Ana içeriğe atla

IBC 2015'in ardından genel değerlendirme

IBC 2015'e "basın" olarak akredite edilince, bir sonraki sene de kabul edilmek adına biraz muhabirlik yapmam gerektiğini düşündüm. Standları dolaşırken, ilgimi çekenlerin basına özel etkinliklerine katıldım. Press release'lerini topladım ve koca bir çanta dolusu doküman ve 15 civarında USB ile döndüm. 

Bunları derleyip toparlayıp, firmaların internet sitelerinde doğrulatıp, yazdıklarımı fotograflarla eşleştirmek haliyle epey vakit alacak. Hem emek, hem zaman gerektirecek bu işi hemen yapmam zor görünüyor. Hayat beklemiyor. Ertelense bile açılacak okullar, sağlık kontrolleri, önümüzdeki ay İstanbul'da yapacağım sunum, EMO'da düzenlenmesini istediğim panel ve forumlar yani anlayacağınız işim başımdan aşkın gerçekten. Bu arada, şimdilik çalışmakta olduğum iş yerinde kalan projelerimi toparlamak istiyorum bir an önce. 

Bu yüzden böyle ayrıntılara girmeden bir değerlendirme yazısı yayınlamak istedim. Bir kıymetli meslektaş facebook'taki paylaşımlarıma istinaden, bu güne kadar onca adam gitti, hiç birisi senin kadar bilgi paylaşmadı yorumunu yapmış. Oraya da yazdığım gibi bunlar daha fragman, filmden parçalar sadece. Asıl film yayınlandığında emin olun çok daha etkileyici olacak. Şu kadarını söyleyeyim, sektör lideri bir çok şirketin üst yönetici söyleşi önerilerimi kabul etti. Yakında şirketlerin planlarına ilişkin bilgileri birinci ağızlardan okuyabileceksiniz. 

TVTechTR.blogspot.com'u oluştururken örnek aldığım blog VideoNet idi. Ancak, sadece imrenmek anlamında. Yoksa ne o kadar vaktim ne de olanağım var. Ancak 2013'te daveti ile katılabildiğim Connected TV World etkinliğini de düzenleyen Justin Lebbon'un kulaklarını çınlatayım. Sağolsun, Aralık 2015'te Londra'da düzenleyeceği Future TV Ads etkinliğine de basın kontenjanından davet etti. Londra'dan bir başka davet ise WorldDAB Genel Kurulu'na yönelik olarak geldi. Kasım ayının başında, 3-4 Kasım'da Londra'da düzenlenecek etkinlikte gene basın olarak yer almam teklif edildi. Bu noktada sorun ortaya çıkıyor elbette. Etkinliklerin katılım ücretini almasalar bile ulaşım ve konaklama maliyetlerini cepten karşılamak kolay değil. Londra'ya gidiş dönüş en düşük 800 TL civarında. Konaklama ise başka bir dert. Kısaca ya bir havayolu sponsoru ya da başka bir çözüm bulmalıyım. Havayolu sponsoru zor olduğuna göre, ikinci yol tek yol gibi... 

Hayırlıysa...

Peki dönelim IBC 2015'e. Öncelikle bir hatırlatma, etkinlik 10 - 14 Eylül arasında Konferans ve 11 - 15 Eylül arasında Fuar şeklinde düzenlenmişti. Yani fuar için 9 Eylül'de gelmenize gerek yok :)


 14 salona dağılmış bir etkinlikten söz ediyoruz. Salonlar, iş alanlarına göre bölümlenmiş. Işık sistemleri ile OTT işleri aynı salonda değil yani. 12. salonun tümü Sony tarafından kapatılmış. Sony'nin yanında IBC TV adlı, kapalı devre TV yayını yapanların stüdyosu vardı. Yani aslında fuar 13 salon ve Sony salonundan oluşuyordu. Fuarı gezip ardından benim gibi, LG'i göremedim hiç diyenlerden olmayın diye hatırlatayım fuar "broadcast technologies", "consumer electronics" değil. O, bir hafta önce IFA adıyla Berlin'de düzenleniyor. Peki Vestel'in ne işi vardı derseniz, Vestel set üstü kutusu da üretiyor ve bu sektörden Pace gibi sektör liderlerinden birisini de standı var. 


Türkiye kökenli arkadaşların kurdukları şirketlerin varlığı hep mutlu etmiştir beni. IBC 2015'te de FM vericisi ve sistemleri üreten On AIR, grafik sistemleri üreten XEUS Medya, artık dünya devleri arasında kendisine yer bulan Air Ties, uydu dünyasında henüz büyük oyunculardan olmasa bile farklı operasyonları bir arada yürüten Turksat ve elbette Manisa'nın amiral gemisi Vestel. 


Fuarın önemli standları arasında şirketler kadar DVB, EBU, WorldDAB, Franhoufer Enstitüsü, IRT gibi kurumlarda yer alıyordu. Özellikle EBU'nun standı epey ilgi çekiciydi. EBU'nun teknik dergilerini yanı sıra Simon Fell ile de yeniden sohbet etmek güzeldi. DVB başkanı Dr. Siebert ile de sayısal radyo teknolojileri üzerine ilginç bir konuşmamız oldu. DigiTAG, standı olmasa bile başkanı ve başkan yardımcısı ile oldukça aktifti. Zaten Funke Digital'in de sahibi ve CEO'su olan Stan Bey kadar çok seyahat eden başka üst yönetici var mıdır bilemedim. Stan Bey, aynı zamanda DigiTAG'ın başkan yardımcısı.

