Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ankara eski amblemine dönüyor

Hitit Güneşi Ankara'yı sembolize etmiyor diye 13 yıl önce kentin amblemi değiştirilmişti. Yeni bulunan amblemin kenti temsil etmediğine karar verince İdare Mahkemesi eskisine geri dönülecek şimdi. Bence her iki amblem de iyi değil. Murat Karayalçın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığını koyduğu seçimlerin birinde Anki diye bir karakter kullanmıştı kampanyasında. Ankara keçisi vardı ortasında. Bence öyle bir şey olsa daha güzel olur.

Faust prometheus ve sparkatüs

Sayfama yazdığım yazıların okunurluğunu takip ettiğim bir sistem kullanıyorum. şimdi sistem falan deyince gizli kapaklı işler değil bahsettiğim. Basit bir kaç satırlık html kodunu sayfanıza ekliyorsunuz böyle bir hizmeti veren yüzlerce sayfanın birinden. Sonra ücretsiz verilen hizmetleri kullanarak kim hangi ip adresinden ne zaman girmiş, hangi kelimeleri arayarak sayfaya ulaşmış gözleyebiliyorsunuz. Şimdi yazının başlığını görünce bu 3 kahraman nasıl aynı yazıda bir araya gelecek diye düşünmüş olabilirsiniz. İçimden bir ses bu günlerde bu 3 ismin çok google'lanacağını söylüyor bana. Eğer tahminim beni yanıltmazsa google'layıp sayfama gelenleri hayal kırıklığına uğratmayayım. Kim kimdir gibi bir iki kısa cümle ile tanıtayım 3'lüyü. Bilgiler özgür ansiklopedi wikipedia.org 'den: Faust : Johann Wolfgang von Goethe 'nin ünlü eserinin kahramanı. Zamanını dünyanın tüm bilgilerini öğrenmek için harcamış, deyim yerindeyse tüm bilgileri yalayıp yutmuş ancak ruhu huzura kav

kutu kutu pense

Çocukluğumuzun oyunlarının en akılda kalan tekerlemesidir kutu kutu pense, elmayı yense diye devam eder. Şimdi diyeceksiniz ki nereden çıktı bu kutu kutu. Efendim malumunuz ülkemiz yayın sektörü bir çok yeniliğe gebe. Aslında yenilikler elbette yalnızca ülkemizde gerçekleşmiyor. Dünyadan bu konudaki farkımız bir çok yenilik birbirine yakın zamanlarda hayata geçecek gibi görünüyor. Uydu üzerinden yayın ile tanışalı epey zaman oluyor. Önce büyük çaplı çanaklarla alınan analog yayınlar, ardından küçük çanaklar, sonra sayısallaşan yayınlar. Şimdilerde Anadolu'nun en ücra mezralarında bile evlerde televizyon izlemek için kullanılan yegane yöntem haline geldi denilebilir sayısal uydu alıcıları için. Büyük kentlerimizin kimi bölgelerinde kablolu tv seçeneği olsa bile mevcut haliyle uydu kadar yaygın olduğunu söyleyemeyiz. Sayısal uydu yayınlarını mevcut televizyonlarımızla izleyebilmemiz için bu yayınları televizyonumuzun anlayacağı dile çevirecek tercümanlar (dönüştürücüler) gereklidir.

Franz Kafka and Prague. Harald Salfellner

Prag ile birlikte ilk akla gelen yazar sanırım Kafka'dır. Aklınıza gelmese bile karşınıza her köşe başında çıkar Kafka'ya ilişkin bir şey sokaklarda. Müzesine rastlarsınız, heykelini görürsünüz, onun adını taşıyan kafenin önünden geçersiniz hiç birine rastlamazsanız bile aslında onunla aynı sokaklarda dolaşmaktasınızdır. Mutsuz ve karamsar Kafka, bir dönem çalıştığı binanın penceresinden seyrediyordur sizi, siz farkına varmadan eski kent meydanını turlarken. Öyle mutsuz öyle hapsolmuş hissetmiş ki Kafka Prag'da, İspanyolca öğrenip güney Amerika'ya gitmeyi planlarmış zaman zaman. Dükkan sahibi, otoriter babasının baskılarından mıdır bu bunalmışlık, yoksa çekingen kişiliğinden mi, belki de Yahudi oluşu ve Almanca-Çekçe arasında geçen çocukluğudur sebebi kimbilir. Türkçe'ye çevrilmemiş olacağını düşünerek İngilizce çevirisini almıştım Prag'dayken Franz Kafka and Prague adlı orijinali Almanca yazılmış kitabı. Bu kadar Türk turistin gittiği bir kent ile ilgili ya

