Ana içeriğe atla

1920 Yılı ve Sol Muhalefet / Hamit Erdem


Geçenlerde Facebook'ta Kayıp Halkayı Buldum Galiba başlığı ile duyurduğum Hamit Erdem'in, ezber bozan kitabını sonunda bitirdim. Öyle uzun bir inceleme kitabı değil. Çok özel bir tarihe odaklanmış, sağlam belgelerle desteklenmiş araştırma kitabı, ekleriyle birlikte 347 sayfa. Sel yayınlarından çıkmış. Benim okuduğum Şubat 2010 tarihli ilk baskısı. Hamit Erdem'in Mustafa Suphi / Bir Yaşam Bir Ölüm ve Osmanlı Sosyalist Fırkası / İştirakçi Hilmi adlı kitaplarını da aynı alışverişte edinmiştim. Aslında Mustafa Suphi'yi 1920'lerden ayrı düşünmek olanaklı değil elbette. Bu anlamda Erdem'in Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yıllarına odaklandığı tespiti hatalı olmaz sanırım.

Kitabın tam adı:1920 Yılı ve Sol Muhalefet. Yeşil Ordu Cemiyeti (Hafi) -gizli- Türkiye Komünist Partisi Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (Resmi) Türkiye Komünist Fırkası. Uzun bir isim, kabul. Ancak ismi bile insanı şaşırtıyor. Sene 1920 ve TKP kurulmuş mesela. Hem de 18 Ekim 1920'de. Kurucuları arasında Yunus Nadi (Abalıoğlu), Muhittin Baha (Pars), Tevfik Rüştü (Aras), İhsan (Eryavuz), Fevzi Paşa (Çakmak), Eyüp Sabri (Akgöl), Hakkı Behiç (Bayiç), İbrahim Süreyya (Yiğit), Mahmut Esat (Bozkurt), Kılıç Ali, Ali Fuat (Cebesoy), Kazım Paşa (Karabekir), Çerkez Ethem, Refik (Koraltan), Mahmut Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Refer Bey (Bele) ve İsmet Bey (İnönü) sayılmakta. Bu isimlere itiraz etmek isteyenlere adres olarak kitabın yazarını göstereceğim. Kitapta isimlerin yer aldığı kaynaklar olarak şunlar gösterilmiş: 
  • Erden Akbulut - Mete Tunçay, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul 2007
  • Füruzan Husrev Tökin, Türkiye'de Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi, Elif Matbası, İstanbul
  • Feridun Kandemir, Aratürk'ün Kurdurduğu Komünist Partisi ve Sonrası, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul 1966
  • An İnan, Tarihe Tanıklık Edenler, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1922
  • George Harris, Türkiye'de Komünizmin Kaynakları, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1979
  • M.V. Firuze, Türkiye Anıları 1921-Ocak 1922, Cem Yayınları, İstanbul 1978
Yazar, kaynakları belirtirken bir not düşmüş:
Aşağıdaki kaynaklarda buradaki isimlerin önemli bir bölümü hepsinde ortak iken, bazılarında kurucuların sayısı birkaç kişi ile sınırlıdır.
Gene ilginç bir bilgi, Mustafa Kemal'in Çerkes Ethem'e gönderdiği, muhtemelen Kasım 1920 tarihli mektuptur. Mektubu buraya yazmayacağım, uzun alıntılar yapmayı sevmiyorum. Mektup Muhterem Ethem Beyefendi ile başlayıp Sıhhat ve afiyet muhterem yoldaş ile bitiyor. TKP'nin Umumi Katibi Hakkı Behiç de Sevgili Yoldaş ile başlayan mektuplar kaleme almış. 

Şimdi, 1919-23 arasını kulaktan dolma bilgilerle öğrenenler için yukarıda yazılanlar inanılmaz gelebilir. Ancak, Balkan Savaşları ile başlayıp birinci dünya savaşıyla devam eden bir savaşlar döneminden çıkmış ve Mondros Mütarekesi ile Misak-ı Milli sınırlarına kadar çekilmiş bir imparatorluk enkazını, Paris Barış Konferansı'nın merkezindeki ülkelere karşı korumaya çalışan bir yapı elbette bunları yapacaktı. 1917'de devrim yapmış ve devrimler çağının başlaması gerektiğine inanan Sovyetler'in desteğini alabilmek adına başka elinde olanak var mı? Bu anlamda isterseniz haber yapın, Celal Bayar, Türkiye'deki resmi Kominist Parti'nin kurucuları arasındaydı diye. Ne anlamı var? Kocaman bir hiç.

Kitap, zaten böylesi sansasyonel bilgilerin peşinde koşmuyor. Çok daha derin bir soruna vurgu yapılıyor. Sorun, Cumhuriyet'in 1923'te ilanına kadar geçen sürede yaşanan iktidar mücadelesi. 1920 - 23 arasında sadece Yunan, Ermeni güçlerle savaşılmamış. Aynı zamanda Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde isyanlarla mücadele edilmiş. Mücadelenin en büyüğü ise aslında Ankara'da yaşanmış. Biz, galiplerin tarihini okuduk bugüne kadar. Olanları Çerkez Ethem'in gözünden bilmiyoruz. En azından ben Ethem'in anılarını okumadım, henüz. Ya da Yeşil Ordu'yu kaçınız duydunuz? Rusya'da devrimi Kızıl Ordu yaptıysa, Müslüman Anadolu'da da mücadeleyi Yeşil Ordu sürdürür demiş birileri zamanında. Komünizm ile İslam çatışmaz, ikisinde de iktisadi model aynıdır, diye yazılar yayınlanmış. Mülk Allah'ındır, sömürü büyük günahtır, o zaman mülkü halkın elinde toplayalım, herkese emeğinin karşılığını verelim demiş birileri taa 1920'lerde. 

