Ana içeriğe atla

IBC 2015'in ardından sayısal radyoda durum

Sayısal radyo teknolojilerini takip etmeye başlayalı 5 yıldan fazla olmuştur sanırım. Yakından takip edeli ise en fazla iki yıl. 2014'ün güneşli bir şubat günü Paris'te Fransızca Radyo Günleri etkinliğinde, o zamanki adıyla WorldDMB'den Bernie O'Neil ve örgütün başkanı Patrick Hannon ile tanışmamı milat kabul edebilirim. Bernie ile Paris'ten sonra Ankara, İstanbul, Kuala Lumpur ve son olarak Amsterdam'da konuştuk. Bu yazıda sayısal radyo konusunda IBC 2015'te edindiğim izlenimi paylaşmak istiyorum. 


Öncelikle belirteyim ki 88 MHz ile 108 MHz arasındaki 20 MHz'lik banta yüzden fazla radyo istasyonu sığdırmayı başaran başka bir ülke yok. Bu FM radyoların, frekans bedeli ödemeden yayın yaptığı başka bir ülke de yok. Gecekondu radyoculuğu olarak tabir ettiğim bu durumun devam edebilmesi olanaklı değil artık. Olanaksızlığın nedeni, tamamen fiziksel kapasite sorunu. Yani 88-208 olsaydı bandımız, lisanssız yayına devam konusunda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Ancak, artık özellikle büyük kentlerde enterferans sorunları öylesine arttı ki kimse radyo dinleyemiyor. Ses kalitesi olarak son derece yeterli olan FM, ülkemize özel bu düzensizlik yüzünden itibar kaybediyor. 

Bu gecekondu düzenini değiştirmek için FM frekanslarını ihale etmek, sorunu çözmeye yetmeyecek. 20 MHz içine sığabilecek radyo sayısı belli sonuçta. Ulusal ve bölgeselleri çıkartınca yereller için kalan frekans/radyo sayısı daha da azalacak. Hal böyle olunca, frekansı daha verimli kullanmak adına sayısal arayışlar başladı. Dünya ve Avrupa'da işler daha değişik ilerliyor. Oradaki süreçlerin, bence en net açıklaması, kapitalizmin tüketim sürekliliğini sağlama gayretidir. Sen evlendiğinde aldığın radyonu ölene kadar değiştirmezsen bu çark dönmez arkadaş!

Biz ülkemize ve IBC 2015'e dönelim. Bana kalırsa IBC 2015, DRM+ mı DAB+ mı sorusunun yanıtını kesinleştirdi. Hatırlar mısınız gezi parkı olayları sırasında bir tweet atılmıştı mesele iki ağaç değil diye. Ben de ona gönderme yaparak mesele teknik üstünlük değil diyeceğim. Frekansı daha verimli kullanma, mevcut vericilerin de kullanılabilmesi, uzun dalga ve kısa dalganın da benzer teknolojilerle sayısallaştırılmasının getireceği avantajlar...
Hepsi güzel hoş ama, işin bir de "business" tarafı var. Solda konuşmasını yaparken görüntülediğim Patrick Hannon, WorldDAB'nin başkanı. Hannon aynı zamanda Frontier Silicon isimli çip üreticisinin de başkan yardımcısı. Sonuçta elbette Frontier Silicon ya da başka bir şirket, karlı görürse, multiformat çip de üretir. Ancak retail marketlerde dağıtıma sokabilmek, pazarlama ve tanıtım faaliyetini tam olarak gerçekleştirebilmek ciddi bütçeler istiyor.


Renkler ve zevkler tartışılmaz derlerdi eskiden. Sosyalizm deneyiminin başarısızlığını da aynı renk kazak üretimine bağlayanlar var. Diyeceğim o ki fiziksel olarak farklı boy, renk ve görüntülerde alıcı cihazlar hazır değilse, arkanızda WorldDAB benzeri, arı gibi çalışkan insanlardan oluşan bir lobi kuruluşu yok ise, çip üreticileri ve cihaz üreticileri ile haşır neşir olamıyorsanız geçmiş olsun. 

DVB-T2 Lite, teknolojik olarak hazır bir başka çözüm. Kenneth Wenzel ile de görüşüp demosunu izledim. Alıcı cihazlar da mevcut. Ancak Simon Fell, EBU tekniğin ve DigiTAG'ın üst yöneticisi, ile görüşmemde de anladığım gibi sadece teknik olarak yapılabilir olması değil mesele. Avrupa'da bu işe para yatırmış, hem de çok ciddi para yatırmış, şirketler var. Bunlar, ne kadar teknolojik olarak üstün de olsa, DVB-T2 Lite'ın bir radyo çözümü olmasına izin vermez. T2 Lite ile radyo yayını yapılır mı yapılır. Dinlenilir mi dinlenilir. Ancak, sayısal radyonun standardı, bence artık bellidir: 

DAB+

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...