Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Anlar İzler Tutkular / İnci ARAL

Birkaç yıl önce, yayınlanmış tüm eserlerini okuduğum yazarların arasında saymak istediğime karar vermiştim İnci Aral'ı. Kararı almak, uygulamaktan kolaydı. Aradan geçen yıllarda, Aral eserlerine yenilerini de ekledikçe işim zorlaştı. Neyse, sona yaklaşıyorum. En azından şimdilik.  Benim gibi Aral tutkunları için bulunmaz kaynaklardan birisi Anlar, İzler, Tutkular adlı deneme kitabı. Epsilon yayınlarından Eylül 2003'te basılmış, adını oluşturan üç bölüm, Aral'ın yazma serüvenini, günümüz öykücüleriyle ilgili yorumlarını ve tutkularla ilgili tespitlerini içeriyor.  İşin doğrusu, Aral'ın romanları arasında beni en fazla etkileyeni Yeni Yalan Zamanlar adıyla yayınlanan ve ardından bu ismi üçlemeye verip kendisi Yeşil olarak adlandırılan romanıdır. Son okuduğum denemelerinde şu satırları görmek mutlu etti, beni: Yaşadığımız günlerin, genç bireylerdeki yansımalarını, onların kendilerini ifade etmekte zorlandıkları dilde meydana getirdiği aşınmayı ve romanıma anlamsal

Yürek Söken / Boris Vian

Cemal Bali Akal'ın tercümesiyle Can Yayınları'ndan 1985 basımı Yürek Söken'i okudum geçenlerde. Bir haftalık köy tatilimiz, kitap okuma bakımından çok verimli geçti. İnci Aral, Kerem Işık, Nalan Türkeli'nin eserlerini bitirdim, Ece Temelkuran'ın son romanı Düğümlere Üfleyen Kadınlar'ı ise yarıladım. Yürek Söken'in okuduğum baskısında bir önsöz yer alıyor. Boris Vian'ı tanımayanlar olabilir düşüncesiyle yazarla ilgili bilgiler sıralanmış. 39 yaşında, Mezarlarınıza tüküreceğim romanından uyarlanan filmi izlerken geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren Vian, bir çok türde bir çok eser bırakmış ardında. Romanları arasında Yürek Söken'i, diğerlerinden ayıran bir özellik var. Yürek Söken, yazıldıktan sonra gözden geçirilmiş bir roman.  Değişik bir roman Yürek Söken. Köye ulaşan bir psikiyatr, üçüz çocukların doğumuna denk gelir. Psikiyatr, eve mi gelmiştir, geçerken mi uğramıştır romanda belirtilmemiş. Neden evde kalmaya karar verdiği, ev ahalisini

Cinsel Şiddet Yaşayanların Yaşatanların Anlatımlarıyla / Alberto Godenzi

"...22 Ağustos ile 2 Eylül 1988 tarihleri arasında Zürich Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Bürosu'na biri kadınlar, diğeri erkekler tarafından kullanılmak üzere iki telefon bağlandı. 12 gün süreyle, günün 24 saatinde, telefonlara cevap verebilmek üzere dördü erkek, dördü kadın sekiz kişi görevlendirildi. Olabildiğince çok erkek ve kadına ulaşabilmek için tüm İsviçre basın ve yayın organları aracılığıyla duyurular yapıldı. Radyo, TV ve basında yürütülen bu geniş kampanyalar sayesinde, ancak belli sayıda kadın ve erkeğe ulaşma şansımız oldu." s.32  Kitaplarla ilgili yazılarıma alıntıyla başlamamıştım bugüne kadar. Godenzi'nin okudukça tüylerimi ürperten, okudukça elimden bırakmak istediğim bu sarsıcı kitabıyla ilgili yazmaya başka nasıl başlanılır bilemedim. Yukarıdaki alıntıdan da anlayacağınız gibi 176 sayfalık kitap bu araştırma ve sonuçlarını anlatıyor / yorumluyor. Peki yöntemini öğrendiğiniz araştırma, neyi araştırıyor? Onu da tahmin etmek güç olmasa gerek. K

