Ana içeriğe atla

Over The Top TV nereye gidiyor, IBC 2015'ten son gelişmeler...

Aslında OTT ve IBC 2015 başlıklı bir yazı yayınladım. Ancak işin boyutu bir değil iki değil. Bu yüzden konunun farklı bir boyutunu başka bir yazıda ele almam gerektiğini düşünerek, sizleri bir kez daha yoracağım. Teknik yazılardan sıkılan okuyucularımın affına sığınarak, olabildiğince herkese hitabeder hale getirmeye çalışarak OTT işini deşelim:

Hatırlar mısınız bilmem bir cinayet masası komiseri vardı: Behzat Ç adında. Bu zatın başrolde olduğu, epey sinkaflı küfrün geçtiği ve bipten diziyi izleyemez olduğumuz bir Behzat Ç. klasiği vardı pazar gecelerini dolduran. Bu diziyi internet sitesinden +18 etiketiyle bipsiz izleyebiliyorduk. Hatırladınız değil mi? İşte OTT, bu ve benzeri içerikleri RTÜK denetimine tabi olmadan yayınlamaya yarayan internet gibi, platform gibi bir şey aslına bakarsanız. 

Peki neden ve nasıl RTÜK denetimine tabi olmayan bir platform olabiliyor? İşin sırrı IP'de ve internetin "özgür"lüğünde ve daha başka bir çok şeyde aslında. Bir kere, RTÜK'ün yönetmeliklerinden birisine sokmak şart OTT'yi denetim altına alabilmek için. Aslında bakarsanız 6112'ye göre OTT elbette RTÜK denetimine tabi. Kanunun başlangıcında kapsamı yazılırken öyle bir ifade kullanılmış ki:
 Bu Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altında, her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik dalgalar veya diğer yollarla yapılan radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleriyle ilgili hususları kapsar. 
Bu maddeye göre radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın (video on demand) her durumda denetime tabi. Tabi işin yasa yönünden durumu bu. Ancak bir de bu denetimin nasıl yapılacağını tarifleyen yönetmelik yönünden durumu söz konusu. RTÜK IPTV için ayrı Kablo TV için ayrı iki yönetmelik yayınladı başlangıçta. IPTV yönetmeliği,  "sorunlar" yüzünden yürürlükten kaldırıldı ve Kablo TV yönetmeliği değiştirilerek ikisi tek yönetmelik haline getirildi. Ancaaak, OTT bu Kablo TV yönetmeliğine (tam adı Kablolu Yayın Yönetmeliği) uymuyor.

OTT işletmecileri, koşulları oldukça ağır olan Kablolu Yayın yönetmeliğine tabi olmak istemiyor. Tabi olurlarsa abone başı bedellerden tutun, daha bir çok konuda lisans bedelleri ödemek durumunda kalacaklar. Onların argümanı, ki bence de haklılar bu argümanlarında, madem OTT'yi Kablo TV yönetmeliğine sokuyorsunuz o zaman tüm Connected TV satan üreticilere de Kablolu Yayın Yönetmeliği koşullarını şart koşun. Sonuçta Samsung, LG, Sony, Vestel, Arçelik, Grundig... hangi marka alırsanız alın, internete bağlanabilen ve bir uygulama kurulabilen her televizyon aslında bir OTT abonesi haline gelebilir. Televizyonunuza kuracağınız bir uygulama ile OTT hizmetlerinden yararlanabilirsiniz. Bu ister abonelikle olur, ister ücretsiz. O tamamen OTT işletmecisinin tercihi ve iş modeliyle ilgili. Kimisi reklam temelli bir model kurmuştur, kimisi pay per view der, kimisi subscription VOD der. Artık o adama kalmış. Ayrıca AppleTV gibi kutular da OTT kutusu olarak değerlendiriliyor ve RTÜK denetimine tabi değil, şimdilik. 

Yani iş epey grift, karışık ve hatta karman karışık. Peki bu kadar uzun neden yazdım bu konuyu. Bir tartışmanın fitilini ateşlemek niyetindeyim. Yakın zamanda Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi çatısı altında, tam tarihi henüz belli olmayan bir panel / forum organize etmeyi planlıyoruz. Konumuz Over The Top TV. Aslında geçtiğimiz yaz sonundan bu yana istediğimiz bir konuydu. Ama yazdı, tatildi, bayramdı seyrandı derken Ekim ayını bulduk. Artık okullar açıldı, hayat bir şekilde düzene girdi. Evet, bir ay sonra seçim var, ama OTT seçim olsa da olmada da tartışılmaya devam ediyor. Bu yüzden tüm taraflara açık çağrı olsun bir anlamda bu yazım. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi ile iletişime geçip panele katkı sunmak isteyenleri bekleriz. 

Bu arada, yazmadan geçmeyeyim. Ben EMO Ankara Şubesi'nin sıradan bir üyesi olmak dışında hiç bir resmi sıfat taşımıyorum. Bu çağrıyı, elbette kendi kafama göre yapmadım. EMO Ankara Şubesi'nin Yönetim Kurulu'nun haberi ve desteği doğrultusunda, sektörün bir çalışanı olarak, Oda'mıza ve mesleğimize katkım olsun düşüncesiyle giriştiğim bir sorumluluk. Hep derler ya, bu EMO bizim için ne yapıyor diye. Ben bu sözü biraz tersinden okuyup, ben EMO için ne yapabilirim dedim ve aklıma OTT paneli geldi :)

Desteğinizi ve katkılarınızı bekliyoruz...

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kitap etiketli 100. yazı: Leyla AÇBA, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları / Harun Açba

Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu. Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yok

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

bir kez daha sayısal karasal televizyon

Barselona yayın kulesi Tibidabo Barselona Bu konu üzerine blogda bugüne kadar 99 yazı yazdım. Yüzüncü yazıda ilk 99 yazıda savunduğum herşeyi bir kez daha mı düşünsek diyorum. Fazla merakta bırakmadan başlayayım derdimi anlatmaya: İlk 99 yazıyı okumanızı beklemediğim için kısacık bir özet geçeyim. Daha kolay okunacağını umarak maddeler halinde yazayım dedim. Konu neydi? Karasal ortamda, yani çatımızdaki "kılçık" anten ya da televizyonlarımızın üzerindeki "tavşan kulağı" anten ile aldığımız, televizyon yayınlarının yeni teknolojiye uygun hale getirilmesi. Teknik ifadesiyle analog karasal televizyon yayınlarının sayısallaştırılması.  Neden böyle bir şeye gerek duyuldu? İki nedeni var. Öncelikle televizyon yayınlarının kalitesi arttı. Daha net görüntüler, daha büyük ekranlarda izlenebilecek kadar net görüntüler ve daha daha büyük ekranlarda daha daha ayrıntılı renklerin izlenebileceği kadar net görüntüler. Teknik ifadesi ile PAL yayınlar önce standart