Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Villa Aşina'dan fotograflar...

Villa Aşina ile ilgili fotografları Bülent Sancakdar gönderdi. Kendisinin izni ile sizlerle paylaşıyorum...

Datça'nın yeni yıldızı olmaya aday: Villa Aşina

Villa Carla 'ya gideli iki yıl oldu. Etkisi hala sürüyor desem yalan olmaz. Bilgisayarımın masa üzerinde uzun süre fotografın (yan tarafta görebilirsiniz) durmasının payı büyük elbette :) Villa Carla 'yı benzerlerinden ayıran iki temel özellik tespit etmiştik. Bunlardan birincisi sizlerin de fotograflardan görebildiği eşsiz manzara. İkinci ve belki birinciden de önemli özellik ise işletmedeki samimiyet. Tüm gününü misafirlerin rahatına ayıran, sabah kahvaltıda öğleden sonra kahve keyfinde ve akşam yemekte güler yüzünü eksik etmeyen personel, ki kalabalık bir grup değil bahsettiğim, giderken arabanızdan arkasından su döküyor olmasından bahsediyorum samimiyet derken. 5 yıldır Carla'nın işletmeciliğini yapan Bülent Sancakdar, geçtiğimiz yaz kendi otelini inşa etmek üzere kollarını sıvadığını belirtmiş ve 2008 yazında hizmete gireceklerini söylemişti. 2008 yazına az kaldığını farkedince Bülent Bey'i aramak farz oldu. Sağolsun yeni tesisin fotograflarını göndermiş. Yandaki

Avrupa mobil televizyon (mobileTV) için standartını seçti: DVB-H

Uzun süredir beklenen açıklama 12 Mart'ta Budapeşte'de yapıldı. Bir haftalık gecikme ile de olsa, özellikle yayın sektöründeki, teknolojik gelişmeleri sizlerle paylaşmayı görev edinen bendeniz bloguma haberi eklemiş oluyorum. Haber ile ilgili ayrıntıları buradan ve açıklamanın kendisini buradan görebilirsiniz. Haber üzerine kısa bir iki yorum yapmadan geçemeyeceğim. Özellikle bu kararın ülkemize olası etkilerini yazmak istiyorum. Mobil televizyon hizmeti için hangi standartın seçileceği son kullanıcıları iki şekilde etkiliyordu. Birinci etkisi doğrudan, ikinci etkisi ise dolaylı. Doğrudan etkisi hangi cihazı alması gerektiğinin belli olmasıydı. DMB alıcı mı alacak? 3G ya da 4G cep telefonu mu alacak? yoksa DVB-H alıcı mı alacak? Bu soruların yanıtı netleşti. Dolaylı etkisi ise seçilecek standart ile birlikte ortaya çıkacak olan bu hizmeti kim verir? Lisans kaç para olur / lisans olur mu? sorularının yanıtlarına dayanıyor. Dana ve kuyruk arasındaki ilişki bu noktada kopuyor

Teknosohbet.tv

İnternette bir çok site var. Hepsinde birbirinden farklı bilgiler, geyikler, değişik içerikler... Bir kısmı zaman kaybı, bir kısmı eğlencelik, bir kısmı bilgi verici. Hem bilgi hem geyik isterseniz bir de ne okuyacağım bana anlatsınlar diyorsanız işte size uygun adres: http://www.teknosohbet.tv Serdar Kuzuloğlu ile Timur Sırt hem bilgi veriyorlar hem de eğlendiriyorlar. İnternet üzerinden televizyon, ipTV falan derken bu yöntemle içerik dağıtımının iyi örneklerinden...

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların

5. Sanattan 5. Kola: Orhan Pamuk

Cevdet Bey ve Oğulları adlı kitabını okumuştum yıllar evel. Kara Kitap adlı romanından uyarlanan filmi, Gizli Yüz, iki kere izlemiş ve anlamamıştım. Benim Adım Kırmızı ve Kar romanlarını okumayı düşünüp bir türlü vakit ayıramadım. Sonradan açıklamaları, Nobel'i kazanması, Nobel sonrası açıklamaları ile birleşince romanlarını okumaktan vazgeçtim. Taa ki her kitabını okuduğum az sayıdaki yazarlardan Kaan Arslanoğlu'nun blogunu okuyana dek. Arslanoğlu blogunda yazdıkları inceleme kitabından bahsediyordu. Kitaba yönelik bilinçli ilgisizliğe karşın ilk baskısının tükenmekte olduğundan, okuyucuların yorumlarından bahsediyordu yazıda. Ergin Yıldızoğlu, Nihat Ateş ve Ali Mert ile birlikte hazırlamışlar kitabı. Dört yazar da Pamuk'un farklı yönlerini değerlendirmişler. Nihat Ateş yazısında romancı Pamuk'u değerlendiriken, Yıldızoğlu ve Arslanoğlu yazarın edebi kişiliği ile hayattaki duruşunu birlikte ele almışlar. Oldukça yararlı bir inceleme olduğunu düşünuğum kitap ithaki