Connected TV Summit - Program değerlendirmesi - 2

Etkinlik için geri sayımda son 10'dayız. Bu durumda program değerlendirmesi yazılarını yavaş yavaş toparlamak gerekli. Hem sizler, hem kendim için. Bu tür etkinliklerde paralel oturumlar yapıldığından, doğru salonda yer alabilmem için programa çalışmış olmalıyım. İlk günün oturumlarında kalmıştık son olarak. Oradan devam edelim: İlk günün üçüncü oturumu içerik sahiplerine ayrılmış. Televizyon dünyasının en bilinen tabiridir: İçerik kraldır. İngilizcesi daha fazla bilinir nedense: Content is the King. Gerçekten öyle mi? Aslında soruyu farklı şekilde sormak da olanaklı: içerik kralsa, bu kralı aslında kim oluşturuyor? Bildiğimiz klasik televizyon kanalları mı, yoksa dizi/film/yarışma programı hazırlayan yapım şirketleri mi? Eski düzende kanal yoksa içerik anlamsız haldeyken, günümüzde farklı dağıtım kanalları sayesinde, kaliteli içerikler için klasik televizyon kanalı tek seçenek midir? Oturumun sorduğu / soracağı sorular tam olarak bunlar değil aslında. Sorular bana ait. Kendime

Tatil bitti, yaşasın (!) eski (d)üzen

Rüya gibiydi herşey. Her rüya gibi bitti. Yeniden eski, eskimiş ilişkilere, hayatımıza döndük / dönüyoruz. Nasıl oluyor bilinmez, insan tatildeyken farklı birisi, "gerçek" hayattayken bir başkası. Her ikisinde aynı olabilmek için ne gerekli peki? Gittikçe yasak alanları genişleyen, kimyasallar mı? Yoksa hayata bakışta yapılacak köklü bir değişiklik mi? Peki bu değişiklik, bir çok "şeyi" göze almayı gerektiriyorsa... Daha tam olarak "dönmeden" tatilden, bir havaalanının salonundan bunları yazıyorsam sanırım kararımı verdim.  Şimdi bu "şeyler"le canımı sıkıp, keyfimi kaçırmayacak kadar çok seviyorum hayatımı ve bu yüzden yazıyı burada virgülleyip, bir başka gün devam etmek üzere sizleri ülkeyi kurtaracak bir kalkınma modeliyle başbaşa bırakıyorum. Söz konusu modelin mimarı, mühendisi Pınar KAFTANCIOĞLU. Çocuk sahibi olanların çoğu onu İpek Hanımın Çiftliği'nin sahibi olarak, yaşı bana yakın olanlar Ümit KAFTANCIOĞLU'nun kızı olarak, Ay

blog ve yazarı tatile çıktı

uzuun zamandır beklediğimiz köy tatiline çıktık sonunda. Bu yazı, bir kaç hafta boyunca okuyacağınız son yazı. Gene bir kaç hafta boyunca yorumları onaylayamayacağım.  İnternet bağlantısı olmadığından değil bu ayrılık. Buna hepimizin ihtiyacı var. Yazacaklar, okuyacaklar, yapacaklar birikti.

RTÜK TV İzleme Eğilimleri Araştırması - 3

2006 ve 2009 sonrası 2012 araştırması sonuçları geçenlerde yayınlandı. İlk değerlendirmelerimi yazdıktan sonra, daha sakin kafayla daha geniş bir değerlendirme yazısı hazırlamak farz oldu. Bu yazı, muhtemelen önümüzdeki günlerde, yeniden düzenlenecek ve zenginleşecek. Blog yazmanın avantajı işte, istediğiniz zaman yeniden düzenle... Öncelikle bu araştırmaların, türünün tek örneği olduğunu ve böyle 3'er yıllık aralıklara yapılmasının önemini vurgulayayım. Bu sayede ülkemizde TV izleme alışkanlıklarının nasıl değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. İsterseniz TV esareti altında geçen süreden başlayalım bu yazıya. Sevindirici sayılar karşımıza çıkıyor. Kırmızı ile gösterilenler, bu arada renk seçimi de doğru olmuş bence, 2006 yılını gösteriyor. Kimilerine göre dünyada en çok TV izleyen ülke olduğumuz, ki aslında bu bilgi hatalıydı o dönemde de, 2006 yılında 5 saat civarındaki esaret süresi, neyse ki önce 4,5 saat civarına ve 2012 verilerine göre 4 saatin altına gelmiş.