Ana içeriğe atla

hangi televizyonu alayım? daha doğrusu televizyonu değiştirsek mi?

"Bir süredir televizyon izlemiyorum." 
Böyle diyenlere gündemdeki diziyi sorduğunuzda, son bölümün sürpriz finalinin her sahnesini ayrıntılarıyla hatırladığını görebilirsiniz. 
"Ama sen televizyon izlemiyordun" 
derseniz, 
"internetten izledim" 
yanıtını alırsınız. 
Sanki ikisi arasında bir fark varmış gibi. Aslında bu başlangıcı, yayıncılık dünyasında değişen değer zinciriyle ilgili bir yazı için kullanmayı planlıyordum. Neyse, belki ona da bu başlangıç ile giriş yaparım :)

Bu yazının amacı, son bir kaç haftadır gidip gelen bir fikirle ilgili araştırmalarımı paylaşmak: 

Televizyonu yenilesek mi?

Evliliğimizle yaşıt bir televizyonumuz var ve kendisinden son derece memnunuz. HDMI bağlantısı yok. Dahili DVB-S2 alıcısı da yok. Aslında olması da olanaksız, çünkü televizyonumuz üretildiğinde bunlar henüz tasarlanmamıştı. 63 ekran, sanırım 25 inç oluyor karşılığı, bir Sony. Çocukların izlediği dakikalar dışında kapalı duruyor. Haber, tartışma programı, dizi, film, yarışma ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının favorisi Belgesel seyretmiyoruz. Son altı aydır televizyonun eksikliğini hissetmedik hayatımızda. Seçim sonuçlarını internet sitelerinden takip ettik mesela. Haberleri istemeseniz bile alıyorsunuz bir şekilde. Kötü haber tez yayılıyor. Bir de Neil Postman'ın Televizyon Öldüren Eğlence adlı çalışmasını okuyunca, haberlere o kadar da ihtiyacımız olmadığını siz de göreceksiniz. Peki nereden çıktı bu televizyon değiştirme düşüncesi?

Tamamen meraktan aslına bakarsanız. Malum, radyo-televizyon dünyasında çalışıyorum 17 senedir. Pek kısa sayılmaz ve yayın dünyası tekniğinin neredeyse her alanında çalıştım: IT, reji, ar-ge. Geçenlerde katıldığım IBC 2015'te 8K ekranlar sergileniyordu kimi standlarda. Gidip, çıplak gözlerimle seyrettim ve bir fark göremedim. Ekranın altına 16K yazmış olsalardı da bir şey farkedemeyecektim muhtemelen. Çünkü 8K'yı tanıtmak için koydukları ekranda bu piksel küçüklüğünü ve çözünürlüğün muhteşemliğini fark edebilmek için ekrana yapışmam gerekiyordu. Kimi standlarda daha mantıklı boyutlarda ekranlarla 8K tanıtımı yapılıyordu. Onlar için ise salonunuz hangar boyutlarında olmalıydı. Geçenlerde 4K UHD için henüz erken gibi bir başlıkla bir yazı yayınlamıştım. 

Acaba gerçekten erken miydi 4K UHD için?


Yaptığım piyasa araştırması sonuçlarına göre satılan televizyonları kabaca 4'e ayırmak mümkün. 
  1. 1000 TL'nin altındaki modeller: Bunların büyük çoğunluğu HD Ready olarak adlandırılan çözünürlüğü destekleyebilen, ara teknoloji ürünü, bir şekilde üretilmiş şimdi stoklarda duran ve aslında berber dükkanı, mağaza vitrini, otel odası gibi kalitenin önemsenmediği yerlerde kullanılmasında hiç sakınca olmayan televizyonlar. Hemen her markanın böyle modelleri var. Benim naçizane önerim böyle bir modele karar kılarsanız bunların TUNER içermeyen, sadece monitör olarak satılanlarından edinmeniz. Eğer bir kutu (Digitürk, Uydu Alıcısı, Kablo TV, DSmart, Teledünya, Tivibu vs) ile yayına ulaşacaksanız, boş yere TUNER masraflarına girmeyin. 
  2. 1000 - 2000 TL arası modeller: En fazla rağbet gördüğünü düşündüğüm modeller. Elimde istatistik yok elbette. Neredeyse tümü FullHD. 2000 TL'ye yaklaştıkça 4K UHD çözünürlüğü desteklediğini ileri sürenlerle de karşılabilirsiniz. Burada HDMI sürümü önemli. Eğer 4K UHD sizin için önemliyse, ki bana sorarsanız 4K UHD yatırımı için halen erken, HDMI sürümü 2.0 olmalı. Genellikle satılan modellerde HDMI 1,4 sürümü var. Satıcıların bir kısmı bu söylediğinizi anlamayacaktır. 3 HDMI var diyenler çıkacaktır. Bahsettiğim HDMI sayısı değil. Renk çözünürlüğü ve çerçeve oranı (frame rate) konularında 4K UHD'nin getireceği yenilikleri alabilmek adına HDMI 2.0 olmalı. Bu fiyat aralığında internete bağlanabilen modeller de çok. Farklı firmalar farklı isimler vermiş olsa da genellikle tercih edilen isim SMART TV. Yıllarca APTAL KUTUSU dememize inat belki de AKILLI TV denilmiş yeni modellere. Akıl neresinde derseniz, artık düğmesine basıp kumanda ile kanal değiştireceğiniz bir alet yok karşınızda. Cep telefonlarından aşina olduğunuz, APP yükleyebileceğiniz bir "cihaz" ile başbaşasınız. Sizin için bunlarla uğraşmak bir "challange" (!) belki, ama emin olun babanız eski televizyonunu arayacak. Peki "akılsız" bir televizyona "akıl" takılabilir mi? Yanıtı kısa ve net. Elbette. HDMI bağlantısı üzerinden akılsız cihazınıza biraz zeka katmanız her zaman olanaklı. Farklı fiyatlarda, farklı yeteneklerde cihazlar var piyasada. 
  3. 2000-2500 TL arası modeller: Bu modellerin büyük bölümü 4K UHD. Özellikle Samsung'da 40 inç boyutunda bükümlü (curved) ekrana sahip 4K UHD çözünürlüklü TİZEN'li SMART TV alınabiliniyor. Sony'nin Android TV olarak piyasaya sürdüğü modeller 43 inçten başlayan ekran boyutu ve Full HD çözünürlükle bu fiyat aralığının önemli alternatifleri arasında. Vestel ve Arçelik/Beko'nun da bu fiyat aralığında rekabetçi modelleri var. Arçelik Beko, ROVİ ile akıllı televizyon kullanıcı arayüzü için anlaşma yapmış. 2015 modelleri bu arayüz ile piyasadaymış. Satıcıların bu gelişmeden haberi yok, bu yüzden tam olarak hangi modeller ROVİ'li bilemedim. 
  4. 2500 TL'nin üzeri modeller: Buranın ucu bucağı yok. İşin doğrusu Samsung'un kataloguna bakınca