Pırağ, Praha, Prague ya da Prag

Nazım Hikmet'in vatan hasretini en derinden hissettiren şiirlerinden birisidir belkide Saman Sarısı. Şiirin tamamını buradan okuyabilirsiniz. Bu şiirinde belki Çekçe Praha diye yazılıp Pırağ gibi okunduğundan kentten Pırağ diye bahseder. Adı nasıl söylenirse söylensin ziyaretçilerine aynı büyüyü hissettiriyor kent. Sanki büyülü bir el yapılara dokunmamış insanları değiştirmiş. Bu hissi kale civarında gezerken, ya da eski kent meydanında ve özellikle küçük mahallede fazlasıyla yaşıyorsunuz. Küçük mahalle, Prag kalesinin alt tarafındaki yapılardan oluşuyor. 18. yüzyıldan bu yana yapılara dokunulmamış. Kent, biblo gibi korunmuş binaları, adım başı satıcılarla pazar yerini aratmayan Charles köprüsü, saat başı gösterisi beklenen astronomik saati, mini etekli kızları ve ucuz birasıyla turist cenneti. Prag'a gidenler hep binaların güzelliğinden biranın ucuzluğundan bahsediyor. Hatta internetteki kent ile ilgili yorumlarda birisi Safranbolu, Beypazarı varken taa Prag'a neden gidil

Prag fotografları yayında

Söz verdiğim üzere Prag fotograflarını hızlıca derleyip toparlayıp Picasa'ya yükledim. Yazıları toparlamam fotograflardan uzun sürecek peşinen söyleyeyim. Prag fotograflarına http://picasaweb.google.com/SadeceFotoOzgur/prag bağlantısından diğer fotograflara ise http://picasaweb.google.com/SadeceFotoOzgur bağlantısından ulaşabilirsiniz. Fotograflarla ilgili yorumlarınızı beklerim. Çekim tekniğine ilişkin eleştiri yapmadan önce makinemin Kodak Eastman 7220 model olduğunu göz önüne almanızı rica ederim. SLR değil kullandığım makine, eskilerin bas-çek diye tabir ettiği cinsten. Neyse ki bas-çekten fazlasını yaptırabiliyorum çeşitli taklalar atarak (gündüz vakti gece modunda fotograf çekip uzun süre pozlama yaptırmak gibi :)

önce fotograflar - Prag

Deyim yerindeyse tadı damağımızda kalan Prag sokakları ve Budapeşte müze-galerileri ardından tilki hesabı kürkçü dükkanına döndük. Şansımıza hava bizden yanaydı. Prag'a gittiğimiz günün öncesine kadar soğuk ve yağışlı olan hava Prag'da kaldığımız 3 gece boyunca az bulutluydu. Fotografların çoğunu çektiğim 1 ve 2 nisan günleri kapalı havanın homojen dağıttığı ışığı sizler de fark edeceksiniz. Budapeşte trenine bindiğimizde yoğun bir yağmur uğurluyordu Prag'dan. Budapeşte'de de durum farklı değildi. Yağışsız soğuk olmayan bir hava vardı. Yaz sıcaklarına daha epey zaman olduğu için günün her saatinde dolaşmak olanaklıydı. İlk gözlemleri paylaşıp fotograflara geçeyim. Bu arada hemen belirteyim ki bir kaç gün sürecek Prag ve Budapeşte gözlemlerini yakında sayfaya ekleyeceğim. Solda görülen yapı Tyn Kilisesi. Eski şehrin tarihi binaları kilisenin önünü süslüyor. Astronomik saat olarak adlandırılan, saat başları önünde kümelenen turistleriyle görülesi yerlerin başında gelen s

