şekilde seyircileri güldüren farklı bir oyun. Bu sezon izlediğim oyunlar içerisinde beğendiklerimden birisi. Bu sezon izlediklerim içerisinde favorim ise halen Schubert ve Şevki Bey. Herkese iyi seyirler. 6 YTL'ye bu keyfi yaşattığı için Devlet Tiyatroları'na sonsuz teşekkür...

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (2)

3 hafta kadar önce bu serinin ilkini yazmıştım. Aslında daha kısa bir süre sonra ikincisini yazmayı planlıyordum ama araya hep başka işler girdi. Kısmet bugüneymiş. İlk yazıda sabit mesainin sıkıcılığından, kişiye ait zamanın kısalığından dertlenmiş ve devam yazılarında bu işin nasıl daha katlanılabilir olabileceğinden bahsetmiştim. Bu yazıda ve izleyenlerde bunu yapmaya çalışacağım. Öncelikle hemen belirteyim var olan düzeni veri kabul edip önerilerde bulunacağım. Düzen değişikliği içermeyen öneriler olacak yaptıklarım. Aksi durumda çok farklı seçenekler sunulabilir. Neyse. İlk önerim sabit mesainin olabildiğince esnetilmesi. Aslında bu öneri yeni bir buluş değil. Kimi ülkelerde kimi sektörlerde yıllardır uygulanıyor. Sistem şöyle işleyecek: Normal mesai (9-18 ya da 8.30-17.30 gibi) çalışanlar gün içerisinde 10-15 arası iş yerinde olmak zorunda olacaklar her zaman olduğu gibi. Haftalık toplam mesai süresi aynı kalacak. Hafta içi 07-21 arası istediği saatler çalışarak haftalık toplam m

"Metal Fırtına", Kitap

Son zamanlarda çokca konuşulan kitabı sonunda ben de aldım Cumartesi günü. Pazar günü ise bitirdim. Kitap ile ilgili okuduğum ve dinlediklerime hiç değinmeyeceğim. Konu herkesçe malum: Amerika, Türkiye'yi işgal ediyor. Heyecan ile okunan bir kitap değil Metal Fırtına. Askeri terimler ve özellikle ABD ordusunun birimlerinin isimleri çok sık kullanılmış. Sanırım gerçeğe yakın olsun diye böyle bir yol seçmiş yazarlar. Yer yer karakter tahlillerine girilmiş olsa bile, ne yazık ki, oldukça yetersiz kalmış. ABD Başkanı olarak seçilen karakter inandırıcılıktan uzak. Bir de gene inandırıcı gelmeyen diğer büyük ülkelerin ABD işgalinin sebeplerini anlayamamış olmaları. Sonuç olarak vaktiniz varsa, savaşın ne kadar korkunç olduğunu hatırlamak istiyorsanız okuyabileceğiniz bir roman.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliğ, Milan Kundera

Milan Kundera, hiç şüphesiz, en önemli Çek yazarlardan biri. Uzun süredir kitaplarını okumak istiyordum. Sonunda, yıllar sinema filmi olarak izlediğim, Varolamanın Dayanılmaz Hafifliğini okumaya başladım. Kitap, filmden oldukça farklı. Aslında böyle bir kitabın filmini çekmek olmayacak duaya amin demek olmuş. Kitap temel alınarak yapılacak her film sadece erotik film olma tuzağıyla karşı karşıya. Benim izlediğim filmde de yaşanılan ilişkilerin arkasında yatan nedenleri görebilmek için uğraş vermek gerekiyordu. Sonuçta henüz sonuna ulaşamasam bile değişik bir teknikle yazılmış romanı beğenerek okuyorum. Sonuna geldiğimde daha ayrıntılı yorum yazmaya çalışacağım.

Hayatın Bunaltıcı Yüzü (1)

Büyük şehirde yaşayan ve çalışmak zorunda olan çoğunluktansanız yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız. Bizim gibilerin, yani işi olan şanslıların, hafta içi sıradan günü sabah 7 gibi başlar. Fokurdayan su ısıtıcısının sesi sabah sabah haber veren televizyonun sesine karışırken, önceki geceden beri ne değişmiş olabilir ki diye düşünmeden dikkatle dinleriz söylenenleri. En iyi olasılıkla on saat sonra döneceğimiz evimize veda edip kendimizi yollara vururuz. Kentin trafiğine, iş yerinin yakınlığına, ulaşım aracının hızına göre yarım saat ile iki saat arası süren yolculuktan sonra iş yerine ulaşırız. Para kazanmak için bedenimizi ve ruhumuzu kiraladığımız iş yerinde kira bedeli karşılığı üretmek zorunda olduğumuz "iş"i üretip akşam olmasını bekleriz. Akşam olunca farklı bir şey olmayacağını biliriz oysa. En iyi olasılıkla sinema, konser, tiyatro gibi yerlere gidip "eğlenecek", genellikle ise akşam yemeği sonrası televizyon karşısında yerimizi alacağız. Sevdiklerimizle ke