Ana içeriğe atla

Mühendislik ve yaz stajları

Genellikle hiç üzerinde durulmayan zorunlu yaz stajları, mühendislik eğitiminin önemli bölümlerinden birisidir. Birisi ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçerken, diğeri de üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken olmak üzere iki yaz yapılır. Yazın yapılmayanları şubat arasına sıkıştıranlar da olsa bile adı üstünde "yaz stajı". Yaz aylarında yapılacağı varsayılmıştır. Eğer iyi bir üniversitenin iyi bölümlerinden birinde okuyorsanız, stajınızı yapacak yer bulma konusunda fazla sorun yaşamazsınız. Bölümünüze, staj yapabileceğiniz yerler başvuruda bulunmuştur. Özel bir yer aramıyorsanız onlardan birini tercih edersiniz.
Olabilse bir çoğunun "naylon" olarak yapmayı tercih edeceği staj, dediğim gibi mühendislik eğitiminin önemli halkalarındandır. Stajlarımdan birincisini Tübitak'ta diğerini Hacettepe Hastanesi Elektrik Atölyesi'nde yaptım. İkinci sınıftan üçüncü sınıfa geçerken, yani ilk yaz stajında öğrencinin hedefi sektörü tanımak olmalıdır. Çalıştığı (staj yaptığı) birimdeki mühendislerden mesleği ile ilgili çalışma alanlarını öğrenmeli, hangi alanda ne tür işler yapılıyor, gelir seviyesi nedir, olumlu ve olumsuz yanları nelerdir gibi sorularına yanıtlar aramalıdır. Bölüm dersleri ile henüz tanışmış bu arkadaşlardan meslekleri ile ilgili çalışmalar beklemek haksızlık olur. Onlara, araştırma yapmanın ve rapor yazmanın incelikleri hakkında fikir verecek uygulamalar yaptırmak en doğru iş olacaktır. Üçüncü ve dördüncü sınıfta alacakları derslerin öneminden, bu dersleri geçmelerinin yeterli olmayacağından, büyük olasılıkla hayatları nihayetlenene kadar bu işlerle uğraşacakları için konuyu "öğrenmelerinin" önemli ve şart olduğundan sık sık söz edilmelidir. Stajerlerine özel program uygulayan, bu konuyu önemseyen bir kuruma gittilerse mesleklerine atıldıklarında bu stajın büyük yararını göreceklerdir.
Son sınıfa geçmiş mühendis adaylarından beklentiler ise farklı olmalıdır. Bu arkadaşlar intörn (6.sınıf tıp öğrencisi) sayılabilir. Tıp eğitiminde, 3. sınıf ve sonrasında bilgiler uygulamalar ile pekiştirilir. Son sınıfta öğrenciler tüm klinikleri dolaşır. Bu tür bir eğitim sayesinde doktor olduklarında uzmanlaşmamış olsalar bile her konuda fikir sahibi olurlar. Eğer uzmanlık eğitimini kazanırlarsa bir konunun uzmanı olma şansını da bulurlar. Ancak, mühendislik eğitiminde uygulamalı derslerden anlaşılan laboratuarlarda, yani kontrollü ortamlarda, daha önceden oluşturulmuş setleri kullanarak çeşitli bilgilerin deneyerek öğrenilmesini sağlamaktan ibarettir. Oysa bu şekilde, laboratuarlar ile, bir şey öğrenilmiyor. Tüm derslerden ortalamalar civarında notlar alarak 2,50'nin üzerinde GPA ile, 4 yılda, hiç bir bölüm dersini tekrar almadan mezun olmuş bir mühendis olarak şunu söyleyebilirim ki eğitimin bana öğrettiği tek şey çalışmak oldu. Biraz iddalı bir söz ancak doğru olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimini model olarak önümüze koyarsak oradaki kliniklerin bizdeki tek karşılığı (ki o da ne kadar benzetilebilirse) son sınıfa geçerken yapılan yaz stajıdır. Klinikler ne kadar önemliyse, son sınıfa geçilirken yapılan staj da o kadar önemlidir. Kişi, mühendis adayı olduğunun bilincine varmalı, tutum ve davranışlarını buna göre şekillendirmelidir. Mühendis, yalnız mesleğini uygularken değil, hayatın her alanında topluma önderlik etmesi gereken kişidir. Bu ağır sorumluluğu kavramak kolay değildir. Yaz stajında arkadaşlarla sohbet, farklı üniversitelerin durumunu gözlemek, çalışma alanları ile ilgili detaylı bilgiler toplamak önem verilmesi gereken hususlardır. Ancak, bunların özellikle 3. sınıfa geçerken yapılmış yaz stajında halledilmesi gerekir. Son sınıfa geçmiş öğrenci, mesleği ile ilgili basit üretimlerde bulunacak bilgi birikimini edinmiş olmalıdır. Eğer bu birikimde eksiklikler varsa onları süratle gidermeye bakmalıdır. Mühendis adayına, genellikle 4 hafta süren stajı boyunca çalışıp tamamlayabileceği cinsten işler verilmelidir. Yapılmaması gerek en önemli yanlış, mühendis adayından teknisyenin sorumlu olmasını istemektir. Mesleğine başlama arifesindeki mühendis adayı, bir sonraki yıl iş vereceği kişilerden, iş almaya zorlanmamalıdır. Mühendis adayını "getir götür" mühendisi olarak kullanmak ise o yaz stajını, çok önemli bir zaman dilimini, boşa geçirmek olacaktır.
Ülkemizde, ne yazık ki, mühendisin mesleğini yapabileceği iş sayısı, her sene yeni mezun olanların hepsine çalışma olanağı sunacak kadar çok değil. Bu gerçeği göz önünde tutunca "farklılık yaratmak" bir adım öne çıkmada önemli hale geliyor. Yaz stajı, farklılık yaratabilmek için iyi bir fırsat. İlk iş başvurusunda verdiğiniz özgeçmişinizde, başarılı geçirilmiş iki yaz stajı sizlere bir adım öne çıkma olanağı sağlar. Naylon staj, yazınızı iyi geçirmenizi, doğru düzgün staj ise mesleki hayatınızı iyi geçirmenizi sağlayacaktır. Tercih sizlerin :)