Krzysztof Kieślowski

Kieślowski 'den izlediğim ilk film Üç Renk:Mavi 'ydi. Filmi izlediğimde üniversitede öğrenciydim. O zamanlar henüz kapanmamış olan Kavaklıdere sinemasında bir pazar günü izlemiştim. Film ve o güne ilişkin epey hatırladığım var, tek sebep film olmasa da. Neyse, başlığa dönersek dün Ankara Film Festivali kapsamında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin 3. katındaki sergi salonunda açılışı gerçekleştirilen Kieślowski sergisi ilgi çekiciydi. Açılışına katılma olanağı bulmuşken Kieślowski hakkında aklıma takılan bir kaç sorunun yanıtını öğrenmiş oldum. Yönetmenin meşhur üçlemesini neden Fransız devriminin renklerine ilişkin çektiğiydi. Öyle ya kendisi Polonyalı, Fransızca bilmeyen birisi. Sorunun birden fazla yanıtı varmış. Birinci ve öncelikli neden yönetmenin kafasındaki projeye finansmanı Fransızların sağlamış olması. Diğer nedenler ise Fransız devrimini aydınlanma devrimi olarak algılayıp üçlemeyi, mavi: özgürlük, beyaz: eşitlik ve kırmızı: sevgi konularını, yorumla

Ankara Film Festivali, pazar önerileri

Ülkemizin başkenti, gelenekselleşen festivalleri ile kültürün de başkenti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. İstanbul gibi boğazı, İzmir gibi denizi olmasa da kültürün ve sanatın güzellikleri ile bu eksiklerini kapatıyor bir yerde. Bu yıl 19. düzenlenen Uluslararası Ankara Film Festivali kültür başkentinin önemli etkinliklerinden birisi. Pazar günü programınızı yapmadıysanız henüz ve sayfamı okuyorsanız sizlere iki önerim olacak. İkisi de aynı mekanda: Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde. Yani eskiden İş Bankası'nın Genel Müdürlük Binası'nın olduğu gökdelenin karşısında. Birinci etkinlik saat 16'da başlayacak. Kazım Koyuncu Anısına adlı anma töreni Şevval Sam, Volkan Konak ve Ümit Kıvaç'ın katılımıyla gerçekleşecek, saat 17.30'da Ümit Kıvanç'ın yönetmenliğini üstlendiği Şarkılarla Geçtim Aranızdan filminin gösterimi ile devam edecek. İkinci etkinlik gene aynı mekanda Kieslowski: İzler ve Hatıralar Sergisi Açılışı. Üç Renk adlı üçlemesi ile bi

Belgesel Oyun Sivas 93

2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta yaşanan insanlığın yüz karası olay ile ilgili bir çok kitap, şiir yazıldı. Türküler yakıldı. Genco Erkal'ın Dostlar Tiyatrosu en zorlarından birini başarmış. Bu acıyı tiyatro sahnesine taşımış. Dile kolay tam 15 yıl geçmiş 2 Temmuz 93'ten beri. Acılar hala taze, çaresizlik belki o günlerde hissedilenden daha ağır. Öyle ya 1993'te iktidar ortağı olan sol, şimdi ana muhalefete düşmüş, ki onun da ne kadar sol olduğu tartışmalı hale gelmiş. Oyun belgesel nitelikte. Video görüntüleri ile anlatıcı oyuncu olarak görev yapan sanatçıların gösterisi oldukça iyi harmanlanmış. Oyunun yazarı ve yönetmeni olan Genco Erkal'a sahnede Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan ve Saliha Şirvan Akan eşlik ediyor. Müzikler Fazıl Say'a ait. Film yapımını Ajans 21'den Nurdan Arca üstlenmiş. Giysi tasarımı (ki tahmin edilebileceği üzre siyah) Özlem Kaya'ya ait. Oyun, insanın içine işliyor. Tek perde olarak planl