IT ve Broadcast bir araya gelmeli mi sorusu, günümüz için pek anlamsız. Broadcast cihazların aslında IT tabanlı cihazlar olduğunu unutmamak gerekiyor. İş, SDI stüdyoların tamamen IP stüdyolar halinde kurulmasına kadar gelmiş dayanmış. IP stüdyoları bugünden fiber kablolarla donatmak, gereksiz bir yatırım gibi görünmüyor artık. Altyapıyı yenilemek çok maliyetli olduğu için ve aslında medyaya da para kazanmak amacıyla girildiği için iş oralarda farklı yürüyor. İnsanlar, maliyetleri hesaplıyor. Kar marjını düşünüyor. Bizdeki kadar çok FTA kanal dünyanın hiç bir ülkesinde yok. İş paralı olsun diye demiyorum bunu, eğer medya bir "iş" olmazsa, yani mevcut durum sürerse, bundan herkes zarar görmeye devam edeceği için yazdıklarım.

IBC'de çalışma anlayışı farklılığını da yaşayarak gözlemledim. Türkiye'deyken ayarladığım görüşmelerin ikisi dışında tümünü gerçekleştirdim. Gerçekleşmeyen görüşmelerin birisi, benim randevuyu telefonuma kaydetmeyi unutmam yüzünden. Sonradan görüşmek üzere haberleşip anlaştık. Diğer yapılamayan görüşme ise ülkemizde şirket sahibi birisiyle olacaktı. İşin ilginci görüşme talebi de kendisinden gelmişti. 

Yayın dünyası IT ile bir araya geldikçe OTT ve arama / tavsiye motorları işin merkezine oturmaya başlayacak gibi görünüyor. Yeni gelenler artık TV izlemiyor aslında. Video izliyor. Sadece içerik toplayıcısına dönüşen klasik TVlere ihtiyaç giderek azalıyor. Connected TV'leri gerçek anlamıyla kullandıkça ve aslına bakarsanız kullanışlı bir arayüzle bu TVler satıldıkça, klasik TV modeli ciddi sarsıntılar yaşayacak. Bu iş modeli değişikliğine 2 - 3 yıl önce dikkat çekmiştim. Netflix gibi bir oyuncunun içerik üretimi işine girmesi, Türk Telekom'un DTH haline gelmesi, OTT işini pek çok telekom operatörünün ilgisini çekmesi birileri için çanların çaldığını gösteriyor. Gelişmeleri önceden okuyan Doğan (NetD) ve Doğuş (Tvyo) bu anlamda okumak gerekli. Ancak böyle kendi içeriği dışında bir şey paylaşmayan, platform haline dönüşmeyen TV internet siteleri, gelecek günlerde klasik TV kanallarını kurtarmayacak.  


Bulut bilişim, sessiz ve derinden ilerliyor. "Akıl" TV cihazında mı bulutta mı olsun tartışması, IBC'de pek konuşulmasa da, CE dünyasının önemli gündemlerinden. Aynı şekilde STB as an app, diye sanal set üstü kutusu da CE dünyasında tartışılıyor. Ancak IBC, CE etkinliği değildi. 

Fuar ve konferansın benim açımdan en güzel yönü, çeşitli uluslararası firmalarda çeşitli ülkelerde çalışan Türk arkadaşlarla sohbet etme olanağı oldu. 2013'te Londra'da katıldığım etkinlikte Almanya ve İsveç'te çalışan iki arkadaş ile tanışmıştım. Her ikisi ile de irtibatımız halen sürer, IBC'de ayak üstü de olsa sohbet ettik yeniden. Gene 2013'te Krakow'da tanıştığım Vestel çalışanları ile de bu kez Amsterdam'da konuştuk. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

bir kez daha sayısal karasal televizyon

Barselona yayın kulesi Tibidabo Barselona Bu konu üzerine blogda bugüne kadar 99 yazı yazdım. Yüzüncü yazıda ilk 99 yazıda savunduğum herşeyi bir kez daha mı düşünsek diyorum. Fazla merakta bırakmadan başlayayım derdimi anlatmaya: İlk 99 yazıyı okumanızı beklemediğim için kısacık bir özet geçeyim. Daha kolay okunacağını umarak maddeler halinde yazayım dedim. Konu neydi? Karasal ortamda, yani çatımızdaki "kılçık" anten ya da televizyonlarımızın üzerindeki "tavşan kulağı" anten ile aldığımız, televizyon yayınlarının yeni teknolojiye uygun hale getirilmesi. Teknik ifadesiyle analog karasal televizyon yayınlarının sayısallaştırılması.  Neden böyle bir şeye gerek duyuldu? İki nedeni var. Öncelikle televizyon yayınlarının kalitesi arttı. Daha net görüntüler, daha büyük ekranlarda izlenebilecek kadar net görüntüler ve daha daha büyük ekranlarda daha daha ayrıntılı renklerin izlenebileceği kadar net görüntüler. Teknik ifadesi ile PAL yayınlar önce standart