Yorumlar

  1. Ozgur abi, dusuncelerine bir muhendis adayi olarak ve iki donemdir General Elektrik'in beyaz esya kisminda staj yapan birisi olarak kesinlikle katiliyorum.
    Amerikada,uygulanan ve benimde dahil odugum staj(Co-op: Cooperative Education Program) programi hakkinda bilgi vermek istiyorum.
    Bu staj programi icin adaylar ilk yilin sonunda genel muhendislik derslerini bitirdikten sonra 3:20 ve uzerinde ortalamasi olanlar okullardaki staj(co-op) burolari araciligi ile staj icin basvurularini yapiyorlar.
    Sirketler ile gorusmeler sonunda, programa kabul edilen adaylar yaz donemleri dahil olmak uzere bir donem okulda dersler aliyor,diger donem sirkette ucretli staj yapma imkani saglaniyor.
    Bu durum,ogrenci akademik olarak basarili oldugu ve istedigi surece mezun olana kadar devam ediyor.
    Bu programin,en buyuk avantajlari ogrencilerin ders kitaplarinda ogrendiklerini gercek is ortaminda uygulama sansinin olmasi, eksik yanlarini gormeleri ve en onemlisi ileride ne yapmak sitediklerine karar verme sansini yakalamalari. Dezavantajlari olarak okul suresinin uzamasi,donem arkadaslarinin onceden mezun olmasi ve genel olarak tatil icin zamanin olmamasi.
    Bir cok sirket, bu staj programi sonunda uygun olan adaylara is teklifi yaparak bir sonraki muhendis yetistirme programina dahil ediyor.
    Bu program hakkinda daha fazla bilgiyi
    http://fairway.ecn.purdue.edu/Coop/ adresinde bulabilirsiniz...
    Selamlar...
    Ozgur

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Yayıncılık dünyasında uzun süredir büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm üzerine 2013 ve 2018 yıllarında görüşlerimi paylaşmış, klasik televizyon yayıncılığının giderek sönümleneceğini ve dijital platformların baskın hale geleceğini öngörmüştüm. Bugün, 2025'e geldiğimizde bu öngörümün büyük ölçüde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak bazı detaylar hâlâ dikkat çekici bir dengeyi sürdürüyor. Yeni Neslin Tercihi Belli: Platformlar ve YouTube Artık genç izleyicilerin büyük çoğunluğu içerik tüketiminde Netflix, Disney+, Amazon Prime  gibi dijital platformları ve YouTube 'u tercih ediyor. İçeriğe istedikleri zaman, istedikleri cihazdan ulaşabiliyor olmak bu tercihin temelinde yatıyor. Lineer yayın akışına bağımlı olmak, gençler için oldukça uzak bir kavram haline geldi. Ama Klasik TV Hâlâ Burada Buna rağmen, 50 yaş üstü izleyici kitlesi için klasik televizyon hâlâ önemli bir yer tutuyor. Alışkanlıklar, haber ve canlı yayınlar gibi içerikler, bu grubun televizy...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Trabzonspor U19 takımının başarısı üzerine

Bu yazıyı hazırladığım 2 Nisan 2025 günü itibariyle Trabzonspor A takımı, Süper Lig'de 27 maçta 9'ar galibiyet - mağlubiyet ve beraberlik ile 36 puan toplayarak 10. sırada yer alıyor. Trabzonspor U 19 takımı ise U 19 Elit A Ligi'nde 26 maçta 18 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile 59 puan toplayarak, lider Galatasaray'ın iki puan gerisinde ikinci sırada. Bu arada Trabzonspor U 19 takımının üç maç eksiği olduğunu ekleyeyim. Bu eksik üç maçını da kazanırsa 7 puan farkla lider olması mümkün.  UEFA Gençlik Ligi'nde yarı finale çıkan ve bu yolda İtalya'dan Juventus, Atalanta ve Inter'i eleyen takımımız, kupaya doğru emin adımlarla ilerliyor.  Trabzonspor Fatih Sultan Tekke yönetiminde U 19'daki gençleri A takıma dahil etme stratejisini uygularsa uzun süreli başarının gelmesi işten bile değil.  Gençleri bir kez daha kutluyorum. Kupayı ülkemize getireceklerine yürekten inanıyorum. 

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...