Salih Kalyon'suz Komedi Dükkanı

Arkadaşım ve beyefendi ile 23 bölümdür cuma akşamlarımızı renklendiren Komedi Dükkanı adlı program, kanal değişikliği ile birlikte Salih Kalyon'u kadrosundan çıkartmış. Bu akşam TRT 1'de ilk bölümünü izlediğimiz Komedi Dükkanı yeni konseptiyle ne kadar izlenir bilemiyorum. Ancak, seyirci olarak Tolga Çevik'in resmi web sayfasında farklı projeler nedeniyle Komedi Dükkanı'ndan ayrılmıştır açıklamasından fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum. Programın TRT'ye geçeceği belli olduktan sonra TRT'de dönmeye başlayan fragmanlarda Kalyon var, reklam panolarındaki afişlerde Kalyon var. Sonra ne olduysa, bunu şekilde öğreneceğiz diye düşünüyorum yakında (dedikodu sayfaları sağolsun), Tolga Çevik tek başına çıkıyor. Bel altı göndermeleriyle, kendini tekrara başlayan parodileriyle ve Kalyon'un yokluğuyla TRT'ye geçerken çok kan kaybetmişe benziyor Komedi Dükkanı. Bu blog gönderisini Tolga Çevik resmi sayfasındaki iletişim bölümüne de göndereceğim. Eğer yanıt gelir

Bursa izlenimlerine devam

Kısa aradan sonra Bursa 6. Kitap Fuarı izlenimlerine devam edeyim. Katılımcılar iki salona dağıtılmış. Ancak bu iki salon neye göre ayrılmış, kura ile mi belirlenmiş yerler, yoksa girişlere yakın olan yerler yüksek fiyatlı mıydı? Neyse, kısacası benim çözemediğim bir yerleşim planı vardı, tabii eğer böyle bir plan gerçekten varsa :) Anarşist yayınlar yapan Kaos ile çocuk kitapları satan bir yayınevinin birbirine yakın olması gezmeyi zorlaştırıyor. Bir daha ki fuarda standları konulara, yayın türlerine göre ayrısalar ne güzel olur. En azından çocuklara yönelik yayınlarla diğerlerini ayırabileseler o bile başarıdır. Ankara'ya gelince saydım tam 17 kitap edinmişim fuardan. Satın aldığım 16 adet, birini hediye ettiler. Nevzat Çelik'in romanından Kaos yayınlarından 3 kitaba, Deniz Kavukçuoğlu'nun öykü kitabından Kaan Arslanoğlu'nun bir romanı ve Orhan Pamuk üzerine incelemesine, Ataol Behramoğlu'nun Rus edebiyatı ile ilgili incelemesinden Pınar Selek'in Başaramadık

Komik Şeyler Yazmak, Deniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazıları ile tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sonra bir gün çalıştığım kurumun kütüphanesinde görüp deyim yerindeyse bir solukta okuduğum anı kitabı Sen Vatan Haini misin Baba , bir sonraki anı kitabını okumaya sürükledi. Ala Geyik Sokağı Yoksa Bir Liman mıydı? anıların devamı nitelğindeydi. Anıların ayrıntıları şaşırtıcıydı. Bu ayrıntıların nedenini geçtiğimiz haftasonu Bursa'da öğrenmiş oldum: özlem. 22 yıl zorunlu olarak Almanya'da kalan yazar, cumartesi günkü söyleşisinde bu ayrıntıları açıklamak için ekler pastasını örnek verdi. Ne ilgisi var diye düşünüyor insan ilk duyunca. Ekler, Fransız kökenli bir pasta türü. Ülkemizde de hemen hemen her pastanede yapılır. Gelin görünki Almanya'da bilinen ve yapılan bir pasta değil. Kavukçuoğlu'nun çok sevdiği bu pastaya duyduğu özlem onu geçmişin İstanbul'undaki pastanelere, onların sahiplerine, sahiplerinin öykülerine götürüyor. Sadece ekler pastasının oluşturduğu çağrışımları ve 22 yıllık yurt