"Ağustos 1920'de Eskişehir ve Ankara'da yayın yapan iki gazete arasında komünizmi kimin temsil ettiğine ilişkin tartışma çıkmış. Kitaptan kısa bir alıntıyla:Kemalist yönetim bir yandan, büyük bir milis gücünü elinde bulunduran Ethem ve çevresinin sol siyaset ile etkili bir işbirliği içine girmesi, gazete-yayın ve örgütlenme olanaklarıyla, komünizm ile emekçi kitleleri buluşturacak ve tabandan gelebilecek bir harekete yol açması endişesi taşıyorlardı.Diğer yanıyla da 'gerçek komünizmi' kim temsil ediyor tartışması sürmekteydi. Tartışmanın özü, Ankara'da özellikle Yunus Nadi (Cumhuriyet Gazetesi'nin kurucusu, sadeceozgur notu) tarafından dile getirilen üst düzeydeki devlet görevlileri ve bürokrasi tarafından benimsenecek bir 'burjuva' komünizmi anlayışı karşısında, Eskişehir'deki avam tabakanın komünizm anlayışı üzerineydi.Bir müddet sonra her iki gazete ve yazar (Resmi) Türkiye Komünist Fırkası'nın sözcüsü olacaksa da, bu temel farklılığın göstergesi gibidirler." s. 100

Kitaba göre, 1920'lerde bunları diyenlerle Cumhuriyet'i kuran yapının uyuşması olanaklı değil. Cumhuriyet'in kurucu yapısının kafasındaki iktisadi model sosyalist değil. 

Kitap hakkında yazacaklarım bundan ibaret değil. Ancak, bugünlerde biraz farklı bir gündemim de var malum, IBC başlayacak yarın. Fuar 11'inde diyen dostlara, konferansın 10'unda başladığını hatırlatmakla yetineyim :) O kadarcık böbürlenme de olsun artık :)

Yorumlar

  1. ''İlim; bir nokta imiş.. Onu Cahiller çoğaltmış ve zorlaştırmış!! Hz. Ali. Orjin İslam ile Komünizmin uyumlu ve benzer sistem olması ve iktisadi yapılarının benzerliği.. İlim.
    Sonradan bu sistemlerin birbirine karşıt yorumlanması da; cehaleti temsil etmiş.
    1400 yıl önceki insan bilincine; sosyalist sistemin anlatılması için başvurulan mecazi ve o dönemin toplum yapısına göre dillendirilen çözümlemeler.. cahiller tarafından anlaşılmayıp, eğrilip, büğrülüp.. bugünkü anlayışa kadar gelmiş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Kapak Kızı / Ayfer Tunç

2023 senesinin başlarında, henüz emekli olmamışken, TRT Spor rejisinde bir kitapsever arkadaşımın önerisi ile Dünya Ağrısı adlı romanını okumuş ve çok etkilenmiştim. Ayfer Tunç'u 2023'e kadar neden fark edemedim diye epey üzüldükten sonra, geç olsun - güç olmasın dedim ve seneyi Ayfer Tunç romanlarıyla bitirmeye karar verdim.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından gelelim Kapak Kızı adlı romana. İlk baskısı 1992 yılında Simavi Yayınları'nca yapılmış. Ben Ekim 2022 tarihli Can Yayınları'ndan çıkan 22. baskısını okudum. Romanın sonuna eklenen yazarın notuyla birlikte 261 sayfa. Son notta, romanın yeniden yazıldığı, belki daha doğru ifadesiyle gözden geçirilerek çoğu cümlenin yeniden ele alındığı belirtilmiş. 2004 yılında yapılan bu yenilenmiş hâli ile ilk baskısını kıyaslamak isterdim, kim bilir belki bir gün fırsat bulurum. Yemekli vagonunda sigara içmenin serbest olduğu ve içki servisinin yapıldığı senelerde geçiyor roman. Karlı bir günde Ankara'dan İs...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

yarın İstanbul'da okullar tatil mi?

Bu akşam bir çok haber sitesinde benzer başlıklı yazılar göreceksiniz. Bu da onlardan birisi. Öncelikle hemen söyleyeyim sizi bir kaç fotoğrafa daha tıklamak zorunda bırakmadan, bilmiyorum. Aslında bu başlıkla haber yapan sitelerin hiçbirisi de bilmiyor yanıtı. Tek bildiğimiz, bu yazıyı hazırlayarak kendimi de ekliyorum gruba, okuyucu sayısını arttırabilmek için yapabileceklerimiz.  Meteorolojinin tahminlerine göre bu gece İstanbul'un doğu ilçelerinde ve yüksek kesimlerinde kar yağışı görülecekmiş. Benim tahminime göre yarın okullar tatil olmaz. Eğer yarın çok yağarsa bir ihtimal perşembe günü kar tatilini görürüz. Ona da çok bel bağlamamak gerek. Zaten ikinci yarı yılın ilk haftasını yaşıyoruz henüz. Tatilden yeni çıkmışken tatile gerek var mı? Sağlıklı ve huzurlu bir hafta dileklerimle... Not: Fotoğrafı seneler önce Ankara'da çekmiştim. 

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...