ülkeye hoş geldik

Yandaki fotografı ülkemize geldiğimiz havaalanı terminalinin tuvaletinde çektim. Yorumsuz olarak sunuyorum. Dünyanın başka hangi kentinde ayak üzerine çarpı konulmuş bir levha görebiliriz bilemiyorum. Bir haftadır uzak kaldığım, ülke ile ilgili hiç bir haber, bilgi edinmeden geçirdiğim güzel günler bitti ne yazık ki. Prag ve Budapeşte'ye dair ilginç fotograflar ve gözlemlerimi en kısa zamanda siz değerli okuyucularımla paylaşacağım. 400'ün üzerindeki fotografı neye göre ayıklayacağım tam bilemiyorum. Biraz zamana ihtiyacım olduğu kesin. Hem gözlemlerimi yazdığım notları temize çekmek hem fotografları ayıklamak hem biriken işlere yetişmek... zor bir hafta beni bekliyor....

yazılara bir haftalık ara

gazete köşelerinde olur ya yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığı için yazılarına ara verilmiştir diye. ben gazetede yazmasam ve bir köşem olmasa bile sanal alemde görüşlerimi paylaştığım bir sayfam, ve umarım ki sayıları az bile olsa, düzenli okuyucularım var. öncelikle onlardan (düzenli okuyucularımdan) sonra 70 milyondan :) bir hafta izin istiyorum. güzel anılar, güzel fotograflarla dönmeyi umarım. sizleri ülkemizin yoğun ve bunaltıcı gündemi ile başbaşa bırakırken bu bunaltıcı havadan kurtulmak adına kendi bulduğumuz çözümü paylaşayım. bir süredir akşam haberi izlemiyoruz. inanın işe yarıyor :)

yaz saati uygulaması

31 Ekim 2006 tarihinde yani yaz saati uygulaması biterken yazmışım saatler ve iç saatler başlıklı yazıyı. Sonunda bu uygulama bitecek ve yarın yaz saati uygulamasına geçip bir saat ileri alacağız zamanın göstergesini. Ne yalan söyleyeyim buna en çok sevineceklerden birisi olacağım. Sebep aynı: Zeytin efendinin, yorgun olduğu bir kaç günü saymazsak, hep güneşe göre uyanıyor olması. Uyanmakla kalmıyor evde hizmetçisi seçtiği beni de uyandırıyor. Birlikte sabah rutinlerimizi gerçekleştiriyoruz. Şimdiye kadar saat 5-5.30 arasına denk gelen uyanma saati yeni düzende 6-6.30'a denk gelecek :)

Tata, Land Rover Jaguar

Hindistan'ın var ettiği markalardan biri olan Tata , bizde sadece otomobilleri ile bilinse bile aslında dev bir grup, son atağı dünyada çok ses getirdi. Dünyayı Türk kanallarından izlemek zorunda kalanlar bu gelişmeyi farketmemiş olabilir. Tata , Ford'dan Land Rover ve Jaguar markalarını satın alarak üst segment araç pazarına hızlı bir giriş yaptı. Şimdi sırtımızı yaslayıp oturduğumuz koltuğa bir düşünelim. Tata, zamanında Mercedes tarafından kurulmuş. 1950'li yıllarda. Size tanıdık geliyor mu bir yerden. Mesela Bursa'da zamanında kurulan fabrikalardan. Hindistan'ın Tata'sı gelişmiş, ulusal bir marka haline gelmiş ve şimdi dünya pazarına açılmış. Peki Bursa'daki fabrikalar ne aşamada? İthal ikameci kalkınma politikasında mı hata vardı? Yoksa yüksek gümrük duvarlarıyla korunan yerli sermaye elde ettiği artı değerle kendi zenginliğini arttırma dışında hiç bir teknolojik yeniliği yapmayarak modelin çökmesine mi sebep oldu? Belki amaç yerli sermayeyi palazlandı

Deniz Kavukçuoğlu'nun yazıları

Gazeteleri güncel gelişmeleri öğrenmek için alanlara şaşıyorum. Özellikle elinin altında internet erişimi olup da son dakika haberlerini gazete okuyarak takip edenleri hiç anlamıyorum. Bu iş için televizyonlar, radyo ve şimdilerde internet var. Gazeteler derinlemesine incelemeler, farklı boyutlar ve bence olmazsa olmaz köşe yazarları için okunur. Zaten bu yüzdendir ki köşe yazarları transfer edilir. Cumhuriyet gazetesinde bir iki yazar hariç neredeyse tüm köşe yazarlarını okurum. Ancak kimilerini yazıldığı gün okuyamasam bile ileride okumak üzere ayırırım. Deniz Kavukçuoğlu'nun yazıları bunların başında gelir. Sol üzerine kafa yoran ve bunu teorik boyutta yapan, sloganlardan arınmış yazıları günümüzde kendini solda tanımlayan herkese ders niteliğinde. Geçen günkü yazısının başlığı Demokrasi ve Sosyalizm. Şimdi yazıdan alıntı yapmak bir yerde yazarın emeğini izinsiz kullanmak olacağından sosyalizm demokrasiz olmaz mı? proleterya diktatörlüğü en gelişmiş demokrasiden daha demokrat de