Bir nehir ki ömrüm

Kaç albüm vardır ki tüm parçalarını aynı beğeniyle dinlenilir? Kaç albüm vardır ki her dinleyişte başka bir parçasına aşık olunur? Hele ki bu albümü oluşturan bestelerin artık yapılamayacak olduğunu bilmek nasıl kahreder insanı. Doğru tahmin ettiniz Tuncay Akdoğan'ın ardından çıkartılan Bir nehir ki ömrüm adlı albümden bahsediyorum. Albüm içerisindeki bilgilerden aktarayım yaşam öyküsünü: 1959 yılında Adana'da doğan Tuncay Akdoğan, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'ndan mezun oldu. Üniversite yıllarında müziğe başlayan Tuncay Akdoğan, 1984 yılında Grup Yorum'un kurucuları arasında yer aldı. Grup Yorum'un yayınladığı 'Sıyrılıp Gelen', 'Haziran'da Ölmek Zor' ve 'Türkülerle' adlı üç albümünde beste ve söz yazarlığı yapmasının yanı sıra cura ve davul çaldı. 1989 yılında Grup Yorum'dan İlkay Akkaya ile birlikte ayrılan Tuncay Akdoğan, 1990 yılında İlkay Akkaya ve İsmail İlknur ile birlikte Kızılırmak'ı kurdu. 1990-1997 yılla

Sadun AREN'in ardından

Puslu Camın Arkasından adlı kitabını okuyarak tanımıştım Sadun Aren'i. Ardından İmge Kitabevi'nde düzenlediği imza gününde yüzyüze gelme ve sohbet etme şansına eriştim. Yaşına karşın dinç görünüyordu. Duvarın yıkılması ile birlikte bir çokları, saptıkları yolun yanlışlığını görüp doğru yola yönelirken, savunduklarında hata olmadığını uygulamada yapılan hatalardan ders alındığı sürece işleyebilir sosyalizmin hayal olmadığını yazmaya devam ediyordu Hoca. Anı kitabında bir bölüm çok hoşuma gitmişti. Kitap yanımda olmadığından aklımda kalanları aktarayım: 'Sosyalizm öldü diyorlar. Ölüye kurşun sıkılır mı. Öldüyse gerçekten sabah-akşam durmadan öldü demenin anlamı var mı?'

Bursa Kitap Fuarı ardından

24 saatin 12'sini yolda geçirip epey yorulsam bile değdi Bursa'ya gittiğime. Aktarmam gerektiğini düşündüğüm gözlemlerimi unutmadan kayda geçireyim diye oturdum bilgisayarın başına pazar sabahı, kargalar bile kahvaltılarını yapmadan: Cuma gecesi yola çıkıp cumartesi sabah 7'ye doğru Bursa'ya ulaşınca fuarın açılış saati olan 11'e kadar oyalanacak şeyler bulmak gerekiyordu. Eski Bursa bilgimi kullanıp terminalden Heykel'e (Bursa'nın kızılayı desem doğru olur herhalde) giden otobüse bindim. Heykel, aynı zamanda Koza Han, camii ve kapalı çarşılardan oluşan bir yapıya da ev sahipliği ediyor. Aklımda Koza Han'ın avlusu, çay-simit ve gazete var. Ancak hesapta olmayan avlunun açılmamış olması. Neyse, Setbaşı'na yürüyüp üzerinde dükkanlar olan Floransa'daki köprüye benzer yapıyı görüp fotografladıktan ve uzun bir yürüyüş yaptıktan sonra hala açılmayan Koza Han'ın karşısındaki saraya oturdum. Saray eskilerden kalma değil. Simit sarayı. Ben simit-çay k

ipTV sonuç yerine

Teknolojinin gelişmesi tüm sektörleri olduğu gibi yayıncılık sektörünü de değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu gün izlemekte olduğumuz saate bağımlı doğrusal televizyon yayıncılığı yerini farklı deneyimlere bırakacak gibi görünüyor. İstenilen içeriğin istenilen saatte izlenmesi, kaydedilmesi, televizyonda gördüğünüz bir ürünün sipariş edilmesi, canlı yayında programın içeriğine etki/katkı, uzaktan eğitimler-sınavlar, uzaktan sağlık hizmetleri gibi hayal gücünüz ile sınırlı yenilikler çok uzağımızda değil artık. Televizyon karşısında günlük Avrupa ortalamasının iki katı kadar süre harcadığımız düşünülürse, bu süreyi muhtemelen daha da uzatacak yeni teknolojilerine nasıl yaklaşmalıyız kararsız kaldım. Mühendis Özgür heyecan duyarken, vatandaş Özgür korkuyor. Aptal kutusu olarak adlandırılan televizyon gittikçe akıllanıyor. Peki ya biz?