İŞTE BUDUR 

dediğim bir model oldu. 
Fiyatını sorunca da 

İŞTE BİR DUR 

dedim. Bir dur, sakin ol. Bu fiyatlar düşecek elbette, diye teselli ettim kendimi. Yanlış hatırlamıyorsam 8.000 TL idi beğendiğim BİR DUR dediğim model.
Uzun süren yeni televizyon alsak mı araştırmasının sonucu, son maddede: 

HELE BİR DUR :)

İyi bayramlar....

Yorumlar

  1. ÖZGÜR GECEN HAFTA BU YOLDAN GECTIM MUTLU SONA ULASTIM

    YanıtlaSil
  2. Yazıyı sabaha karşı yazıp yayınlamıştım. Malum bu aralar uyku düzenim epey değişti. Söylendiğine göre zaman içerisinde yeni bir uyku düzeni kuracakmış vücudum. Şu anki düzenden çok şikayetçi sayılmam. Sabahları 4 gibi uyanınca kendime ayırabileceğim en az 3 saatim oluyor. İki(z) kız babası için çok kıymetli zamanlar :)
    Öğlen vakti, Teknosa'dan LG'nin 32'' FullHD ve 3D bir connected TV modelini satın aldım. DVB-S2/T2/C dahili alıcıları da var aldığım modelin. 82 ekran çok küçük demeyin, izleme mesafesi önemli ve salonumuz hangar değil. 82 ekran için önerilen mesafeden izleyeceğiz sonuçta. UHD neden almadın, demezsiniz sanırım :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.

Kapak Kızı / Ayfer Tunç

2023 senesinin başlarında, henüz emekli olmamışken, TRT Spor rejisinde bir kitapsever arkadaşımın önerisi ile Dünya Ağrısı adlı romanını okumuş ve çok etkilenmiştim. Ayfer Tunç'u 2023'e kadar neden fark edemedim diye epey üzüldükten sonra, geç olsun - güç olmasın dedim ve seneyi Ayfer Tunç romanlarıyla bitirmeye karar verdim.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından gelelim Kapak Kızı adlı romana. İlk baskısı 1992 yılında Simavi Yayınları'nca yapılmış. Ben Ekim 2022 tarihli Can Yayınları'ndan çıkan 22. baskısını okudum. Romanın sonuna eklenen yazarın notuyla birlikte 261 sayfa. Son notta, romanın yeniden yazıldığı, belki daha doğru ifadesiyle gözden geçirilerek çoğu cümlenin yeniden ele alındığı belirtilmiş. 2004 yılında yapılan bu yenilenmiş hâli ile ilk baskısını kıyaslamak isterdim, kim bilir belki bir gün fırsat bulurum. Yemekli vagonunda sigara içmenin serbest olduğu ve içki servisinin yapıldığı senelerde geçiyor roman. Karlı bir günde Ankara'dan İs...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

yarın İstanbul'da okullar tatil mi?

Bu akşam bir çok haber sitesinde benzer başlıklı yazılar göreceksiniz. Bu da onlardan birisi. Öncelikle hemen söyleyeyim sizi bir kaç fotoğrafa daha tıklamak zorunda bırakmadan, bilmiyorum. Aslında bu başlıkla haber yapan sitelerin hiçbirisi de bilmiyor yanıtı. Tek bildiğimiz, bu yazıyı hazırlayarak kendimi de ekliyorum gruba, okuyucu sayısını arttırabilmek için yapabileceklerimiz.  Meteorolojinin tahminlerine göre bu gece İstanbul'un doğu ilçelerinde ve yüksek kesimlerinde kar yağışı görülecekmiş. Benim tahminime göre yarın okullar tatil olmaz. Eğer yarın çok yağarsa bir ihtimal perşembe günü kar tatilini görürüz. Ona da çok bel bağlamamak gerek. Zaten ikinci yarı yılın ilk haftasını yaşıyoruz henüz. Tatilden yeni çıkmışken tatile gerek var mı? Sağlıklı ve huzurlu bir hafta dileklerimle... Not: Fotoğrafı seneler önce Ankara'da çekmiştim. 

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...