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, Milan Kundera

Kundera'dan okuduğu ikinci kitap. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ile ilgili yazdıklama baktım . Aslında bugün 3 yıl önce verdiğim bir sözü de yerine getirmiş olacağım bir yerde. 25 mart 2005'te yazıyı bitirirken Sonuçta henüz sonuna ulaşamasam bile değişik bir teknikle yazılmış romanı beğenerek okuyorum. Sonuna geldiğimde daha ayrıntılı yorum yazmaya çalışacağım. demişim. ancak anlaşılan o dönemin koşullarında bu sözümü unutmuşum :) Neyse, geç olsun güç olmasın diyerek Kundera'nın iki romanına ilişkin görüşlerimi paylaşayım. Herşeyden önce Kundera'nın yazdıklarını anlayabilmek için yakın tarihi bilmek gerekli. İkinci dünya savaşında Çekleri Alman faşizminden kurtaran Sovyetler'in 1968 baharında dönemin Çek Komünist Partisi'nin liberal politikalar izlemesi üzerine Romanya dışındaki blok ülkeleri ile birlikte Prag'ı işgal ettiğini, işgal sırasında öldürülenlerin dışında binlerce Çekin ülkede önce yalnızlaştırıldığını ardından ülke dışına gitm

Ucuz atlatılan kaza

Ankara Kızılay'da Güvenpark'ın arkasında yer alan otobüs durakalarında park halinde bulunan bir belediye otobüsü akşam saatlerinde kendiliğinden hareket ederek yolun karşısındaki pastaneye çarparak durabilmiş. Neyseki ölen ya da yaralanan olmamış. Şans eseri oradan geçiyordum ve büyük şans eseri fotograf makinem yanımdaydı. Bu fotografı belki de tek çeken benim...

günlerin getirdiği

blog yazmanın en ilginç yanı belki de yazdıklarımızın tarihleriyle birlikte kayıt altına alınıyor oluşu ve bu kayıt edilen yazıların her daim herkes tarafından okunabiliyor oluşu. elbette blog sahibi, hizmet sunucu ve benzer bir takım yerler izin verdiği sürece. şimdi bu girdiyi yazarken yaşamakta olduğum ülke ilginç bir dönemden geçiyor. ilginçliklerin ne olduğunu, neden ilginç olduklarını, bu konularda düşündüklerimi sayfama taşımadığım için bana kızanlar, ülke böyle bir dönem geçirirken kedi fotografı yayınlamamı eleştirenler için kısa açıklama yapacağım. aslında benzer bir açıklamayı aylar-yıllar önce yapmış ve özetle suya sabuna dokunmayan yazılara devam edeceğim demiştim. belki bilinenin tekrarı olacak ama tarihe not düşmek adına tekrar etmekte yarar var. 2006 yılında şöyle demişim: Blog yazmaya karar verdiğimde temel amacım Türkçe içeriğin kısıtlı olduğu sanal ortamda, bu eksikliği elimden geldiğince gidermek idi. Böyle bir amaçla yola çıkınca günlük politik gelişmeler, ekonom

Zeytin kedik meşhur oluyor :)

Ev arkadaşımız, sevgilim Zeytin kedikimiz meşhur olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. 2 yaşını dolduran dostumuz sokak kedilerinin tüm özelliklerini taşıyan arkadaş canlısı bir yavrucak. İlk bulduğumuzda, büyük olasılıkla bir araba kazasında, ön patisi kırıktı. Metal konularak yapılan başarılı ameliyat, sevgili doktorumuz Ahmet Kiremitçi'ye tekrar teşekkürler, ardından bir aylık alçı süresi ve şimdi tam iyileşme. Tek sekel (araz:hastalığın kalıcı etkisi) biraz saflık. Her sabah saat 05.30'da gelip beni uyandırsa da vazgeçilmez sevgilim Zeytin'in geçtiğimiz sıcak Ankara yazında çektiğim fotografı Milliyet gazetesine gönderdim. Aşağıda fotografın bağlantısı var: http://www.milliyet.com.tr/content/galeri/yeni/gosteryarisma.asp?resim=49718&galeriid=1772#galeriStart