ipTV - 5 Türkiye'deki Durum

Yazının başlığının iddialı olduğun kabul etmekle birlikte kötü sayılamayacak bir araştırma sonucu oluşturduğumu baştan belirteyim. Elbette atladığım bilgiler vardın. Ancak, tüm yazılanlar referanslıdır. Bağlantı gördüğünüz yerlerde (altı çizgili yerler) tıklarsanız ilgili sayfalara ulaşabilirsiniz... TÜRKİYE'DE ipTV Televizyon karşısında geçirilen saat olarak bakıldığında oldukça ön sıralarda yer alan (günlük ortalama 5 saat) ülkemizde, ipTV birçok girişimcinin iştahını kabartmaktadır. Geniş bant ağ abonesi her ne kadar 3 milyonu geçmiş olsa bile, Türkiye’de 20 milyon civarında hane olduğu göz önüne alındığında, sektörün daha gelişme çağında olduğu söylenebilir. Televizyonun öğretici, kamuoyunu bilgilendirici özelliklerinin ne kadar kullanıldığı, ciddi olarak tartışmalıdır. Geniş kitlelere ulaşmakta en kolay yol olan televizyon yayıncılığı ve reklamcılık için yeni fırsatlar yaratacak olan ipTV, yakında hayatımıza girecek gibi görünüyor . 2007 yılı sonunda İstanbul’da düzenlenen

Ararken bulunanlar

Bu günlerde iş yaşamım ile ilgili bir takım belirsizlikler nedeniyle bol vaktim oluyor. Bloga bu kadar fazla gönderi eklememden anlaşılıyordur sanırım. Eski fotografları gözden geçiriyorum. Çeşitli işlemlerden geçiriyorum. Picasa adlı bir program indirdim. Google hizmetlerinden birisi daha. Daha önceleri Yahoo'cu idim. Geocities'de sayfam, briefcase'de dosyalarım YahooGroups'ta listelerim falan filan. Şimdi google'cı oldum. Blogger'da sayfam, GoogleGroups'ta listelerim, Picasa'da web albümüm Maps.google'da aradığım adresler vs vs. Google'ı etkin kullanmak için keşfettiğim bir yöntemi sizlerle paylaşıp bu gönderinin asıl yazılış amacına geleceğim :) Bildiğiniz üzre google.com.tr adresini yazdığınızda sade bir tasarım gelir karşınıza. Arayacağınız metni girdiğiniz kutucuğun sağ tarafında Gelişmiş Arama yazar. Bu bağlantıya (link) tıkladığınızda karşınıza yeni bir dünya açılır. Benim sıklıkla kullandığım bir arama yöntemi, özellikle gezi notları iç

Frankfurt'tan görüntüler

Fotograflara bakarken kimilerini sayfa ziyaretçilerimle paylaşsam ne güzel olur diye düşündüm. Düşünmekle kalmayıp yapayım dedim :) Frankfurt'a gidenler bilir. Almanya'nın Manhattan'ı olarak bilinir. Hatta ortasından Main nehri geçer ve gökdelenlerin yoğun olduğu bölgeye Mainhattan olarak adlandırılır. İstanbul'un Mashattan'ı gibi. Bu yönüyle klasik Avrupa kentlerine benzemez. Avrupa Merkez Bankası binası Frankfurt'tadır (binanın önünde € simgesi var:) Avrupa'nın ve Almanya'nın önemli finans merkezlerindendir. Gördüğüm her Avrupa kenti gibi düzenli işleyen toplu taşıma sistemi etkileyicidir.

ipTV - 4

ipTV hizmeti, televizyon dağıtım şekillerinden birisi olup uydu ve/veya sayısal karasal yayın hizmetleri ile birlikte de sunulabilir. Bu bağlamda düşünüldüğünde üç farklı işletme modelinden söz edilebilir: Sadece ip alıcılı STB’ler: Tüm içerik (televizyon+VoD) ip üzerinden gönderilir. Bant genişliğini fazla kullanan bir modeldir. Başka yöntemlerle ücretsiz edinilebilecek, FTA (Free To Air), televizyon yayınlarını da ip üzerinden taşıyacağı için sunulacak ek hizmetlerin sayısı kısıtlı olabilir. Ip + Uydu alıcılı STB’ler: Uydu üzerinden ücretsiz alınabilecek yayınları ip hattından göndermediği için bant genişliğinden tasarruf sağlar. Bu sayede sunulabilecek hizmetlerin çeşitliliğini arttırma olanağı doğar. Ip + Sayısal Karasal alıcılı STB’ler: Özellikle sayısal karasal televizyon yayıncılığının (DTT:Digital Terresterial Television) gelişmeye başlamasıyla yaygınlaşan bir modeldir. DTT olarak alınabilecek kanallar (televizyon üstü küçük anten ile) buradan, diğer hizmetler ip üzerinden s