Zeytin ODTÜ'de

Malum evimizi paylaştığımız hayat arkadaşımız, tüylü yaratık, sevimli bücürük bay Zeytin'in hayatında değişik bir sabah oldu bu gün. Bay Zeytin sabahın erken saatlerinde ODTÜ'ye götürüldü. Her ne kadar evinden dışarı pek çıkmadıysa bile bir sürü güvercin arkadaş, bir sürü kedik arkadaş gördü. Kedik arkadaşların fotograflarını sayfanın sahibi picasa'ya yükledi. İşte yukarıdaki fotograf ise bay zeytoşun ODTÜ macerasının kanıtıdır :) Görüldüğü üzere biraz gergindi kendisi. Her ne kadar onu görenler duman diye çağırsa da biz Zeytin demeyi sürdürüyoruz. İyi ki varsın, hayatımızın neşe kaynağı...

Av ve avcı

ODTÜ'nin kedileri adlı bir albüm oluşturdum Picasa'da. Buraya tıklayarak görüntüleyebilirsiniz. Albümde de yer alan bir kedi yavrusunu çok güzel pozlar verdi. Onları buraya taşımak şart oldu :) Pazar günleri daha bir güzel oluyor ODTÜ. Özellikle yurtlarla kültür kongre merkezi arasındaki bölge...

2. Ankara Kitap Fuarı başlıyor

Ankara Türkiye'nin başkenti, neden kültürün de başkenti olmasın? Birçok vakıf ve devlet üniversitesine ev sahipliği yapan hep memur-öğrenci kenti olarak anılan Ankara'nın önemli eksiklerinden olan Kitap Fuarı, geçen yıl yapılan ilkinin ardından bu yıl tekrarlanıyor. Bundan yıllar önce Tüyap'ın fuar girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı Ankara'da. O fuarlar Altınpark (Aydınlıkevler) gibi merkeze çok yakın olmayan bir yerde yapılıyordu. Bu kez fuar yeri daha merkezi seçilmiş: Atatürk Kültür Merkezi. Yani Tandoğan'ın hemen altı, eski otobüs garajının az ilerisi. Aşağıdaki krokiyi fuarın sayfasından aldım. Kitapseverlerin ilgileriyle Ankara'ya kalıcı bir fuar kazandıracağız diye umuyorum... Fuar ile ilgili ayrıntılı bilgi web sayfasında var: http://www.ankarakitapfuari.net/ Bu yıl sadece fuar için kalkıp Bursa'ya giden birisi olarak elbette yakından izleyemeye çalışacağım etkinlikleri. Sadece bu gün yapılacakları aşağıda bilgilerinize sundum. Bu adresten tüm p

Akpınar Mahallesi

İnternet ilginç bir şey. Çok ilgisiz aramalarla sayfalara ulaşabiliyorsunuz. Arama motorlarının akıllı hale gelmesi ile bu sorun azalacak kuşkusuz. Ancak, sayfalarda geçen metinleri anahtar kelime olarak kodlayınca ve sayfalar, bloglarda olduğu gibi, birbirinden bağımsız girdilerden oluşunca anahtar kelime aramalarının beklenmedik sonuçlar vermesi kaçınılmaz. Bu uzun paragrafı neden mi yazıyorum? Bilmem farkında mısınız sayfamın ziyaretçilerini takip ediyorum. Bunu yapmak için gizli güçler, bilinmedik kodlar falan kullanmıyorum. Statcounter adlı ücretsiz bir servis bu işi sizin için yapıyor. Kim hangi ip adresinden hangi ülkeden saat kaçta neyi aratıp sayfama ulaşmış bakıyorum zaman zaman. Sayfamda böyle bir konu hakkında yazmamıştım diye düşünüyorum sonra. Eminim bu girdiye ulaşanların bir çoğu aradığını bulamayacak. Akpınar diye aratıp Elazığ'ın Ağın İlçesi'nin bir mahallesini kaç kişi ararki :) Belki de Ağın'ımızın Akpınar mahallesinin okulunun fotografını kim koymuş